Hz. İbrahim (A.S)
Hz. İbrahim’in
davasındaki korkusuzluğunu ve üstün cesaretini gören Nemrut ve adamları, onu
susturamayacaklarını anlayınca, ateşe atıp yakmakla onu ve anlattıklarını yok
edebileceklerini sandılar. Büyük bir ateş hazırlandı, ateşin alevi en şiddetli
ve hararetli duruma geldiğinde Hz. İbrahim (A.S)’ı mancınıkla fırlatıp ateşin
ortasına attılar. Ancak ateşin ve her şeyin sahibi olan Allahû Teâlâ, ateşe;“Ey ateş! İbrahim’e karşı soğuk ve selâmet ol!” diye emir vererek, kendisine dost edindiği Hz. İbrahim’i yanmaktan
kurtardı. Bu mucize Kur’an-ı Kerim’de üç yerde anlatılmıştır. ENBİYÂ sûresinde
şu şekilde anlatılmaktadır;
21/ENBİYÂ-68:
Kâlû harrikûhu vansurû âlihetekum in kuntum fâılîn(fâılîne).
“Eğer yapabilirseniz, onu (İbrâhîm A.S'ı) yakın! Ve
ilâhlarınıza yardım edin.” dediler.
21/ENBİYÂ-69:
Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme).
“Ey ateş! İbrâhîm (A.S)'a (karşı) soğuk ve selâmet
(zararsız) ol.” dedik.
21/ENBİYÂ-70: Ve
erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn(ahserîne).
Ve ona tuzak kurmak istediler. Fakat Biz, onları
daha çok hüsrana düşürdük.
21/ENBİYÂ-71: Ve
necceynâhu ve lûtan ilel ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn(âlemîne).
Âlemler içinde bereketli kıldığımız arz'a, onu ve Hz. Lut'u (ulaştırıp)
kurtardık.
ANKEBÛT 24-25 ve SÂFFÂT-83
ile 98 inci âyetlerde ise şöyle zikredilir;
29/ANKEBÛT-24:
Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlûktulûhu ev harrýkûhu fe encâhullâhu minen
nâr(nâri), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Buna rağmen onun kavminin (İbrâhîm (A.S)'a) cevabı:
"Onu öldürün veya yakın!" demekten başka bir şey olmadı. Bunun
üzerine Allah, onu ateşten kurtardı. Bunda muhakkak ki mü'min kavim için
elbette âyetler (ibretler) vardır.
29/ANKEBÛT-25:
Ve kâle innemettehaztum min dûnillâhi evsânen meveddete beynikum fîl hayâtid
dunyâ, summe yevmel kıyâmeti yekfuru ba’dukum bi ba’dın ve yel’anu ba’dukum
ba’dan ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn(nâsırîne).
Ve (İbrâhîm A.S): “Muhakkak ki siz, dünya hayatında
aranızda sevgi oluşan Allah'tan başka putlar edindiniz. Sonra kıyâmet günü, bir
kısmınız bir kısmınızı inkâr edecek ve bir kısmınız da bir kısmınızı
lânetleyecek. Sizin dönüş yeriniz ateştir. Ve sizin için bir yardımcı yoktur.”
dedi.
37/SÂFFÂT-83: Ve inne min şîatihî le
ibrâhîm(ibrâhîme).
Ve muhakkak ki, onun dîninden olanlardan (önemli biri de) İbrâhîm (A.S)’dır.
Ve muhakkak ki, onun dîninden olanlardan (önemli biri de) İbrâhîm (A.S)’dır.
37/SÂFFÂT-85: İz kâle li ebîhi ve kavmihî
mâzâ ta’budûn(ta’budûne).
Babasına ve kavmine: "Nedir bu sizin taptıklarınız?" demişti.
Babasına ve kavmine: "Nedir bu sizin taptıklarınız?" demişti.
37/SÂFFÂT-86: E ifken âliheten dûnallâhi
turîdûn(turîdûne).
İftira ederek mi (Allah’a karşı yalan söyleyerek mi) Allah’tan başka ilâhlar istiyorsunuz?
İftira ederek mi (Allah’a karşı yalan söyleyerek mi) Allah’tan başka ilâhlar istiyorsunuz?
37/SÂFFÂT-87: Fe mâ zannukum bi rabbil
âlemîn(âlemîne).
Âlemlerin Rabbi hakkında sizin zannınız nedir?
Âlemlerin Rabbi hakkında sizin zannınız nedir?
37/SÂFFÂT-91: Ferâga ilâ âlihetihim fe kâle
e lâ te’kulûn(te’kulûne).
Onların ilâhları ile ilgilendi ve: "Yani (siz yemek) yemiyor musunuz?" dedi.
Onların ilâhları ile ilgilendi ve: "Yani (siz yemek) yemiyor musunuz?" dedi.
37/SÂFFÂT-94: Fe akbelû ileyhi
yeziffûn(yeziffûne).
Bunun üzerine hızlı hızlı koşarak karşısına dikildiler.
Bunun üzerine hızlı hızlı koşarak karşısına dikildiler.
37/SÂFFÂT-95: Kâle e ta’budûne mâ
tenhıtûn(tenhıtûne).
(İbrâhîm A.S): "Siz yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" dedi.
(İbrâhîm A.S): "Siz yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" dedi.
37/SÂFFÂT-96: Vallâhu halakakum ve mâ
ta’melûn(ta’melûne).
Ve (oysaki) sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yarattı.
Ve (oysaki) sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yarattı.
37/SÂFFÂT-97: Kâlûbnû lehu bunyânen fe
elkûhu fîl cahîm(cahîmi).
"Onun için yüksek binalar (mancınık) inşa edin. Sonra da onu alevlerle yanan ateşin içine atın!" dediler.
"Onun için yüksek binalar (mancınık) inşa edin. Sonra da onu alevlerle yanan ateşin içine atın!" dediler.
37/SÂFFÂT-98: Fe erâdû bihî keyden fe cealnâ
humul esfelîn(esfelîne).
Sonra ona tuzak hazırlamak istediler. Bunun üzerine onları esfelîn (en çok sefil olanlar) kıldık.
Sonra ona tuzak hazırlamak istediler. Bunun üzerine onları esfelîn (en çok sefil olanlar) kıldık.
37/SÂFFÂT-99: Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî
seyehdîn(seyehdîni).
"Ve muhakkak ki ben, Rabbime ulaşan olacağım. O, beni hidayete erdirecek." dedi.
"Ve muhakkak ki ben, Rabbime ulaşan olacağım. O, beni hidayete erdirecek." dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.