Sıratı Mustakîm
Sevgili kardeşlerim bugün konumuz Sıratı Mustakîm. Şimdi Kur’ân âyetleri ile Sıratı
Mustakîm’in ne olduğuna, âyetlerde bu kavramın nasıl açıklandığına bakalım.
Sıratı Mustakîm Allah’a ulaştıran yoldur.
Sıratı Mustakîm istikamet üzere olan bir yol demektir. Nereye
doğru istikametlenmiş bir yoldur? Hicr Sûresinde Allahû Tealâ: “sırâtun
aleyye mustekîm” yani “Bana istikametlenmiş bir yol.” diyor.
15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye
mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana
ulaştıran) yoldur.”
10/YUNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men
yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna
ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
10/YUNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ
yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul
cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül Hüsna (Allah’ın Zat’ına ulaşmak) ve ziyadesi
(daha fazlası, Allah’ın Zat’ını görmek) vardır. Onların yüzlerini bir
keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet
halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.
Sıratı Mustakîm selâm yurduna, teslim yurduna yani Allah’ın
Zat’ına ulaştıran yolun adıdır. İstikameti Allah olan bir yol, Allah’a ulaşan
ve üzerindeki yolcuyu Allah’a ulaştıran bir yol.
Öyleyse Sıratı Mustakîm bir yoldur. Peki Allah’a doğru
istikametlenmiş olan bu yol neyi sağlar? Hidayete
ermeyi sağlar.
Sıratı Mustakîm hidayete erdiren yoldur.
En’am Suresinin 87. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bir evvelki
âyette bahsettiği nebîleri (peygamberleri) kasdederek diyor ki:
6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve
zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın
mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve
kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah’a ruhu
ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).
6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî
men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû
ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla
hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba
olurdu (boşa giderdi).
“İşte o Sıratı Mustakîm ki biz onunla o insanları hidayete
ulaştırırız.” Öyleyse Sıratı Mustakîm hidayete erdiren yolun adıdır. O zaman
kalın çizgilerle “Hidayet nedir?” sualinin
cevabına ulaşalım. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
3/AL-İ İMRAN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul
innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde
rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu),
vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim)
de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah'a ulaşmaktır. (İnsan ruhunun ölümden
evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine
verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için
mi (böyle söylüyorsunuz)?" De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir.
Onu dilediğine verir." Ve Allah, VÂSİ’un ALÎM’dir. (Allah herşeyi kuşatan
ve herşeyi bilendir.)
2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu
ve lân nasârâ hattâ tettebia milletehum, kul inne hudâllâhi huvel hudâ, ve le
initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin
ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne
de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: "Muhakkak ki;
Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir." Sana gelen bunca ilimden
sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost
ve ne de bir yardımcı olmaz.
18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru
an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî
fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel
muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve
battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar,
onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın
âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o
hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı
dilemezse) artık onun için velî mürşit (irşad eden evliya) bulunmaz.
Öyleyse hidayet insan ruhunun seyr-i sülûk adı verilen bir
yolculukla vücudundan ayrılarak Allah’ın Zat’ına ulaşması ve Allah’ın Zat’ında
yok olmasıdır. Bu bir eylemdir, bir yolculuktur yani Sıratı Mustakîm gerçekten
bir yoldur. Ve bu yol Allahû Tealâ’nın dizaynı
içerisinde bir hükmü ifade eder.
Zemin kattan yani dünya adı verilen bu gezegenden başlayan, 7 tane
gök katını dikey olarak aşıp sonra yatay olarak 7. gök katının 7 âlemini de
Sidret-ül Münteha’ya kadar geçip, oradan da yeniden dikey bir yolculukla
Allah’a ulaşmayı sağlayacak olan bir yoldur.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onları Sıratı Mustakîm’e
ulaştırır. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
4/NİSA-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi
va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi
sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları (sarılmayı
dileyenleri) Allah, Kendinden bir
rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, O’na ulaştıran Sıratı Mustakîm’e
(Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Âmenû olmak, Allah’a ulaşmayı dilemekle gerçekleşir. Allahû Tealâ
Rûm-31 ve Yûnus-63’de buyuruyor ki:
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve
ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû
yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı
dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
Nisâ-175’
de âmenû olanların Sıratı Mustakîm’e ulaştırılacağı ifade edilmektedir. Âmenû olmak da Allah’a ulaşmayı dilemekle
olduğuna göre, Sıratı Mustakîm kişiyi Allah’a götüren yol ama bu yola ulaşmakta
Allah’a ulaşmayı dilemekten geçiyor. İşte Sıratı Mustakîm’e ulaşmak için sadece
bir tek dilek; Allah’a mülâki olmayı dilememiz gerekmektedir. Kim Allah’a
mülâki olmayı, Allah’a ulaşmayı ve Allah’a sarılmayı dilerse, Allah onu Sıratı
Mustakîm’ine ulaştıracaktır.
Başlangıç noktasından konuya baktığımız da her insan bir takım
olaylar yaşar ve bu olaylar sonucunda farklı davranış biçimleri ortaya
koyar. Allah, kişinin olaylar
karşısındaki tutumuna göre onu seçer. Ve kişi yine olayları yaşamaya devam eder
ve bunların sonucunda edindiği intibalar ve yaşadıkları onu Allah’a ulaşmayı
dilemeye veya dilememeye götürür. Kişi böyle bir noktada ya Allah’a ulaşmayı
diler veya dilemez.
Bu durumda dilemeyen kişi âmenû olamaz. Allah ile insan arsındaki 28 basamaklık
dizaynda kişinin ilerleyebilmesi için en önemli şart, temel emir bu
dilektir. Allah’a ulaşmayı dileyen bir
kişi dilediği an Allah’ın Rahman esması derhal o kişi üzerinde tecelliye
başlar. Allahû Tealâ o kişiye 7 tane furkan verir. Görmeyen gözleri görmeye, görme hassası
çalışmaya, işitmeyen kulakları işitmeye, işitme hassaları çalışmaya, idrak
etmeyen kalbi idrak etmeye başlar. Bu 7 furkan şöyledir:
1.
Gözlerin üzerindeki hicab-ı mesture (gizli perde) kaldırılır.
2.
Görme (basar) hassası
üzerindeki gişavet (perde) kaldırılır.
3.
Kulaklardaki vakra kaldırılır.
4.
İşitme (sem’i) hassası üzerindeki mühür alınır.
5.
Kalpten ekinnet alınır.
6.
İdrak (fuad) hassası üzerindeki mühür alınır.
7.
Kalbe ihbat konur.
Bu 7 tane Furkan verildiği
zaman o kişi, Sıratı Mustakîm’in üzerindedir.
Sıratı Mustakîmleri 7 tane
sayabiliriz. Her biri bir Sıratı Mustakîm’dir. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz
zaman 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Bu 1. Sıratı Mustakîm, Allah’a
ulaşmayı dileyen herkes için geçerli olan bir Sıratı Mustakîm’dir. Bir yere
götürmez. İmajinel bir Sıratı Mustakîm’dir. Sadece kişinin kurtuluş üzerine
olduğunu ifade eder. 1. Sıratı Mustakîm 7 Furkan ın verilmesiyle tamamlanır
yani 3. basamaktan 7. basamağa ulaştırır.
2. Sıratı Mustakîm, 7. basamaktan
14. basamağa ulaştırır. 14. basamağı da muhtevasına alır. Kişi bu basamakta irşad
makamına tâbî olan birisidir. Bu yol da reel değildir, imajinel bir yoldur yani
fizik standartlarda bir teslim yoktur.
İrşad makamına ulaştığınız noktadan sonra 3. Sıratı Mustakîm
üzerindesiniz. Bu Sıratı Mustakîm (2 yatay, 2 dikey) 4 tane sebilden oluşur. Bu
Sıratı Mustakîmlerin bel kemiğini teşkil eden temel Sıratı Mustakîm’dir. Bu
dördünden 1.si yatay bir yoldur, sebildir. Hacet namazını kıldığımızda, Allahû
Tealâ bize hangi mürşidi göstermişse ona ulaşırız. Tâbî olduğumuz anda ruhumuz
vücudumuzdan ayrılıp o dergâhta yerini alır. Bu noktadan itibaren o ruh oradaki
tekâmülünü, oradaki tecrübesini tamamlayarak ana dergâha ulaşır. Tabî olduğumuz
mürşidin dergâhıyla, devrin imamının ana dergâhı arasında yeryüzünün sathına
paralel bir sebil vardır ki işte bu, Nisa 175’te geçen Allah’a ulaştıran Sıratı
Mustakîm’in birinci ayağıdır. İlk sebildir. Yataydır. Buraya ulaşan ruhlar bu
noktadan Tarîki Mustakîm’e ulaşmış olurlar.
Sıratı Mustakîm’in 2. sebilinin adı Tariki Mustakîm’dir. Tariki
Mustakîm 7 tane gök katını ihtiva eder. Ana dergâh’ta Kur’ân-ı Kerim öğretisine
tabi tutulan ruhların, her birinin önünde bir rahle vardır. O rahlede Kur’ân-ı
Kerim’ler sıralanır. Ve oradaki altın kapıdan çıkarak 6. kata kadar çıkabilen
ruhlar 1.grubu oluştururlar. 7. kata çıkabilenlerse 2. grubu oluştururlar. 6.
kata kadar çıkabilenler, Tariki Mustakîm üzerinde her katta bir kesimi kalarak
yükselirler.
Tariki Mustakîm, dikey bir
yoldur. 1. gök katına ulaşıldığı zaman açıkta çimenler üzerindeki seccadelerde
secde edilir. Öndekiler daha üst katlara çıkabilenlerdir. Arkadakiler 1. katta
kalacak olanlardır. Onlar secdede kalırlar ve yukarı çıkan arkadaşlarını
beklerler. Bu Tariki Mustakîm 1. katıdır.
2. gök katında suvarılma havuzlarında suvarılırlar.
3. gök katında bir köşk mescidin, 2 katlı bir mescidin içinde
secde ederler.
4. gök katında Beyt-ül Makdes’in (Mescidil Aksa’nın) aslında,
5. katta Beyt-ül Haram’ın aslında secde ederler.
6. katta ulaşacakları yer sıbgatullah olma mahallidir. Orada
kişinin derisi yani ruhunun derisinin rengi, bu insan vücudunun şu andaki
renginden değişiklik göstererek çok açık yeşil beyaza dönüşür.
Zemin kattan 1. kata saf halinde yükselme söz konusudur. 100’den
fazla insan ruhu yan yana dizilerek yukarı doğru hepsi ayrı seviyede aynı
hizada olarak yükselirler. 1. kata, 2. kata ve 3. kata böyle saf halinde
yükselinir. Ama 3. kattan 4. kata yükselirken saf halindeki dizi Mihenk
Menfezinin önünde oluşur. Oradan yukarıya doğru yükselmek tek tektir. Her
Mihenk Menfezine giren ruh, bir evvelkinin ayaklarının altında yukarıya doğru
yükselir. 4. kata öyle ulaşır. Kimsenin ayağı kendisinden sonrakilerinin başına
değmez ve 4. katta tekrar saf bağlanır. Saf haline gelinir. Ve Mescidil
Aksa’da, ön saftakiler gene kubbeden bir üst kata yükselirler. 5. ve 6. kata da
saf halinde yükselinir. Sıbgatullah olma mahallinde beyaz renkte bir nur o
kişileri tamamen kendi rengine döndürür ve derilerini çatlatır. Burası 6. kata
kadar çıkabilenlerin son yeridir. Burada bu çatlama işlemi tamamlandıktan sonra
aşağıya doğru iniş başlar. 5. kata inilir. Orada beklemekte onlarla beraber
daha kalabalık bir grup oluşturulur. 4. kata inilir, gene secde edilir. Gene
oradakileri de beraber olarak 3. kata inilir. Oradakileri de beraber alarak 2.
kata inilir. Hepsi birlikte 1. kata inerler, oradakileri de birleştirerek altın
kapıdan tekrar Devrin İmamı’nın dergâhına dönüş yapılır. Zemin katta onarlık
diziler tekrar oluşur. Sadece ilk sıranın sağında ve solunda sağ kanat velîsi
ve sol kanat velîsi yer alır.
Bu olaya “Seyr-i sülûk” denir. 6. kata kadar çıkabilenlerin olayı
budur. Bir de 7. kata kadar çıkabilenler vardır. 7. kata çıkanlar 6. katı
aşabilenlerdir. Ne zaman aşarlar? Ne zaman ki sıbgatullah nuru bir kişinin
üzerinde artık onu çatlatamıyorsa, onun derileri yeşil renge bürünür, çok açık
bir yeşil, beyaz gibi bir yeşil. Artık onun derileri çatlamıyorsa o 7. kata
çıkma hakkını kazanmıştır. 7. kata elbiseleri değiştirilerek, eline bir kılıç
verilerek çıkar, 7. gök katına bu kişi kılıcı yukarıya doğru kaldırıp “Eûzu
besmele”yle yükselir. Bu Tariki Mustakîm’in bitişini ifade eder. 7. gök katının
altın kapısına gelir. Tariki Mustakîm artık bitmiştir. Tariki Mustakîm Sırat-ı
Mustakîm in 2. ayağıdır.
23/MU'MİNUN-17: Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ
kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).
Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.
Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.
Buradan 7. kata giriş yapılacaktır. Bu altın kapı, zemin kattaki
altın kapıyla tamamen aynıdır. Ama orada altın kapı zeminden başlar. Burada
zeminden itibaren 7 tane beyaz mermerden merdiven vardır. Altın kapı ondan
sonra başlar. Altın kapının önündeki 7 tane mermer basamağın 5. sırasında 2
tane tırabzanı birbirine bağlayan bir altın zincir vardır. Elindeki kılıçla o
altın zincire bir defa vurur. Zincir düşer düşmez, altın kapı otomatik olarak
açılır ve Allah’ın evliya namzedi oradan yükselir, yani tavanı aşar ve kader
hücrelerine ulaşır.
7. kattaki 7 âlem 3. sebili oluşturur, yatay bir yoldur. Kişinin
ruhu 7. gök katında kader hücrelerini, ümmülkitabı geçer, kudret denizine
dalar. O, oradaki incelemelerini tamamlayınca Makam-ı Mahmud’a ulaşır, oradan
Divanı Salihîn’e ulaşır. Oradan zikir hücrelerine ulaşır. Zikir hücrelerinde
zikrini tamamladıktan sonra İndi İlâhi varır, oradan da Sidretül Münteha’ya
ulaşır.
Sidretül Münteha’dan itibaren dikey bir yolculukla uçarak Allah’ın
Zat’ına ulaşır, Allah’ın Zat’ında ifna olur, yok olur. Bu Allah’ın katında,
Allah’ın Zat’ında fani olmaktır, yok olmaktır. İşte bu dikey yolculuk da 4.
sebili oluşturur.
Ruhun Allah’a vuslatından sonra 4. Sıratı Mustakîm üzerindesiniz.
Fizik vücudunuzu Allah’a teslim ediyorsunuz. Ama burada fizik vücudunuz bir
yolculuk yapmaz. Sonra nefsinizi Allah’a teslim etmek için 5. Sıratı Mustakîm
üzerindesiniz. İrşada ulaşmak üzere nefsinizi Allah’a teslim ettikten sonra 6.
Sıratı Mustakîm üzerindesiniz. Ve 7. Sıratı Mustakîm’le de iradenizi Allah’a
teslim edersiniz.
Her bir işlev birbirinden farklıdır. Ama her birisi ayrı bir
Sıratı Mustakîm’i ifade eder. Ve Kur’ân’da geçen 7 tane Sırat-ı Mustakîm, 7
tane safhayı ifade eder. Bunlardan gerçek anlamda fizik standartlarda yolculuk
yapılan Sıratı Mustakîm sadece 3 numaralı Sıratı Mustakîm’dir. Bu 7 tane Sıratı
Mustakîm 4 tane teslimi oluşturur. Fizik standartlardaki teslim, sadece ruhun
Allah’a ulaşmasıdır. Ancak fizik vücudunuz, nefsiniz ve iradeniz Allah’ın
Zat’ına ulaşamaz.
6/EN’AM-152: Ve lâ takrebû
mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl
keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ
kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum
bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin
malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça
yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında
(bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık
adaletle söyleyin. Allah’ın ahdîni yerine getirin (ifa edîn). Böylece
tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.
6/EN’AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu),
ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum
vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim Sıratı Mustakîmim'dir (fırkalara ayrılmayanların
tek yolu olan Sıratı Mustakîm'dir). Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara
tâbî olmayın ki; o (tâbi olduğunuz) yollar sizi, O'nun (Allah'ın) yolundan
ayırır (fırkalara ayrılmış olursunuz). İşte böyle, size onunla vasiyet etti
(emretti). Böylece takva sahibi olursunuz.
İşte
burada Allah’ın ahdini yerine getirecek olan Sıratı Mustakîmler, 4 teslimi
içerir. 7 Sıratı Mustakîm de burada tamamlanmıştır. “İşte bu Sıratı
Mustakîm’dir. O’na tâbî olun” ifadesiyle, insanı Allah’ın ahdîni yerine
getirmeye, götürecek olan bütün Sıratı Mustakîmler ifade edilmektedir yani 7
Sırat-ı Mustakîm’in hepsi burada yer almıştır.
Sıratı Mustakim ni’met verilenlerin yoludur:
Sıratı Mustakim’in farklı bir tanımı da Fatiha Suresinde
verilmektedir.
1/FATİHA-1: Bismillâhir rahmânir rahîm.
1/FATİHA-2: El hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
Hamd; âlemlerin Rabbi olan Allah’adir.
1/FATİHA-3: Er rahmânir rahîm(rahîmi).
Rahmân’dır, Rahîm’dir.
1/FATİHA-4: Mâliki yevmid dîn(dîne).
Dîn gününün MALİK’idir.
1/FATİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE
(mürşidimizi) isteriz.
1/FATİHA-6: İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).
(Bu istiane’n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e (Allah’a ulaştıran
yola) hidayet et (ulaştır).
1/FATİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim
ve lâd dâllîn(dâllîne).
O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı’nın
ruhunu) ni’met olarak verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette
kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
Acaba ne demek istiyor Allahû Tealâ? Bir insan Allah’a ulaşmayı
diler. Dilerse derhal Allahû Tealâ onun üzerinde tecelli eder. Bu tecelli, o
kişiye Allahû Tealâ’nın Furkanlar vermesini sağlar. Allah’a ulaşmayı dilediği
anda kişi cehennemden, dalâletten, Allah’ın âyetlerinden gâfil olmaktan,
şirkten, küfürden kurtulduğu gibi, Sıratı Mustakîm’e ulaşmak üzere ni’met
almaya hazır hale gelecektir. Allah’a ulaşmayı dilemesi gerektiği nereden
bellidir. Çünkü “İyyâke na’budu: Yalnız Sana kul oluruz.” ifadesiyle önce
Allah, Kendisine kul olmamız gerektiği buyurmaktadır. Çünkü Allah’a kul olanlar
Sıratı Mustakîm’dedir:
19/MERYEM-36: Ve innallâhe rabbî ve
rabbukum fa’budûh(fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve muhakkak ki Allah, benim Rabbim ve sizin (de) Rabbinizdir. O halde, O’na kul olun! İşte bu Sıratı Mustakîm’dir.
Ve muhakkak ki Allah, benim Rabbim ve sizin (de) Rabbinizdir. O halde, O’na kul olun! İşte bu Sıratı Mustakîm’dir.
36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun
mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da
Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
Allah’a kul olmanın başlangıcı ise, Allah’a ulaşmayı dilemektir.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en
ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap
ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler
(Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı
müjdele!
Allah’a kul olmanın 2. şartı ise Resûle tabiiyettir:
16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli
ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu
ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe
kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin)
içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı
dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap
etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti
üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının
(dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece
yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
23/MU'MİNÛN-32: Fe erselnâ fîhim resûlen
minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ
tettekûn(tettekûne).
Böylece Biz, onlara, onların içinde, onlardan resûl gönderdik,
Allah’a kul olsunlar, diye. Sizin, O’ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ takva
sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?
Bu sebeple Allahû Tealâ, Kendisinden istiane istememizi emrediyor.
İstiane yalnızca Allah’tan istenen özel bir yardımdır ve istiane yani Hacet
Namazı ile “bizi Sıratı Mustakîm’e ulaştıracak vesileyi (mürşidi, irşad
makamını, resûlü)” Allah’tan istiyoruz.
5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne
âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum
tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler);
Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve
O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
16/NAHL-9: Ve alâllâhi kasdus sebîli ve
minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
Ancak bu istiane yani Hacet Namazı sadece huşû sahiplerine kolay
gelen bir namazdır ve gerektiğinde sabırla tekrar tekrar kılınmalıdır. Huşû
sahiplerinin tanımı ise Bakara Suresinde verilmektedir.
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri
ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum
mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
2/BAKARA-153: Yâ eyyuhâllezîne âmenustainû
bis sabri ves salât(salâti), innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne).
Ey îmân edenler! Sabır ve namazla istiane (özel yardım) isteyin.
Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
Sıratı Mustakîm başının üzerine ni’met verilenlerin yoludur.
Öyleyse bu ni’met nedir?
3/ÂLİ İMRÂN-164: Lekad mennallâhu alâl
mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve
yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le
fî dalâlin mubîn(mubînin).
Andolsun ki Allah, mü’minlerin (başlarının) üzerine (devrin
imamının ruhu) bir ni’met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin
içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini
tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan
evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet
içinde idiler.
Kişi
mürşidine tâbî olduğu zaman Allahû Tealâ hem bizim ruhumuzu uyarması, hem bizi
Sıratı Mustâkimler üzerinde desteklemesi, hem de koruması için Devrin İmamını
bir ruhunu başımızın üzerine gönderir.
40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul
arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet
telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından
(Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için
Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine)
Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden
(Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
58/MUCÂDELE-22: .. ulâike ketebe fî
kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min
tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hızbullâh(hızbullâhi),
e lâ inne hızballâhi humul muflihûn(muflihûne).
İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
13/RA'D-11: Lehu muakkibâtun min beyni
yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh(emrillâhi), innallâhe lâ
yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi
kavmin sûen fe lâ meredde leh(lehu), ve mâ lehum min dûnihî min vâl(vâlin).
Onları (o kavimdekileri), önünden ve arkasından (önden arkaya doğru uzanan) takip edenler vardır. Allah’ın emrinden olup, onları korurlar. Muhakkak ki; Allah, onlar nefslerinde olan şeyi (hidayette kalma konusundaki niyetlerini) bozmadıkça, bir kavimde olan şeyi bozmaz (devrin imamının ruhunu başlarının üzerinden almaz). Ve Allah, bir kavme ceza vermeyi dilediği zaman, artık onu reddedecek (mani olacak kimse) yoktur. Ve onlar için, ondan başka koruyan bir dost yoktur.
Onları (o kavimdekileri), önünden ve arkasından (önden arkaya doğru uzanan) takip edenler vardır. Allah’ın emrinden olup, onları korurlar. Muhakkak ki; Allah, onlar nefslerinde olan şeyi (hidayette kalma konusundaki niyetlerini) bozmadıkça, bir kavimde olan şeyi bozmaz (devrin imamının ruhunu başlarının üzerinden almaz). Ve Allah, bir kavme ceza vermeyi dilediği zaman, artık onu reddedecek (mani olacak kimse) yoktur. Ve onlar için, ondan başka koruyan bir dost yoktur.
Öyleyse
Sıratı Mustakîm Allah’ın kendisi için tayin ettiği mürşide tâbî olup, böylece
Devrin İmamı’nın ruhunun başlarının üzerinde yer aldığı insan ve cinlerin
yoludur.
Sıratı Mustakîm Allah’ın İpidir:
3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bi hablillâhi
cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe
beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ
hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî
leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara
ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; siz
(birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi,
böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir
çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle
açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.
Allah’ın ipine sarılanlar, üzerine ni’met verilenlerdir, öyleyse
Allah’ın İpi Sıratı Mustakîm’dir. Allah’ın ipi, ilk 3 Sıratı Mustakîm’i ihtiva
eder. Allah’a ulaşmayı dileyen kişi Allah’ın birinci ipine sarılmıştır.
Mürşidine ulaşan 2. ipe sarılmıştır. 3. Sıratı Mustakîm üzerindeyken de 3. ipe
sarılmıştır. Ne zaman
ruh, Allah’ın Zat’ına ulaşır da Allah’ın Zat’ında yok olursa Allah’ın ipi
tamamlanır. Allah’ın ipine sımsıkı sarılan kişi, Allah’ın ipine sarılarak o
ipin ulaştıracağı makama (Allah’ın Zat’ına) ulaşmıştır. Emanet sahibine iade ve
teslim edilmiştir. Allah’ın ipinin fonksiyonu burada bitmiştir.
3/ÂLİ İMRÂN-112: Duribet aleyhimuz
zilletu eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve hablin minen nâsi ve bâû bi
gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zâlike bi ennehum
kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk(hakkın), zâlike
bimâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).
Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık)
damgası vuruldu. Ancak Allah'ın ipine (Sıratı Mustakîm'e) ve insanlardan bir
ipe (Allah'a ulaştıracak olan mürşide) tutunanlar (ulaşanlar) hariç. (Onlar)
Allah'tan bir gazaba uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bu,
onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere
öldürmüş olmaları sebebiyledir. İşte bu, onların (Allah'a) isyan etmelerinden
ve haddi aşmış olmalarındandır.
İnsanlardan
bir ip, Allah’ın 2. ipidir yani mürşiddir. Allah’ın ipine sımsıkı sarılmadıkça
insanlardan bir ipe sarılamazsınız, ulaşamazsınız. Bu âyet-i kerimedeki isyan
edenler ise Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir.
2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad
tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi
fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah’a
ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme
ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı
ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur,
Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün
olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur.
Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.
Bu
urvetül vuska (kulp), Allah’a ulaştıran irşad yolunun ipidir. İrşad yolu
kendisi bir yoldur, Sıratı Mustakîm’dir. Zaten Bakara Suresinin 256. âyet-i
kerimesi bir seçimi ifade etmektedir. Kişi irşad yolunu ve gayy yolunu
birbiriyle mukayese eder; ya gayy yolunu ya da irşad yolunu (rüşd yolu) seçer.
Burada yapışılacak olan kulp, hem Allah’a ulaştıran ip (Allah’ın 3. ipi), hem
de insanlardan bir iptir (Allah’ın 2. ipi). Allah’ın ipine sımsıkı sarılanlar,
hidayete erecektir yani Allah’a ulaşacaktır.
Hidayette olmak başka şeydir, hidayete
ermek başka şeydir:
1. Sıratı Mustakîm, kişiyi hidayet
üzere kılar.
2. Sıratı Mustakîm, kişiyi hidayet üzere
kılar, hidayette kılar.
3. Sıratı Mustakim, hidayete erdirir.
Üçünün toplamı Allah’ın ipinin
bütününü ifade eder.
Allah’ın rızasına tâbî olanlar Sıratı Mustakîm’e ulaştırılır:
5/MÂİDE-16: Yehdî bihillâhu menittebea
rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve
yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Allah (c.c.), rızasına tâbî olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim
yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten
nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm’e hidayet eder (ulaştırır).
Allah’ın rızası Devrin İmamlarının üzerindedir. Öyleyse kişi
kendisi için tayin edilen mürşide tâbî olduğu zaman 3. Sıratı Mustakîm’e
ulaşacağı ve buradan ruhu Devrin İmamının dergahına ulaşacağı için otomatikman
Devrin İmamına yani Allah’ın rızasına tâbî olacaktır.
53/NECM-26: Ve kem min melekin fîs
semâvâti lâ tugnî şefâatuhum şey'en illâ min ba'di en ye'zenallâhu li men yeşâu
ve yerdâ.
Ve göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri (hiç)bir
şeyle (hiçbir şekilde) fayda vermez. Allah’ın dilediği ve razı olduğu
(tasarruf rızasına sahip) kimseye (devrin imamına) izin vermesinden sonrası
hariç.
72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin
fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadan.
Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde,
muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki.
Allah’ın Sıratı Mustakim’e ulaştırmadığı insanlar:
Sıratı
Mustakim’e Allah’ın ulaştırmadığı insanlar da vardır, bunlar kendileri Allah’a
ulaşmayı dilemedikleri gibi, Allah’ın yolundan da başkalarını alıkoyanlardır:
4/NİSA-167:
İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak
ki onlar kâfirdirler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar (men ederler) (kendileri
de Allah’ın yolunda değillerdir). Andolsun ki onlar, uzak bir dalâlet
içindedirler.
4/NİSA-168:
İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li
yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak
ki onlar, kâfirdirler ve zalimdirler (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men
edip saptırdıkları için). Allah, onlara asla mağfiret etmez (günahlarını sevaba
çevirmez) ve yola (Allah’a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm’e) ulaştırmaz.
4/NİSA-169:
İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike
alâllâhi yesîrâ(yesîren).
Sadece
cehennem yoluna ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Ve bu, Allah
için kolaydır.
Allah’ın
yolunda 2. kere fıska düşenler? Bir daha Sıratı
Mustakîm’e ulaştırılmazlar.
4/NİSÂ-137: İnnellezîne âmenû, summe
keferû, summe âmenû, summe keferû, summezdâdû kufran lem yekunillâhu li yagfire
lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki onlar âmenû oldular, sonra inkâr ettiler. Sonra yine âmenû oldular sonra inkâr ettiler. Daha sonra da küfürlerini artırdılar. Allah, onları mağrifet edecek değildir ve onları yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.
Muhakkak ki onlar âmenû oldular, sonra inkâr ettiler. Sonra yine âmenû oldular sonra inkâr ettiler. Daha sonra da küfürlerini artırdılar. Allah, onları mağrifet edecek değildir ve onları yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.
İblis Sıratı Mustakîm üzerine oturarak insanların bu yola girmesini
engellemeye veya fıska düşmelerini sağlamaya çalışır:
7/A'RÂF-16: Kâle
fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin
Sıratı Mustakîmin’e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum min
beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu
ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve
sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
Allah razı olsun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.