1 Mart 2016 Salı

Sıratı Mustakîm


                                Sıratı Mustakîm

Sevgili kardeşlerim bugün konumuz Sıratı Mustakîm. Şimdi Kur’ân âyetleri ile Sıratı Mustakîm’in ne olduğuna, âyetlerde bu kavramın nasıl açıklandığına bakalım.

Sıratı Mustakîm Allah’a ulaştıran yoldur.

Sıratı Mustakîm istikamet üzere olan bir yol demektir. Nereye doğru istikametlenmiş bir yoldur? Hicr Sûresinde Allahû Tealâ: “sırâtun aleyye mustekîm” yani “Bana istikametlenmiş bir yol.” diyor.

15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”

10/YUNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin). 
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.

10/YUNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). 
Onlar için Ahsenül Hüsna (Allah’ın Zat’ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah’ın Zat’ını görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.

Sıratı Mustakîm selâm yurduna, teslim yurduna yani Allah’ın Zat’ına ulaştıran yolun adıdır. İstikameti Allah olan bir yol, Allah’a ulaşan ve üzerindeki yolcuyu Allah’a ulaştıran bir yol.

Öyleyse Sıratı Mustakîm bir yoldur. Peki Allah’a doğru istikametlenmiş olan bu yol neyi sağlar? Hidayete ermeyi sağlar.


Sıratı Mustakîm hidayete erdiren yoldur.

En’am Suresinin 87. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bir evvelki âyette bahsettiği nebîleri (peygamberleri) kasdederek diyor ki:

6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).

6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).

“İşte o Sıratı Mustakîm ki biz onunla o insanları hidayete ulaştırırız.” Öyleyse Sıratı Mustakîm hidayete erdiren yolun adıdır. O zaman kalın çizgilerle “Hidayet nedir?” sualinin cevabına ulaşalım. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3/AL-İ İMRAN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah'a ulaşmaktır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?" De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir." Ve Allah, VÂSİ’un ALÎM’dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve lân nasârâ hattâ tettebia milletehum, kul inne hudâllâhi huvel hudâ, ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: "Muhakkak ki; Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir." Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olmaz.

18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşit (irşad eden evliya) bulunmaz.

Öyleyse hidayet insan ruhunun seyr-i sülûk adı verilen bir yolculukla vücudundan ayrılarak Allah’ın Zat’ına ulaşması ve Allah’ın Zat’ında yok olmasıdır. Bu bir eylemdir, bir yolculuktur yani Sıratı Mustakîm gerçekten bir yoldur. Ve bu yol Allahû Tealâ’nın dizaynı  içerisinde bir hükmü ifade eder.

Zemin kattan yani dünya adı verilen bu gezegenden başlayan, 7 tane gök katını dikey olarak aşıp sonra yatay olarak 7. gök katının 7 âlemini de Sidret-ül Münteha’ya kadar geçip, oradan da yeniden dikey bir yolculukla Allah’a ulaşmayı sağlayacak olan bir yoldur.

Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırır. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

4/NİSA-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları (sarılmayı dileyenleri)  Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, O’na ulaştıran Sıratı Mustakîm’e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.

Âmenû olmak, Allah’a ulaşmayı dilemekle gerçekleşir. Allahû Tealâ Rûm-31 ve Yûnus-63’de buyuruyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

Nisâ-175’ de âmenû olanların Sıratı Mustakîm’e ulaştırılacağı ifade edilmektedir.  Âmenû olmak da Allah’a ulaşmayı dilemekle olduğuna göre, Sıratı Mustakîm kişiyi Allah’a götüren yol ama bu yola ulaşmakta Allah’a ulaşmayı dilemekten geçiyor. İşte Sıratı Mustakîm’e ulaşmak için sadece bir tek dilek; Allah’a mülâki olmayı dilememiz gerekmektedir. Kim Allah’a mülâki olmayı, Allah’a ulaşmayı ve Allah’a sarılmayı dilerse, Allah onu Sıratı Mustakîm’ine ulaştıracaktır.

Başlangıç noktasından konuya baktığımız da her insan bir takım olaylar yaşar ve bu olaylar sonucunda farklı davranış biçimleri ortaya koyar.  Allah, kişinin olaylar karşısındaki tutumuna göre onu seçer. Ve kişi yine olayları yaşamaya devam eder ve bunların sonucunda edindiği intibalar ve yaşadıkları onu Allah’a ulaşmayı dilemeye veya dilememeye götürür. Kişi böyle bir noktada ya Allah’a ulaşmayı diler veya dilemez.

Bu durumda dilemeyen kişi âmenû olamaz.  Allah ile insan arsındaki 28 basamaklık dizaynda kişinin ilerleyebilmesi için en önemli şart, temel emir bu dilektir.  Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişi dilediği an Allah’ın Rahman esması derhal o kişi üzerinde tecelliye başlar. Allahû Tealâ o kişiye 7 tane furkan verir.  Görmeyen gözleri görmeye, görme hassası çalışmaya, işitmeyen kulakları işitmeye, işitme hassaları çalışmaya, idrak etmeyen kalbi idrak etmeye başlar. Bu 7 furkan şöyledir:
1.    Gözlerin üzerindeki hicab-ı mesture (gizli perde) kaldırılır.
2.    Görme  (basar) hassası üzerindeki gişavet (perde) kaldırılır.
3.    Kulaklardaki vakra kaldırılır.
4.    İşitme (sem’i) hassası üzerindeki mühür alınır.
5.    Kalpten ekinnet alınır.
6.    İdrak (fuad) hassası üzerindeki mühür alınır.
7.    Kalbe ihbat konur.
Bu 7 tane Furkan verildiği zaman o kişi, Sıratı Mustakîm’in üzerindedir.

Sıratı Mustakîmleri 7 tane sayabiliriz. Her biri bir Sıratı Mustakîm’dir. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Bu 1. Sıratı Mustakîm, Allah’a ulaşmayı dileyen herkes için geçerli olan bir Sıratı Mustakîm’dir. Bir yere götürmez. İmajinel bir Sıratı Mustakîm’dir. Sadece kişinin kurtuluş üzerine olduğunu ifade eder. 1. Sıratı Mustakîm 7 Furkan ın verilmesiyle tamamlanır yani 3. basamaktan 7. basamağa ulaştırır.

2. Sıratı Mustakîm, 7. basamaktan 14. basamağa ulaştırır. 14. basamağı da muhtevasına alır. Kişi bu basamakta irşad makamına tâbî olan birisidir. Bu yol da reel değildir, imajinel bir yoldur yani fizik standartlarda bir teslim yoktur.

İrşad makamına ulaştığınız noktadan sonra 3. Sıratı Mustakîm üzerindesiniz. Bu Sıratı Mustakîm (2 yatay, 2 dikey) 4 tane sebilden oluşur. Bu Sıratı Mustakîmlerin bel kemiğini teşkil eden temel Sıratı Mustakîm’dir. Bu dördünden 1.si yatay bir yoldur, sebildir. Hacet namazını kıldığımızda, Allahû Tealâ bize hangi mürşidi göstermişse ona ulaşırız. Tâbî olduğumuz anda ruhumuz vücudumuzdan ayrılıp o dergâhta yerini alır. Bu noktadan itibaren o ruh oradaki tekâmülünü, oradaki tecrübesini tamamlayarak ana dergâha ulaşır. Tabî olduğumuz mürşidin dergâhıyla, devrin imamının ana dergâhı arasında yeryüzünün sathına paralel bir sebil vardır ki işte bu, Nisa 175’te geçen Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’in birinci ayağıdır. İlk sebildir. Yataydır. Buraya ulaşan ruhlar bu noktadan Tarîki Mustakîm’e ulaşmış olurlar.

Sıratı Mustakîm’in 2. sebilinin adı Tariki Mustakîm’dir. Tariki Mustakîm 7 tane gök katını ihtiva eder. Ana dergâh’ta Kur’ân-ı Kerim öğretisine tabi tutulan ruhların, her birinin önünde bir rahle vardır. O rahlede Kur’ân-ı Kerim’ler sıralanır. Ve oradaki altın kapıdan çıkarak 6. kata kadar çıkabilen ruhlar 1.grubu oluştururlar. 7. kata çıkabilenlerse 2. grubu oluştururlar. 6. kata kadar çıkabilenler, Tariki Mustakîm üzerinde her katta bir kesimi kalarak yükselirler.

Tariki Mustakîm, dikey bir yoldur. 1. gök katına ulaşıldığı zaman açıkta çimenler üzerindeki seccadelerde secde edilir. Öndekiler daha üst katlara çıkabilenlerdir. Arkadakiler 1. katta kalacak olanlardır. Onlar secdede kalırlar ve yukarı çıkan arkadaşlarını beklerler. Bu Tariki Mustakîm 1. katıdır.
2. gök katında suvarılma havuzlarında suvarılırlar.
3. gök katında bir köşk mescidin, 2 katlı bir mescidin içinde secde ederler.
4. gök katında Beyt-ül Makdes’in (Mescidil Aksa’nın) aslında,
5. katta Beyt-ül Haram’ın aslında secde ederler.
6. katta ulaşacakları yer sıbgatullah olma mahallidir. Orada kişinin derisi yani ruhunun derisinin rengi, bu insan vücudunun şu andaki renginden değişiklik göstererek çok açık yeşil beyaza dönüşür.
Zemin kattan 1. kata saf halinde yükselme söz konusudur. 100’den fazla insan ruhu yan yana dizilerek yukarı doğru hepsi ayrı seviyede aynı hizada olarak yükselirler. 1. kata, 2. kata ve 3. kata böyle saf halinde yükselinir. Ama 3. kattan 4. kata yükselirken saf halindeki dizi Mihenk Menfezinin önünde oluşur. Oradan yukarıya doğru yükselmek tek tektir. Her Mihenk Menfezine giren ruh, bir evvelkinin ayaklarının altında yukarıya doğru yükselir. 4. kata öyle ulaşır. Kimsenin ayağı kendisinden sonrakilerinin başına değmez ve 4. katta tekrar saf bağlanır. Saf haline gelinir. Ve Mescidil Aksa’da, ön saftakiler gene kubbeden bir üst kata yükselirler. 5. ve 6. kata da saf halinde yükselinir. Sıbgatullah olma mahallinde beyaz renkte bir nur o kişileri tamamen kendi rengine döndürür ve derilerini çatlatır. Burası 6. kata kadar çıkabilenlerin son yeridir. Burada bu çatlama işlemi tamamlandıktan sonra aşağıya doğru iniş başlar. 5. kata inilir. Orada beklemekte onlarla beraber daha kalabalık bir grup oluşturulur. 4. kata inilir, gene secde edilir. Gene oradakileri de beraber olarak 3. kata inilir. Oradakileri de beraber alarak 2. kata inilir. Hepsi birlikte 1. kata inerler, oradakileri de birleştirerek altın kapıdan tekrar Devrin İmamı’nın dergâhına dönüş yapılır. Zemin katta onarlık diziler tekrar oluşur. Sadece ilk sıranın sağında ve solunda sağ kanat velîsi ve sol kanat velîsi yer alır.

Bu olaya “Seyr-i sülûk” denir. 6. kata kadar çıkabilenlerin olayı budur. Bir de 7. kata kadar çıkabilenler vardır. 7. kata çıkanlar 6. katı aşabilenlerdir. Ne zaman aşarlar? Ne zaman ki sıbgatullah nuru bir kişinin üzerinde artık onu çatlatamıyorsa, onun derileri yeşil renge bürünür, çok açık bir yeşil, beyaz gibi bir yeşil. Artık onun derileri çatlamıyorsa o 7. kata çıkma hakkını kazanmıştır. 7. kata elbiseleri değiştirilerek, eline bir kılıç verilerek çıkar, 7. gök katına bu kişi kılıcı yukarıya doğru kaldırıp “Eûzu besmele”yle yükselir. Bu Tariki Mustakîm’in bitişini ifade eder. 7. gök katının altın kapısına gelir. Tariki Mustakîm artık bitmiştir. Tariki Mustakîm Sırat-ı Mustakîm in 2. ayağıdır.

23/MU'MİNUN-17: Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).
Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.

Buradan 7. kata giriş yapılacaktır. Bu altın kapı, zemin kattaki altın kapıyla tamamen aynıdır. Ama orada altın kapı zeminden başlar. Burada zeminden itibaren 7 tane beyaz mermerden merdiven vardır. Altın kapı ondan sonra başlar. Altın kapının önündeki 7 tane mermer basamağın 5. sırasında 2 tane tırabzanı birbirine bağlayan bir altın zincir vardır. Elindeki kılıçla o altın zincire bir defa vurur. Zincir düşer düşmez, altın kapı otomatik olarak açılır ve Allah’ın evliya namzedi oradan yükselir, yani tavanı aşar ve kader hücrelerine ulaşır.

7. kattaki 7 âlem 3. sebili oluşturur, yatay bir yoldur. Kişinin ruhu 7. gök katında kader hücrelerini, ümmülkitabı geçer, kudret denizine dalar. O, oradaki incelemelerini tamamlayınca Makam-ı Mahmud’a ulaşır, oradan Divanı Salihîn’e ulaşır. Oradan zikir hücrelerine ulaşır. Zikir hücrelerinde zikrini tamamladıktan sonra İndi İlâhi varır, oradan da Sidretül Münteha’ya ulaşır.

Sidretül Münteha’dan itibaren dikey bir yolculukla uçarak Allah’ın Zat’ına ulaşır, Allah’ın Zat’ında ifna olur, yok olur. Bu Allah’ın katında, Allah’ın Zat’ında fani olmaktır, yok olmaktır. İşte bu dikey yolculuk da 4. sebili oluşturur.

Ruhun Allah’a vuslatından sonra 4. Sıratı Mustakîm üzerindesiniz. Fizik vücudunuzu Allah’a teslim ediyorsunuz. Ama burada fizik vücudunuz bir yolculuk yapmaz. Sonra nefsinizi Allah’a teslim etmek için 5. Sıratı Mustakîm üzerindesiniz. İrşada ulaşmak üzere nefsinizi Allah’a teslim ettikten sonra 6. Sıratı Mustakîm üzerindesiniz. Ve 7. Sıratı Mustakîm’le de iradenizi Allah’a teslim edersiniz.

Her bir işlev birbirinden farklıdır. Ama her birisi ayrı bir Sıratı Mustakîm’i ifade eder. Ve Kur’ân’da geçen 7 tane Sırat-ı Mustakîm, 7 tane safhayı ifade eder. Bunlardan gerçek anlamda fizik standartlarda yolculuk yapılan Sıratı Mustakîm sadece 3 numaralı Sıratı Mustakîm’dir. Bu 7 tane Sıratı Mustakîm 4 tane teslimi oluşturur. Fizik standartlardaki teslim, sadece ruhun Allah’a ulaşmasıdır. Ancak fizik vücudunuz, nefsiniz ve iradeniz Allah’ın Zat’ına ulaşamaz.

6/EN’AM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdîni yerine getirin (ifa edîn). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

6/EN’AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim Sıratı Mustakîmim'dir (fırkalara ayrılmayanların tek yolu olan Sıratı Mustakîm'dir). Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o (tâbi olduğunuz) yollar sizi, O'nun (Allah'ın) yolundan ayırır (fırkalara ayrılmış olursunuz). İşte böyle, size onunla vasiyet etti (emretti). Böylece takva sahibi olursunuz.

İşte burada Allah’ın ahdini yerine getirecek olan Sıratı Mustakîmler, 4 teslimi içerir. 7 Sıratı Mustakîm de burada tamamlanmıştır. “İşte bu Sıratı Mustakîm’dir. O’na tâbî olun” ifadesiyle, insanı Allah’ın ahdîni yerine getirmeye, götürecek olan bütün Sıratı Mustakîmler ifade edilmektedir yani 7 Sırat-ı Mustakîm’in hepsi burada yer almıştır.


Sıratı Mustakim ni’met verilenlerin yoludur:

Sıratı Mustakim’in farklı bir tanımı da Fatiha Suresinde verilmektedir.

1/FATİHA-1: Bismillâhir rahmânir rahîm.

1/FATİHA-2: El hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
Hamd; âlemlerin Rabbi olan Allah’adir.

1/FATİHA-3: Er rahmânir rahîm(rahîmi).
Rahmân’dır, Rahîm’dir.

1/FATİHA-4: Mâliki yevmid dîn(dîne).
Dîn gününün MALİK’idir.

1/FATİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.

1/FATİHA-6: İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).
(Bu istiane’n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).

1/FATİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).
O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı’nın ruhunu) ni’met olarak verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.

Acaba ne demek istiyor Allahû Tealâ? Bir insan Allah’a ulaşmayı diler. Dilerse derhal Allahû Tealâ onun üzerinde tecelli eder. Bu tecelli, o kişiye Allahû Tealâ’nın Furkanlar vermesini sağlar. Allah’a ulaşmayı dilediği anda kişi cehennemden, dalâletten, Allah’ın âyetlerinden gâfil olmaktan, şirkten, küfürden kurtulduğu gibi, Sıratı Mustakîm’e ulaşmak üzere ni’met almaya hazır hale gelecektir. Allah’a ulaşmayı dilemesi gerektiği nereden bellidir. Çünkü “İyyâke na’budu: Yalnız Sana kul oluruz.” ifadesiyle önce Allah, Kendisine kul olmamız gerektiği buyurmaktadır. Çünkü Allah’a kul olanlar Sıratı Mustakîm’dedir:

19/MERYEM-36: Ve innallâhe rabbî ve rabbukum fa’budûh(fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve muhakkak ki Allah, benim Rabbim ve sizin (de) Rabbinizdir. O halde, O’na kul olun! İşte bu Sıratı Mustakîm’dir.

36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

Allah’a kul olmanın başlangıcı ise, Allah’a ulaşmayı dilemektir.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Allah’a kul olmanın 2. şartı ise Resûle tabiiyettir:

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

23/MU'MİNÛN-32: Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Böylece Biz, onlara, onların içinde, onlardan resûl gönderdik, Allah’a kul olsunlar, diye. Sizin, O’ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?

Bu sebeple Allahû Tealâ, Kendisinden istiane istememizi emrediyor. İstiane yalnızca Allah’tan istenen özel bir yardımdır ve istiane yani Hacet Namazı ile “bizi Sıratı Mustakîm’e ulaştıracak vesileyi (mürşidi, irşad makamını, resûlü)”  Allah’tan istiyoruz.


5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

16/NAHL-9: Ve alâllâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Ancak bu istiane yani Hacet Namazı sadece huşû sahiplerine kolay gelen bir namazdır ve gerektiğinde sabırla tekrar tekrar kılınmalıdır. Huşû sahiplerinin tanımı ise Bakara Suresinde verilmektedir.

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

2/BAKARA-153: Yâ eyyuhâllezîne âmenustainû bis sabri ves salât(salâti), innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne).
Ey îmân edenler! Sabır ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.

Sıratı Mustakîm başının üzerine ni’met verilenlerin yoludur. Öyleyse bu ni’met nedir?

3/ÂLİ İMRÂN-164: Lekad mennallâhu alâl mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Andolsun ki Allah, mü’minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni’met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.

Kişi mürşidine tâbî olduğu zaman Allahû Tealâ hem bizim ruhumuzu uyarması, hem bizi Sıratı Mustâkimler üzerinde desteklemesi, hem de koruması için Devrin İmamını bir ruhunu başımızın üzerine gönderir.



40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

58/MUCÂDELE-22: .. ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hızbullâh(hızbullâhi), e lâ inne hızballâhi humul muflihûn(muflihûne).
İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

13/RA'D-11: Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh(emrillâhi), innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde leh(lehu), ve mâ lehum min dûnihî min vâl(vâlin).
Onları (o kavimdekileri), önünden ve arkasından (önden arkaya doğru uzanan) takip edenler vardır. Allah’ın emrinden olup, onları korurlar. Muhakkak ki; Allah, onlar nefslerinde olan şeyi (hidayette kalma konusundaki niyetlerini) bozmadıkça, bir kavimde olan şeyi bozmaz (devrin imamının ruhunu başlarının üzerinden almaz). Ve Allah, bir kavme ceza vermeyi dilediği zaman, artık onu reddedecek (mani olacak kimse) yoktur. Ve onlar için, ondan başka koruyan bir dost yoktur.

Öyleyse Sıratı Mustakîm Allah’ın kendisi için tayin ettiği mürşide tâbî olup, böylece Devrin İmamı’nın ruhunun başlarının üzerinde yer aldığı insan ve cinlerin yoludur.


Sıratı Mustakîm Allah’ın İpidir:

3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bi hablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.

Allah’ın ipine sarılanlar, üzerine ni’met verilenlerdir, öyleyse Allah’ın İpi Sıratı Mustakîm’dir. Allah’ın ipi, ilk 3 Sıratı Mustakîm’i ihtiva eder. Allah’a ulaşmayı dileyen kişi Allah’ın birinci ipine sarılmıştır. Mürşidine ulaşan 2. ipe sarılmıştır. 3. Sıratı Mustakîm üzerindeyken de 3. ipe sarılmıştır. Ne zaman ruh, Allah’ın Zat’ına ulaşır da Allah’ın Zat’ında yok olursa Allah’ın ipi tamamlanır. Allah’ın ipine sımsıkı sarılan kişi, Allah’ın ipine sarılarak o ipin ulaştıracağı makama (Allah’ın Zat’ına) ulaşmıştır. Emanet sahibine iade ve teslim edilmiştir. Allah’ın ipinin fonksiyonu burada bitmiştir.

3/ÂLİ İMRÂN-112: Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve hablin minen nâsi ve bâû bi gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk(hakkın), zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).
Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası vuruldu. Ancak Allah'ın ipine (Sıratı Mustakîm'e) ve insanlardan bir ipe (Allah'a ulaştıracak olan mürşide) tutunanlar (ulaşanlar) hariç. (Onlar) Allah'tan bir gazaba uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bu, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları sebebiyledir. İşte bu, onların (Allah'a) isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandır.
           
İnsanlardan bir ip, Allah’ın 2. ipidir yani mürşiddir. Allah’ın ipine sımsıkı sarılmadıkça insanlardan bir ipe sarılamazsınız, ulaşamazsınız. Bu âyet-i kerimedeki isyan edenler ise Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir.

2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.

Bu urvetül vuska (kulp), Allah’a ulaştıran irşad yolunun ipidir. İrşad yolu kendisi bir yoldur, Sıratı Mustakîm’dir. Zaten Bakara Suresinin 256. âyet-i kerimesi bir seçimi ifade etmektedir. Kişi irşad yolunu ve gayy yolunu birbiriyle mukayese eder; ya gayy yolunu ya da irşad yolunu (rüşd yolu) seçer. Burada yapışılacak olan kulp, hem Allah’a ulaştıran ip (Allah’ın 3. ipi), hem de insanlardan bir iptir (Allah’ın 2. ipi). Allah’ın ipine sımsıkı sarılanlar, hidayete erecektir yani Allah’a ulaşacaktır.

Hidayette olmak başka şeydir, hidayete ermek başka şeydir:
1. Sıratı Mustakîm, kişiyi hidayet üzere kılar.
2. Sıratı Mustakîm, kişiyi hidayet üzere kılar, hidayette kılar.
3. Sıratı Mustakim, hidayete erdirir.
Üçünün toplamı Allah’ın ipinin bütününü ifade eder.





Allah’ın rızasına tâbî olanlar Sıratı Mustakîm’e ulaştırılır:

5/MÂİDE-16: Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Allah (c.c.), rızasına tâbî olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm’e hidayet eder (ulaştırır).

Allah’ın rızası Devrin İmamlarının üzerindedir. Öyleyse kişi kendisi için tayin edilen mürşide tâbî olduğu zaman 3. Sıratı Mustakîm’e ulaşacağı ve buradan ruhu Devrin İmamının dergahına ulaşacağı için otomatikman Devrin İmamına yani Allah’ın rızasına tâbî olacaktır.

53/NECM-26: Ve kem min melekin fîs semâvâti lâ tugnî şefâatuhum şey'en illâ min ba'di en ye'zenallâhu li men yeşâu ve yerdâ.
Ve göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri (hiç)bir şeyle (hiçbir şekilde) fayda vermez. Allah’ın dilediği ve razı olduğu (tasarruf rızasına sahip) kimseye (devrin imamına) izin vermesinden sonrası hariç.

72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadan.
Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki.


Allah’ın Sıratı Mustakim’e ulaştırmadığı insanlar:

Sıratı Mustakim’e Allah’ın ulaştırmadığı insanlar da vardır, bunlar kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi, Allah’ın yolundan da başkalarını alıkoyanlardır:

4/NİSA-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak ki onlar kâfirdirler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar (men ederler) (kendileri de Allah’ın yolunda değillerdir). Andolsun ki onlar, uzak bir dalâlet içindedirler.

4/NİSA-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak ki onlar, kâfirdirler ve zalimdirler (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptırdıkları için). Allah, onlara asla mağfiret etmez (günahlarını sevaba çevirmez) ve yola (Allah’a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm’e) ulaştırmaz.

4/NİSA-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).
Sadece cehennem yoluna ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Ve bu, Allah için kolaydır.

Allah’ın yolunda 2. kere fıska düşenler? Bir daha Sıratı Mustakîm’e ulaştırılmazlar.


4/NİSÂ-137: İnnellezîne âmenû, summe keferû, summe âmenû, summe keferû, summezdâdû kufran lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki onlar âmenû oldular, sonra inkâr ettiler. Sonra yine âmenû oldular sonra inkâr ettiler. Daha sonra da küfürlerini artırdılar. Allah, onları mağrifet edecek değildir ve onları yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.

İblis Sıratı Mustakîm üzerine oturarak insanların bu yola girmesini engellemeye veya fıska düşmelerini sağlamaya çalışır:

 7/A'RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin’e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.

Allah razı olsun

  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.