30 Temmuz 2016 Cumartesi

Hz. İbrahim (A.S) VIII

                                      Hz. İbrahim (A.S) 

Hz. İbrahim’in davasındaki korkusuzluğunu ve üstün cesaretini gören Nemrut ve adamları, onu susturamayacaklarını anlayınca, ateşe atıp yakmakla onu ve anlattıklarını yok edebileceklerini sandılar. Büyük bir ateş hazırlandı, ateşin alevi en şiddetli ve hararetli duruma geldiğinde Hz. İbrahim (A.S)’ı mancınıkla fırlatıp ateşin ortasına attılar. Ancak ateşin ve her şeyin sahibi olan Allahû Teâlâ, ateşe;“Ey ateş! İbrahim’e karşı soğuk ve selâmet ol!” diye emir vererek, kendisine dost edindiği Hz. İbrahim’i yanmaktan kurtardı. Bu mucize Kur’an-ı Kerim’de üç yerde anlatılmıştır.  ENBİYÂ sûresinde şu şekilde anlatılmaktadır;

21/ENBİYÂ-68: Kâlû harrikûhu vansurû âlihetekum in kuntum fâılîn(fâılîne).
“Eğer yapabilirseniz, onu (İbrâhîm A.S'ı) yakın! Ve ilâhlarınıza yardım edin.” dediler.
21/ENBİYÂ-69: Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme).
“Ey ateş! İbrâhîm (A.S)'a (karşı) soğuk ve selâmet (zararsız) ol.” dedik.
21/ENBİYÂ-70: Ve erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn(ahserîne).
Ve ona tuzak kurmak istediler. Fakat Biz, onları daha çok hüsrana düşürdük.
21/ENBİYÂ-71: Ve necceynâhu ve lûtan ilel ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn(âlemîne).
Âlemler içinde bereketli kıldığımız arz'a, onu ve Hz. Lut'u (ulaştırıp) kurtardık.

ANKEBÛT 24-25 ve SÂFFÂT-83 ile 98 inci âyetlerde ise şöyle zikredilir;

 29/ANKEBÛT-24: Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlûktulûhu ev harrýkûhu fe encâhullâhu minen nâr(nâri), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Buna rağmen onun kavminin (İbrâhîm (A.S)'a) cevabı: "Onu öldürün veya yakın!" demekten başka bir şey olmadı. Bunun üzerine Allah, onu ateşten kurtardı. Bunda muhakkak ki mü'min kavim için elbette âyetler (ibretler) vardır.
29/ANKEBÛT-25: Ve kâle innemettehaztum min dûnillâhi evsânen meveddete beynikum fîl hayâtid dunyâ, summe yevmel kıyâmeti yekfuru ba’dukum bi ba’dın ve yel’anu ba’dukum ba’dan ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn(nâsırîne).
Ve (İbrâhîm A.S): “Muhakkak ki siz, dünya hayatında aranızda sevgi oluşan Allah'tan başka putlar edindiniz. Sonra kıyâmet günü, bir kısmınız bir kısmınızı inkâr edecek ve bir kısmınız da bir kısmınızı lânetleyecek. Sizin dönüş yeriniz ateştir. Ve sizin için bir yardımcı yoktur.” dedi.
37/SÂFFÂT-83: Ve inne min şîatihî le ibrâhîm(ibrâhîme).
Ve muhakkak ki, onun dîninden olanlardan (önemli biri de) İbrâhîm (A.S)’dır.

37/SÂFFÂT-84: İz câe rabbehu bi kalbin selîm(selîmin). 
O, Rabbine selîm bir kalp ile gelmişti.

37/SÂFFÂT-85: İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâzâ ta’budûn(ta’budûne). 
Babasına ve kavmine: "Nedir bu sizin taptıklarınız?" demişti.

37/SÂFFÂT-86: E ifken âliheten dûnallâhi turîdûn(turîdûne). 
İftira ederek mi (Allah’a karşı yalan söyleyerek mi) Allah’tan başka ilâhlar istiyorsunuz?

37/SÂFFÂT-87: Fe mâ zannukum bi rabbil âlemîn(âlemîne).
Âlemlerin Rabbi hakkında sizin zannınız nedir?

37/SÂFFÂT-88: Fe nazara nazraten fîn nucûm(nucûmi). 
Sonra yıldızlara nazar ederek baktı.

37/SÂFFÂT-89: Fe kâle innî sakîm(sakîmun). 
Bunun üzerine "Ben gerçekten hastayım." dedi.

37/SÂFFÂT-90: Fe tevellev anhu mudbirîn(mudbirîne). 
Bunun üzerine ona arkalarını dönüp gittiler.

37/SÂFFÂT-91: Ferâga ilâ âlihetihim fe kâle e lâ te’kulûn(te’kulûne). 
Onların ilâhları ile ilgilendi ve: "Yani (siz yemek) yemiyor musunuz?" dedi.

37/SÂFFÂT-92: Mâ lekum lâ tentıkûn(tentıkûne). 
Yoksa siz konuşmuyor musunuz?

37/SÂFFÂT-93: Ferâga aleyhim darben bil yemîn(yemîni). 
Sağ eliyle vurarak onları devirdi (kırdı).

37/SÂFFÂT-94: Fe akbelû ileyhi yeziffûn(yeziffûne). 
Bunun üzerine hızlı hızlı koşarak karşısına dikildiler.

37/SÂFFÂT-95: Kâle e ta’budûne mâ tenhıtûn(tenhıtûne).
(İbrâhîm A.S): "Siz yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" dedi.

37/SÂFFÂT-96: Vallâhu halakakum ve mâ ta’melûn(ta’melûne).
Ve (oysaki) sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yarattı.

37/SÂFFÂT-97: Kâlûbnû lehu bunyânen fe elkûhu fîl cahîm(cahîmi). 
"Onun için yüksek binalar (mancınık) inşa edin. Sonra da onu alevlerle yanan ateşin içine atın!" dediler.

37/SÂFFÂT-98: Fe erâdû bihî keyden fe cealnâ humul esfelîn(esfelîne).
Sonra ona tuzak hazırlamak istediler. Bunun üzerine onları esfelîn (en çok sefil olanlar) kıldık.

37/SÂFFÂT-99: Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî seyehdîn(seyehdîni). 
"Ve muhakkak ki ben, Rabbime ulaşan olacağım. O, beni hidayete erdirecek." dedi.
            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.