İNTİKAM
Bütün insanlar sosyal mâhluklar olarak yaratılmıştır
ve tek başına yaşaması mümkün değildir. İnsanlar mutlaka normal şartlar gereği
başkalarının yaptığı bir şeylere muhtaçtır. Toplum
halinde yaşadığımız için mutlaka hayatımızı bizimle birlikte olan birileri ile
paylaşmak mecburiyetindeyiz; işte, evde, sokakda, arkadaş çevresinde hep
birileri ile beraberizdir.
Her insanın mutluluğunda ve mutsuzluğunda müşterek
hayat son derece önemli bir etki alanıdır. Her insan istese de istemese de
çevresindeki insanların davranışlarından pozitif veya negatif olarak etki alır.
Eğer etkiler negatif ise kişiyi üzer;
pozitif ise sevindirir.
ü
İntikam
Üzülen bir insan, nefsine tâbî olursa intikam alma
neticesine ulaşır. İntikam almayı düşünmeye başlar. Kişi intikamını aldığı zaman
rahatlayacağını zanneder ama Allahû Tealâ intikam
alındığı zaman o kişiye azap verir. Kişi rahatlamak yerine yeniden sıkıntıya
girer.
Davranış biçimleriniz her halükarda başkalarını
rahatsız edecek bir boyuta ulaşmamalıdır. Toplumun üyeleri birbirlerini mutlu
edecek, kalkındıracak, etrafındakilere yardım edecek bir hüvviyet taşımalıdır.
Sahabe on dört asır evvel, böyle bir yardımlaşmayı yaşadılar. Herkes birbirinin
yardımcısı oldu. Bu yardım sebebiyle yüceldiler ve mutluluğu yaşadılar. Birbirlerine
yardım etmek için yaşarlardı.
ü
Toplum ve Davranış Biçimleri
Toplum halinde yaşanan hayat müessesesinde, müşterek
yaşama zorunluluğu vardır. Bu müşterek yaşamda sadece iki türlü davranış biçimi
söz konusudur:
1- Kişi, başkaları için yaşar; başkalarına yardım eder.
2- Kişi, başkalarını
kıracak davranışlar da bulunur.
İnsanoğlu için bu
iki davranış biçiminin ikisi de mümkündür.
ü
Yozlaşma
Yozlaşmak, toplum içinde yaşayan insanların birbirinin
yanında değil, karşısında olmasından kaynaklanır. Haset ve kin, kıskançlık bu
konuda insanların arasını açan, insanları birbirinin yanında değil, karşısında
kılan temel faktörlerdir. Bu insanlar arasında birileri, başkalarına yön verme
noktasını getirilmişse, burada yön verme noktasında olan yani insanları hedefe
yöneltecek olan kişi, bu davranış biçimini sadece başkalarına yardımcı olmak
suretiyle gerçekleştirebilir.
Kim, herhangibir konuda bir yetki ile tanıtılmışsa, o
kişi bu yetkisini başkalarından üstün olduğunu ispat etmek istikametinde kullanırsa,
burada Kur’ân’ın ruhuna tamamen ters düşen bir dizi davranış, insanların
arasına bir testere gibi girer ve dostluk bağlarını mutlaka koparır. Allah’ı
sakın unutmayın! Siz Allah için olduğunuz sürece; Allah sizlerle beraberdir. Bütün
güzelliklerin yaşanması için her zaman size yardıma hazırdır.
Sadece etrafınızdaki insanları kalkındırmaya çalışan,
etrafınızdaki insanları bir gaye uğrunda sevgi çemberi etrafında toplayan ve
onlar bir iş yaparken o işin mutluluğunu onlara aşılayan, bir Allah dostu
olmalısınız. Eğer böyle yapmazsanız o zaman bir toplum kaosu vücuda gelir.
İnsanlar birbirlerini sevmezler. Yön verme noktasında olanlar başkalarını
aşağılamak için kendilerine verilen bu imkanı bir fırsat addederlerse ve her
geçen gün başkalarına olan davranışları onları daha çok nefsine tâbî bir insan
hüvviyetine getirir. Onlar artık başkaları için yaşayanlar değildirler. Kendi
nefsleri için yaşayanlardır. Bunun mânâsı şeytan için yaşamaktır.
Kim kendisini başkalarından üstün kılmak için onları
aşağılayarak, küçülterek, onlara hakaret ederek bir yerlere varacağını
düşünüyorsa o gerçekten bir yerlere varır ama vardığı yer, Allah’ın emrettiği
yer değil, şeytanın emrettiği yerdir. O kişi çok şeyler kaybeder. Hem kendisi
mutlu olamaz, hem de etrafındaki insanlara devamlı huzursuzluk ve sıkıntı verir.
Etrafındaki insanların ona karşı olan sevgisi her gün biraz daha kaybolur. “Etrafımda
bu kadar insan varken hepsi beni neden terkettiler?” demek, onun aklına belki
de gelmez. O kişi hizmet ettiği kanısındadır ve o hizmette üstün olduğunu ispat
etmek zorunda olduğunu hissetmektedir. Etrafındaki insanların yardım imkanlarını
adım adım kısıtlamaya başlar. İnsanlar yavaş yavaş istenmediklerini, o işin
başındaki kişiye sıkıntı verdiklerini, hizmet etmek aşkını sürdürmek için ondan
iş istediklerinde onun kendilerine hep iş vermekten imtina ettiğini,
kaçındığını görürler. Bir insan kendi kendine bütün işleri yapamaz. Bu şekilde
hem kalite hem de miktar olarak verim düşer. “Neden etrafımdaki insanlar beni
terkedip gittiler” diye düşünürek yanlış bir yolda olduklarını anlamali
gerekir.
Görevimiz; insanları bir çatının altına davet
etmektir. Hizmet etmek bir ni’mettir. Bu çatının altında bir hizmet yapmak
imkanını bulanlar, başkalarının da bu ni’metten faydalandırmak gereğini
duymalıdırlar.
Allah ile olan ilişkilerinize, Allah’ın dizaynına
dikkatle bakmalısınız! Allah, adaleti, güzelliği hep insanların mutluluğu için
emretmiştir. Mutlu musunuz? Birbirinizin
karşısında değil; yanında olmalısınız. Kırdığınız kalplerin, yaktığınız canların hesabını, Allah’a mutlaka
verirsiniz. Allah’ın sevgisini kazanmak, başkalarına sevgi göstermek ve sevgi
dağıtmak ile gerçekleşir. “İnsanları aşağılayarak, onları davranışlarınız ile
ezerek, onları insan yerine koymayarak bir insan nereye gidebilir?” sualini kendi
kendinize sormalısınız. Mutluluk adına neler kaybettiğinizin farkında değil
misiniz? Allah’ın birbirinizin yanında olmanızdır.
ü
Dayanışma
Toplumu yüceltecek olan şey dayanışmadır. Sahâbenin o
devresine dikkatle bakın! Osmanlı’nın yükselme devresine dikkatle bakın! Herkes
birbirine yardım ederek, başkalarını kendisinden öne geçirerek, başkalarını
kendisinden daha çok severek bir toplum şuuru oluşturdu. Kur’ân-ı Kerim de bu
toplum şuuru, birbirine karşı saygı göstermek;
sevgi ile yaklaşmak ama düşmanlarına karşı birlik içerisinde, cesur ve atak
olmaktır. Davranışlarınızı dikkatle irdelemelisiniz. Davranış biçimlerinize
göre ya dayanışma halinde yücelen bir toplum olursunuz ya da çöken bir toplum
olursunuz.
ü
Kıskançlık ve Nefret
Kıskançlık nefretin temelidir. Sevmeyi öğrenmedikçe
kıskançlıktan vazgeçemezsiniz. Başkalarını kötüleyerek; küçülterek;
diğer insanların gözünde hatalı kılarak yücelemezsiniz; tam tersine siz daha çok küçülürsünüz. Allah’ın
katında adalet terazisi şaşmaz bir şekilde çalışır ve küçük düşürmek istediğiniz
insanlardan daha çok küçülürsünüz.
Nefret
gemisi ile ancak denizin dibine girilir ve gemi batar. Geminin kaptanı sevgi
olmalıdır. Eğer kıskançlığa ve nefrete
dayalı bir toplum olursanız, o zaman herkesin birbirini kötülediği; etrafındaki insanları başkalarına şikayet ettiği bir
toplum oluşur. Böyle bir toplumda herkes etrafındakilere başkalarının
hatalarını söyleyerek, onların kendi tarafında olmasını temine çalışır. Nefsin
afeti, üçüncü kişi kendisi ile beraber olurken, zemmedilen (yerilen) kişinin de
karşısında olsun ve beraber onu ezsinler ister.
Kim başka birinden şikayet ediyorsa, başkalarının
dedikodusunu yapıyorsa, bu şikayeti yapan kişi, o şikayet ettiği kişiden yana değildir.
Her yapılan şikayet ve her şikayetin arkasında “Benden taraf ol. Ona karşı ol.”
hedefi vardır. Bu düşmanlığın, en açık belgesidir.
ü
Dost olmak
Allahû Tealâ insanlardan dost olmalarını istemektedir. Birisi ile üçüncü başka kişiden bahsederken: “Ben’den
taraf ol, ikimiz birden ona yardım edelim” demelisiniz. Bu o iki kişinin
birden, üçüncüye dost olması demektir. “Benden taraf ol, onu karşıya al,
ikimizde ona düşman olalım.” ifadesinin tamamen zıttıdır. “Bana yardım et de,
ikimiz birden ona haddini bildirelim, onu ezelim.” tarzındaki bir düşünce ve davranış
biçimi Allah’ın katiyen tasvip etmediği bir dizayndır. “Bana yardım et de, biz birlikte
o kardeşimize yardım edelim.” ifadesi doğru olan ifadedir.
Peygamber
Efendimiz (S.A.V): “Benim ümmettim düşmanlık da birleşmez.” buyurmaktadır. Sahâbe dostlukta birleşmiştir. Düşmanlarına karşı bir
bütün kaya gibi sağlam bir kitle olarak hareket etmek düşmanlık edenlere en iyi
cevabı verir. Sahâbeye baktığımızda, onlar birbirlerine dost olarak,
kenetlenerek Mekke’yi yeniden fethetmişlerdir. Allahû
Tealâ’nın emriyle terk ettikleri Mekke’yi geri almışlardır.
ü
Toplumun Yücelmesi
Birbirinizi yüceltmek yerine sakın küçültmeyi tercih
etmeyin! Eğer başkalarını küçültmeye çalışırsanız siz küçülürsünüz. Hakikatleri
bilenler, sizi ait olduğunuz yere oturturlar ve çok şeyler kaybedersiniz.
Kibir, gurur, başkalarına üstünlük taslamak, hangi kisvenin
yani hangi kılığın ya da görüntünün arkasında gerçekleşirse gerçekleşsin
insanlara bir şey sağlamaz. Mutlu olmak için, toplumun yücelmesi için insanları
Allah yolunda teçhiz etmek; dost olarak
dostluğa davet etmek; dostlukta birleşmek ve başkalarına yardım etmek için
bir olmak gerekir. Herkesin yanlışını “Ben
o yanlışları yapmıyorum, onlar yapıyor” diye başkalarına söylemek doğru bir
davranış biçimi değildir. Çünkü bunun mânâsı o söylenen kişiyi dost safhına
alıp, yanlış yapana düşman kılmak üzere gayret etmektir.
Peygamber
Efendimiz (S.A.V) zamanında Allahû Tealâ diyor ki: “Onlara
ticaretleri bir fayda vermedi; kaybettiler.”
Herşeyin güzeli veya herşeyin çirkini, sadece bir
tercih meselesidir. Hedefi etrafındaki herkesi yüceltmek olan bir insan, onlara
daima yücelmenin standartlarını anlatır ve etrafında sevgiyle teçhiz eder. O
sevgiyle yücelmelerini temin eder. Çevresindeki insanlar hiç hata yapmayacak
mıdır? Tabiî yapacaklardır. Hatayı yapan kişiyi azarlamak, onun karşısında bir
düşman gibi davranmak ne söyleyeni ne de tenkit edilen kişiyi çözüme hiçbir
zaman ulaştırmaz. Hatalar hep olacaktır. Eğer hata yapanın karşısında olan onu
azarlayan, küçülten bir tutumun sahibi olursanız o zaman siz ona yardımcı
olamazsınız. Ona yardım edemezsiniz. Sadece onun bir düşmanı olursunuz. Problem
burada başlar. Hatalı olan kişi küçültülmemelidir, azarlamalarla onu huzursuz,
utanmış ve sıkıntılı bir pozisyona sokulmamalıdır. Ona hatasını anlatırken, o
hatasını nasıl düzeltebileceğinin de standartları verilmelidir. Bu da ona karşı
olmakla, onu azarlamakla gerçekleşemez.
Hata yapan bir kişiden yana olmakla çözüme
gidebilirsiniz. O hatayı yapmıştır, bir daha yapmaması için ne yapmasının
lazımgeldiğini sukûnetle anlatarak yardımcı olmalısınız. O zaman o kişi sizin
kendisinden yana olduğunuzu anlayacaktır. Sizin ona bir düşman tokatı atmadığınızı; dost eli uzattığınızı görecektir ve o ele sarılacaktır.
sonra bir daha aynı hatayı yapmamak üzere harekete geçecektir. Bunun tersi bir
davranışla ona haddini bildirseydiniz;
hakaret ederek küçültseydiniz onun karşısında bir düşman hüvviyetine girecektiniz. Dış dünyada insanlar, hedeflerine belki böyle
ulaşıyorlar ama bu Allahû Tealâ’nın emrettiği
bir yol değildir. İnsanları küçülterek, azarlayarak, döverek, hakaret ederek
onları doğru yola ulaştırdığını zannetmek; bir hayaldir. Hem azarlayan hem de
hatayı yapan nefsinin kurbanı olacaktır. Aynı hatayı korku sebebiyle yapmak
istemeyecektir ama hata gene oluşacaktır. Böylece bu iki kişi, birbirlerini
ömürleri boyunca hep düşmanlar olarak hatırlayacaktır.
Allah’ın kanunu başkalarından yana olmak kanunudur.
Onlara umut vermek; yardım etmek ve onları Allah’a kazandırmaktır.
Gayeniz bu olmalıdır. Başka bir yerde başka kanunlar geçerli olabilir ama Allah
dostları için çözüm daima insanları sevdirerek, Allah yolunda yardım ederek,
onları yücelterek, Allah’ın sevgilileri yapmaktan geçer.
ü
Dedikodu
İç dünyalarında düşmanlık olan insanlar, hep
başkalarını zemmederler (yererler, kınarlar); onlarla
ilgili kötü şeyler söylerler. Bunun arkasında bir tek gaye vardır; anlattıkları
insan kendilerinden yana olsun da o zemmedilen, hatta belki de iftira atılan
kişinin karşısında olsunlar diyedir. İşte dedikodu bu açıdan çok korkunç bir
hatadır. Dedikoduyu yapan kişi Allah’a müracaat edeceği yerde bir kişi hakkında
başka birine kötü şeyler söyler. Belki de onun yapmadığı şeyleri de söyler. O
zaman bunun adı iftira olur. Kişinin bunu yaparken tek gayesi söylediği kişiyi
kendi tarafına çekmek ve hakkında dedikodu yaptığı kişinin karşısına geçirmektir.
Kulis faaliyeti; kendisiyle beraber başkalarının da bir kişiye ya da kişilere cephe
almasını sağlamaya çalışmaktır. Oysa ki Allah’ın dizaynı asla bu dizayn
değildir. Bu davranış biçimiyle sadece karşılıklı cepheler oluşur; herkes birbirine karşı düşman olur. Birbirleri ile
dost olmaz. Allah’ın gerçeklerinden uzak bir yaşantı olur.
ü
Neden Sahâbe Allah Tarafından Yüceltilen Bir Toplumdu?
Her zaman sahâbeyi hatırlamalısınız! Birbirlerine omuz
vererek; başkalarını yükseltmeye çalışarak; kendileri yükseldiler. Çünkü o yükseltmeye
çalıştıkları başkaları da, onları yükseltmeye çalışanı yükseltiyorlardı. Her
fert başkalarını yükseltmek için, onu Allah yolunda sevgili kılmak için bir
faaliyetin içindeyse o toplum meyve veren bir toplumdur. O toplum Allah yolunda
bir toplumdur. O toplum Allahû Tealâ
tarafından yüceltilir. Kişilerin gayretleri bu yüceltmenin muhtevasını
değiştiremez.
ü
Başkalarından Yana Olmak
İnsanlar hata yapabilir. O hata ile ilgili o kişiye
ulaşacaksanız sadece ona nasıl yardım edebileceğinizi araştıran bir kişi olarak
devreye girmelisiniz. O kişiyi yaptığına pişman ederek, hakaret ederek, onu
küçülterek değil; o hatanın tekrar
işlenmemesi konusunda maksadınızın onu üzmek, kırmak, hakaret etmek, rencide
etmek olmadığını, onu aynı hatayı yapmayacak bir hüvviyete yaklaştırmak için
gayretin sahibi olduğunuzu davranışlarınızla ispat etmelisiniz. Hatayı bir daha
yapmaması için hangi tedbir almak gerekiyorsa, o tedbiri onun alması için, onun
en yakın dostu olarak devreye girmelisiniz. Onun o hatadan kurtulması için,
ondan taraf olarak, hatanın tekerrür etmemesi konusunda, ona bir dostun
söyleyebileceği en güzel sözleri söyleyerek, ona o hatadan kurtulması
istikametinde yardım edeceğinizi kesin bir dille anlatarak, sözlerinizin sadece
bu yardımı gerçekleştirmek üzere ona söylendiğini ispat ederek söylemelisiniz.
ü
Birlikte Güzele Ulaşmak
Başkalarının dedikodusunu yapmayın. Başkalarını, bir
başkasına şikayet ederek onun karşısında olmayın. Onun karşısına insanları
toplamayın. Başkalarından yardım istediğiniz zaman hatayı yapanın o hatayı
tekrar işlememesi için diğerlerini yardıma çağırın. Beraber olup, hata yapan
kardeşinizi güzele ulaştırmak üzere, onun hangi şartlar içinde o hatayı
işlediğini dikkatle düşünün. Kendinizi onun yerine koyun ve düşünün: “Siz o olsaydınız
bu konuda ne yapardınız?” Sonra da çözüm yollarına ulaşmak üzere onun
değişmesi, güzele yaklaşması için önerilerinizi ortaya koyun. Bu önerilerin
ortaya konulmasında da sakın ukalalık taslamayın. Onu küçük görerek; “Sen zaten
yapamazsın, işte bak bu böyle yapılır.” tarzında bir üstünlük iddasında
bulunarak büsbütün her şeyi berbat etmeyin.
İnsanlar neden başkalarını kızdıracak, onları huzursuz
edecek yanlış davranışları ortaya koyarlar? Bu davranışların arkasında,
kıskançlık, haset ve çekememezlik vardır. Bunların neticesi nefrettir. Nefret
sevgiyi öldürür. Nefret etmeyiniz! İnsanları hata yaptıkları zaman onların
hatalarını yüzlerine vurarak küçültmeyiniz. Onların karşısında olarak onları
kırarak hata önlemek bir çözüm değildir. Onun da nefsi varolduğu sürece sadece düşman
kazanırsınız. Zaten hakaret ettiğiniz zaman onun yanında değil; karşısında bir insan olarak devreye girersiniz. Hiç
bir zaman ona yardım etmek imkanınız oluşamaz. Allah’tan yana iseniz, o kişiden
yana olmanız lazım. Eğer böyle yapamazsanız, Allah’tan yana değil, şeytandan
yana olursunuz.
Şeytan sadece herkesin birbirinden nefret etmesini
ister. Bunu sağlamak için, iki tarafı da vasıta olarak kullanır. İşte kimin
hata yaptığını görürseniz, gidip hemen ona haddini bildirmek çok büyük bir
yanlış davranış biçimidir. Bir kişi hata yaptığı zaman ona hakaret etmek, ona
öfkelenmek, onu kırmak, onu inciltmek rahatlıkla yapılabilecek davranıştır ama bu
sadece huzursuzluğu arttırır. O zaman kişi Allah’ın emrini değil, şeytanın emrini
yerine getirmiş olur. Oysa ki Allahû Tealâ
kendi emrinin yerine getirilmesini ister.
ü
Hatalar Bir Sevgi Çemberinde Düzeltilir
Herşeyin en güzel standartlarda oluşması bütün
insanların biribirine karşı kardeşçe davranmasıyla gerçekleşir. Bir kaç kişinin
bir araya gelip yanlış yapanı doğruya ulaştırmak için sadece ona yardımcı olacak
gayret sarfetmeleri yeterlidir. Onun karşısında, aşağılayıcı, kırıcı olmadan yardım
edilmelidir. O kişinin hatasını bir sevgi çemberi içinde çözmesinde, hatasını
düzeltmesinde sizin göreviniz ona yardım etmek olmalıdır.
Allahû Tealâ sizi hasbelkader bir mevkiye getirirse, bu mevki sizi ya nefsiniz
açısından yakalar, ya da kendinizi başkalarından üstün görmeye başlamamalısınız.
Bunu kabul etmeyenlere karşı yetki sizde olduğu için ters davranmamalısınız.
Hiçbir zaman herkesi azarlayan, küçük görmeye başlayan, kendisine verilen bir
yetkiyi başkalarını küçülterek kullanmaya başlayan bir zavallı olmayın. En
kötüsü de yanlış davranış biçimleri sergilerken yaptığınızın doğru olduğunu
zannetmenizdir. Hatanızın farkına bile varmayabilirisniz. Sahip olduğunuz
yetkiyle böbürlenir, kibirlenirseniz asıl o zaman başkaları, sizi ait olduğunuzu
zannettiğiniz yere oturtmaz. Bu sizin sergilediğiniz yanlış davranış
biçimlerinin işaretidir.
Bir yerin sahibi olan insan, başka insanları haşlasın,
kırsın, onlara hakaret edip üstünlüğünü kanıtlasın diye oraya tayin
edilmemiştir. Tam aksine çevresindekilere onları yüceltmek istikametinde yardım
etmesi için o mevkiye getirilmiştir. Böyle bir muhteva da eğer yanlış seçilirse,
Allah’ın yolunda olan bir toplumu oluşturmak mümkün olmaz. Bu davranışın sahibi
olan bir insanın tasavvuf dışındaki insanlardan hiçbir farkı kalmaz ve sadece nefsi
ile hareket etmiş olur.
Eğer bir toplumda insanlar birbirlerini
kıskanıyorlarsa, haset ediyorlarsa, birbirleri ile olan ilişkilerinde
negatiflik oluşmuşsa insanlar birbirinin yanında değil, karşısında ise hiç o
toplulukta mutluluk rüzgarları esebilir mi? Sadece dondurucu rüzgarlar eser. Öyle
bir toplulukta olmaktan kimse mutluluk duymaz, huzur duymaz.
“Allah’ın
istediği ve bizim yaptığımız nedir?” diye kendinizi dikkatle tetkik süzgecinden
geçirin! Başkalarına çalışma hakkı vermeyenler, onlar çok büyük bir hatanın
içinde bocalamaktadırlar. Eğer vaktiyle etrafınızda onca insan olan bir kişi, yanlış
davranışları ile onların hepsini birer birer saf dışı bıraktıysa neticede
yalnız kaldıysa bunun arkasında başkalarını aramamalıdır. Bu kişi: “Bana yardım
etmiyorlar, beni yalnız bıraktılar.” diye şikayet etmemelidir. Çünkü o çevresindekileri kendinden uzaklatırmıştır. Küçük
gördüğü insanları, iş yapmalarına mani olarak soğutmuştur. Böylelikle mutsuz
insanlardan oluşan bir çevre vücuda gelir. O zaman bu kişi kendisi de mutsuz
olursunuz. Bu mutsuzluğun arkasında davranışları sebebiyle huzursuzluk verdiği,
sıkıntı içine soktuğu onca insan; hizmete
gelmek istedikleri halde hizmetten men edilenler ve hizmet bir zevk iken onlara
zehir edilen insanlar vardır. Onca insanı huzursuz etmenin arkasından kişinin eline
ne geçer? Evvelce o kadar kalabalık bir grubun yaptığı işlerin hepsini tek
başınıza yapmaya kalkması ona ne kadar başarı kazandırabilir ki?
Allah’ın emirlerini değil, nefslerinin emirlerini yapanların
bulunduğu toplum, ancak bir çöküşle
karşı karşıya kalır. Nefsin emri, şeytanın emridir. Şeytanın emrinde olan
insanlar, mutlu olamazlar. Başkalarına tepeden bakmaya başlayanlar, Allah’ın
sevgilisi olamazlar. Bu yanlış düşünce ile yaptıkları işler, Allah yolunda
hizmet değildir; şeytanın yolunda hizmettir.
Şikayet edilenler şikayet edildikleri için onlardan
üst makamın nefret edeceğini zannedip, korkuyorlar ve onun gözünde küçüldüklerini
düşünüyorlar. Şikayet edenle şikayetlerin muhatabı olanı aynı safta
zannediyorlar. Hiç öyle şey olur mu? Söz konusu olan şey bir büyük huzursuzluğa
davettir. Birbirinize omuz vermedikçe yücelen bir toplumu oluşturamazsınız. Şikayet
edenler, şikayetlerinizin muhtevasına dikkat edin! Her şikayet, şikayetçinin
karşısında olmanın bir işaretini taşır. O şikayeti yaptınız, olaylar böyle oldu
diye, yücelmezsiniz. Davranışlarınızdan, konuşma stilinizden şikayet ettiğiniz
kişiden mi yanasınız yoksa onun düşmanı mısınız? Hemen belli olur. Dikkat edin!
O zaman kaybedenlerden olursunuz.
Sahâbe yücelen bir toplumdu. Onlar gibi olmak
hedefimizdir. O hedefe ulaşmak için, kendimizi adamış bulunuyoruz. Birbirinizi sevin. Bir sevgi beraberliği içinde,
bütün güzellikleri yaşamaya çalışın. Her şeyin en güzeli sizin olsun, Birbirini
yücelten bir toplum olma yolunda elinizden gelen bütün gayreti sarfetmeye
çalışın. Allah sizinle beraberdir…
Allah razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.