Hz. Salih (A.S)
HÛD Sûresinden okuyalım;
11/HÛD-64: Ve yâ kavmi hâzihî nâkatullâhi lekum âyeten fe zerûhâ te'kul fî ardıllâhi ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye'huzekum azâbun karîb(karîbun).
Ve ey kavmim! Bu Allah'ın (dişi) devesi, sizin için
bir âyettir (mucize). Artık onu serbest bırakın. Allah'ın arzından yesin. Ve
ona kötülükle dokunmayın. Aksi halde sizi, yakın bir azap yakalar.
11/HÛD-65: Fe akarûhâ fe kâle temetteû
fî dârikum selâsete eyyâm(eyyâmin), zâlike va'dun gayru mekzûb(mekzûbin).
Buna rağmen onu kestiler. Bunun üzerine (Salih
(A.S) şöyle) dedi: “Yurdunuzda üç gün (daha) faydalanın. Bu yalanlanması
(tekzip edilmesi) olmayan bir vaaddir.”
11/HÛD-66: Fe lemmâ câe emrunâ necceynâ
sâlihan vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ ve min hizyi yevmi iz(izin),
inne rabbeke huvel kaviyyul azîz(azîzu).
Bundan sonra emrimiz geldiği zaman Salih (A.S)'ı ve
onun yanındaki âmenû olan kimseleri Bizden bir rahmetle kurtardık. Ve izin
gününün zilletinden (de) kurtardık. Muhakkak ki senin Rabbin, O; Kaviyy'dir
(güçlü), Azîz'dir (yüce).
11/HÛD-67: Ve ehazellezîne zalemûs
sayhatu fe asbahû fî diyârihim câsimîn(câsimîne).
Ve zulmeden kimseleri bir sayha (çok kuvvetli
korkunç ses) aldı (helâk etti). Böylece kendi yurtlarında diz üstü çöküp
kaldılar.
11/HÛD-68: Ke en lem yagnev fîhâ, e lâ
inne semûde keferû rabbehum, e lâ bu’den li semûd(semûde).
Sanki
orada hiç var olmamışlar (yaşamamışlar) gibi. Gerçekten Semud kavmi Rab'lerini
inkâr etmediler mi? Semud kavmi (Allah'tan) uzak kaldı. Öyle değil mi?
ŞUARÂ Sûresinden
de okuyalım inşallah;
26/ŞUARÂ-153: Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne).
“Sen, sadece büyülenenlerdensin.” dediler.
26/ŞUARÂ-154: Mâ ente illâ beşerun
mislunâ, fe’ti bi âyetin in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
Sen, bizim gibi bir insandan
başka bir şey değilsin. Öyleyse eğer sen, sadıklardan isen bize bir âyet
(mucize) getir.
26/ŞUARÂ-155: Kâle hâzihî nâkatun lehâ
şirbun ve lekum şirbu yevmin ma’lûm(ma’lûmin).
(Salih A.S): “İşte bu dişi deve. Su içme hakkı
onun. Bilinen (belirlenen) gün(ler)de de su içme hakkı sizin.” dedi.
26/ŞUARÂ-156: Ve lâ temessûhâ bi sûin fe
ye’huzekum azâbu yevmin azîm(azîmin).
Ve ona kötülükle dokunmayın. (Dokunursanız) o zaman
büyük günün azabı sizi alır (yakalar).
26/ŞUARÂ-157: Fe akarûhâ fe asbahû
nâdimîn(nâdimîne).
Buna rağmen onu kestiler. Sonra da pişman oldular.
26/ŞUARÂ-158: Fe ehazehumul azâb(azâbu),
inne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne).
Böylece
onları azap aldı (yakaladı). Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır.
Ve onların çoğu mü'min olmadılar (Allah'a ulaşmayı dilemediler).
Ve ŞEMS Sûresi;
91/ŞEMS-11: Kezzebet semûdu bi tagvâhâ.
Semud (kavmi), kendi azgınlığı sebebiyle (Allah'ın
Resûl'ünü) yalanladı.
91/ŞEMS-12: İzin baase eşkâhâ.
Onun (o beldenin) en şâkîsi (deveyi kesmek için)
ortaya atılınca.
91/ŞEMS-13: Fe kâle lehum resûlullâhi
nâkatallâhi ve sukyâhâ.
O zaman Allah'ın Resûl'ü onlara: “O, Allah'ın
Devesi'dir ve onu sulayınız (onun su içme sırasına riayet ediniz).” dedi.
91/ŞEMS-14: Fe kezzebûhu fe akarûhâ fe
demdeme aleyhim rabbuhum bi zenbihim fe sevvâhâ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.