11 Nisan 2016 Pazartesi

REGAİB KANDİLİ

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
Sevgili kardeşlerim, her yıl Recep Ay’ının ilk perşembesi Regaib Kandili olarak kutlanmaktadır.
Allah'u Tealâ yaratıcıdır. Allah'ın dışındaki her şey Allah'ın yarattıklarıdır.
Allah'u Teala dini biz insanlar için hem dünyada hem de ahirette mutlu olalım diye yaratmıştır.
Allah'u Tealâ bizim dışımızdaki her şeyi biz mutlu olalım diye bizim için yaratmış.
45/CASİYE 13: Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
Bizleri de Kendisi için yaratmıştır.
51/ZARİYAT 56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).
Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.
Demek ki Allah'u Teala insanları ve cinleri Kendisine kul olsunlar diye yaratmış.
Kul olmanın şartı Zumer 17'de belirtilmektedir.
39/ZUMER 17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Allahû Tealâ’nın bizler için rağbet ettiğinin Allah’a yönelmek (Allah’a ulaşmayı dilemek) olduğunu görmekteyiz
Allah'u Teala bizleri üç vücud ve serbest iradeyle yaratmıştır.
15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
32/SECDE 9:Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
Allah'u Teala bize verdiği emanetleri dünya hayatını yaşarken teslim etmemizi bize farz kılmıştır:
4/NİSA 58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.
Bütün nezirlerin Allah’a ulaşma davetini insanlara ulaştırmalarına rağmen, daveti işitenlerin davete icabet ederek kurtuluşa erdikleri, davete icabet etmeyenlerin ise gidecekleri yerin cehennem olduğu Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyet-i kerimelerin de belirtilmektedir:
10/YUNUS 7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YUNUS 8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
Günümüzdeki İslam'da, Allah’a ulaşmayı dilemenin ve mürşide tâbiiyetin olmadığını görmekteyiz.
Bununla beraber Allahû Tealâ’ya verdiğimiz yemin, ahd ve misakta yok edilmiştir.
Dolayısıyla daimî zikri, teslim ve irşadı ortadan kaldırmakla günümüzde ki İslam'ın Peygamber Efendimizin (SAV) yaşadığı İslam'la alakasının olmadığını görmekteyiz.
Kur’ân-ı Kerim’de insanlar iki gruba ayrılmaktadırlar.
Birinci grup, Yunus-25’te belirtilen, Allahû Tealâ’nın davetini algılayıp kabul edenlerdir.
10/YUNUS 25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat’ına ulaştırma yı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
İkinci grup ise daveti kabul etmeyenlerdir.
Bu kişilerin konumunu Allahû Tealâ En’âm-25’te şöyle açıklamaktadır:
6/EN'AM 25: Ve minhum men yestemiu ileyk(ileyke), ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minû bihâ, hattâ izâ câuke yucâdilûneke yekûlullezîne keferû in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).
Ve onlardan kim seni dinlerse, onu anlamalarına karşı (anlamamaları için) kalplerinin üzerine ekinnet koyduk ve kulaklarında vakra (ağırlık) vardır. Ve onlar bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Hatta sana geldikleri zaman, seninle tartışırlar (mücâdele ederler). Kâfir olanlar: “Bu ancak evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.” derler.
Allah'u Tealâ Muhammed 12'de ise ulaşmayı dileyenlerle dilemeyenlerin neler yaşayacağını açıklamaktadır.
47/MUHAMMED 12: İnnallâhe yudhılullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâr(enhâru), vellezîne keferû yetemetteûne ve ye’kulûne kemâ te’kulul en’âmu ven nâru mesven lehum.
Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) ve salih amel (nefs tezkiye edici ameller) yapanları, altından nehirler akan cennetlere koyar. Ve onlar ki kâfirlerdir, (dünyada) metalanırlar (faydalanırlar) ve hayvanların yediği gibi yerler. Ve ateş, onların mekânıdır.
Tüm dünyada yaşanan bütün savaşların, kavga ve huzursuzlukların temelinde, Allah’a ulaşmayı dilemeyerek Allah’la beraber olamamak yatmaktadır. Çünkü o dileği yerine getirmemiz hâlinde, Allahû Tealâ’nın bizleri dostluğuna kabul ederek, dünya mutluluğunun yarısını, ahiret mutluluğu için de üçüncü kat cenneti taahhüt ettiğini Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde belirtmektedir:
42/ŞURA 13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Allahû Tealâ’nın davetini bu dünyada kabul etmememiz hâlinde, kıyâmet gününde aynı hususları bizlerin talep edeceği, İbrâhîm Suresinin 44. âyet-i kerimesinde belirtilmekte. Fakat bu defa da Allahû Tealâ’nın bu dileğimizi kabul etmeyeceği Fâtır Suresinin 37. âyet-i kerimesinde şöyle hatırlatılmaktadır:
14/İBRÂHÎM 44: Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).
Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?
35/FATIR 37: Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).
Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz bizi (buradan) çıkar, yapmış olduklarımızdan başka (amel) salih amel yapalım.” Size orada (dünyada), tezekkür etmek isteyen kimsenin, tezekkür etmesine yetecek kadar bir ömür vermedik mi? Size nezir gelmedi mi? O halde (azabı) tadın. Artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
Sevgili kardeşlerim o hâlde ne duruyoruz? Bizler de Allahû Tealâ tarafından rağbet edilen dileği yerine getirmek suretiyle, arzı yerlerle gökler kadar olan Allah’ın cennetlerine koşalım.
Ve bu gece Hacet Namazıyla Allah'u Tealâ'nın bizim için tayin ettiği Mürşide tâbii olup mutluluğu yaşayalım.
Allahû Tealâ’nın rağbet ettiği Regaib Kandili’nin ve Hidayet gününün Efendimiz’in himmetiyle tüm insanlığa sonsuz mutluluklar getirmesini diliyoruz.
Allah hepinizden razı olsun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.