Hz. Yusuf (A.S)
Tarih kaynaklarında Hz. Yusuf’un bu rüyayı 12 veya 17 yaşında iken gördüğü yazılmaktadır. Rüyada kendisine secde ederken gördüğü on bir yıldız kardeşleri, güneş ve ay ise babası ile annesi olarak tezahür etmiş ve onlar Mısır’a yanına geldiklerinde onun önünde saygılarını sunmak için şükür secdesine kapanmışlardır. Daha önce anlatıldığı gibi, Hz. Yakup’un dört ayrı hanımından 12 oğlu olmuştu. Bunların en küçükleri olan Hz. Yusuf ile Bünyamin aynı anneden, Rahel’den doğmuşlardı. Bünyamin Hz. Yusuf’tan küçüktü ve annesi onu doğururken ölmüştü. Hz. Yakup diğer on oğlunun karakterine pek güvenmiyor, Hz. Yusuf ile Bünyamin’i kıskanmaları sebebiyle, o ikisi için endişe duyuyordu. Hz. Yusuf ile Bünyamin’in babaları tarafından daha çok sevildiğini düşünen ve bunu içlerine sindiremeyen kardeşler özellikle çok güzel bir çocuk olan Hz. Yusuf’u kıskanıyorlardı.
Tarih kaynaklarında Hz. Yusuf’un bu rüyayı 12 veya 17 yaşında iken gördüğü yazılmaktadır. Rüyada kendisine secde ederken gördüğü on bir yıldız kardeşleri, güneş ve ay ise babası ile annesi olarak tezahür etmiş ve onlar Mısır’a yanına geldiklerinde onun önünde saygılarını sunmak için şükür secdesine kapanmışlardır. Daha önce anlatıldığı gibi, Hz. Yakup’un dört ayrı hanımından 12 oğlu olmuştu. Bunların en küçükleri olan Hz. Yusuf ile Bünyamin aynı anneden, Rahel’den doğmuşlardı. Bünyamin Hz. Yusuf’tan küçüktü ve annesi onu doğururken ölmüştü. Hz. Yakup diğer on oğlunun karakterine pek güvenmiyor, Hz. Yusuf ile Bünyamin’i kıskanmaları sebebiyle, o ikisi için endişe duyuyordu. Hz. Yusuf ile Bünyamin’in babaları tarafından daha çok sevildiğini düşünen ve bunu içlerine sindiremeyen kardeşler özellikle çok güzel bir çocuk olan Hz. Yusuf’u kıskanıyorlardı.
12/YÛSUF-7: Le kad kâne fî yûsufe ve ihvetihî âyâtun lis
sâilîn(sâilîne).
Andolsun ki; Yusuf ve
kardeşlerinde, soranlar için âyetler (dersler) vardır.
12/YÛSUF-8: İz kâlû le yûsufu ve ehûhu ehabbu ilâ ebînâ minnâ ve nahnu
usbeh(usbehtun), inne ebânâ le fî dalâlin mubîn(mubînin).
“Yusuf ve kardeşi, babamıza:
“Gerçekten bizden daha sevgili.” demişlerdi. Ve biz bir grubuz. Muhakkak ki;
babamız, gerçekten açık bir yanılgı içinde.
12/YÛSUF-9: Uktulû yûsufe evitrahûhu ardan yahlu lekum vechu ebîkum ve
tekûnû min ba’dihî kavmen sâlihîn(sâlihîne).
Yusuf'u öldürün veya onu bir
yere atın. Babanızın yüzü, size dost olsun (babanızın sevgisi size kalsın). Ve
ondan sonra salihler topluluğu olun.
12/YÛSUF-10: Kâle kâilun minhum lâ taktulû yûsufe ve elkûhu fî gayâbetil
cubbi yel-tekithu ba’dus seyyâreti in kuntum fâilîn(fâilîne).
İçlerinden bir sözcü şöyle
dedi: “Yusuf'u öldürmeyin. Bir şey yapacaksanız onu, kuyunun dibine atın. Bir
yolcu kafilesi, onu bulur.”
12/YÛSUF-11: Kâlû yâ ebânâ mâ leke lâ te’mennâ alâ yûsufe ve innâ lehu
lenâsıhûn(lenâsıhûne).
"Ey babamız! Sana ne
oldu? Yusuf (konusunda) bize emniyet etmiyorsun (güvenmiyorsun). Ve muhakkak
ki; biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” dediler.
12/YÛSUF-12: Ersilhu ma anâ gaden yerta’ ve yel’ab ve innâ lehu
lehâfizûn(lehâfizûne).
Yarın onu bizimle gönder. Bol
bol yesin ve oynasın. Ve muhakkak ki; biz, onu gerçekten muhafaza edenleriz
(koruyanlarız).
12/YÛSUF-13: Kâle innî le yahzununî en tezhebû bihî ve ehâfu en
ye’kulehuz zi’bu ve entum anhu gâfilûn(gâfilûne).
(Babası) şöyle dedi: “Onunla
gitmeniz muhakkak ki; gerçekten beni mahzun eder. Ve ben, siz ondan gâfilken,
onu bir kurdun yemesinden korkarım.”
12/YÛSUF-14: Kâlû le in ekelehuz zi’bu ve nahnu usbetun innâ izen
lehâsirûn(lehâsirûne).
“Ve biz gerçekten kuvvetli bir
topluluk iken, eğer onu bir kurt yerse, o zaman biz mutlaka hüsrana düşen
kimseler oluruz.” dediler.
12/YÛSUF-15: Fe lemmâ zehebû bihî ve ecmeû en yec’alûhu fî gayâbetil
cubb(cubbi), ve evhaynâ ileyhi le tunebbiennehum bi emrihim hâzâ ve hum lâ
yeş’urûn(yeş’urûne).
Böylece hep beraber, onu
kuyunun dibine atmak için götürdükleri zaman Biz, ona (Yusuf'a): "Onlar,
farkında değillerken onlara bu yaptıklarını anlatacağını…” vahyettik.
12/YÛSUF-16: Ve câû ebâhum işâen yebkûn(yebkûne).
Ve babalarına yatsı vakti
ağlayarak geldiler.
12/YÛSUF-17: Kâlû yâ ebânâ innâ zehebnâ nestebiku ve tereknâ yûsufe inde
metâınâ fe ekelehuz zi’bu, ve mâ ente bi mu’minin lenâ ve lev kunnâ
sâdikîn(sâdikîne).
“Ey babamız! Biz, yarış yapmak
için gittik ve Yusuf'u eşyamızın yanına bıraktık. O zaman (o esnada) onu kurt
yedi. Biz doğru söylesek bile, sen bize inanacak değilsin.” dediler.
12/YÛSUF-18: Ve câû alâ kamîsıhî bi demin kezib(kezibin), kâle bel
sevvelet lekum enfusukum emrâ(emren), fe sabrun cemîl(cemîlun), vallâhul
musteânu alâ mâ tesıfûn(tesıfûne).
Ve üzerinde yalancı kan
bulunan gömleğini getirdiler. (Babası şöyle) dedi: “Hayır. Sizi, nefsiniz bir
işe sevketti. Artık bundan sonrası (benim yapmam gereken şey) güzel (bir)
sabırdır. Sizin anlattığınız şeye karşı istiane (yardım) istenecek olan
(sadece) Allah'tır.”
12/YÛSUF-19: Ve câet seyyâretun fe erselû vâridehum fe adlâ
delveh(delvehu), kâle yâ buşrâ hâzâ gulâm(gulâmun), ve eserrûhu
bidâah(bidâ’aten), vallâhu alîmun bi mâ ya’melûn(ya’melûne).
Ve bir yolcu kafilesi (kervan)
geldi. Sonra da sucularını (kuyuya) gönderdiler. Böylece kovasını sarkıttı.
“Müjde! Bu bir (erkek) çocuk.” dedi. Onu ticaret malı olarak sakladılar. Ve
Allah, yaptıklarını (yapmakta olduklarını) en iyi bilendir.
12/YÛSUF-20: Ve şerevhu bi semenin bahsin derâhime ma’dûdeh(ma’dûdetin),
ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne).
Ve onu (Yusuf'u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar. Çünkü; ona
karşı zahidlerden idiler.
Burada
"zühd"ün negatif açıdan değerlendirilmesi söz konusudur. Kur'ân-ı
Kerim'de bir tek yerde geçen "zühd" müessesesi açıklanmaktadır.
Zahid, zühd sahibi demektir. Bir şeye değer vermeyen, onu önemsemeyen bir
insan, o şeye karşı zahiddir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.