Hz. Eyyûb (A.S)
SÂD
sûresinden de okuyalım inşallah:
38/SÂD-41: Vezkur abdenâ eyyûb(eyyûbe), iz nâdâ rabbehû ennî messeniyeş
şeytânu bi nusbin ve azâb(azâbin).
Ve kulumuz Eyüp (A.S)'ı zikret
(hatırla). Rabbine şöyle seslenmişti: "Muhakkak ki şeytan, bana dert ve
azap dokundurdu."
38/SÂD-42: Urkud
biriclik(biriclike), hâzâ mugteselun bâridun ve şerâb(şerâbun).
Ayağın ile (yere) vur. (İşte) bu serin, yıkanılacak
ve içilecek su.
38/SÂD-43: Ve vehebnâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve
zikrâ li ûlîl elbâb(elbâbi).
Ve Bizden bir rahmet ve
ulûl'elbaba zikir olarak, ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha
bağışladık.
Hz. Eyüp, Allah'a çok şükreden, çok hamdeden bir kuldu, çok
malı mülkü vardı, çocukları vardı. Ve şeytan, Allahû Tealâ'ya dedi ki: "Bu
kadar bollukta herkes şükreder. Onun elindekileri al, ona rahatsızlık ver,
bakalım şükredecek mi?" Bu yüzden Hz. Eyüp'e hastalıkların verilmesinin
arkasında şeytan vardır. Allah, Hz. Eyüp'ü bütün dertlere müptelâ kıldı. İç ve
dış organlarının hepsi hastalandı. Hz. Eyüp, "Sen rahmet edenlerin en çok
rahmet edenisin." diye, Allah'tan talepte bulundu. Uzun süre hastalık
acılarını çekerken Allah'a hep hamdetti, şükretti ve şeytanı yendi. Bir gün
Allahû Tealâ dedi ki: "Ayağını yere vur." Vurdu. Oradan su çıktı ve
Hz. Eyüp çıkan su ile yıkandı, dış çevresindeki bütün hastalıklar geçti. Suyu
içti, içindeki hastalıkların da hepsi geçti. Allahû Tealâ, Hz. Eyüp'ün duasını
kabul etmiş ve onu iyileştirmiştir. Sabredenler sonunda mutlaka selâmete
ulaşacaklardır.
Allahû Tealâ'nın duaları kabul edici olduğu ve
bunun sonunda mükâfatını mutlaka verdiği görülmektedir.
Şeytanın insanlar üzerinde hastalık veya maddi sıkıntılar meydana getirme
gücü yoktur. Şeytanın insanlar üstündeki gücü onlara vesvese vermek suretiyle
onları negatif yönde etkilemesinden ibarettir. Şeytan, Hz. Eyyûb’e, önceden
sahip olduğu nimetleri, çocukları ve sağlığını hatırlatarak, sonraki darlık ve
hastalık haliyle karşılaştırmak suretiyle onu rahatsız etmeye, aklını
karıştırmaya, şikâyet ve isyan etmesini sağlamaya çalışırdı.
Bildiğimiz gibi sabır, Kur’an’ın
üzerinde önemle durduğu bir haslet olup, birçok âyette bu konudan bahsedilmektedir.
Sabır, zorluklarla, sıkıntılarla mücadele edebilme hasletidir.
Hayatın güçlükleri karşısında pes etmemek, musibetlerin imtihan olduğunu idrak
ederek yaşama ümidini hiç kaybetmemektir. İnanmış bir insan sabrı ile tüm zorlukların
üstesinden gelir. “Neden?”, “niçin böyle oldu?”, “niye benim başıma geldi?”
diyerek isyan ve huzursuzluğa düşmek yerine, Allah’a iman etmenin ve sabırla
O’nun desteğine, yardımına sığınmanın mutluluğunu yaşar.
Yaşadığımız her olayda, karşılaştığımız her musibette
mutlaka bir hikmet vardır. Hiçbir şeyin rastgele ya da boşuna olmadığını
biliyoruz. Bizi üzen, sıkan, rahatsız eden bir durumla karşılaştığımızda hemen
soğukkanlılığımızı yitirip, yılgınlık ve telaşa kapılmak yerine, bu olayın
hakkımızda bizim bilemediğimiz hayırlar taşıyabileceğini düşünmeli, sabır ve
metanetimizi koruyabilmeliyiz. Başlangıçta feveran ve isyan ettiğimiz bir hadise,
zaman içinde şükredeceğimiz bir sonuca dönüşebilir.
2/BAKARA-216:
Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve
hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve
entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz
kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve
seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir. Ve (bütün bunları) Allah
bilir, siz bilmezsiniz.
Rabbimizin şer gibi görünen tecellilerinde lütuf gizli olabilir. Sabır
timsali Hz. Eyyûb de dâhil olmak üzere bütün peygamberler, tüm insanlığa örnek
olmak için, çok çetin imtihanlardan geçirilmişlerdir ve hepsi de sabrederek
sonunda hem dünya hem de ahiret saadetinin nasıl kazanıldığını göstermişlerdir.
Hz. Yunus’un balığın karnından karaya çıkması, Hz. İbrahim’in ateşten, Hz.
İsmail’in kurban edilmekten kurtarılması, Hz. Musa’nın denizleri aşıp çöller
geçmesi, Hz. Yusuf’un kuyuda başlayıp, kölelik ve zindanla süren zorlu imtihanı
ve Sevgili Peygamberimiz (S.A.V)’in müşriklerden gördüğü kötülükler, hicreti, savaşları,
hep muhteşem sabır örnekleridir.
2/BAKARA-155: Ve
le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel
enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne).
Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden
imtihan ederiz. Ve sabredenleri müjdele.
İman etmiş bir insan için, Rabbinin daima kendisiyle beraber olduğunu inanması,
Allah’ın sevgisine mazhar olduğunu bilmesi ve hesapsız mükâfat ile müjdelenmiş olması
ne büyük mutluluktur. Böyle bir inanç ile aşılamayacak engel ve üstesinden gelinemeyecek
bir zorluk yoktur. Sabır, musibete karşı gösterilen metanettir. Hz. Eyyûb’den
bahseden bu âyetlerde, onun sabır ve teslimiyetiyle birlikte, dua ile Rabbine
yakarışına da dikkat çekilmektedir. Dua ve Allah’ı zikretmek, bizim manevi güç
kaynağımızdır. Ölüm, hastalık, rızık sıkıntısı ve daha ne tür bir imtihan
yaşıyor olursak olalım, Allah’ın ismini zikrederek ve O’na gönülden dua edip
yalvararak, derdimize derman bulacağımıza dair iman ederiz.
38/SÂD-44: Ve huz bi yedike dıgsen fadrıb bihî ve lâ tahnes, innâ
vecednâhu sâbira(sâbiren), ni’mel abd(abdu), innehû evvâb(evvâbun).
Ve (Ey Eyüp!) eline bir demet sap al onunla vur, yeminini bozma.
Muhakkak ki Biz, onu sabırlı bulduk. Ne iyi bir kuldu. Muhakkak ki o, Allah'a
ulaşmıştı (ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırıp teslim etmişti).
Hz. Eyüp, hanımına, onun emrini yerine getirmeyince
"Yemin olsun ki; sana yüz sopa vuracağım." demişti ve Allahû Tealâ:
"Yaş ve kuru otlardan bir demet al. Yüz tane olsun. Onların hepsiyle
beraber hanımının sırtına bir defa vur. Yeminini böylece yerine getirirsin."
diyor. Allahû Tealâ, onun yeminini bu tarzda yani hanımının canını yakmadan
yerine getirmesini uygun görüyor. Allah'ın cezalandırması işte böyledir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.