DERGÂH
HAYATI
Biz insanlar Allahû Tealâ
tarafından cemaat halinde yaşamak üzere yaratılmışız. Hepimiz bütünün bir
parçasıyız ve diğer insanlarla birlikte olmak mecburiyetindeyiz. İşte böyle bir
dizaynda davranış biçimlerini öğrenmek mecburiyetindeyiz.
Mutsuz insanlara dikkatle bakın! Derler ki: “Ben
mutsuzum ama bunun sebebi eşimdir, amirimdir, memurumdur, öğretmenimdir vs.
vs...” Herkes gayet kolay bir çözüm yolu bulmuş. Mutsuzlar ve sebep çok basit;
sebep başkaları. Hayır! Sebep hiç bir zaman başkaları değildir. Eğer mutsuzsanız
arkasında başkaları yok, sadece siz varsınızdır. Cemaat halinde yaşayan
insanlar madem ki mutsuzluktan tasalanıyorlar, öyleyse bir deneme yapmalılar; herkes
kendisini kontrol etmeli; “Acaba ben bana düşeni yapıyor muyum? Bana düşeni
yapıyor muyum ki, başkalarından kendilerine düşenleri yapmalarını bekliyorum?”
Allah’ın
dizaynın da adaletsizlik yoktur. Allah El Adl ve El Hakk esmasının sahibidir.
Hiç kimseye haksız davranmaz. Hiç kimseye Allahû
Tealâ tarafından zülüm edilmesi mümkün değildir. İnsanların birbirine
olan davranışlarında başkalarından bize güzel davranmalarını istemek hakkına
sahip olabilmek için bizim onlara güzel davranabilmiş olmamız lazım. Biz
çevremize yanlış davranışlar ulaştırıyorsak ve bundan hiç tasa duymuyorsak; sonra onlar da bize bunun misillemesini yaptıkları
zaman üzülüyorsak bunun arkasında onlar mı biz mi varız?
Cemaat
halinde yaşıyorsunuz. Her yerde kişisel haklara riayet etmek mecburiyetindesiniz.
Bir şey söylemek istediğimiz zaman, bir başkası bizden daha önce konuşmak
istediğinde bırakalım önce söyleyeceğini söylesin. Böyle bir durumda biz bir
şey kaybetmeyiz. Çevrenizdeki insanlara
dikkatle bakın! Mutsuzlar…
Halinize çok hamd edin, şükredin. Tasavvufta olanlar, Kuran’daki
İslâmı, kainatın tek dinini, Hz. İbrahim’in Hanif dinini yaşayanlardır. Kim
İslâmı yaşıyorsa o kainatın tek, yegane dinini yaşıyor demektir.
Cemaat
halinde yaşıyorsunuz ve başkaları ile geçirdiğiniz bir zaman devresi mutlaka
var. Bazen her gün, bazen bir kaç günde bir, bazen bir kaç gece de bir, ama
mutlaka başka insanlarla bir araya geliyorsunuz. Eğer başkaları ile
birlikteyken buunduğunuz yerin bir takım işleri varsa mesela iftar yemeğini hazırlıyorsanız; işin realize edilme yani gerçekleştirilme safhasında
hepinize vazifeler düşer. Dergâhlarda her zaman iş olur. Sabahtan akşama kadar
Allah’ın bütün dergâhlarında, bütün ibadet yerlerinde yapılması lâzımgelen işler
hep vardır. Sakın işler konusunda; “Bu iş beni alakadar etmez, kim yapacaksa
yapsın” tarzında bir düşünceyi aklınıza getirmeyin. Bu sizin tasavvufa layık
olmadığınızı gösterir ve kendinize yazık edersiniz. Allahû
Tealâ içinizden geçeni bilir. Mükafatınız ve mücazatınız iç dünyanıza
göredir. Dışa vurduklarınız sadece sonuçtur. Aslında tasarladığınız şeyin ne
olduğunu, dışarıya ne kadarının yansıdığını Allahû
Tealâ, en iyi bilendir. Evvela sabahtan akşama her gün dergahlarda işler
olur. Diyelim ki; birkaç kişi temizlik işlerini üstlenmişler,
götürüyorlar. “Bende şu işin bir tarafından tutsam, o kardeşimiz burada
olmadığı zaman da ben yapsam temizliği ya da buradayken o temizliği yaparken
bende yardımcı olsam, bir odayı süpürmek, temizlemek benim nasibim olsa.” diye
düşünmelisiniz. Allah yolunda hizmet dayanışmayı gerektirir.
Birliğin, dergâh hayatının temeli dayanışmadır. Siz
başkasından beklemeyeceksiniz, siz yardım edeceksiniz. Birçok akıllı geçinen
insan: “İyi ya ben nasılsa taraflardan biri olacağım, ben yardım edersem yardım
eden olacağım, ama yardım ettiğim kişi yardım edilendir. Öyleyse ben bi iş
yaparken bana da yardım edenler olacak, bende yardım edilen olacağım. Neden hep
yardım eden ben olayım?” şeklinde düiünebilir. Şeytan sizi burada kıskıvrak
yakalamıştır. Biz de aksini soruyoruz ve diyoruz ki: “Neden sen her zaman
yardım eden olmuyorsun? Eğer sen her zaman yardım eden olursan, her zaman sen kazanırsın.”
Dikkat edin! Yardım edilen kazanmaz, yardım eden
kazanır. Yardım edilen sadece kendi yaptığı işin karşılığını alır. Yardım eden
ona yardımcı olduğu için de ayrıca kazanır. Hem kendi işini yapmıştır, hem de
başka bir arkadaşına onun işinin de bir an evvel tamamlanabilmesi için yardım
etmiştir.
Yardımı
kendinize amaç edinmelisiniz. Aranızda iş konusunda çekişmeyin. Allah’ın
dizaynında iş dağıtımı diye bir olay mevcut değildir. Herkesin iç dünyası ona
neler yapılması gerektiğini söyler. Sonra da iblis devreye girer. Kişiye o işi
yaptırmamak için çeşitli mazeretlere iter. Allah’ın yolunda hizmet herşeyden
evvel karşılıksızdır. Eğer Allah’ın yolunda bir karşılık bekleyerek hizmet
ediyorsanız sizin hizmetiniz Allahû Tealâ’nın
indinde gerçek anlamda hizmet değildir. Karşılıksız olan hizmet Allah’ın
yolunda makbul olandır.
Hangi
arkadaşınız hangi işi yapıyorsa ona işinde yardımcı olduğunuz anda o bundan
büyük bir huzur duyacaktır. Dikkat edin! Son derece önemli bir konu. Kişi yalnız
olmadığını, arkadaşları tarafından sevildiğini, sadece kendisinin kalbinde
değil, arkadaşlarının kalbinde de Allah sevgisinin olduğunu idrak edecektir. Bu
onu daha büyük bir şevkle hizmete itecektir. Yalnız olmadığını, arkadaşları
tarafından sevildiğini, kendisi nasıl hizmeti seviyorsa başka kardeşlerinin de
hizmeti sevdiğini görecek ve ciddi boyutlarda dayanışmalar yaşanacaktır.
Sahâbe,
diğer kardeşinin yardımcısıydı ve öyle yüceldiler. Bir yardım müessesesi en üst
boyutta devam ediyordu. Sahabede hiç kimse: “Bu falancının işidir, ben onun
işine karışmam, ne yaparsa yapsın, nasıl yaparsa yapsın, ben yan gelip yatarım,
keyfime bakarım” demedi. Sahâbenin amacı yardımdı. Birbirlerinin can dostları,
can kardeşiydiler. Allah için hizmet yapıyorlardı.
Nerede olursak olalım, Allah’ın işlerini ve kendi işlerimizi
en güzel standartlar da gerçekleştirelim. Allah’ın dergâhında yapılan
hizmetler, evinizde yapılan hizmetten daha üstün bir yerde değilse, siz Allah’ı
değil, kendinizi seviyorsunuz. Allah’ın dergahında yaptığınız hizmet, kendi
evinizde, kendinize yaptığınız hizmetten size göre daha üstün değilse, önde
Allah’ın hizmeti gelmiyorsa, sizin hizmetiniz geliyorsa, sizin kendinize
hizmetiniz geliyorsa, o zaman önde Allah yok, önde nefsiniz var demektir. Eviniz
nasıl temiz tutulması gerekiyorsa, dergâhlarda temiz tutulmayı gerektirir. Eğer
kendi evinizdeki temizliğiniz, dergâhtaki temizliğinizden fazla ise o zaman
Allah’ı sevdiğinizi, Allah’ı kendinizden önde tuttuğunuzu iddia edemezsiniz. Eğer
itiraf ediyorsanız ki kendi evinizde yaptığınız temizlik daha titiz, o zaman
burada büyük bir yanlışınız var. Allah’ın evi her zaman kendi evinizden önce
gelmek mecburiyetindedir.
Aslında
bütün dergâhlar Allah’ındır. Bütün camiler Allah’ındır. Bütün mescidler
Allah’ındır. Öyleyse siz kendi evinizi temiz tutuyorsanız, ama “Burası dergâh
benim evim değil, beni çok fazla alakadar etmez.” tarzında bir düşünce
sebebiyle ihmal ediliyorsa o zaman bir büyük hata sözkonusudur. Herşeyin
darmadağın bir şekilde etrafa saçıldığı, her tarafın pis olduğu bir dergâh
hayatında kendinizi rahat hissedebiliyorsanız, burada bir eksiklik vardır. Allah’ın
dergâhı temiz tutulmuyor ve sizin umrunuzda olmuyorsa nasıl rahat hissedebilirsiniz?
“Evim benim öz malım, ben ondan
sorumluyum. Ama Allahû Tealâ tarafından: dergâhtan
sorumlu olan bir çok insan var, belki ben bunların sonuncusuyum ve kendimi
burada önemli bir kişi de saymadığım için, dergâhda hizmet yapamıyorum”
tarzında bir açıklama kabul edilmez. Hepiniz dergâh için önemlisiniz. Dergâh da
çalışmak için çağrıya ihtiyaç yoktur. Çağrı gerekmez. Yunus hergün kendisine
hiç bir iş emredilmeden hayatı boyunca belki on kişinin işini yapmıştır. Allahû Tealâ onun
için onu o kadar sevmişti. Müşterek hayat yaşadığınız, sosyal hayat
yaşadığınız dergâh hayatında bütün işlerin
ucundan tutmak, ondan sonra onu yüklenmek, sırtlamak ve götürmek; bu hepinizin
görevidir. Eğer bu sözlerim suya yazılan yazılar gibi, bir kulağınızdan
girecekse, öbüründen de çıkacaksa o zaman Allah’a bunun hesabını vermek
mecburiyetindesiniz. O zaman Allahû Tealâ size
sorar; “Sen neden buradasın? Burası sana yakışmıyor. Senin yerin burası değil.”
diyebilir.
Dergâh
hayatını hiçkimse dışardaki hayatı ile eşit tutamaz, tutmamalıdır. Bırakınız
eşit tutmayı, bir kısmınız kendisine ait işlerinin dergâhdaki
işlerden daha önce geldiğini zannediyor ve tatbikat onu gösteriyor. Hanginiz Allah’ın
evinin temizliğinde hizmetlerin görülmesinde, hizmet üretiyorsa, yemek
sofralarının hazırlanmasında, kaldırılmasında, bulaşıkların yıkanmasında,
etrafın temiz ve mumtazam tutulmasında canla başla koşuyorsa, Allahû Tealâ onları hep taktir ile takdim eder.
Kazananlar onlardır.
İnsan
tabiatı, şeytan tarafından devamlı nemelazımcılığa özendirilir. Hizmetleri yapmak
için emir beklememelisiniz. Ama aslında emir beklemeden hizmete koştuğunuz
taktirde yaptığınız şey kıymet kazanır. Yoksa o işi ihmal ettiğinizde ve hizmet
size hatırlatıldığında o işi lutfen yapmış olursunuz.
Peygamber
Efendimiz (S.A.V): “Temizlik îmândandır “ diyor. Çünkü îmân yolunda çok yol
almış olanlar pisliğe dayanamazlar. Onlar herşeyleri ile en temiz olanlardır. Öyle
bir gayretin içinde olun ki, emir beklemeden harekete geçin. Her zaman
yapılacak işler mutlaka vardır. Etrafınıza baktığınız an yapılacak bir sürü işi
gördüğünüzde: “Şimdiye kadar bunlara kimse dokunmamış, bende dokunmayayım,
böyle devam etsin.” diye bir düşünce şeytan tarafından zihninize
yerleştirilmişse, siz Allahû Tealâ’nın
taktirine mazhar olamazsınız. Allah’ın indinde itibar kazanmazsınız, değer
kazanmazsınız. Alalade bir insan olmaktan öteye gidemezsiniz. Kendinize yazık
edersiniz.
Allah’ın yolu hizmet yoludur. Allah’ın yolu
kendinizi değil, Allah’ı öne geçireceğiniz yoldur.
Allahû Tealâ’nın katında; Allah’ın yolunda hizmet edenle etmeyen kağıt para
ile altın para gibi birbirinden ayrı hüvviyettedir. Allah’ın kanunları vardır.
Birinci kanun; dergâh, cami, Allah’ın evi, evinizden daha temiz tutmanız lazım
gelen bir mekandır. Bu istikamette içinizde hizmet aşkı varsa Allah için
kıymetlisiniz. İşte nasılsa insanlar yapıyorlar, ben yapmasam da olur, diye
düşünüyorsanız çok yanlış bir şey yapmış olursunuz. Bu şeytanın sizi Allah
yolunda hizmetten alıkoymasıdır. Her taraf da görmenize bağımlı her an yapılması
lazım gelen bir sürü iş vardır. Eğer görülmesi lâzımgelen şeyleri görmemezlikten
gelirseniz, bu sadece sizin hedef saptırmanızdır. Sizin muhatabınız ne sizinle
beraber bulunan arkadaşlarınız ne de biziz. Muhatabınız Allah’dır. Dergahda
hizmetlerin hesabı Allah tarafından ödenir. Ya mükafat olur, ya mücazat olur.
Herkesin hizmet yaptığı bir ortamda hizmetten kaçan kişi derecat kaybeder.
Herkesin hizmet yaptığı bir ortamda en çok iştiyak sahibi olan, en üst hizmeti
gören Allahû Tealâ’dan en büyük mükafatları
alandır. Herşey Allah’ın taktirine göre, onun mizanı ile belirli bir derecat
kazanmaya veya kaybetmeye yöneliktir. Allahû Tealâ
tarafından sevilmek veya sevilmemek…
Allah yolunda yapılan hizmetler hep
toplu hizmetlerdir. Bir kısmı işi sırtlar, bütün gücü ile yüklenir ve götürür.
O götürürken bir kısmı ona omuz verirler, bir kısmı kollarıyla yardım ederler,
bir kısmı elleriyle yardım ederler, bir kısmı da parmaklarının ucuyla sadece
dokunurlar. Bu sizin iç yapınıza, iç dünyanıza, o dünyanızın Allah ile olan
ilişkisine bağlıdır. Başkalarına gösteriş olsun diye hizmet etmeyin. Allahû Tealâ sizden bunu istemez. Allahû Tealâ’nın istediği hizmet, sizin iç
dünyanızdan yansıyarak dışa taşan dışınızı da aydınlatan bir güzelliği
sembolize eder. Hizmet aşkıyla yanan insan beklemez, durmaz. O her an bir
şeylerle meşkuldur. Her an yapılacak bir hizmeti mutlaka görür.
Bir taraf da işler bekliyorsa: “Başkaları yapsın.”
diyorsanız hiç kimse sizi işe zorlama hakkının sahibi değildir. Hesabınız bizimle
değil, Allah iledir.
Allah’ın yolunda hiç kimseden zorla
hizmet istenmez. İnsanlar hizmete layıksa hizmet ederler, mükâfatını da
Allah’tan alırlar. Hizmete layık değillerse hizmet etmezler ve aramızdan
çekilirler.
İnsanlık tarihi boyunca, bu böyle olmuştur. Kendinize
dikkatle bakın! İçinizde Allah’a hizmet aşkı yoksa o zaman tasavvufta ne
arıyorsunuz? Hangi hedefle buradasınız? Eğer siz Allah’a hizmet etmeyecekseniz,
kendinize hizmet edecekseniz dergâhların dışında her taraf yapabileceğiniz olan
şeylerle doludur. Burada Allah âşıkları yaşar. Onlar karşılık beklemezler.
İnsanlık tarihi boyunca böyle olmuştur. İşi götürüp sırtlananlar, yürütenler,
bütün ağırlığını çekenler, arabayı çeken atlar gibidirler. Bir de arabanın
içinde atların arabayı çekmesini bekleyenler vardır.
Sevgili kardeşlerim! Yolcu olmayın. Hizmet eden olun.
İç dünyanızda, bu tatmine ulaşana kadar gayret edin. Hizmet ederken
etrafınızdaki insanları incitmemeye çalışın. Onlar sizin arkadaşlarınız. Allah
yolunda el ele, gönül gönüle hizmet etmek için varsınız. Allah’ın yolunda bir
kişi, hizmete teşne değilse, hizmet aşkı yoksa içinde, Allah’ın yolunda ona
zorla hizmet yaptırmak diye bir şey mümkün olmaz. Eğer öyleyseniz, yeriniz burası
değil. Siz gidin yaptığınız hizmetin para olarak karşılığını alabileceğiniz ya da
başka karşılıklar bulabileceğiniz, hizmetinizin nefsinizi tatmin edeceği bir
ortam bulun kendinize. Burası, Allah’a adanan insanların dairesidir. Bu
dairenin içine giren kişi Allah’a adanan bir vücudun sahibidir. Değilse hizmet
ona zevk vermez. Hizmetten sadece sıkıntı duyar. Bu sıkıntı onu eninde sonunda
Allah’a giden yoldan ayıracaktır. Neler kaybettiğini, ancak öldüğü zaman
anlayabilecektir.
Hepimiz, Allah’ın hizmetindeyiz. Biz sizlerle bir
bütünü yaşamak için buradayız. Neden 24 saatimizi size
hasrediyoruz? Neden hep sizler için yaşıyoruz? Kendimizi sizlere
adamışız. Bunun mânâsı kendimizi Allah’a adamamızdır. Eğer sizde aynı şeyi
yaparsanız o zaman Allah yolunda hizmetin gerçek anlamına varacaksınız.
Allah yolunda hizmet sadece bir zevktir. Allah yolunda
hizmet edenler, siz iç dünyanıza bakın: hizmet size zevk veriyor mu vermiyor
mu? Eğer vermiyorsa yeriniz burası değildir.
Allah’ın, zorla hizmet yapan dostlarına ihtiyacı
yoktur. Hizmet Allah Aşkı ile yapılır. Dergâhlar, Allah aşkının belirti
yerleridir. Parlama noktalarıdır. Bütün yıldızlar orada parıl parıldır. O
insanların evlerine yaptıkları hizmetle, dergâha yaptıkları hizmet evlerinin
lehine değildir, eşitte değildir, mutlaka dergâh ağırlıktadır. Bu şekilde hizmet
ederseniz, hayatınızın bir kıymeti olur. Allahû Teâlâ size, Allah katında sevildiğinizi
hissettirir. Allah’ın bir sevgilisi olarak yaşarsınız. Hayatını Allah’a adamış
bir insan olursunuz. Dergâhlar öyle insanlar içindir.
Dergâhlar, sadece iç dünyasından Allah’a hizmet
aşkıyla, yanıp tutuşanlar içindir. Dergâhlarda onlara ihtiyaç vardır. Allah
için yaptıkları hizmeti bir angarya olarak düşünenlere ihtiyaç yoktur. Onlar
Allah’ın dostları arasında değillerdir.
Hiçbirşey uzun süre gizli kalamaz. Dergâh hayatı bir
bütünleşmedir. Bu bütünleşme zevki gerektirir. Hizmetten zevk almayı
gerektirir. Samimiyetle sorun kendinize: “ Dergâh hayatında, Allah için
yaptığınız hizmet size zevk mi veriyor yoksa bundan yüksünüyor musunuz?” Bir
angaryayı size yükledikleri gibi bir his mi taşıyorsunuz? O zaman dergâhlar sizin
yeriniz değildir. Siz olmadan da geride kalanlar hizmeti, çok daha üst seviyede
daha çok iş yaparak başarırlar. Size ihtiyaç duyanlara sizin gibi olanlara
yaklaşın. Burası Allah’ın evidir. Burada Allah aşkı ön plandadır.
Allah’ı seviyorsanız bunu hizmetinizde derhal
anlayabilirsiniz. Bu hizmetinize %100 yansır. Allah’ı ne kadar sevdiğinizi
hizmetinizle hem kendiniz anlarsınız hem de başkaları anlarlar.
Allah yolunda hizmet, doyulmaz bir zevktir. İnsanın hayatının
aynasıdır. Allah yolunda hizmet, size ne veriyor? Hizmetten zevk alıyor
musunuz? Başka insanlara ait olduğunuzu hissediyor musunuz? Onlar için
yaşadığınızı hissediyor musunuz? Onlara bir şeyler vermek için çırpındığınızı
hissediyor musunuz? O zaman Allah içinsiniz. Eğer en olmayacak konularda,
birbirinize düşüyorsanız, herkes birbirinden alınıyorsa ve alınan insanlar
mutsuzsa bu huzursuzluğun arkasında neden başkalarını arıyorsunuz? Mutsuzluğunuzun
ardında evvela siz varsınız. Hizmet eksikliği var.
Hizmetin bir aşk, doyurucu bir besin, manevi gıda
olduğunu ve sizi mutlaka iç dünyanızda tatmine götüreceğini hissetmeye çalışın.
Hizmeti zevk olarak algılamaya başladığınız gün Allah içinsiniz. Eğer Allah
yolundaki hizmet size zevk vermiyorsa değilsiniz.
Allahû Teâla’nın sizin işinize ihtiyacı yoktur. Ama
sizin, Allah’ın işini yapmaya ihtiyacınızın vardır. Mutluluğunuz buna bağlıdır.
Allah’ın işini yapmanız demek, etrafınızdaki bütün
insanların dergâhta bulunan herkesin işini yapmanız anlamına gelir. Ozaman başkaları
için yaşıyorsunuz demektir. Kendinizi başkasına vakfetmişsiniz, adamışsınız
demektir. Bu doyulmaz bir zevktir. Kendinizi başkalarına adadığınız zaman
kendinizi düşünemezsiniz. O adamanın muhtevası içinde verdiğiniz hizmet, dört
başı mamur bütün boyutlarda sizi mutlu eder.
Mutluluğu hizmetle yaşamaya çalışın. Sakın
etrafınızdaki insanlarla hizmet yüzünden anlaşmazlığa düşmeyin. Herkes sadece
hizmet için var olursa anlaşmazlığın olması mümkün değildir.
Bir kardeşiniz bir işi yapıyor, derhal ona yardım
etmek için harekete geçmelisiniz. Size iş vermesini beklemeyin. İşler açık ve
seçik kesin olarak görülür. Her an yapacak olan bir şeyler vardır. Nerede
hizmet eden birisi varsa, ona yardımcı olun. Eğer birçok şey hizmet için
bekliyorsa, başka kardeşleriniz yapmıyorsa, onların yapmasını
beklemeyeceksiniz, siz yapacaksınız. Eğer içinizde Allah’a hizmet aşkı varsa,
bu size sadece doyulmaz bir zevk verecektir.
Siz işinizi yaparken, başka bir arkadaşınız size
yardım etmeye gelirse, ona destek olun. Aynı hizmeti yapmaktan onun da zevk
almasını sağlamaya çalışın. İşte, bir taraftan bir kişi bir hizmeti götürürken,
ikinci bir kişi gelip de o hizmete angaje olmak isterse, yardımcı olmak
isterse, bu ona büyük bir zevk verecektir. Bir işte yardımcı olarak devreye
girip o işin halledilmesi konusunda elinden gelen gayreti sarf etmek gerekir. Öbür
taraftan, o işe başlamış kardeşimizde o işi götürürken, bir başkasının yardıma
geldiğini görünce: “Ben bu işi yaparım sen bu işe karışma.” demek yerine,
arkadaşına o konuda yardımcı olan kardeşine o da destek olursa, onun hizmet
etmesine yardımcı olursa, işte bunun adı dayanışmadır.
Birincinin yani çalışmakta olanın, sonradan gelene o
hizmetin götürülmesi konusunda yardımcı, destek olması, taraflardan birinin işi
ilk alanın görevidir. O kişi bir hizmeti götürüyorsa ve ona yardım etmek
istiyorsa bir ikincisi, onun da görevi yürümekte olan hizmete sağlam bir destek
vermektir. İşi omuzlayıp götürmektir. Parmağının ucuyla dokunupta hizmet
yapıyormuş gibi görünmek değildir. Böyle yapanlar ne kadar çok şey
kaybediyorlar. Allahû Tealâ sizin ne düşünerek neyi yaptığınızı hiç bilmez mi? Böyle
yaptığınız zaman, parmağınızın ucuyla dokunupta o hizmetin içinde bulunuyormuş
intibasını verdiğiniz zaman, Allah’ın bunu bildiğini düşündüğünüz zaman
titremelisiniz. O Allah! Sizin her yaptığınızdan haberdar olduğu gibi
düşüncenizden de haberdardır. Her şeyi kuşatmıştır. Sizi de kuşatmıştır.
Varlığıyla, ilmiyle, rahmetiyle…
Allah’ın yolunda hizmet mutlaka dayanışmayı
gerektirir. Hep iki taraf vardır. İki taraf, anlayışla birbirine yardımcı
olmalıdır. İç dünyanızda yardımı size zevk verecek bir hüviyette yerli yerine
oturtmaya çalışın. Diyelim ki: bir arkadaşınız bir konuda usta siz o konuda
usta değilsiniz. Ne yapmanız lazım? Ustanın direktifleriyle, en iyi hizmeti ona
vermeniz lazım. Sakın kendinizi onun yanında düşük görmeyin. Ben gerekli hizmeti veremiyorum demeyin. Allah
için siz yardıma hangi gönülle giriyorsunuz bu önemlidir.
Eğer o hizmeti yaparken içinizde sui niyet yoksa,
hüsniyet sahibi iseniz, Allahû Teâla’nın şu sözünü hiç unutmayın! Allahû Tealâ: “Biz herkese sadece onun
yapabileceğini, hizmet olarak veririz.” diyor.
Allahû Tealâ hiçbirinizden yapabileceğinizden
fazlasını istemez. Bundan tatmine ulaşacak olan sizsiniz. Kendi dizaynınız
içinde, yardımı esas alırsanız, hizmete koşarsanız, o zaman iç dünyanıza bakın
bundan tatmin oluyor musunuz? Hizmet etmek size zevk mi veriyor yoksa biran
evvel oradan kaçmak mı istiyorsunuz? İşte Allah’a karşı sevginizin ölçüsü
budur. Burada net olarak her şey açıkça ortaya çıkar.
Sadece iki tane alternatif var. Diyelim ki; dergâhta
bir hizmet yapılıyor, o konuda o konunun ustalığını elde etmiş evvelce bir kardeşiniz
var. O bu işe başlamış, sizde hemen yardıma gittiniz. İki tarafında görevi var.
Hizmeti götüren kişi yeni gelen arkadaşına yardımcı olmalı ve neler yapması
lazım geldiğini göstermelidir. Hizmeti üstlenmiş olana yeni gelen yardımcı,
zevk vermelidir. Onun iştiyakını artırmalıdır: “İşte Allahû Tealâ bana yardım
etmek üzere bir kardeşimizi gönderdi, öyleyse onunda Allah’ın hizmetinden
mutluluk kazanmasını temin etmeliyim.” diye düşünmeli. Diğeri içinde aynı şey
söz konusudur: “Mademki işi götürmekte olan birisi var bende yardıma gideyim
çorbada benimde tuzum bulunsun bende bir şeyler yapayım. Allah’a bir güzelliği
yapmak için teşne olduğumu, iştiyak sahibi olduğumu anlatayım.” diye
düşünmelidir. İç dünyanız size bunun gerçek hüviyetini size söyler. Sonuç
dönecek dolaşacak bir noktaya gelecek. Kendinize şunu soracaksınız: “Ben bu
hizmetten zevk alıyor muyum? Yoksa bu hizmet bir angarya mı?” Bu zevki
alıyorsanız, Allah’ın yanındasınız.
Eğer hissettiğiniz şey hiç istemediğiniz bir yerde,
hiç istemediğiniz hizmeti yapar görünmekse, o zaman hayır! Kendinizi boşuna
aldatmayın. Öyle olmak mecburiyetinde değilsiniz. Allahû Tealâyla dostluk kuran
herkes için aynı şeyler söz konusudur. Allah’ın dostları Allah’ın hizmetinden
zevk alanlardır. Onu kendilerine zevk haline getirenlerdir. Diğerleri Allah
yolunda görünmeye çalışanlardır. Onlara hep sormak isteriz: “Neden?” Hizmet
etmezseniz sizden kimse zorla hizmet istemez ve kendi kendinizi üzmezsiniz.
Size göre angarya olan bir işi yapmak. Hayır! Bu sizin mecburiyetiniz değil. Kişi
Allah’ın yolundaysa Allah yolunda, Allah’ın hizmeti kişiye sadece zevk verir.
Hizmetin gerçek sahipleri için hizmet mutluluğun
anahtarıdır. Allah’a hizmet başka hiçbir hizmete benzemez. Çünkü dünyada fizik
karşılığı yoktur. Karşılığı manevîdir. Allahû Tealâ o karşılığı 700 kat öder.
Hizmeti yaparken içinizde duyduğunuz o mutluluk, hizmeti tamamladıktan sonra
duyduğunuz mutluluk, bu benim eserim diyebilmeniz. Her ikisi de doyulmaz
zevklerdir. Sadece Allah’ın dostları için geçerlidir.
Allah’ın dostu olmak öylesine güzeldir ki; kendini başkalarına adamak, kendini Allah’a adamaktır.
Mutluluğun doruklarında yaşarsınız. Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd edersiniz,
sonsuz şükredersiniz, size bu muhteşem imkânı verdiği için. Onun için Allah’ın
gözünde, Allah’ın arabasını çeken atlar, arabanın içindeki yolculardan her
zaman daha mutlu ve daha kıymetlidir.
Niçin yaratıldınız biliyor musunuz? Mutlu olmak için.
İşte size mutluluğun anahtarı! Bu anahtar hizmettir.
Unutmayın!
Bir başkasını mutlu etmek konusundaki, gayretiniz de dergâhlarda, Allah yolunda
hizmet etmek de Allah’a hizmettir.
Allahû Tealâ kime hizmet yaparsanız yapın, kendisine
hizmet edilmiş kabul eder. Ama dergâhlarda bunların ikisi birden oluşur. Dayanışma
sebebiyle, mutlaka bir başkasıyla beraber olacaksınız. Bir değil birçok
kardeşimizle birlikte olacaksınız. Aksamayan bir hizmeti her parçayı yüklenen
kişi başkalarıyla hiçbir ihtilafa düşmeden götürebilmek hedefinin sahibi
olmalıdır.
Hizmetinizde kimseye bir rahatsızlık vermemelisiniz.
Aranızda ihtilaf olmamalıdır. Hizmetler herkes içindir herkes ondan pay
alabilmelidir.
Hizmetin iş bölümü cephesinde, gene derin anlayış
hâkim unsur olarak devreye girer. Hep anlayış, hep başkalarına kapıları açık
tutmak, hep başkalarının mutluluğu için vesile aramak. Kiminle beraber
çalışıyorsanız onun mutlu olmak için ne istediğine bakın. Davranışlarından belli
olur. Ona o imkânı verin. Onun nasıl mutlu olduğunu görüp siz mutlu olun.
Allah yolunda iş yapmak, doyulmaz bir zevki
yaşamaktır. Adı, Allah yolunda hizmettir. Allahû Tealâ hepinizin mutluluğu için
hizmeti daima vasıta kılar. İnsanlık tarihi boyunca hep böyle olmuştur.
Allah hepinizden razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.