12 Temmuz 2016 Salı

28 Basamak XIII

4.6- YİRMİ YEDİNCİ BASAMAK
İHLÂS MAKAMI
Allahû Tealâ, kişiye göklerin melekûtunu (1., 2., 3., 4., 5., 6.,7. gök katlarını) göstermeye başlar. Altıncı gök katı sıbgatullah olma mahalli. Buz kalıbı gibi bir nurdan çevreye devamlı beyaz, çok açık yeşil nur gönderilir ve orada ruhların yüzleri ve elleri bu nurdan çatlar sonra tedavi edilir. Tekrar aşağı indirilirler; ama bir gün birisi çatlamaz. Ona bir kılıç verilir. Fetih elbiseleri giydirilir ve kubbeden eûzü besmele ile kılıcı yukarı kaldırarak çıkar. Yedinci gök katına ulaşır. Altıncı kattan yedinci gök katının giriş kapısı tıpkı Sıratı Mustakîm’in giriş kapısı gibidir. Sıratı Mustakîm’den yedinci gök katına girecektir. Yaklaşık 4 metre yüksekliğinde altın bir kapı, tek taraflıdır ve önündede bir sahanlıktan sonra 7 tane beyaz mermer basamak vardır. Beşinci basamağın iki trabzanı arasındada 7 tane altın halkadan oluşan bir altın zincir bulunur. Kişi elindeki kılıçla bir defa altın zincire vurur ve altın zincir ikiye ayrılınca altın kapı açılır.
Kişi elindeki kılıçla oradan içeri girer, tavanı aşıp 7. kata ulaşır. Levh-i Mahfuz’un artık içindedir.
1. âlem Kader Hücreleri; yani rakamlı kitabın bulunduğu yerdir. Kişinin ve cennete gidecek olan bütün insanların kader hücreleri oradadır. Sonra
2. âlem Ümmülkitap,
3. âlem Kudret Denizi,
4. âlem Makam-ı Mahmut,
5. âlem Divan-ı Salihîn,
6. âlem Zikir Hücreleri ve yedinciside İndi İlâhi’dir.
Sidretül Münteha’ya ulaşınca Allah’a ulaşmak zamanı gelmiştir. Sidretül Münteha’dan Allah’a doğru yükselerek Allah’ın Zat’ına ulaşır, Allah’ın Zat’ında yok olur. Ne zamanki göklerin melekûtu gösterilmeye başlanır; 26. basamak bitmiştir, 27. basamak oluşmuştur. 7 tane gök katı birer birer gösterilir. Yedinci gök katının 7 tane âlemi de gösterilir. Sidretül Münteha gösterildiği zaman kişinin bu konudaki ihlâs makamında alabileceği standartlar tamamlanmıştır:
98/BEYYİNE 5: Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kılmaktan) ve namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum dîn (kıyâmete kadar devam edecek dîn) budur.
Nefslerini Allah’ın dîni için halis kılmak, nefsin afetlerinin tamamen yok olduğu; ama halis olabilmek için 14 kademede nefsin kalbinin müzeyyen (tezyin edilmesi) olması lâzım gelir. İlk yedi kademe müzeyyen olmak, ulûl’elbab makamında gerçekleşir. (yerlerin melekûtu) İkinci yedi kademe müzeyyen olmak, (göklerin melekûtu) ihlâs makamında gerçekleşir. Böylece ihlâs makamıda 27. basamakta tamamlanır ve kişi Tövbe-i Nasuh’a davet edilir. Tövbe-i Nasuh daveti, kişinin ihlâs makamını aşması ve salâh makamına geçmesi demektir. Bütün sahâbe nefslerini Allah’a teslim etmişler, hepsi daimî zikrin sahibi olmuşlar ve irşada ulaşmışlardır.
4.7- YİRMİ SEKİZİNCİ BASAMAK
SALÂH MAKAMI
14­ mertebe kalbi müzeyyen olan kişiyi Allahû Tealâ Tövbe-i Nasuh’a davet eder. Tövbe-i Nasuh; Allah’ın söylediklerini tekrar ederek yapılan bir daha vazgeçilmeyecek olan bir tövbedir. Çünkü nefsindeki afetler bütünüyle yok olduktan sonra 14 mertebe müzeyyen olmuştur. Yerlerin ve göklerin melekûtunu, sırlarını tamamen öğrenmiştir. Tövbe-i­Nasuh’a ancak Sidret-ül Münteha’nın gösterilmesiyle, yerlerin ve göklerin melekûtunun tamamlanmasıyla kişi ulaştırılır.
Salâh makamına ulaşan kişi;
1- Tövbe-i Nasuh’a davet edilecek
2- Günahları örtülecek
3- Salâh nuru verilecek
4- Günahları sevaba çevrilecek ve irşada ulaşacaktır.
66/TAHRÎM 8: Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler.
Sağlarında ve önlerindeki nurlardan birisi devrin imamının ruhu başlarının üzerinde olduğu için O’nun salâh nurudur. Diğer salâh nuru ise kendi başlarına Allahû Tealâ’nın verdiği nurdur. Nurun tamamlanması ve üçüncü bir nurun Allahû Tealâ tarafından verilmesi irşad makamına ulaştığında oluşur: Allah’ın mağfireti; mürşide ulaştıktan sonraki günahlarının sevaba çevrilmesi konusudur. Bu noktada irşada ulaşılır. Sahâbenin hepsi irşada ulaşmıştır.
49/HUCURÂT 7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Ve aranızda Allah’ın Resûl'ü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.
Bundan sonraki kademe, irşad makamına tayin olma kademesidir. Yani irade Allah’a teslim olur. Kişinin iradesini Allah, Kendi iradesine bağlar. Burası, o kişinin hakka tukatihi takvaya, bihakkın takvaya ulaştığı yerdir. Bütün sahâbe ister ensar olsun ister muhacirin bu noktaya ulaştığında Allahû Tealâ hepsine ayrı ayrı “irşada memur ve mezun kılındın” cümlesiyle görev teslim etmiştir:
9/TEVBE 100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
Allahû Tealâ sahâbeyi fevz-ül azîmin ve adn cennetlerinin sahibi kılmıştır. Tâbiin sahâbeye tâbî olarak, ensara ve muhacirîne tâbî olarak tâbiin sıfatını kazanmışlardır. Tâbî oldukları kesindir: Allahû Tealâ “İhsanla tâbî olanlardandı.” buyurmaktadır. Sahâbeye tâbî olunmuştur. Hepsi Allahû Tealâ tarafından irşada memur ve Mezun kılımışlardır. Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ bunu açık bir ispat vasıtası olarak koymuştur. Hepsi irşad makamının sahibi olmuşlar.Hiç kimse “Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le beraber irşad müessesesi sona ermiştir.” diyemez. Kur’ân-ı Kerim sona ermediğini buyurmaktadır:
41/FUSSİLET 33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).
Allah’a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
41/FUSSİLET 34: Ve lâ testevîl hasenetu ve lâs seyyieh(seyyietu), idfa’ billetî hiye ahsenu fe izâllezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm(hamîmun).
Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur.
41/FUSSİLET 35: Ve mâ yulakkâhâ illâllezîne saberû, ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzın azîm(azîmin).
Ona (kötülüğü iyilikle karşılama hasletine), sabredenlerden ve hazzul azîm (en büyük haz) sahiplerinden başkası ulaştırılmaz.
“Onlar ki Allah’a teslim oldum deyip de Allah’a çağırırlar.”
Çağırıyorlar mı?
12/YÛSUF 108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilâllâhi alâ basîratin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
Allahû Tealâ Sıratı Mustakîm’den bahsetmekte ve hem Peygamber Efendimiz (S.A.V) hem de sahâbe, basiret üzere; kalp gözleriyle Allah’ı görerek, Allah’a davet etmektedirler. Fussilet-33, sahâbenin Allah’a teslim oldukl arını açık ve kesin söylemektedir. Hepsinin irşada ulaştıklarını, Allah’a çağırdıklarını, kötülüğü iyilikle karşı çıktıklarını buyurmaktadır. Bu vasıf herkese verilmez. Allahû Tealâ bu vasfı, hazz-ül azîmin sahiplerine vermektedir. Kur’ân-ı Kerim’de 4 tane azîm kelimesi geçektedir:
1- Fevz-ül azîm
2- Hazz-ül azîm
3- Ecr ul azîm
4- Fazl’ul azîm
Dördü de bu makama aittir. Salâh makamının 5. kademesi, irşad makamına tayin kademesidir. Hepsinin mekânı adn cennetidir. Bütün sahâbe iradelerini de Allah’a teslim etmişler ve adn cennetinin sahibi olmuşlardır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.