Hedef Emirler
Sevgili kardeşlerim,
konumuza başlamadan evvel Dîn kelimesinin tanımına bakalım.
Dîn nedir? Dîn, Arapça bir
kelime olarak "dal, ye ve nûn" harflerinden meydana gelen ve “deyn”
kökünden türemiş olup, söyleyiş şekli değişmeksizin Türkçe'ye girmiştir. Kelime, gerek İslâm öncesi Arapça'sında
gerekse Kur'ân ve Sünnet'te oldukça yaygın bir şekilde kullanılmıştır.
Deyn: "Yükümlülük,
belirli zamanda ödenmesi gerekli borç" anlamındadır.
Buradan dîn'in: "Belirli
zamanda ödenmesi gerekli borcun ödeme biçimini düzenleyen kurallar"
olduğu anlaşılmaktadır.
Bununla beraber dîn kelimesi zaman içinde, bu tanımı pekiştiren anlam
kaymalarına uğramış ve örf, âdet, durum, itaat, hüküm, ferman, yönetme yönetilme, îtikat, tapınma gibi anlamlara da çekilmiştir.
Allahû Tealâ’nın Ed-Deyyân esması da “deyn” kökünden türemiş olup "hüküm sâhibi"
demektir. "Mütedeyyin" ise, Allah'ın dinine teslim
olan” anlamına geliyor.
Şimdi konumuza geçelim inşallah.
Hepimizin
temel hedefi, Allah için yaşamak olmalıdır. Sakın kendiniz için yaşamayın.
Allah'ı, sizi en güzele ulaştıracak olan Yüce Rabbimiz’i, bir an aklınızdan
çıkarmayın. İslâm’da hedef RUHU, VECHİ, NEFSİ VE İRADEYİ Allah’a teslim etmektir. Allahû
Tealâ Bakara-208 de buyuruyor ki:
2/BAKARA-208: Yâ eyyuhellezîne âmenûdhulû fîs
silmi kâffeh(kâffeten), ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), innehu lekum
aduvvun mubîn(mubînun).
Ey âmenû olanlar!
Hepiniz silm'e dahil olun (Allah'a teslim olun)! Ve şeytanın adımlarına tâbî
olmayın. Muhakkak ki o, size apaçık düşmandır.
Sim, lam, mim, seleme kökünden türeyen islam
kelimesi teslim demektir. Ayeti kerimede geçen “silm” Allah’a teslim olmayi
ifade eder. Allah'a
teslim olmak herkesin üzerine farzdır. İnsanlar emanetleri Allah'a teslim
etmekle vazifelidir:
4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah,
emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız
zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size
ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah'a)
yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na
(Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim
edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
Allah ile olan ilişkilerde herkesin Allah'a teslim olması, Allah'ın temel çağrısıdır. Allah bütün insanların ruhunu, fizik vücudunu, nefsini ve iradesini Allah'a teslim etmelerini ister bu sebeple hedefimiz budur.
İslâm’ın
bütün hedefleri iblis tarafından yok edilmiştir. İslâm, İslâm’ın 5 şartına
hapsedilmiştir. İslâm’ın 5 şartı ile hiç kimse cehennemden kurtulamaz. 7 safha
ve 4 teslimde, hedefler vardır. Yedi safhanın yedisi de hedeftir.
1.
Safha: Allah’a ulaşmayı dilemek; 1. hedef.
2.
Safha: Mürşide ulaşıp tâbi olmak; 2. hedef.
3.
Safha: Ruhun teslimi; 3. hedef.
4.
Safha: Fizik vücudun teslimi; 4. hedef.
5.
Safha: Nefsin teslimi; 5. hedef.
6.
Safha: İrşad olmak; 6. hedef.
7.
Safha: İrademizi Allah’a teslim etmek; 7. hedeftir.
Bunlar
hedeflerdir. Bu hedeflere ulaşmak için vasıtalar kullanmak mecburiyetindeyiz.
Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet
getirmek, bu vasıtalardan 5 tanesidir. Bu vasıtaların 6.’sı ve bu 5’inin
toplamından daha önemlisi zikirdir. Ve zikir, İslâm’ın 5 şartı arasında yer
almamıştır.
Zikir
ise Allahû Tealâ tarafından farz kılınmıştır. Evvelâ “Zikir farz mı?” sualinin
cevabına bakalım. Bakınız Allahû Tealâ ne buyuruyor:
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi
tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
Allahû Tealâ ne buyuruyor? “Allah’ın ismini zikret.”
Bunu mânâsı, ara sıra, günde 8, 10 defa Allah’ı zikretmek; her neyse. Bu zikir,
ara sıra yapılan zikirdir. Ama Allahû Tealâ çok zikri de farz kılmış. Yani
günün yarısından daha fazla zikretmeyi de farz kılmış. Allahû Tealâ buyuruyor
ki:
33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren
kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
Allahû Tealâ: “Allah’ı günün yarısından daha fazla
zikredin. Allahû Tealâ’yı her gün günün yarısından daha fazla zikredin.” diyor.
Demek ki çok zikir de farz. Peki, daimî zikir farz mı? O da farz. Nisa
Suresinin 103. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe
kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte),
innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı
bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken),
(devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı
erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş
bir farz” olmuştur.
İblis,
muhtevayı insanları kurtuluşa ulaştıracak unsurların dışına çıkarıyor ve zikri
yok ediyor. Elbette zikri yok ederken insanları vasıta olarak kullanmak
suretiyle (onlara vahyederek) bunu yapıyor.
Şeytan,
her an herkese emaniyye bilgiler vahyeder. (Nisa-119).
Sevgili kardeşlerim, zikir olmadan hedefleri bilseniz bile, hedefe
ulaşamazsınız. 7 katlı bir bina düşünelim, bu binada merdiven yok asansör var
ve biz 7. kata çıkacağız. Hedef belli, vasıta da asansör. Asansörün her parçası
vasıtaları ifade ediyor. Asansörün motoru da zikir. Önce asansöre binmenin bir şifresi
var, o şifre Allah’a ulaşmayı dilemek. Bu dilek kalbinde olmayan kişi bu
asansöre binemiyor. Asansöre bindiniz motor çalışmazsa, İslâm’ın 7 safhasını
ifade eden katlara çıkmanız mümkün değildir. Bunlar vasıtadır ve ibadetlerdir.
Bunlar olmadan da hiç kimse teslimlerini yerine getiremez. Ama ibadetler hedef
değildir, hedefe daha çabuk ulaştıran vasıtalardır.
Şöyle bir misal verelim: Kapının önünde bir araba var; o arabaya binip
önce 1. şehre gideceğiz. Oradan 2. şehre ulaşacağız. Oradan 3., 4., 5., 6., 7.
şehre ulaşacağız. Hedefimiz o şehirlere ulaşmak. Bunun manevî açıdan
değerlendirilmesine bakacak olursak, 7 tane gök katını aşarak Allah’ın Zat’ına
ulaşmak. Ruhu teslim etmek, sonra fizik vücudu, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim
etmek; 7 safhada bu işler olacak. İblis ne yapmış? 7 şehre gitmeyi yani
hedefleri yok etmiş, vasıtaları hedef göstermiş. Yani vasıta, kapının önündeki
araba. “İşte hedefiniz bu.” diyor. Araba bir yere götürmek için vardır. Araba
bir hedefe götürecek olan vasıtadır sadece. İşte İslâm’ın 5 şartı, aslında 7
şart olarak bir vasıtadır; bizi 7 safhaya (hedeflere) ulaştırmak için vardır.
Ve bu 7 safhanın 4’ü teslimdir, 4 tane teslimi gerçekleştirmemiz için
gereklidirler.
İşte bunun gibi, namaz da oruçta, haç da birer vasıtadır. Allah’ın bizim
ibadetlerimize ihtiyacı yoktur, biz o ibadetleri Allah’a daha çabuk ulaşalım
diye yapıyoruz. Kim ne yapıyorsa kendi nefsi için yapıyor.
Öncelikle Allah’a ulaşmayı dilemeden yapılan ibadetlerin faydası yoktur.
Bu dilek Allah’a yönelme dileğidir, bu dilek, Allah’a dost olma dileğidir.
Aslında bu
dilek için “büyük sır” dememiz lâzım. Çünkü insanlar ehlisünnet vel cemaat
âlimlerinin söylediği sözleri öylesine hakikat olarak değerlendirmişler,
devreye almışlar ki; Kur’ân onlar için hiçbir hüküm taşımaz olmuş. Hep
insanları korkutmuşlar: “Siz Kur’ân’a bakmayın, Kur’ân’ı anlamazsınız,
sapıtırsınız haa!” demişler. Dolayısıyla kim bu dileği kalbinde oluşturursa, Allah
mutlaka onu kendisine ulaştıracağını, ona dünya ve ahiret saadeti vereceğini
garanti ediyor:
29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne
ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah'a mülâki
olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın
tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a
ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
Allahû Tealâ A’râf
sûresinin 51. âyet-i kerîmesinde dîni oyun ve eğlence edinenlerden bahsettiğini
ve onların vasıflarını verdiğini görüyoruz:
7/A'RÂF-51: Ellezînettehazû dînehum lehven ve
leiben ve garrethumul hayâtud dunyâ, felyevme nensâhum kemâ nesû likâe yevmihim
hâzâ ve mâ kânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne).
Onlar, onların dînini
oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatının onları aldattığı kimselerdir. Böylece
onlar bugünlerine ulaşacaklarını nasıl unuttularsa ve nasıl âyetlerimizi bile
bile inkâr ettilerse, bugün de Biz onları unuturuz.
Allahû Tealâ, dünya hayatını öne alıp, dîn ve inançla alay eden
insanları Allah'ın güzelliklerine ulaşmaktan men edenlerden bahsetmektedir, Allah'ın
dînini oyun ve eğlence edinenlere, “Likae
- Allah’a ölmeden evvel ulaşmayı dilemek sureti ile Allah’a ulaşmanın
farziyetini” unutmuşlardır. Dînlerini yaşamak isteyenlerle alay etmişlerdir. Dîn
adamlarından Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr edenler olmuştur. Bu insanlara
dünya hayatı şeytan tarafından süslü gösterilmiştir. Ayrıca Dînî hayatlarını
yaşamak isteyenlere her türlü zulmü reva gören bir ortam söz konusu olduğu
anlatılmaktadır. Buradaki "yechadûn" kelimesi, mânâsına
vardıkları halde inkâr etmek, anlamındadır.
Bugün üniversitelerde öğretilen İslâm
dersleri gözden geçirildiğinde, bunların Allah'ın söylediklerinden ne kadar
uzakta bir neticeye ulaşmış oldukları görülür. Bunlar, kitabı bilmeyen
ve sadece emaniyye ile iştigal edenlerdir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ve sahabe 7 safha ve 4 teslimi yaşadılar, bu
4 teslimi 7 safhada gerçekleştirdiler. Allah bizim en üst düzeyde mutluluğu
yaşamamızı ister, bunu yaşayabilmemiz ancak en üst noktaya, iradenin teslimiyle
mümkündür.
İradenin teslimi demek; kesintisiz bir mutluluğu bir insanın ömür boyunca
yaşaması demektir. Her katı çıktıkça mutluluğumuz artar.
İblis, 14 asır boyunca bütün bunları unutturmuş, insanların yazdığı el
yazması kitaplardan dîn öğretmiş. Ne imam hatiplerde ne de ilahiyat
fakültelerinde bu öğretiler öğretilmiyor. İnsanların Allah ile yakın ilişki
içinde olmasını istemiyor, onları Allah’tan uzaklaştırmış.
Zamanımızın en büyük hatası, Allah’ın hedef emirlerini unutmaları ve vasıta
emirleri hedeflerin yerine geçirmeleri. Bu gün İslam’ı yaşadığını zanneden
insanlar ve İslam’ı öğretmekle kendilerini yetkili sayanlar bu hatanın farkında
değiller.
İblis, İslâm kalesindeki bütün burçları birer birer koparmış, yerle bir etmiş
ve İslâm’ı bir bitkisel hayata itmiş. İnsanlar İslâm’ı yaşadığını
zannediyorlar. Fakat bitkisel hayattalar. Yani İslâm’ın 5 şartını yaşayan bir
insan, eğer İslâm hayatiyetse, bitkisel hayattadır. Çünkü hiçbir hedefe gitmesi
mümkün değildir; hedeflerin hepsini iblis yok etmekle kalmayıp aynı zamanda
vasıtaları hedef diye insanlara yutturmuştur.
14 asır evvel yaşanan İslam unutulmuş, 7 safha 4 teslim Allah'ın
hedefleri unutulmuş. İnsanları mutlu olsunlar diye yaratan Allahû Tealâ,
mutluluğu 7 safhaya yaymış. Her safhadan sonra gelen mutluluk, bir evvelkinin
üzerine daha da artarak devam ediyor. Böylece irade teslimiyle en üst seviyede
mutluluğu yaşıyorsunuz. İç dünyanızda nefs ile ruhun kavgası bitiyor, sulh ve sükûn
sağlanıyor, dış dünyanızda da insanlarla olan kavgayı bitiriyorsunuz, başka
insanların mutluluğu için çalışıyorsunuz. Böylece dış dünyanızda da sulh ve sükûn
sağlanmış oluyor. Allah ile olan ilişkilerde de hem emirlerine hem de
yasaklarına harfiyen itaat ediyorsunuz.
Kur’ân’da hedefler ve vasıtalar konusuna baktığımızda, şeytanın başımıza
açtığı o korkunç gerçeği görmemiz lazım. Diğer dinler de de bu hedef emirler
olan 7 safha 4 teslim çoktan unutulmuş, ama o dinlerin içinde de %10’dan daha
az tâbiiyetle gelen ve hanif dînini yaşayan insanlar var.
Bir hedef var ki Allah size otomatik olarak veriyor. Allah’a ulaşmayı
dilediğiniz an, Allah kalbinizde bu dileği, işitir bilir ve görür. Rahman
esmasıyla size tecelli eder, hassalar ve organlar üstündeki engelleri kaldırır,
sizi maneviyata, kalbe ihbat koymak suretiyle
diriltir, mürşidinize ulaştırır, size namazı, orucu, zikri sevdirir, sizdeki
Allah’a ait olan ruhu kendisine ulaştırır. Dünya saadetinin % 51 ni, Ahiret
saadetinin de 3. kat cenneti garanti eder. Bunu sadece ve sadece bir dilekle
kazanırsınız. Öyleyse kim Allah a ulaşmayı dilerse, kesin cennet saadetine
ulaşır.
Allah sizi o kadar çok seviyor ki, sizin mutlaka mutlu olmanızı ister, yarattığı
mahlûkatın içinde en çok insanı seviyor, onun mutlaka mutlu olmasını istiyor.
Allah’ın indirdiği kitaplar insanları aynı hedefe ulaştırmak için indirmiştir. Aynı
hedefleri ihtiva eder. Hedefler açıkça bellidir. Hedefiniz, sizden
mutluluğu bekleyen insanlara o mutluluğu onların istediği dizaynda
ulaştırmaktır. Severseniz bunu yapmak size hiçbir zaman ağır gelmez. Her
mutluluk ulaştırdığınız insanda, onların yaşadığı mutluluğu siz de yaşarsınız.
Şimdi bugünkü İslâm’a bir bakalım. Bu hedeflerden bir eser kalmış mı?
Bütün üniversitelerimizde dîn öğretimi yapılmakta, ama insanlara AKAİD,
FIKIH, KELAM öğretiliyor, hedefler öğretilmiyor, zira öğretenler de bu
hedefleri bilmiyorlar. Bütün dünyada İslâm’ın geri kalmasının sebebi budur. Zira
bu öğretim görevlilerinin Allah ile irtibatı kestiklerini ve Allah’ın
vahyetmeyeceğine inanıyor ve zannediyorlar. Bunların hepsi hurafedir diyorlar.
Allahû Tealâ her dönemde bütün kavimlerde bir Resûl’üm var olacaktır diyor.
Her dönemde Devrin İmamı olacaktır diyor. Her kavimde bulunan kavim Resûl’lerinden
birini Allahû Tealâ Devrin İmamı olarak atar. Bu kişi Peygamber Efendimiz
(S.A.V.) in vekilidir. Allah'ın hedefleri 14 asırdan bu yana topyekûn
kaldırılmıştır. Artık bu hedefler öğretilmiyor. Bu hedeflere ve İslam’ın yedi
safhasına Kur’an'dan bakalım;
1.SAFHA; Allah’a ulaşmayı dilemek, yunus 7 ve 8;
10/YÛNUS-7: İnnellezîne
lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an
âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a
ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma
ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike
me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
Bunu ilk defa duyan kardeşlerimiz, “bu da nereden çıktı, dilemezsem
cehenneme mi gideceğim” diye sorarlar. Evet kardeşim Allah’a ulaşmayı
dilemezsen gideceğin yer cehennemdir. Bu kişilerin hataları, Allah’a ulaşmayı
dilememek, hedefleri bilmemek, vasıtaları hedef sanmak, iblisin tuzağına
düşmek. İblis ne diyordu? Bana kıyamete kadar mühlet ver, benden üstün saydığın
Âdemoğlunun Sıratı Mustakîm üzerine oturacağım, onların önlerinden,
arkalarından, sağlarından, sollarından girerek senin yolundan saptıracağım.
İblisin hedefi, insanları Allah yolundan saptırmak, mutsuz yapmak ve
cehenneme gitmelerini sağlamak. Ama hamdolsun ki, Allahû Tealâ Kur’ân’ı
himayesi altına almış.
15/HİCR-9: İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu
le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki zikri
(Kur'ân-ı Kerim'i), Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.
Kitabımız 14 asırdır bir harfi değişmeden muhafaza edilmiş, kıyamete
kadar da değişmeyecek. O zaman şeytan insanları kendine tabii etmek için ne
yapacak?
İnsanları Kur’an’dan uzaklaştıracaktır. İnsanların Allah’a yönelmesini
engelleyecek, Allah’ın emrettiği gibi olmalarını engellemesi lazım. İblis
hedefleri unutturmuş, vasıtaları hedef haline getirmiş. Bu asrın devrin imamına
Allahû Tealâ bakın ne buyuruyor:
25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne
kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: “Ey Rabbim!
Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.
Sevgili kardeşlerim, hamdolsun ki bu 7 safha 4 teslim Kur’an da var mı?
Var. Hepsi farz mı? Farz.
1.Safha: Enabe, yunib, münib, kelimeleri ile ifade edilmiş ve üzerimize
farz kılınmış. Zümer - 54 de;
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu
min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah'a)
yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na
(Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim
edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel
ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni
zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ
ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta
(insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini
kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara
müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
İlk kulluk, ilk müjde de burada, bu ayet aynı zamanda başlangıçta bütün
insanların dalalette olduğunu da gösteriyor. Şeytana kul olduklarını, Allah’a
yönelmekle kurtuluşa ulaştıklarını gösteriyor. Bütün sahabe bunu yapmış,
şeytana kul olmaktan sakınmışlar, Allah’a kul olmuşlar.
Allah’a yönelmek 28 basamaklı İslam merdiveninde 14. basamağın hepsini
ihtiva eder. İlk safhada sadece Allah’a yönelmek var.
2. SAFHA: Mürşide tâbiyet, işte Maide sûresi 35’de;
5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe
vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah'a
ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na
ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece
siz felâha erersiniz.
Sizi Allah a ulaştıracak vesileyi isteyin, diyor Allahû Tealâ. Fatiha sûresinde
de bizi sıratı müstakîme ulaştıracak istianeyi senden isteriz, diyoruz. Bakara 45
ve 46. âyetler;
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti),
ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım)
isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini
sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû
rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri)
ki, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda
ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
İstianeyi namazla ve sabırla benden isteyin buyuruyor
Allahû Tealâ. Peki, bütün sahabe mürşidine ulaşmış mı? İşte Fetih suresi 10 da;
48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ
yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ
yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi
ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana
tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah
senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş
olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde
sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine
getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine
vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en
büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine
erdirilecektir).
Bütün sahabe Peygamber Efendimiz (S.A.V.) e tâbî olmuşlar.
3.SAFHA: Ruhun Allah’a ulaşması; Zümer - 18 de;
39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe
yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl
elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler,
böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete
erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
Ruhlarını da Allah a teslim edip, hidayete erdiler. Hidayet nedir?
3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia
dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum
inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men
yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap):
“Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara)
De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce
Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına
verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı?
(Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve
Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
4.SAFHA: Fizik Bedenin teslimi;
4/NİSÂ-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme
vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen),
vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
Ve hanif olarak Hz.
İbrâhîm'in dînine tâbî olmuş ve vechini (fizik vücudunu) Allah'a teslim ederek
muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve Allah, Hz. İbrâhîm'i dost
edindi.
Bütün sahabe de fizik bedenlerini Allah’a teslim etmişler:
3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu
vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel
ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ
aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan sonra eğer
seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar
vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve
ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz
mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer
yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en
iyi görendir.
5.SAFHA: Nefsin teslimi.
Zumer – 18’de bütün sahabe nefslerini de Allah’a teslim edip daimi zikrin
sahibi olan ulûl elbâb olmuşlar. (Âli Îmrân 190 – 191)
39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe
yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl
elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler,
böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete
erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı
vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile
gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.
3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen
ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı),
rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab,
lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan
üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı
hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl
olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.
6. SAFHA: İrşada ulaşmak
49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum
resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve
lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe
ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Ve aranızda Allah'ın
Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka
sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde
müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar
irşad olanlardır.
İrşada ulaşıp tövbe-i Nasuh a davet edilmişlerdir:
2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî
karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî
leallehum yerşudûn(yerşudûne).
Ve kullarım sana,
Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua
edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime)
icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki
böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).
7.SAFHA: İrade teslimi.
3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe
hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar,
Allah'a karşı “O'nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva
ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah'a) teslim olmadan ölmeyin!
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel
muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû
anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden),
zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn
(evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim
ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden
(Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki
yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî
olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu).
Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah,
altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır.
İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
Bütün sahabe iradelerini de Allah’a teslim edip, irşada memur ve mezun
kılınmışlar. Ama bu gün görülüyor ki bu hedefler unutulmuş ve insanlar Kur’an’dan
hicret etmişler.
Sevgili kardeşlerim, Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde bunların hepsinin yaşandığını
gördük. O zaman Kur’ân vardı. Sonra ehlisünnet vel cemaat âlimleri ortaya
çıkarak Kur’ân’ı devre dışı bıraktılar. Söyledikeri şey: “Siz Kur’ân’ı
anlamazsınız, yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız. Bırakınız Kur’ân’ı, Kur’ân’ın
mânâsına (ruhuna) vararak tercüme edebilecekler, sizlere izah edecekler vardır.
Onlar izah etsinler. Onlar da bizleriz.” diyorlar ve izah ediyorlar ve İslâm’ı
işin içinden çıkılması mümkün olmayan bir hale sokarak insanları korkunç
cehenneme sürüklüyorlar.
Fitne
katilden büyüktür. İşte bu bir fitnedir. 7 safha ve 4 teslimden oluşan ve
üzerimize farz kılınan ve bütün sahâbenin Kur’ân âyetleri doğrultusunda
gerçekleştirdiği bu Kur’ân hakikatleri, hedefleri, açık ve kesin ortada iken,
bunların hepsini ellerinin tersi ile yok etmişler. Ve de İslâm’ın 5 şartını
bizi itekleyerek o hudutların içine hapsederek, cenderenin içine alarak İslâm’ı
mahvetmişler.
Sevgili kardeşlerim Kur’ân, evvelki kitapların netice itibariyle bir tekrarıdır.
İslâm’dan başka bir dîn hiç olmamıştır. Bütün dînlerin kitaplardaki asılları
(mukaddes kitaplardaki asılları) aynıdır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den evvel
Hz. İsa devrinde 7 safhanın 7’si de İncil’de farz kılındı ve onların hepsi 7
safhanın 7’sini de gerçekleştirdiler. Onlardan evvel Hz. Musa zamanında da aynı
şey oldu. Ondan evvel Hz. İbrâhîm zamanında da aynı şey oldu. Daha evvel Hz.
Nuh zamanında da aynı şey oldu. Bu sebeple onların da bu hedeflere
ulaştıklarını görüyoruz.
Öyleyse hedefler belli. Allahû Tealâ yarışa çıkarmış
hepinizi. “Bu yarışta kazanan, mutluluğu kazanır.” diyor. Ne kadar gayret, o
kadar sonuç.
Allahû Tealâ neyi vücuda getirmişse, ne yapmışsa, neyi
hedef göstermişse, hepsi bizler için önemli. Allahû Tealâ hepinizden,
mutluluğunuzdan başka bir şey istemez. Sadece hepinizin mutlu olmasını ister.
Huzur içinde bir dünya hayatı yaşamanızı…
Böyle yaşayan bir insanın da gideceği yer cennet
olduğu için, mutlaka Allah'ın cennetine girmenizi Allahû Tealâ ister. Bu konuda
Allahû Tealâ Hadid-21. âyeti kerîmesinde, hedefe ulaşmamız için “yarışın” fiili
ile bize emretmiştir.
57/HADÎD-21: Sâbikû ilâ magfiretin min rabbikum ve
cennetin arduhâ keardıs semâi vel ardı uıddet lillezîne âmenû billâhi ve
rusulih(rusulihî), zâlike fadlullâhi yû’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil
azîm(azîmi).
Rabbinizden
mağfirete ve genişliği, yeryüzü ve gökyüzünün genişliği kadar olan, Allah'a ve
O'nun Resûl'üne inananlar için hazırlanmış olan cennete (kavuşmak için)
yarışın. İşte bu, Allah'ın fazlıdır. Onu dilediğine verir. Ve Allah, büyük fazl
sahibidir.
Allah
razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.