Hz. Yusuf (A.S)
Hz. Yakup, çocuklarının bir kervan halinde
hepsinin birden, aynı kapıdan girmesini istemiyor. En çok sevdiği, birinci oğlu
elinden gitmiş, ikinci en sevdiğini de emanet olarak gönderdiği için korkuyor
ve evlâtlarına bir zarar gelmesini istemiyor. Beraber olurlarsa sanki tehlikeye
daha çok maruzlarmış gibi bir düşünce geliyor aklına. Ve: "Ayrı ayrı
kapılardan girin, bir tek kapıdan girmeyin." diyor. Diğer taraftan da: "Ben bunu
size bir emniyet unsuru olarak söylüyorum ama aslında ben Allah'tan size bir
şey sağlayamam, hüküm sadece Allah'ındır. Ben bunları size tedbir olarak
söylesem de Allah'ın düşündüğü, başınıza gelecek bir şey varsa o mutlaka gelir.
Ama ben O'na tevekkül ettim, siz de tevekkül edin." istikametinde
konuşuyor. Tevekkül
etmek; Allah'ı vekil tayin etmek, Allah'a güvenmek, Allah'ın yaptığının en
doğru olduğuna kesin şekilde inanmaktır. Böyle bir ortamda, Allah'a tevekkül
edildiği noktada Hz. Yakup, Allah'ın başlarına getireceği her şeyi yine peşinen
kabul etmiş oluyor. Burada Hz. Yakup'un Allah tarafından öğretilen bir ilmin
sahibi olduğu da açıklık kazanıyor.
12/YÛSUF-69: Ve lemmâ dehalû alâ yûsufe âvâ ileyhi ehâhu, kâle innî ene
ehûke fe lâ tebteis bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
“Yusuf (A.S)'ın huzuruna
girdikleri zaman (öz) kardeşini yanına aldı. “Gerçekten ben senin kardeşinim,
artık onların yaptıkları şeylere üzülme.” dedi.
Hz. Yusuf, Bünyamin’i yanında alıkoymak için bir çare
düşündü. Kardeşlerinin yükleri hazırlanırken, Bünyamin’in yükünün içine su kabı
koydurdu. Tam ayrılacakları zaman onları hırsızlıkla itham edip, aranan su
kabının Bünyamin’in yükleri arasında bulunması ile ceza olarak Bünyamin’i köle
olarak yanında alıkoydu.
12/YÛSUF-70: Fe lemmâ cehhezehum bi cehâzihim ceales sikâyete fî rahli ahîhi, summe
ezzene muezzinun eyyetuhâl îru innekum le sârikûn(sârikûne).
Artık onların yükünü hazırladığı
zaman su kabını, kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra müezzin: “Ey kafile,
muhakkak ki; siz gerçekten hırsızlarsınız!” diye seslendi.
12/YÛSUF-71: Kâlû ve akbelû aleyhim mâzâ
tefkidûn(tefkidûne).
Onlara dönerek: “Kaybettiğiniz nedir?” dediler.
12/YÛSUF-72: Kâlû nefkıdu suvâal meliki ve
li men câe bihî hımlu beîrin ve ene bihî za’îm
za’îmun).
“Melik’in su kabını kaybettik.” dediler. Kim onu getirirse (ona) bir deve yükü (erzak) var. Ve ben, ona kefilim.
“Melik’in su kabını kaybettik.” dediler. Kim onu getirirse (ona) bir deve yükü (erzak) var. Ve ben, ona kefilim.
12/YÛSUF-73: Kâlû tallâhi lekad alimtum mâ
ci’nâ li nufside fîl ardı ve mâ kunnâ sârikîn
(sârikîne).
Allah’a andolsun ki; siz de biliyorsunuz biz burada fesat çıkarmak için gelmedik. Ve biz, hırsız değiliz (olmadık).
Allah’a andolsun ki; siz de biliyorsunuz biz burada fesat çıkarmak için gelmedik. Ve biz, hırsız değiliz (olmadık).
12/YÛSUF-74: Kâlû fe mâ cezâuhû in kuntum
kâzibîn(kâzibîne).
“Eğer siz yalan söylüyorsanız, o taktirde onun cezası
nedir?” dediler.
12/YÛSUF-75: Kâlû cezâuhu men vucide fî
rahlihî fe huve cezâuhu, kezâlike neczîz zâlimîn(zâlimîne).
“Onun cezası, o taktirde yükünde (kayıp eşya) bulunan kişinin kendisidir (kişinin kendisi ceza olarak bir yıl köle olur). Biz, zalimleri işte böyle cezalandırırız.” dediler.
“Onun cezası, o taktirde yükünde (kayıp eşya) bulunan kişinin kendisidir (kişinin kendisi ceza olarak bir yıl köle olur). Biz, zalimleri işte böyle cezalandırırız.” dediler.
12/YÛSUF-76: Fe bedee bi ev’ıyetihim kable
viâi ahîhi, summestahracehâ min viâi ahîhi, kezâlike kidnâ li yûsuf(yûsufe), mâ
kâne li ye’huze ehâhu fî dînil meliki, illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), nerfeu
deracâtin men neşâu, ve fevka kulli zî ilmin alîm(alîmun).
Böylece (aramaya) kardeşinin heybesinden önce onların
(diğer kardeşlerinin) heybeleri ile başladı. Sonra onu kardeşinin heybesinden
çıkardı. Yusuf için işte böyle bir düzen hazırladık. Allah’ın dilemesi hariç
Melik’in milletinde (kurallarında) kardeşini (tutmak, alıkoymak) olmazdı.
Dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Ve bütün ilim sahiplerinin
üstünde daha iyi bilen vardır.
12/YÛSUF-77: Kâlû in yesrık fe kad seraka
ahun lehu min kabl(kablu), fe eserrahâ yûsufu fî nefsihî ve lem yubdihâ lehum
kâle entum şerrun mekânâ(mekânen), vallâhu a’lemu bimâ tasifûn(tasifûne).
Şöyle dediler: “Eğer o çalmışsa ondan önce onun
kardeşi de çalmıştı.” Fakat Yusuf onu içinde gizledi, onlara açıklamadı.
(İçinden dedi ki:) “Sizin durumunuz daha fena, Allah anlattıklarınızı çok iyi
bilir.”
12/YÛSUF-78: Kâlû yâ eyyuhâl azîzu inne
lehû eben şeyhan kebîran fe huz ehadenâ mekânehu, innâ nerâke minel
muhsinîn(muhsinîne)
“Ey azîz (vezir)! Gerçekten onun çok yaşlı, büyük bir
babası var. O sebeple onun yerine bizden birisini al (tut). Muhakkak ki; biz
seni muhsinlerden görüyoruz.” dediler.
12/YÛSUF-79: Kâle maâzallâhi en ne’huze illâ men vecednâ metâanâ indehû innâ izen le
zâlimûn(zâlimûne).
“Eşyamızı yanında bulduğumuz kişiden başkasını almaktan (tutmaktan) Allah’a sığınırım. Eğer biz (bunu) yaparsak, o zaman elbette zalimlerden oluruz.” dedi.
“Eşyamızı yanında bulduğumuz kişiden başkasını almaktan (tutmaktan) Allah’a sığınırım. Eğer biz (bunu) yaparsak, o zaman elbette zalimlerden oluruz.” dedi.
12/YÛSUF-80: Fe lemmâstey’esû minhu halasû
neciyyâ(neciyyen), kâle kebîruhum e lem ta’lemû enne ebâkum kad ehaze aleykum
mevsikan minallâhi ve min kablu mâ ferrattum fî yûsuf(yûsufe), fe len ebrahal
arda hattâ ye’zene lî ebî ev yahkumallâhu lî ve huve hayrul hâkimîn(hâkimîne).
Artık ondan ümitlerini kestikleri zaman bir kenara çekildiler. Onların en büyüğü gizlice konuşarak şöyle dedi: “Babamızın sizden, Allah adına misak aldığını ve daha önce Yusuf’a yaptığınız kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye kadar veya Allah benim hakkımda hüküm verinceye kadar, artık buradan asla ayrılmayacağım. Ve o hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”
Artık ondan ümitlerini kestikleri zaman bir kenara çekildiler. Onların en büyüğü gizlice konuşarak şöyle dedi: “Babamızın sizden, Allah adına misak aldığını ve daha önce Yusuf’a yaptığınız kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye kadar veya Allah benim hakkımda hüküm verinceye kadar, artık buradan asla ayrılmayacağım. Ve o hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”
12/YÛSUF-81: Irciû ilâ ebîkum fe kûlû yâ
ebânâ innebneke seraka, ve mâ şehidnâ illâ bimâ alimnâ ve mâ kunnâ lil gaybi
hâfizîn(hâfizîne).
Babanıza dönün ve şöyle söyleyin: “Ey babamız! Senin
oğlun, gerçekten hırsızlık yaptı. Biz bildiğimizden başka bir şeye şahit
olmadık (görmedik). Ve biz gaybı (nasıl olduğunu) da bilmiyorduk.”
12/YÛSUF-82: Ves’elil karyetelletî kunnâ
fîhâ vel îralletî akbelnâ fîhâ, ve innâ le sâdikûn(sâdikûne).
Ve içinde bulunduğumuz şehir halkına ve aralarında döndüğümüz kervana sor. Muhakkak ki; biz gerçekten sadıklarız (doğru söyleyenleriz).
Ve içinde bulunduğumuz şehir halkına ve aralarında döndüğümüz kervana sor. Muhakkak ki; biz gerçekten sadıklarız (doğru söyleyenleriz).
12/YÛSUF-83: Kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâ(emren), fe sabrun
cemîl(cemîlun), asallâhu en ye’tiyenî bihim cemî’â(cemî’an), innehu huvel
alîmul hakîm(hakîmu).
Yâkub (A.S) şöyle dedi:
"Hayır, sizin nefsiniz sizi bu işe teşvik etti.” Artık bundan sonrası
güzel (bir) sabırdır. Umulur ki; Allah, onların hepsini bana getirir. Muhakkak
ki; O Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm (hikmet ve hüküm sahibi) olandır.
12/YÛSUF-84: Ve tevellâ anhum ve kâle yâ esefâ alâ yûsufe vebyaddat
aynâhu minel huzni fe huve kezîm(kezîmun).
Ve onlardan yüz çevirdi ve:
“Yusuf'a yazık oldu (vah yusuf)” dedi. Artık o üzüntüsünü sakladığı (kezim
olduğu) halde hüzünden gözleri ağardı.
12/YÛSUF-85: Kâlû tallâhi tefteu tezkuru yûsufe hattâ tekûne haradan ev
tekûne minel hâlikîn(hâlikîne).
(Oğulları) şöyle dediler:
“Allah'a andolsun ki; hasta oluncaya veya helâk oluncaya kadar Yusuf'u anmaya
devam ediyorsun.”
12/YÛSUF-86: Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilallâhi ve a’lemu inallâhi
mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
(Yâkub A.S ) şöyle dedi: “Ben
kederimi ve hüznümü sadece Allah'a arz ederim (şikâyet ederim). Ve sizin
bilmediğiniz şey(ler)i ben Allah'tan (Allah'ın bildirmesi ile) bilirim."
12/YÛSUF-87: Yâ beniyyezhebû fe tehassesû min yûsufe ve ehîhi ve lâ
te’yesû min revhillâh(revhıllâhi), innehu lâ ye’yesu min revhillâhi illel kavmul
kâfirûn(kâfirûne).
Ey oğullarım, gidin ve Yusuf'u
ve onun kardeşini iyice araştırın! Allah'ın vereceği ferahlıktan umut kesmeyin.
Muhakkak ki; kâfirler (onu inkâr edenler) kavminden başkası, Allah'ın vereceği
ferahlıktan umut kesmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.