SULH VE SUKÛN
Yaşantımızı en güzele döndürecek olan şey
davranışlarımızın doğru olmasıdır. Allah ile olan ilişkilerimizde siz bir
tarafsınız Allah ikinci taraftır. Sizin dışınızda bir de diğer insanlar var, onlar
da taraflardan birini oluşturuyorlar. Allah ile olan ilişkilerinizde, siz ve başkaları
bir bütün oluşturursunuz. Sizden başkalarına ulaşan her şey aynı boyutlarda
tekrar size geri döner.
Mutluluğu yaşamak davranış biçimlerinize
göstereceğiniz özel dikkat ve ihtimamı ifade eder. Unutmayın! Allahû Teâlâ
tarafından yaratılan her insan bu dünyada yaşamak hakkının sahibidir. O hakkını
dilediği gibi kullanmak imkânının da sahibidir.
Allahû Tealâ kişisel iradeye engel koymuyor: “Nasıl
istersen öyle davranabilirsin ama her yaptığının hesabını Mahkemeyi Kübra’da
vereceksin.” diyor. Kanun böyle. Öyleyse Mahkemeyi Kübra dediğimiz zaman bir hâkimin
huzuruna çıkacağız da yaptıklarımız bize birer birer söylenecek, bizde cevap mı
vereceğiz? Hayır, kâinatın en sağlam mahkemesi son derece basittir. Hayat
filmimiz bize gösterilecektir. Bize hiç görünmeyen kiramen kâtibin melekleri
hayatımızın her saniyesini üç boyutlu olarak filme alırlar. Üç boyutlu, sesli
bir filmdir. Bununla birlikte ikinci bir film daha aynı anda alınır. Biz
zamanın o dakikasında acaba ne düşünüyoruz? Fiillerimiz ile düşüncelerimiz
arasında ki ilişki taammüdü ortaya koyar. Taammüd; bilerek, isteyerek bir
hedefe yönelmektir. Mesela; bir suç işlemek veya bir güzelliği işlemek.
İkisinde de kasıt unsuru vardır. Birinde bir güzelliği işlemek üzere bilerek,
isteyerek harekete geçersiniz, ötekisinde de bir suçu, günahı işlemek üzere
harekete geçilir.
Davranış biçimleriniz doğuşunuzdan ölümünüze kadar
devamlı filme alınır. İşte bu film hayatınızın filmidir. Bu film daima
ikilidir. Her saniye, hem düşünceleriniz hem de davranış biçimleriniz beraberce
filme alınırlar. Kiramen kâtibin melekleri düşüncelerimizi de görebilen, onları
tespit edebilen bir özelliğin sahipleridir. Öyleyse o gün sadece hayat
filminize bakacaksınız. Elinizde ki mizanda sizin her aksiyonunuzda, düşünce
yapınızla fiiliniz arasında ki ilişkilerin mizan adı verilen kainatın en
gelişmiş bilgisayarıyla, hata ihtimali olmayan bir dizayn içerisinde nasıl
hayatınızın her saniyesine değer biçtiğini pozitif ve negatif rakamları nasıl
kazandığınızı göreceksiniz. Hem düşünceniz hem de tatbikatınız orada yer
alacaktır. Yani mizanın yanılmasını imkânsız kılan bir vakayla karşı
karşıyasınız. Neyi tasarlamışsanız onu gerçekleştirdiğiniz zaman o
gerçekleştirdiğiniz şey bir suçsa bunun bir derecat kaybı olduğunu, size kıl
kadar zulüm edilmemiş olduğunu, yanlış bir derecat ile değerlendirilmemiş
olduğunu göreceksiniz. Düşüncenizde ki olayla vücuda getirdiğiniz fiil arasında
ki irtibat bunun düşüncelerinize hangi ölçüde dayalı olduğu konusu hepiniz için
bir dizaynı oluşturur. Aralarında ki kolerasyon gerçeğin habercisidir. Onun
için kıyamet günü sizi özel bir mahkemeye falan çekmeyecekler. Mahkemeyi Kübra
sadece hayat filminizi seyretmenizdir. A’ dan Z’ ye hayat filminiz size orada
gösterilecektir. Hayat filminiz boyunca göreceksiniz ki size kıl kadar zulüm
edilmemiştir.
Hayat filmi neyi sağlar? Kişinin cennet veya cehenneme
gitmesini sağlar. Mahkemeyi Kübra’ da bu olgunlaşır. Oysaki sadece Allah’a
ulaşmayı dilemeniz haliyle sizi cehennemden kurtaracak olan son derece basit ve
kolay bir yöntemdir. Allah’ın dostlarının bir cehennem korkusu olamaz. Onlar, Allah’a
ulaşmayı dilediği andan itibaren cenneti hak etmiş olanlardır. Kim dilerse
Allah onu mutlaka cennetine ulaştırır.
İnsanlar sosyal mahlûklar olarak yaratılmışlar. Yani
başka insanlarla birlikte yaşamak mecburiyetinde olan insanlardır. Hepiniz sosyal
mahlûklarsınız. Öyleyse başka insanlarla
olan davranış biçimlerinde dikkat etmeniz lazım gelen şeyler nelerdir? Davranış
biçimleri dizisi, bunu tekrar tekrar sizlere anlatmak içindir. Nefsiniz ve
şeytanın zebunu olmamaya dikkat edeceksiniz. Sonuçlardan neticeyi çok kolay
çıkartabilirsiniz. Eğer sizin bir davranışınız başka birisini üzmüşse, öfkelendirmişse
veya kırmışsa siz şeytana ve nefsinizin bir afetine zebun olmuşsunuz demektir.
Eğer sizin davranışınız bir başkasında mutluluk, memnuniyet oluşturmuşsa o
zaman Allah’ın emrettiği bir davranış biçimini sergilemişsiniz demektir. Böyle
bir dizaynda her etrafınızda ki kişinin yüzü sizin davranış biçimlerinizin
aynasıdır. Söylediğiniz söz bir başkasının öfkelenmesine mi sebebiyet verdi? O
zaman yanlış yaptınız. Söylediğiniz söz bir başkasının öfkelenmesine değil de
onun üzülmesine mi yol açtı? Öfke göstermeyen bir üzüntüde söz konusu olabilir,
kişinin davranış biçimlerinden derhal sezersiniz o zaman gene yanlış yaptınız.
Yani olması lazım geleni değil, Allah’ın emrinde olarak başka insanları mutlu
kılmak için çalışmayı gerçekleştirmemişsiniz. Tam tersine şeytan ve nefsinizin
bir afeti sizi bir yanlışa sürüklemiş. İblis, başka birinin kalbini kırmak için
sizi kullanmış. Arkasında başka birisi yok hep siz varsınız.
Etrafınızdaki insanların davranış biçimlerine dikkatle
bakın, ne kadar hazin bir tecellidir ki
iki kişinin anlaşamaması halinde olaya seyirci olanlar mutlaka kendilerini bir
taraftan hissederler. A ile B aralarında bir tartışma yapmışlar diyelim, onları
gören diğer 10 kişiden bir kısmı A’nın tarafını tutacaktır, bir kısmı B’ nin
tarafını tutacaktır. Bu kavga eden kardeşlerimizin yaptığı iş ne kadar
yanlışsa, onlardan birinin tarafını tutan kişi de o kadar büyük bir yanlış
içerisindedir. Hiç kimseden yana olmayacaksınız, Hak’tan yana olacaksınız ve
dizaynı tatbik ettiğiniz zaman hiç kimseden yana olmamakla neyi kastettiğimizi
anlayacaksınız. Bir olay cereyan etmiştir, siz ona şahit olmuşsunuzdur ve size
göre A haklıdır, B haksızdır. Aynı olaya şahit olan bir başkasına göre B
haklıdır, A haksızdır. Aslında hiç kimse %100 haklı, %100 haksız değildir. Olayların bir kısmında
taraflardan biri haklı görülür, diğer kısımda diğeri haklı görülür. Herkes
taraflardan birinin yanında, ötekinin karşısında olmayı sanki kendilerine Allahû
Teâlâ tarafından verilmiş bir vazife gibi düşünürler. İsteseler de istemeseler
de taraf tutarlar. Dikkat edin! Taraf tutacaksanız nasıl tutacaksınız? Herkesin
yaptığı hataları irdeleyip: “Acaba ben bu kardeşimize bu yaptığı hatasında
nasıl yardım etmeliyim veya etmeliydim ki o kardeşimiz bu hatayı yapmasın?”
Taraflardan biri için bunu düşündünüz, 2. için de aynı şeyi düşüneceksiniz. “Acaba
ben bu kardeşimize ne yapmalıydım ki, nasıl bir davranış biçimi sergilemeliydim
ki o diğer kardeşimize verdiği o cevapta o kadar sert olmasaydı?” Ne yaptınız?
İkisinden de yana olmadınız haktan yana oldunuz. Aslında aynı zamanda ikisinden
yana da oldunuz.
Olaylara müdahale
etmek veya etmemek herkese göre farklı bir dizayn oluşturur. Olaylar yaşanıyor,
insanlar nefislerine tabi oluyorlar, bir kişi diğerine kötü davranıyor ikincisi
de bu kötü davranışın tesiri altına giriyor o da nefsine kapılıp karşı tarafa
kötü davranıyor. Sizler de şahit oluyorsunuz. Bu şahit olmanın standartlarına
dışarıdan bakıldığı zaman şu kesin bir gösterge olarak çıkıyor karşımıza;
mutlaka iki kişi arasındaki tartışmayı gören herkes taraflardan birine yakın
öbür tarafa kendisini uzak hissediyor. Mutlaka taraflardan birini tutmak
mecburiyetindeymiş gibi taraf tutuluyor. Bunun manası ne biliyor musunuz? Bunun
manası ötekine karşı düşmanca bir düşüncenin içerisine girmenizdir. Taraflardan
birini tuttuğunuz an taraflardan ikincisine karşısınız demektir. Yanlış bir
davranış biçimidir. Hiçbiriniz hiç kimse için taraf tutmamalısınız. Göreviniz
her iki tarafı da en iyiye ulaştırmak için gayret sarf etmektir. Taraflardan
birini tuttuğunuz an bunun manası ikinci tarafa karşısınız demektir. Hayır,
Allahû Teâlâ bunu istemiyor. Onlar sizin kardeşlerinizse Allah’ın yolunda olan
insanlarsa şunu bileceksiniz ki; herkes bazen nefsinin öfke afetine kapılabilir
ve yanlış şeyler yapabilir. Burada sizlere düşen şey, öfkelenen kişinin yatışmasını
temin etmek olmalıdır. Siz karar verecek hâkim mevkiinde değilsiniz.
Taraflardan birisini karşınıza almanız, ona karşı olmanız, sizin de nefsinizle
davrandığınız ifadesi değil mi? Öyleyse neyi yapacaksınız? Her buna benzer bir
olayı yaşadığınız zaman, şöyle düşüneceksiniz: “Ben A ve B isimli iki kişi
tartışırken A’nın yerinde olsaydım ne yapmalıydım? B’nin yerinde olsaydım ne
yapmalıydım?” Sizin gördüğünüz sonuç,
anlaşmazlığa düşüp kavga eden iki kişinin birbirinden soğuması, birbirine karşı
kötü davranmasıdır. İki tarafında arkasında nefisleri var. Sizler taraflardan
birinden yana olup da diğerine karşı olmamalısınız. Asla bu tarzda bir
davranışın içinde olmamalısınız. İki tarafta sizin dostunuzdur. İki tarafta öfkelendiği
için, karşınızda sadece yardıma muhtaç iki tane insan var. Öfke denilen şeytanın
her zaman kullandığı vasıtayı yutmuş olan ve o anda hissiyatına malik olan ve
karşı tarafa kötü davranmakla bu öfkeyi gidermeye çalışan iki zavallı insan.
Öyleyse ne A’dan yana ne B’den yana olacaksınız. İkisinden yana olacaksınız.
Bunun manası Hak’ tan yana olmaktır. Yani A hatayı yapmışsa ona hatayı
anlatacaksınız.
Hiçbir zaman tartışan, kavga eden iki kişinin sadece
bir tanesinde %100 hata bulamazsınız. Mutlaka iki taraf da hatalıdır. İşte
taraflardan birini tutup ötekine karşı olduğunuz zaman en büyük hatayı burada
yapmış olursunuz. Çünkü onun da mutlaka haklı tarafları vardır. Siz o zaman o
kişinin haklı olduğu cepheyi bütünüyle devre dışı bırakmış oluyorsunuz ve bu
haksızlıktır. İki tarafın da haklı olduğu taraflar vardır. Siz onlara
bakacaksınız. Evvela göreviniz kavgayı, anlaşmazlığı bitirmeye çalışmaktır. Her
grubun içinde mutlaka anlaşmazlıklar vücut bulacaktır. Bu anlaşmazlık vücut
bulduğu zaman hepinizin donup kalması, seyirci olmanız birkaç dakikayı
aşmamalıdır. Birkaç dakikalık bir zaman parçasından sonra onları kırmayacak bir
tarzda müdahale etmelisiniz. Bu müdahaleyi yapmak mecburiyetindesiniz. Neden
biliyor musunuz? Çünkü zaman devam ediyor. İki kişi anlaşamamış kavga
ediyorlar. İşini gücünü bırakıp onları seyretmeye dalıp kalan ve onları
seyretmeye başlayan bütün kardeşlerimizin de vakit müessesesi onların
kavgalarına paralel olarak harcanıyor.
Zaman Allah’ın en kıymetli hazinesidir. Öyleyse zamanı
ne siz harcayabilirsiniz ne de başkaları sizin zamanınızı harcayabilir. Bunun
Allah’ın bir kanunu olduğunu, düşünün. Zamanınızı başkalarının harcamasına
müsaade etmemek mecburiyetindesiniz. Nasıl yapacaksınız? Hemen ortaya çıkıp
ikisine de haddini bildirerek mi? Hayır. O zaman siz de nefsinizle hareket
ediyorsunuz demektir. İki kişi arasında ki kavga üç kişi arasında ki kavgaya
dönüşür. Sulh ve sukûna davet etmek hepinizin birden vazifesi olmalıdır. Kitle
halinde meseleyi bitirmek üzere harekete geçmelisiniz. Evvela Allah’ın en
kıymetli hazinesi zaman israf ediliyor. Gerek anlaşmazlığa düşüp de tartışmayı
yapanlar, gerek tartışmayı seyretmek mevkiinde olanlar, hepiniz birden zamanı
israf ediyorsunuz.
Birinci safhada, tartışmayı önlemelisiniz, müdahale
etmelisiniz.
Tartışmanın tasavvufa yakışmadığını söylemelisiniz.
Allah’ın en kıymetli hazinesinin heba edilmesine
sebebiyet verildiğinden bahsetmelisiniz. Hepiniz birden bunu yaptığınız zaman
tartışan kardeşlerimiz, zaten daha harekete geçtiğiniz an yanlışının farkına
varacaklardır. Eğer meydan bu kadar boş değilse, herkes dilediği gibi başka birini
karşısına alıp da çata çat birbiriyle tartıştığı zaman herkes müdahale ederse,
kavganın kesilmesi istikametinde harekete geçerse, o zaman tartışma nedenini
bulamazlar. İşte problem orada başlıyor. Herkes harekete geçip de bu
tartışmanın yapılmaması lazım geldiğini nasıl anlatacak? Ne yazık ki hani
Türkçe de bir deyim vardır; “Kaş yapayım derken göz çıkarmak” Tartışmaya
müdahale eden birisi, taraflardan birinin söylediği bir lafı kesip, taraflardan
bir tanesine hitap ederse ne olur? Eğer hitap ettiği tarafa karşı sert bir
müdahale yapıyorsa, onun haksız olduğunu beyan ediyorsa, bunun manası tartışmayı
yapan taraflara göre taraflardan birinin tarafından oldu demektir. Hayır, böyle
yapmayacaksınız. Müdavim olanlar asla taraflardan birinden olmayacaklar. Taraflardan
birinden olmanız demek ikinci tarafa karşı olmanız demektir. Birisi çok hatalı,
öteki az hatalı olabilir, mümkün ama öyle de olsa taraf tutmak sizin işiniz
olmamalıdır. Taraf tutacaksanız ikisinin birden tarafını tutmak zorundasınız.
İkisinden de yana olmak mecburiyetindesiniz. Konunuz haklıyı bulmak, haksıza
ceza vermek değildir. Konunuz olayı bitirmektir. Yapmanız lazım gelen şey çok
açık bir dizayn içerisinde “Acaba ne
yaparım da ben bu iki kardeşimize de yardımcı olabilirim.” diye düşünmek olmalıdır.
Hataların mutlaka varlığını kabul etmek
mecburiyetindeyiz. Herkes her an hata yapabilir, bu eşyanın tabiatına son
derece uygundur. Bu hataların çıkış sebeplerini nasıl daha iyi bir davranışa
dönüştürülebileceğini söylemek üzere harekete geçmeliyiz. Eğer iki kişi
tartışıyorlarsa oradakilerin hepsi bu tartışmanın karşısında olduklarını, bu
tartışmanın Allah’ın zamanını israf etmek olduğunu, şeytanın emrinde olmayı
ifade ettiğini ve anlaşmazlığın devamı boyunca Allah’ın en kıymetli hazinesi
zamanı harcamak mecburiyetinde kalacağınızı davranışlarınızla belli etmelisiniz.
Kavgalar başlarken önlenmelidir. Kavga varsa aşırılık var demektir. Başka
birini rahatsız edici bir davranışın içine girilmiş demektir. Bunu önlememiz
lazım. Hepiniz tartışmanın bitmesi istikametinde harekete geçmelisiniz. Burada
gene şeytan size bir yanlışı yaptırabilir. Taraflardan birini benimsersiniz,
diğerinin size vaktiyle yaptığı bir yanlış davranış sizin ona karşı soğukluk
duymanıza sebebiyet vermiştir, ikinci taraf size daha yakın görünmektedir. İşte
bu yapacağınız büyük yanlışlardan biridir. O yakın görünen tarafın, kişinin
tarafını tutmak ve diğer kişiye karşı olmak, tasavvufu yaşayanlar arasında
yapacağınız en büyük yanlışlıklardan biridir. Tasavvufta onun adamları, bunun
adamları diye bir şey yoktur. Allah’ın adamları olmak vardır. Zaten eğer iki
kişi tartışıyorlarsa tartışma anında ikisi de Allah’ın adamı değildir. İkisinde de şeytan duruma hâkimdir. Onları
şeytanın duruma hâkim olduğu o ortamdan Allah’ın duruma hâkim olduğu bir ortama
ulaştırmalısınız. Bu da onların iç dünyalarında sağduyularını kullanabilmek
yeteneğine tekrar döndükleri andan itibaren başlar.
Elektriklenen bir ortamda taraflar birbirine karşı
adeta hakaret edici sözlerle davranıyorlarsa burada büyük bir yanlış vardır.
Tasavvufa sığmayan bir olay vardır, Allah’ın zaman hazinesinin sorumsuzca israf
edilmesi söz konusudur. Sukûnetinizi bozmadan müdahale etmelisiniz. Bir kişi
değil hepiniz birden müdahale edeceksiniz. Haksızlık başladığı anda
durdurulursa burada doğruyu yapmış olursunuz. Herkes kendi görevini devam
ettirir. Ama söylediğim gibi bir tiyatro oynanıyormuşçasına iki taraf
anlaşmazlık içinde birbirlerine söylenecekler, diğerleri de onları seyredecek,
bu yanlış bir davranış biçimidir. O anda şeytanın emrinde olan iki kişinin,
Allah’ın emrinde olması lazım gelen diğer kişilerin de elektrikli bir havada o
olayın seyircisi haline koyduğu noktada şeytanın tarafında kul olma noktasına
getirdiklerini var saymak mecburiyetindeyiz.
Mademki bir arada bulunuyor o zaman ilk öğrenmeniz
lazım gelen şey sukûnettir. Adabı muaşeret yani davranış biçimleridir.
Davranışlarınız sizi her halükarda sakin olmayı gerçekleştiren bir ortamda
muhafaza etmelidir. Nerede bu zemin veriliyorsa orada durun ve insanların öteye
geçerek birbirlerini daha çok kırmalarına mani olun. Sakın taraflardan birinin
yanında ötekinin karşısında olarak devreye girmeyin. Anlaşmazlıklar her zaman
olabilir ama olmaması için hepimiz birden gayret etmek mecburiyetindeyiz. Bu
gayretleri yaparken de dikkat edin adaletten sakın ayrılmayın.
Adalet müessesesi, taraflardan birine karşı olmanızı
kesin olarak önleyen bir müessesedir. Bir tartışmada seyirci olduğunuz noktada,
Siz Hak’tan yana olacaksınız, adaletin temsilcisi olacaksınız. Müdahale mutlaka
edeceksiniz hepiniz birden zamanın israfına mani olacaksınız.
Tartışmayı başladığı yerde bitirmek hepinizin görevi
olmalıdır. Tasavvuf başkalarından yana olma sanatıdır. Birbiriyle ayrı
fikirleri müdafaa eden iki kişi var karşımızda, ikisi de kendi fikirlerini
müdafaa etmek için karşısındakine haksız bir şeyler şeytanın emrindeyse mutlaka
söylemiştir. Şeytan çoktan onları karşısındakini küçük gören kaba bir davranış
biçimine farkına bile varmadan sokmuştur. O zaman bu noktada anlaşmazlığı
durdurmakla hepiniz birden vazifelisiniz. Sukûnetle onlara bunları
hatırlatmalısınız.
Eğer hepiniz Allah içinseniz bunu yaptığınız anda
aranızda sulh ve sukûn tohumları ekildiğini göreceksiniz. En güzel bir ortamda,
en güzel hüviyette bir davranış biçiminin sahibi olacaksınız ve anlaşmazlığı
başladığı noktada bitireceksiniz. Anlaşmazlıkların arkasında Allah yoktur.
Anlaşmazlıkların arkasında mutlaka şeytan vardır. İki tarafı da birbirine
düşman etmeye çalışan şeytandır. Siz iki tarafı da birbirine dost etmeye
çalışan Allah taraftarlarısınız. Siz üzerinize düşeni yapın. Toplum halindeyken,
aranızda insanların tartışmalarına engel olun. Öyle bir engel oluşla engel olun
ki, oradan ayrıldıkları zamanda artık tartışma gereğini duymasınlar.
Tartışmadan onları vazgeçirecek olan bir hava içerisinde olmanız lazım. Yani hepiniz
birden harekete geçtiniz, tartışmayı kestiniz, işinize devam ettiniz, biri bir
tarafa gitti öteki öbür tarafa gitti, çalışmalarınıza devam ettiniz ve kavga
bitti. Birde bakıyorsunuz ki işinizi bitirdiğiniz zaman daha dışarıya çıkar
çıkmaz iki kişi tekrar kapışmışlar. Bu neticeye neden olacak olan bir önlemden
bahsetmiyorum. Kavgayı önlemeniz, kavgayı, münakaşayı, tartışmayı bitirmeniz o
tartışan kardeşlerimize öyle bir şeyi ispat etmek şeklinde olmalıdır ki, onlar
yaptıklarının bir hata olduğunu, birbirinin düşmanı olmadıklarını, Allah
yolunda birbirinin dostu olduklarını ve birbirlerine karşı olmamaları lazım
geldiğini, birbirinden yana olmak mecburiyetinde olduklarını idrak etmiş
olsunlar. Bunu idrak edebildikleri zaman onlar dışarı çıkıp da bir daha kavga
etmezler.
Tasavvufta olanlar! Tasavvufa başkalarıyla kavga etmek
için girmediniz. Başkalarını da sulh ve sukûna ulaştırmak vazifesiyle
oradasınız, hepiniz vazifelisiniz. Herkes birden harekete geçerse kaos olmaz
mı? Kaos ne zaman olur bilir misiniz? Herkes adaletsizlik için harekete geçtiği
zaman kaos olur. Herkes ortalığı yatıştırmak, sütliman kılmak, kavgayı bitirmek
için, taraflardan birinden değil, iki taraftan birden olmak üzere (şeytandan
değil) Allah’tan yana olmak üzere harekete geçerse o zaman mesele biter.
Şeytandan yana olanlar böyle anlarda ne yaparlar? Aman
biraz daha kavga alevlensin de şu kendisine kızdığı kişiye öbürü bir güzel
hakaret etsin onu bir gözümün önünde haşlasın ki ben de bundan mutlu olayım,
memnun olayım. Evvela içinizdeki birikime mutlaka mani olmalısınız. Bir
kardeşiniz size yanlış bir davranışta bulundu, olabilir mi? Her zaman olabilir.
Hemen düşünün “Neden bu davranış beni üzdü? Acaba ben bu davranış karşısında
negatif etkilenmekte haklı mıyım? Acaba bu davranış bana neden böylesine
negatif bir etki yaptı?”
İlk düşünmeniz lazım gelen şey; “O kardeşimiz bana
böyle davrandıysa acaba ben ona bana beni üzecek olan davranışı bana yapması
için ne yaptım? Bir şey yapmış olmalıyım ki kardeşimiz bana böyle davrandı.” Bunu
düşünebildiğiniz an anahtarı yakaladınız demektir.
Bir başka kardeşiniz size bir tartışmanın başlangıcı
olacak sert bir şey söylemiş. Siz de ona onun sertliğine karşılık aynı
sertlikte cevap verebilirsiniz. O zaman siz de şeytanın esiri olmuş olursunuz.
Sert tavrıyla o kardeşiniz şeytanın esiri olmuş ama siz o anda aklınızı
başınıza toplayabilirseniz; “Burada bir saldırı var, beni kızdıracak olan bir
şey söyledi. Ben evvela kendi cephemde meselemi düzeltmeliyim. Kendi sahamda
düşünmeliyim; Ben o kardeşime mutlaka bir şey yapmışımdır ki kardeşim bana öyle
davranıyor. Hatırlamam önemli değil ama bunu yapmış olduğumu düşünüyorum ve
Allah’ın huzurunda senden af diliyorum, beni affetmeni dilerim.”
Hemen ondan af dileyeceksiniz. “Ben Allah’a da
müracaat edeyim, Yarabbi ben böyle bir hata işledim beni bağışla diye.” Hatanızı bilmediğiniz için böyle söylediniz.
Hatanızı biliyorsunuz o zaman daha kolaylaşıyor işiniz. O zaman “Geçen gün ben
sana böyle bir şey yapmıştım ve senin bu söylediğini değil ben şuan ondan çok
daha ağırını hak etmiş durumdayım. İşte sen bana bunu söyledin ben Allah’ın
huzurunda senden o yaptığım hata sebebiyle af diliyorum. Beni bağışlama
büyüklüğünde bulunursan bundan büyük mutluluk duyarım ve sana karşı yaptığım o
yanlış davranış için Allahû Tealâ’dan da tövbe de bulunurum, beni affetmesi
için” Diyebildiğiniz zaman bu meseleyi
başlarken bitirmiş olursunuz. Kendinize hâkimiyeti gerçekleştirdiğiniz an
meseleyi bitirdiniz demektir. O kişinin “ Tabi ben sana, bana o gün yaptığın
kötü davranış için böyle yaptım” diyeceğini mi zannediyorsunuz? Hayır. O da
sizin bu davranış biçiminizden büyük ölçüde tesir alacak ve yaptığı hata
sebebiyle derhal o da sizden af dileyecektir. Yangın başlarken alevler giderek
büyüyüp, iki tarafı da kontrolü altına alacakken, iblis tarafından ateşlenirken
tam, siz karşınızdakinden af dilediğiniz anda bu büyüyecek olan, yükselecek
olan spirali olduğu yerde durdurdunuz. Siz af dilemek büyüklüğünü gösterdiğiniz
zaman karşınızda ki kişi de sizden af dilemek büyüklüğünü gösterecektir. Sadece
tasavvuf mensupları arasında değil, nerede olursanız olun, kiminle
karşılaşırsanız karşılaşın haksızlığı kabul ettiğiniz an karşı tarafın bütün
silahlarını elinden aldınız demektir. Onun kolunu kanadını kırdınız demektir.
Savaşmak için gerekli olan malzemesini aldınız demektir. O sizden kendi sert
tepkisine karşılık bir ikinci sert tepki de bekliyordu ki, onun üzerine bina
ederek yeniden size saldırabilsin. Siz onun saldırısına af dilemekle cevap
verdiniz. Hareket imkânını yok ettiniz. Eğer nefsine tabi bir kişi ise yapacak
fazla bir şeyi kalmamıştır. Biraz karşılıklı sukûnet içinde konuşabilirseniz,
mutlaka o kişi sizden af dilemek gereğini duyacaktır. Siz onun karşısında
küçülmediniz, aksine onun karşısında büyüdünüz, yüceldiniz. Şeytanın tesiri
altına kolay kolay girmeyeceğinizi, şeytanın tesirine kolay kolay
kapılmayacağınızı ona ispat ettiniz. İlk bakışta size zor bir şeyden
bahsediliyor gibi gelebilir ama muhtevaya baktığınız zaman böyle olmadığını
göreceksiniz.
Her zaman dışarıda olan tartışmalar, sizin aranızda
olmamalıdır. Sözlerimizi ne kadar ciddiye alırsanız, ne kadar tatbik ederseniz
toplumun sulh ve sukûnunu o kadar büyük ölçüde korumuş olursunuz. Elbette
herkesin kendisine has çeşitli düşünme standartları vardır. Herkes dilediğini
düşünebilir. Tasavvuf camiasında yaşamakta olan sizlerin sulh ve sukûn ortamını
koruyabilmeniz için bazı formülleri kullanmak mecburiyetindesiniz. Buna mecbur
olduğunuzu unutmayın. Toplumun huzuru için toplumun sulh ve sukûnu için hepiniz
tek tek fedakârlık etmek mecburiyetindesiniz. Allah’ın sizlerden istediği şey
sulh ve sukûndur. Bu sulh ve sukûnu en güzel bir ortamda oluşturabilirsiniz. Bu
sulh ve sukûn her davranış biçiminizde sizinle beraber teessüs etmelidir. Hep
bir tasavvuf mensubu olduğunuzu düşünün. Allah’ın dostu olduğunuzu veya bu
dostluğa namzet olduğunuzu, mutlaka dostu olmak
noktasına ulaşacağınızı düşünün. Bu güzelliği yaşamaya başlayacaksınız.
Yapamadığınız zamanlar kendinize biraz kızacaksınız ama başarmaya
başladığınızda büyük bir iç huzuru ve Allah’a duyduğunuz güvenle yolunuza devam
edeceksiniz. Etrafınızda ki insanlar sizin hep doğru davranışları sergileyen
bir insan olduğunuzu görecekler ve sizden örnek alacaklardır. Hepiniz içinde
bulunduğunuz topluma örnek insanlar olmak üzere bir gayretin sahibi
olmalısınız. Sukûnetinizi muhafaza etmeyi her şart altında usul haline
getirmelisiniz.
Hep başkalarını yüceltmeye çalışarak
yücelebileceğinizi hiç unutmayın. Hiç kimse başkalarını küçülterek yücelemez,
sadece kaybeder. Dünya hayatında bir takım insanlar başkalarının omuzlarına
basarak yükselmeyi usul haline getirdiklerini düşünürler ve para da kazanırlar
ama Allah katında onlar hiçbir zaman Allah’ın sevgilileri olamazlar. Çevrenize
ne kadar mutluluk veriyorsunuz ? Kendinizi bununla ölçün, miyarınız, ölçünüz bu
olmalıdır. Sizden çevrenizdeki insanlara ne ulaşıyor? Bu ulaşma statüsüne dikkatle
bakın! Onlara rahatsızlık veriyorsanız ve böyle yaptığınız içinde kendinizi bir
şey zannediyorsanız, bir marifet yapmış zannediyorsanız, yanılıyorsunuz.
Gerçekten marifetin sahiplerine bakın, onlar çevrelerindeki insanları
yüceltenlerdir.
Birisinin size kötü davranması,size hakaret etmesi
halinde onun sizden beklediği sizin de ona hakaret etmeniz, kötü davranmanızdır.
Böylece o kendisine daha kötü davranmak için bir zemin hazırlayacaktır. Şeytan
size diyecek ki; “Bak sana hakaret
ediyor, kötü davranıyor etraftaki insanlar da buna şahit ve sen onun
hakaretlerine aynı hakaretlerle cevap vermezsen diğer insanların gözünde de
onun gözünde de küçülmüş olursun, seni bir hiç olarak değerlendirirler.” Bu zokayı yuttuğunuz zaman şeytanın elinde bir
oyuncak olursunuz. İblis her zaman olması lazım gelenin tamamen tersini vasıta olarak
kullanan, son derece kurnaz bir mahlûktur. Oysaki daha önce verdiğimiz
misaldeki gibi siz haklı da olsanız karşınızdakinin o ters davranışı karşısında
ondan af dilemek büyüklüğünü gösterebilirseniz, onun karşısında küçülmezsiniz,
etrafınızdaki insanlar da sizi onun karşısında küçülmüş görmezler. Tam aksine
hem etrafınızdaki insanlar hem muhatabınız sizin kendilerinden üstün bir insan
olduğunuzu fark edeceklerdir. Bu noktada bu dirayeti gösterebilirseniz; küçülmeyeceksiniz,
yüceleceksiniz. Neticede mutlaka muhatabınız da sizden af dileyecektir. Zemin
onu mutlaka oraya ulaştırır.
“İlk defa karşılaştığınız bir insan size bir hakaret
etse, siz de ondan af dileseniz, şeytan devreye girerek; “O sana hakaret etti bu kadar da insan buna
şahit oldu şimdi sen ona aynı boyutta hatta ondan daha şiddetli cevap
veremezsen herkes seni bir korkak olarak değerlendirecek, herkesin karşısında
küçüleceksin buna razı olacak mısın? Sen ona daha ciddi, daha sert bir cevap
ver.” diyecektir. Şeytan sizi buna zorlar ama söylediğimi yaptığınız zaman
tamamen tersinin geçerli olduğunu görürsünüz. Etrafınızdaki insanlar da sizin
küçülmüş olduğunuzu değil, yücelmiş olduğunuzu idrak edeceklerdir. Böyle bir
davranış biçimi içerisinde bütün insanlar için söz konusu olan şey: “Allah’tan
yana olmak.” Allah’tan yana olmak tevazu, şeytandan yana olmak gururu ifade
eder. Tevazu; ruhunuzun bir hasletidir. Gurur; nefsinizin bir afetidir. Gurur;
af diletmez. Allah ise kabahatsiz olsanız da af dilemenizi ister. Öyleyse
tasavvuftan olan birileri olarak davranış biçimlerinizde sulh ve sukûnu
koruyacaksınız.
Allah
hepinizden razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.