9 Haziran 2016 Perşembe

3. BASAMAK–1. SAFHA; ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK

3. BASAMAK–1. SAFHA;  ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK



İki şey vardır; gerekli kılıcıdır:
Kim Allah’a herhangibir şeyi ortak kılmış olarak ölürse bu kişi ateşe girecektir.
Kim de Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir.


Allahû Tealâ'ya sonsuz hamd ve şükrederiz, Yüce Rabbimiz bir kere daha Allah’ın bir zikir sohbetinde bizleri biraraya getirdi. Yine Allah’tan bahsedeceğiz. Yine Rabbimizle birlikte bir mutluluğu yaşayacağız. Çünkü Allahû Tealâ “Kim Beni zikrederse, Ben onunla beraberim.” diyor. Bizde Allahû Tealâ’yı da zikrettiğimiz için, Allah’ı zikrettiğimiz için Rabbimizle bir beraberliği yaşayacağız inşaallah, bir mutluluğu, bir huzuru.
Her zaman olduğu gibi sevgili kardeşlerim, bir hadîsle konumuza girmek istiyorum.
Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile ilgili, Cabir İbn-i Abdullah El Ensari (R.A) naklediliyor. “Hz. Peygamber (S.A.V) buyurdular ki: "İki şey vardır; gerekli kılıcıdır!” Bir zat “Ey Allah’ın Resûl’ü gerekli kılınan bu iki şeyden maksat nedir?” diye sorduğunda, Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz buyuruyor ki: “Kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak ölürse, bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah’a hiç bir şey ortak kılmadan ölürse, o da cennete girecektir.” cevabını verdi.” Bu hadîs Müslim İmam bahsinde rivayet edilmiş, 151 no’lu hadîs.
Sevgili kardeşlerim, kısaca hadîs-i şerifi tekrar etmek gerekirse; "Kim Allahû Tealâ'ya şirk koşarak ölürse, o kişi cehenneme girecek. Kim Allahû Tealâ’ya hiç bir şeyi şerik koşmadan ölürse, o kişi mutlaka cennete girecektir."
Cennete, cehenneme girecek olan varlık insandır. Hadîse muhatap olan insandır. Hadîsde Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) insanlara hitap etmektedir ve bizden istediği; hiçbir şeyi Allah’a şirk koşmamaktır.
Allahû Tealâ bütün insanları hanif fıtratı ile yaratmıştır, Allahû Tealâ bütün insanlar için hanif dînini seçmiştir. Hanif dîninin üç özelliği vardır:
1- Vahdet; Allah’ın tekliği. Allahû Tealâ'yı tek ilâh olarak kabul etmek.
2- Tevhid; Allah’a ulaşmayı dileyenlerin vücuda getirdiği tek toplum.
3- Teslim; Allahû Tealâ'ya teslim olmak söz konusudur.

Hadîsle ilgili olansa açık ve gizli şirkten berî olarak, hanif olarak Allah’a teslim olmaktır. Hanif; şirksiz Allah’a îmânı ifade eder. Hanif dîni; muhtevasında şirk bulunmayan dîndir. Hanif fıtratı; yine aynı şekilde şirkin olmadığı bir dizaynı ifade ediyor.
Şirk varsa kişinin yaptığı bütün herşey boşa gidiyor. Allahû Tealâ, Zumer Suresinin 65. âyet-i kerimesinde evrensel mesajı şöyle veriyor bizlere:

39/ZUMER-65: Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik(kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere: "Gerçekten eğer sen şirk koşarsan (Allah’a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka heba olur. Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun." diye vahyolundu.”

"Sana da senden öncekilere de vahyettik. Eğer şirk koşarsan, amelin boşa gider ve hüsrana düşenlerden olursun."
Hüsrana düşmek, cehennemi ifade ediyor. Nitekim cehenneme girmenin standardı, Mu’minûn Suresinin 103. âyet-i kerimesinde verilmiş. Allahû Tealâ buyuruyor ki;

23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

“Ve men haffet mevâzînuhu, Kimin hasenat tartıları ağır gelirse,
 fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn, onlar nefslerini hüsrana düşürenlerdir ve onlar cehenneme gidecek olanlardır.

Kur’ân-ı Kerim’deki her âyet-i kerime Allah’tan bir kanundur. Allahû Tealâ'nın bir ismi El Hakk’tır, Allah’ın bir ismi El Adl’dır. Mutlak adaletin sahibi olan Allah, bu azlettiği kanunlar çerçevesinde kişiye hak ettiğini veriyor.
Dolayısıyla eğer kanunları âyetlerse, o kanunlar muacesinde kulu yargılayacaksa o zaman Allahû Tealâ diyor ki; "Benim kanunum şu; eğer bana şirk koşarsan, yaptıkların ne olursa olsun hepsi boşa gidecek. Hüsrana düşenlerden olursun, gideceğin yer cehennemdir."
O zaman hadîs-i şerifle, bu âyet-i kerime arasında kesin bir ilişki, illiyet rabıtası var. Allahû Tealâ kurtuluşu şirksiz bir îmâna bağlamıştır. 

Şirksiz îmân ne demektir?

Âyet-i kerimelere baktığımız zaman, Allahû Tealâ şirksiz îmânın odak noktasında hidayeti gösteriyor.
Bakara Suresi 38. âyet;

2/BAKARA-38: Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.”

“Kulnâhbitû minhâ cemîan, Hepiniz toptan yeryüzüne inin,
  fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe, Benden size hidayetim gelecek,
  men tebia hudâye, Kim hidayetime tâbî olursa,
  fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn, Onun için korku yoktur.”

Yani onun için bir cehennem korkusu yoktur ve o mahzun olmaz. Mutlaka Allah’ın cennetine girer. Öyleyse şirkten berî olmak için, olmazsa olmaz şart ne? Hidayete tâbî olmak. Hidayet ne? Günümüz dîn tatbikatına baktığımız zaman hidayet doğru yol olarak veriliyor ama bu kesinlikle Kur’ân âyetlerine uymuyor. Matematiksel gözle bakıldığı zaman iki nokta arasında yüzlerce doğru yol geçer ve kime sorarsanız sorun, bugün herkes kendisini hidayette ve doğru yolda kabul ediyor. "Ben İslâm’ın 5 şartını yerine getiriyorum, doğru yoldayım, hidayetteyim."diyor. Ama tatbikatına baktığınız zaman insanlar huzursuz ve mutsuz. Hidayette olan insan huzur ve mutluluk içinde olan insandır. O zaman bize öğretilen hidayet tarifi yanlış, eksik!

Hidayet nedir?
Kur’ân penceresinden baktığınız zaman, hidayet Bakara-120’de tarif ediliyor;

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.

inne hudâllâhi huvel hudâ: Allah’a ulaşmak var ya; işte o, hidayettir.

Allahû Tealâ Âli İmrân-73’de;

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

innel hudâ hudallâhi: Hidayet Allah’a ulaşmaktır.
O zaman hidayet, Allah’a ulaşmaktır. “Allah’a ulaşmak var ya; işte o, hidayettir.” Allah’ın hidayet tarifi bu. Ve biz hidayete tâbî olduğumuz an, tâbî olmak demek yani hidayeti dilemek demektir. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz an gerçekten Allahû Tealâ kesin söz veriyor; "Kim kalben Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştıracağım."

İşte Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesi;

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
 (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

"allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb: Allah dilediğini seçer ve seçtiklerinden her kim O’na ulaşmayı dilerse, onları da mutlaka Kendisine ulaştırır.”

Sadece Şûrâ Suresinin13. âyet-i kerimesinde değil, Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimesinde de aynı konu bir kere daha zikrediliyor;

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

"İnnallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb: Allah dilediğini dalâlette bırakır ve ulaşmayı dileyeni de Allah Kendisine ulaştırır.”

Demiştik ki; Allah’ın bir ismi El Adl’dır, Allah’ın bir ismi El Hakk’tır. Allahû Tealâ'nın kanunları var. Allahû Tealâ diyor ki: "Bana ulaşmayı dileyeni, ben Kendime ulaştıracağım." Mükâfatı ne? 3. kat cennet. El Hakk esmasıyla bunu ona veriyor. “Bana ulaşmayı dilemeyeni, Ben kendi halinde bırakırım.” Kanun bu. Kişi ulaşmayı dilemiyor o zamanda hak ettiği cehennem oluyor. O halde kurtuluşa ulaşmak isteyen herkes için şirksiz olarak Allah’ın dînini yaşaması gerekir, şirksiz olarak Allah’ın dînini yaşamak bir tek faktöre dayalıdır; dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dilemek.
Hak mü’minlerden olabilmek için Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’e koyduğu birtakım şartlar vardır. Evvelâ Allah’ın varlığına, birliğine kişi îmân edecek. Allah’a ulaşmayı kişi dileyecek, dilediği taktirde ancak şirkten kurtulabilir.
1- Allah’ın varlığına, birliğine inanacak.
2- Ruhun dünya hayatında Allah’a ulaşmasına inanacak.
3- Bunun farz olduğuna inanacak.
4- Ve dilemesi halinde Allah’ın o kişinin ruhunu Kendisine ulaştıracağından emin olacak.
Çünkü Allahû Tealâ bunu Kur’ân-ı Kerim’de belirtiyor. Allah tektir. Tek olan Allah, bize emanetini vermiştir ve Allahû Tealâ bize üfürdüğü emaneti Rabb olarak emrediyor, geri istiyor. Bunu dilememiz halinde de Allah’ın bunu gerçekleştireceğini bize garanti ediyor. Bu Allahû Tealâ'nın bize bir ikramı ama dilemediğimiz taktirde o kişi mutlak surette şirkin içinde.
Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) 14 asır evvelinden Efendimiz Mehdi (A.S)’la ilgili; "Allah bu dîni Benimle başlattı, onunla sonlandıracaktır. Benimle insanlar şirkten kurtuldular, onunla fitneden kurtulacaklardır." buyurmaktadır.

Resûlullah'la insanların kurtulduğu şirk açık şirktir. Gerçekten Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonra artık Ümmeti Muhammed’in içerisinde açık şirkte olabilecek hiç kimse yoktur. Çünkü zaten İslâm’ın 5 şartının muhtevası içerisinde kişiyi açık şirkten berî kılan kelime-i şahadet vardır. Ama İslâm’ın 5 şartının muhtevası içerisinde Allah’a ulaşmayı dilemek yok.  Bizi nefs tezkiyesine ulaştıracak, gizli şirkten tamamen berî kılacak olan zikir yok. Bu iki temel faktör olmadığı taktirde İslâm âlemi gizli şirktedir. 
Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bu hadîsi destekleyen bir başka hadîsinde ise şöyle buyrulmaktadır: "Gözünüzü açın! Size Benim katımda, sizin için deccaldan daha korkutucu olan şeyi haber vereyim mi? O gizli şirktir!" Başka kaynaklarda da şöyle yer almaktadır: "Ümmetim için en çok korktuğum şey karıncanın ayak sesinden daha sinsi olan gizli şirktir."

İçinde bulunduğumuz zaman dilimiyle konuşmak gerekirse; şu anda hidayet çağındayız. Hidayet çağında Devrin İmamı Efendimiz Mehdi (A.S) ve 33 yıldan beri Allah’tan aldığı görev üzere ilâhiyatı tebliğ ediyor insanlara.
Tevbe Suresinin 33. âyet-i kerimesine baktığımız zaman şunu net olarak görüyoruz:

9/TEVBE-33: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Resûl'ünü müşrikler kerih görseler de, hidayetle ve hak dîn ile (bu dîni) bütün dînler üzerine izhar etmesi (hak dîn olduğunu ispat etmesi) için gönderen odur.

Saff Suresinin 8, 9,10. âyet-i kerimesine de beraberce bakalım. Saff Suresinin 8. âyet-i kerimede:

61/SAFF-8: Yurîdûne li yutfiû nûrallâhi bi efvâhihim vallâhu mutimmu nûrihî ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
Onlar, ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlayacak olandır.

“Onlar, ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. O kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.”

Buradaki kâfirler kendileri hidayeti dilemediği gibi başkalarının da hidayetine mani olan insanlar. “Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürüyorlar.” demekle; kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi, o nura ulaşan Allah’ın evliyasının tekrar fıska düşmesine çalışan, o nuru söndürmeye çalışanlardır. Ama Saff Suresinin 9. âyeti kerimesinde:

61/SAFF-9: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Resûl’ünü hidayet ile ve (esasları unutulmuş olan) dînlerin hepsinin üzerine, izhar etmek (açıklayıp doğrusunu ispat etmek) için, Hakk dîn (Allah’ın ezelî ve ebedî olan dîni) ile gönderen O’dur. Ve müşrikler, kerih görseler bile.

Bir özellik daha veriyor Allahû Tealâ: “O Allah ki Resûl'ünü hidayetle ve hak dîn ile gönderdi ki dînin bütün safhalarını izhar etmek üzere, o müşrikler istemese de!”
Yani birinci ağızdan o insanlar kâfir, başkalarını Allah’ın yolundan saptırıyor. İkinci ağızdan o kâfirler aslında müşriktir, şirk içindedir. Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için nefslerini ilâh edinmişlerdir.
Öyleyse bunlar Kur’ân-ı Kerim’de ‘cehennemlikler’ olarak veriliyor. Kişinin kurtuluşa ulaşabilmesi, cennete girebilmesi mutlaka şirkten kurtulmasına bağlıdır. Allahû Tealâ ezeli ve ebedî dînin hanif dîni olduğunu, hanif dîninden başka bir dînin olmadığını beyan buyuruyor ve bu hanif dîninin şeriatı da tek. Şûrâ Suresinin13.ayet-i kerimesinde:

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

“O müşriklere senin davetin ağır geldi."

Resûlullah’ın daveti Allah’a idi ve müşriklere ağır geliyor, yani dilemiyorlar. Müşriklerin davete icabet etmedikleri, dilemedikleri ortada. Davet ne?

"Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu: Allah dilediğini seçer,
ve yehdî ileyhi men yunîb: Ve O’na ulaşmayı dileyeni Kendisine ulaştırır.”

Davet Allah’adır ve devamlı olarak Devrin İmamı insanları Allah’a çağırmaktadır, Allah’a davet etmektedir. Kişi davete icabet ederse o zaman şirkten kurtulur, ama davete icabet etmediği taktirde hayatı boyunca dalâlette kalır, gizli şirkte kalır.
Rûm Suresinin 30. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e:

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
 Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.

“Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ: Vechini hanif olan dîne yönelt.” Yani bu hanif dîni şirkin muhtevasında olmadığı bir dîn.
fıtratallâhi: Allah’ın yaratmasıdır.
elletî fataran nâse aleyhâ: Allahû Tealâ bütün insanları bu fıtratla yaratmıştır.
lâ tebdîle li halkıllâhi: Allah insanın yaratılışını da ve insanlar için seçtiği dîni de değiştirmeyeceğini buyuruyor.
ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne): Lâkin insanların çoğu bilmez.”

Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde noktayı koyuyor:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
 
“Allah’a yönel ve O’na ulaşmayı dile! Takva sahibi ol. Namaz kıl. Sakın müşriklerden olma.”

İşte Allah’a ulaşmayı dileyip takva sahibi olmamız emrediliyor. Bütün takva sahipleri şirkten berî olanlardır. Evet, bütün takva sahipleri cennete girecek olanlardır.
Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de: "Biz cennetimizi takva sahipleri için hazırladık." buyuruyor.

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.
Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

 O halde her halükârda kişinin Allah’a ulaşmayı dileyerek takva sahibi olması lâzım.

“ve lâ tekûnû minel muşrikîn: Müşriklerden olmayın.”

Yani kişi Allah’a ulaşmayı dilemediği taktirde şirktedir ancak dilemesi halinde şirkten kurtulacaktır.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

“Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ: O müşrikler ki, o Allah’a ulaşmayı dilemeyenler ki bunlar dînde fırkalara ayrılmışlardır.”
ve kânû şiyeâ: Grup grup olmuşlar.
kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn: Her hizip yanındakiyle ferahlanıyor.”

Herkes “Ben haklıyım.” diyor. 72 tane fırkaya “Hidayet nedir?” diye sorsanız; “Doğru yol” diyecekler ve 72 tane fırkada herkes kendisini doğru yolda zannediyor ama bu 72’si de gizli şirkte. Kurtuluşa ulaşan Fırka-ı Naciye ne?

Resûlullah'ın bir hadisinde rivayet edildiği üzere. Kendisine buyurmuşlar ki:
-Kimdir o kurtuluşa ulaşanlar ey Allah’ın Resûl’ü?
-Ben ve sizin gibi Sıratı Mustakîm üzere olanlar.

Bir insanın Sıratı Mustakîm’e adım atabilmesi, o kişinin kalben Allah’a ulaşmayı dilemesine bağlıdır. Ama görüyorsunuz ki; kişiyi Sıratı Mustakîm'e ulaştıran, kişiyi gizli ve açık şirkten kurtaran ve kişiyi şeytana kul olmaktan içtinab ettiren aynı şey; Allah’a ulaşmayı dilemek. Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği taktirde ruhu Sıratı Müstakîm’e ulaşacaktır. Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği taktirde şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olacaktır. Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği taktirde takva sahibi olacaktır.
Öyleyse tüm bunların hepsi bir standart içerisinde Kur’ân-ı Kerim’de verilmiştir.
Tekrar hadîsimize dönecek olursak; "İki şey vardır ki; o gerekli kılıcıdır." Gerekli kılan ne Allah’ın Resûl'ü deyince? “Kim Allah’a bir şeyi ortak koşarsa, o kişi mutlaka ateşe girecektir." Kim Allah’a ortak koşmuş olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir, kim de Allah’a hiçbirşeyi ortak kılmadan ölürse, bu da cennete girecektir.
O halde cennete girebilmek bir tek dileğe bağlıdır. Bu hadîsi destekleyen başka bir hadîsde; Resûlullah (S.A.V) Efendimiz Muazz Bin Cebel'e söylüyor:
- Ya Muazz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir? Kulların Allah üzerindeki hakkı nedir?
- Allah ve Resûl'ü daha iyi biliyor.
Ve cevap veriyor Resûlullah (S.A.V) Efendimiz:
- Allah’ın kullar üzerindeki hakkı O'na hiçbir şeyi şirk koşmamalarıdır, kulların Allah üzerindeki hakkı onlara azap etmemesi!

Bu nasıl gerçekleşiyor? Kişi hiçbir şeyi ortak kılmazsa Allahû Tealâ'ya, yani gizli ve açık şirkten berî olursa, o zaman o kişi Allah’ın kişi üzerindeki hakkını yerine getiriyor. O zaman kişi hak sahibi oluyor, Allah da o kişiye cennetini vaadediyor, onu cehennem azabından berî kılıyor. Bu hadîsle derste vermek istediğimiz hadîs, birbiriyle illiyet rabıtası içerisinde, birbiriyle örtüşüyor.
Dolayısıyla gaye ne? Kurtuluşa ulaşabilmek için şirkten berî olmak lâzım. Şirkten berî olmanın yolu kalben Allah’a ulaşmayı dilemektir. Çünkü Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V): "İnsanlar dünya hayatı ile Allah’ın likası arasında serbest bırakıldı, ama kullar Allah’ın likasını seçti.”
Biz her halükârda iki alternatiften bir tanesini seçiyoruz. Biri dünya hayatı, bir tanesi de; Allah’ın Zat’ı. İnsanlar Allah’ı seçerlerse, Allah’ı tercih ederlerse o zaman kurtuluşa ulaşacaklardır.
Allahû Tealâ "Ey insanoğlu! Ey Âdemoğlu! Ben herşeyi senin için yarattım, ama sizi de Kendim için yarattım. Sakın ha sakın Kendim için yarattıklarımı, senin için yarattıklarımın seviyesine düşürmeyesin." buyuruyor.
Evet, biz Allah içiniz, Allah için yaratıldık ve biz Allah’a kul olmak üzere dünya hayatındayız.
Zâriyât Suresinin 56. âyet-i kerimesi:

51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).
Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.

“İnsanları ve cinleri başka bir şey için değil, bize abd olsun diye yarattık."
Allah içinsek o zaman gereğini yerine getirmemiz gerekir. Allah’a ulaşmayı dilememiz lâzım. Dilediğimiz taktirde bu Allahû Tealâ'nın kesinlikle bir ikramıdır. Mutlaka ömür sermayesi yeterli olursa 3. kat cennet ve dünya saadetinin yarısını Allah bize hibe ediyor.
Biz yapmış gibi görünüyoruz ama gerçekte bunu yaptıran Allah’tır. Allahû Tealâ Rahmân esması ile 4. basamakta tecelli ediyor. Allahû Tealâ 5. basamakta basar hassası üzerindeki gışavet adlı perdeyi alıyor, baş gözündeki hicab-ı mestureyi alıyor, kişi görmeye başlıyor. 6. basamakta Allahû Tealâ o kişinin kulaklarında işitmeye mani olan engel varsa onu alıyor, sem’î hassasının önünü açıyor, kişi artık âyetlerdeki mânâyı işitmeye başlıyor. 7. basamakta o kişinin kalbinde idrağa engel varsa onu, ekinneti alıyor ve fıkıh hassasının mührünü açıyor, ihbatı koyuyor. Böylece o kişi artık sadece işitmekle kalmıyor; idrak ediyor, Allah’ın âyetlerini kendisine mal ediyor.
Devamında Allahû Tealâ bu kişiyi zahire göre diriltmişti, şimdi batına göre diriltiyor. Kalbine hidayetle ulaşıyor, kalbi şeytana dönükken Kendisine çeviriyor ve kalbe giren rahmet yolunu açıyor. Böylece o kişi zikretmeye başladığı an Allah; ölü olan toprağı yağmur suyuyla nasıl diriltiyorsa, ölü olan kalbi de katından gelen Rahmet nuruyla, hikmet nuruyla diriltiyor. Böylece o kişi Allah’tan bir nur üzere oluyor, huşû sahibi oluyor.
Huşû sahibi olan kişi perşembeyi cumaya bağlayan gece hacet namazı kılması halinde Allahû Tealâ mutlaka ona mürşidi gösteriyor ve peş peşe ona ne yapıyor? Peş peşe ona 7 tane furkan veriyor. Devrin İmamı’nın ruhunu o kişinin başının üzerine gönderiyor, kalbine Allahû Tealâ îmânı yazıyor, onun bütün günahlarını sevaba çeviriyor. Ondan sonra Allah’a teslimlerin gerçekleşebilmesi için; ruhun hidayeti, daha sonra fizik vücudun hidayeti, daha sonra nefsin hidayeti ve daha sonra iradenin hidayeti gerçekleşiyor.
Evet, 4 tane hidayet. Tekrar ediyoruz:
1- Ruhun hidayeti; ruhun Sıratı Mustakîm’e ulaşması.
2- Fizik vücudun hidayeti; fizik vücudun şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olması.
3- Nefsin hidayeti; nefsin tamamen afetlerden temizlenip, berî kılınarak faziletlerin sahibi olması.
4- İradenin hidayeti; o da hepsi bu standart içerisinde Allahû Tealâ gerçekleştiriyor ki; ondan sonra 7 kademede o kişiyi nefs tezkiyesine ulaştırıyor. 7 tane gök katında ruh yükselmek suretiyle seyr-i sülûku bitirerek yoklukta Allah’ın Zat’ına ulaşıyor, o kişi ermiş evliyadan oluyor.
Bu kişi, bu güzelliklerin hepsi bir dileğin karşılığında herkese Allah tarafından vaadedilmiş, bu Allah’ın bütün insanlara olan vaadidir. Yeter ki kul gizli şirkten, açık şirkten berî olsun.
Ümmeti Muhammed için bir imtiyaz var. Çünkü artık Ümmeti Muhammed bizler için bir açık şirk olayı söz konusu değil, sadece bizden istenen gizli şirkten berî olmak. Gizli şirkten berî olmak içinde kalben ulaşmayı dilemek lâzım. Allah’ın bize üfürdüğü ruh bir emanettir, sahibi olan Allah emanetini geri istiyor. Bize düşen serbest iradeyle bu kararı verip kalben ulaşmayı dilemek, dilediğimiz taktirde gizli şirkten kurtuluruz ve gizli şirkten kurtulduğumuz zamanda hadîs-i şerifin muhtevası gereğince Allah’ın cennetini hak kazanırız. 
Allah hepinizden razı olsun.


                     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.