22 Mart 2016 Salı

CENNETE GİRME KONUSUNDAKİ YANLIŞ BİLGİLER

CENNETE GİRME KONUSUNDAKİ YANLIŞ BİLGİLER

7/A'RÂF-36: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler ve onlara karşı kibirlenenler, işte onlar ateş ehlidirler ve onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacaklardır).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah’ın âyetlerinin yalanlanması, inkâr edilmesi, gizlenmesi ve bununla insanların kibirlenmesi, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hayatta olduğu, Kur’ân-ı Kerim’in indirildiği sürede söz konusu olmamıştır.
Kur’ân-ı Kerim, zamanların bütününü; zamandan evveli ve sonrayı ifade eder. Önce zaman yoktu, kâinat yoktu, Allah daha hiçbir şeyi yaratmamıştı. Ama Allah vardı. Allahû Tealâ bir tek noktayı patlattı. Enerji partikülleri kâinatı vücuda getirdi. Zamanı başlattı. Kıyâmet gününe kadar zaman devam edecektir. Kıyâmet günü zaman geriye gidip sıfırlanacaktır. Zamandan evvel var olan Allahû Tealâ, zamanın sıfıra ulaştığı yerde, (kâinat, bütün uzayları alınmış bir tek nokta olduğunda) gene var olacak, yalnız olacaktır.
Kur’ân-ı Kerim’e dikkat edin ki; indirildiği süreç içerisinde bütün geleceği de içermiştir. Âyetlerin inkârı, tekzibi gelecek devirlerdeki olaylardır ve bugün bunlar gerçekleşmiştir. Allahû Tealâ’nın âyetleri tekzip edilmektedir, yalanlanmaktadır. İnsanlar da, Allah’ın âyetlerini kendi istikametlerinde şekillendirdikleri, çevrelerindeki insanlara bunu kabul ettirdikleri için gurur, kibir duymaktadırlar. Ne yazık ki, bu bozulma bütün dünyayı kaplamış durumdadır.
Allah neyi emretmişse, 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbe tarafından tatbik edilmiştir. Kur’ân, kâinatın Son Peygamberi’ne indirildi. O’nun tatbikatını en güzel yapan muhakkak ki; O ve O’na bağlı olan sahâbeydi. Ve onların tatbikatına baktığımız zaman, bütün evrelerin var olduğunu görürüz. Allahû Tealâ tarafından seçilmekle başlayan bir dizi işlev... Olay Allah’a ulaşmayı dilemekle başlar. Ondan sonra mürşide ulaşıp teslim olmak, ruhu Allah’a ulaştırıp teslim etmek, fizik vücudu ahsen kılıp Allah’a teslim etmek, nefsi ahsen kılıp Allah’a teslim etmek, irşada ulaşmak, bihakkın takvaya ulaşmak, Kur’ân-ı Kerim’de farz kılınmıştır. 
Bugün artık bunların hiçbirisi, İslâm âleminin %90’ından fazlasında, tatbik edilmemektedir. Ve Allah’ın âyetleri, insanlar kendi dillerine çevirirken, şekil değiştirmiştir. Arapça’daki izahında da aynı standartlar hakimdir. Allah’ın bütün güzellikleri, hidayet kavramı, Sıratı Mustakîm kavramı, Allah’a teslimler unutulmuş, insanı insan yapan, Allah’ın sevgilisi, Allah’ın evliyası yapan bütün faktörler devreden çıkartılmış, İslâm âleminde iblis insanlığın başına böyle bir çorap örmüştür.
Her peygamber zamanında, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin yaşadığı şeylerin hepsi yaşanmıştır. Şimdi ne museviler, ne hristiyanlar, ne dünyanın başka dînleri ve (ne hazin bir tecellidir ki) ne de İslâm âlemi; İslâm’ı, kâinatın Allah’a teslim olma dînini, kâinatın tek dînini ne yazık ki yaşamıyor.
Allahû Tealâ, Allah’ın âyetlerini tekzip eden, bir de onunla kibirlenenlerden bahsetmektedir. “Doğrusu budur, başkaları size bunun ötesinde bir şey söyledikleri zaman sakın onlara aldırmayın, biz bu işi biliriz.” diyen insanlara diğerleri inanıyor. Ve kitle halinde gidecekleri yer, ne yazık ki cehennemdir. Konunun acı yönü burasıdır. Bu konu kıyâmete kadar devam edecektir. İnsanların büyük kısmı ne yazık ki Allah’ın yolunda olmayacaklardır. Allahû Tealâ, bu sebeple Kur’ân-ı Kerim’de diyor ki: “Biz cehennemi, insanların ve cinlerin çoğu için yarattık.” Allah’ın: “İnsanların ve cinlerin çoğunu cehennem için yarattık.” demesi de neticeyi değiştirmez. Allah yaratır, insanlar da cehennemi seçerler. O zaman Allah’ın yarattığı insanlardan büyük kısmının cehenneme gideceği sonucu çıkmaktadır.

33/AHZÂB-64: İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren).
Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi (cehennemi) hazırladı.

AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
       Kâfirler, Allah’a inanmayanlar ve inananlardan Allah’a ruhlarını hayatta iken ulaştırmayı dilemeyenlerdir. Onları Allah lânetlemiş ve onlar için cehenemde ebediyyen onları yakacak olan alevli ateş hazırlamıştır.

33/AHZÂB-65: Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ, cehenneme girenlerin orada ebediyyen kalacaklarını bir defa daha altını çizerek ifade etmektedir. Cehenneme gidenlerin oradan çıkmaları, cennete girmeleri mümkün değildir.
Kur’ân-ı Kerim’de cehenneme girenlerin cehennemden çıkmalarının mümkün olmadığı tam 53 âyette anlatılarak ispat edilmektedir. Bu âyet onlardan sadece bir tanesidir. Ve cehenneme cezasını çekmek üzere girenlerin oradan çıkacağına ve cennete gireceğine dair Kur’ân’da hiçbir âyet yoktur.

3/ÂLİ İMRÂN-116: İnnellezîne keferû len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki inkar edenlere, malları ve evlatları, Allah'dan bir şeye (azaba) karşı kendilerine asla bir fayda vermez. Ve işte onlar ateş ehlidir, onlar, orada devamlı kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
              Kâfirlerin malları, evlâtları, etraflarındaki insanlar onlara bir şey sağlamazlar. Allah onlara azabını cehennemde mutlak olarak tattıracaktır. Onlar ateş ehlidir, gidecekleri yer cehennemdir.
              Dünyada bugün yaşamakta olan insanların %90’ından daha fazlası cehenneme doğru bir yolculuğun içinde ve bu gidişi durdurmak için çok büyük bir gayretin içinde olmak mecburiyetindeyiz.

2/BAKARA-39: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş ehlidir, orada ebedî kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kendisine Allah’a ulaşmayı dilesin diye tebliğ yapıldığı zaman Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes kâfirdir. Allahû Tealâ Bakara Suresinin 6, 7. âyet-i kerimelerinde buyurduğu gibi bu insanların kalplerini ve sem’î (işitme) hassalarını mühürler, görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çeker.

2/BAKARA-6: İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn (yu’minûne).
Onlar muhakkak ki kâfirdirler. Onları ikaz etsen de etmesen de onlar için eşittir, onlar mü’min olmazlar.
2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm (azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

Kehf Suresinin 105. âyet-i kerimesinde açıklandığı gibi onlar Allah’a ulaşmayı dileme konusundaki âyetleri inkâr edenlerdir.

18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

Allah’a ulaşmayı dileme konusundaki âyetleri yalanlayanlar İslâm’ın 2. safhası olan mürşide tâbiiyeti gerçekleştiremezler, bu sebeple asla hidayete eremezler. Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 45. âyet-i kerimesinde “Allah’a ulaşmayı yalanlayanlar hüsrana düştüler ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar)” buyuruyor.

10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).

Allahû Tealâ Bakara Suresinin 159. âyet-i kerimesinde Allah’ın hidayet konusundaki âyetlerini gizleyenlerin olduğunu buyurmaktadır.

2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
İndirdiğimiz o beyyinelerden olan şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaştırılmasını) Kitap’ta Allah insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya), onlara, hem Allah lânet eder hem de lânet ediciler lânet eder.

2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Hayır, (sandığınız gibi değil) kim günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa; işte onlar, ateş halkıdır ve içinde de devamlı kalacaklardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Seyyiat bize derecat kaybettiren günahlardır. Salihat, seyyiatin zıddı olup derecat kazandıran hayırlardır. Derecat kaybettiren bütün kötülüklerin nefsten kaynaklandığını Allahû Tealâ Yusuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde bildirmiştir.

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).

Nisa Suresinin 123. âyet-i kerimesinde: “Ne sizin emaniyyenizle, kuruntularınızla ne de kitap ehlinin kuruntularıyla değil, kim kötülük yaparsa, onunla ceza görür ve Ali İmran Suresinin 30. âyet-i kerimesinde buyrulduğu gibi yaptıkları kötülükle kendi arasında uzak bir mesafenin bulunmasını ister” buyruluyor.

4/NİSÂ-123: Leyse bi emâniyyikum ve lâ emâniyyi ehlil kitâb(kitâbi), men ya’mel sûen yucze bihî, ve lâ yecid lehu min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).
Sizin emaniyyenizle ve kitap ehlinin emaniyyesi ile değil, kim kötülük yaparsa (sadece) onunla cezalandırılır. Ve kendisi için Allah'tan başka bir velî ve bir yardımcı bulamaz.

3/ÂLİ İMRÂN-30: Yevme tecidu kullu nefsin mâ amilet min hayrin muhdaran, ve mâ amilet min sû’(sûin), teveddu lev enne beynehâ ve beynehû emeden baîdâ(baîden), ve yuhazzirukumullâhu nefseh(nefsehu), vallâhu raûfun bil ıbâd(ıbâdi).
O gün her nefs, hayırdan ne yaptıysa onu hazır olarak bulur (hayat filminde tüm yaptıklarını görür). Ve kötülükten ne yaptı ise, onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını temenni eder. Ve Allah sizi, kendisinden sakındırır (Takva sahibi olmanızı, ölmeden önce, ruhunuzu Allah'a ulaştırmanızı ister). Ve Allah kullarına karşı Raûf’tur.

Hataları kendisini kuşatması demek, günahları sevaplarından fazla olmasıdır. Onlar hüsranda olup gidecekleri yer cehennemdir, orada ebediyyen kalacaklardır. (23/MU'MINÛN-103)

2/BAKARA-217: Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîh(fîhi), kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhireh(âhireti), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyük (günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten daha da büyük (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, onların amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.”
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
            Bir kişi îmândan küfre dönerse, ahirette de dünyada da amelleri boşa gider. Allah’ın dîninden çıkan insanlar kâfirdir. Çünkü o insanlar irşad makamından şüphe etmişler sonunda da fıska düşmüşlerdir. Allahû Tealâ onların kalplerinden derhal îmân kelimesini almış tekrar küfür kelimesini yazmış, kalbini tekrar mühürlemiş, ruhunu tekrar kişiye iade etmiştir. Ve o kişi başlangıçtaki küfür haline tekrar dönmüştür ve artık “kalbindeki küfrün sahibi” anlamına gelen “kâfir” olarak adlandırılır:

16/NAHL-106: Men kefere billâhi min ba’di îmânihî illâ men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bil îmâni ve lâkin men şereha bil kufri sadran fe aleyhim gadabun minallâh(minallâhi), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Kalbi îmânla mutmain olmuş olduğu halde zorlanan kimse hariç, fakat kim îmânından (hidayete erdikten) sonra Allah’ı inkâr ederse ve kim küfre göğüs açarsa (irşad makamından şüphe edip fıska düşerse, kişinin küfrü talebi sebebiyle, Allahû Tealâ, onun göğsünü küfre açar, şerheder), artık Allah’tan bir gazap onların üzerinedir ve onlar için azîm azap vardır.
16/NAHL-107: Zâlike bi ennehumustehebbûl hayâted dunyâ alel âhıreti ve ennallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).
İşte bu, onların dünya hayatını, ahiret hayatına göre daha çok sevmeleri ve Allah’ın, kâfir kavmi hidayete erdirmemesi sebebiyledir.

14/İBRÂHÎM-3: Ellezîne yestehıbbûnel hayâted dunyâ alel âhıreti ve yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ulâike fî dalâlin baîd(baîdin).
Onlar, dünya hayatını ahiret hayatına tercih ederler. Ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Ve onu eğriltmek isterler. İşte onlar, uzak bir dalâlet içindedirler.

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
            Allah, kendisine Allah’ın hidayet yolunu seçmiş, mürşidine tâbî olmuş, Allah’tan kopması mümkün olmayan urvetül vuskaya sımsıkı sarılmış insanların dostudur. Allah’a ulaşmayı dileyen kişi ruhu Allah’tan bir ipe; Sıratı Mustakîm’e, kendisi de insanlardan bir ipe; mürşid’e sarılmıştır. Allah onların kalplerine rahmetini, fazlını ve salâvâtını ulaştırır. onları zulmetten nura çıkarır. Nefslerinin kalbini Allah’ın nurlarıyla doldurur. Îmân kelimesinin etrafında toplanan fazıllar nefsin kalbindeki karanlıkları kovar ve onların yerine yerleşirler. Neticede nefsin kalbini ruhun kalbine çevirirler. Mürşide tâbî olmadan evvel bunların hiçbiri mümkün değildir.
            Bütün şeytanlar, insan şeytanlar ve cin şeytanların hepsi tagutu oluşturur. Tagut, bir şeytanlar ordusudur. İnsan şeytanlar, insanları Allah’ın yoluna girmekten men eden insanlardır. Cin şeytanlar, cinleri Allah’ın yoluna girmekten men eden cinlerdir. Bu insanlar ve cinler, şeytanın görevini yaparlar, ona uşaklık ederler. Allah’ın yolundan insanları saptırırlar ve insanların kendileriyle beraber cehenneme gitmelerine sebep olurlar. Çünkü bu insanlar mürşidlerine hiçbir zaman ulaşamayacaklardır. Asla ruhları vücutlarını terkedip Allah’a doğru yola çıkamayacaktır ve kalplerine îmân yazılmayacaktır. Nefs tezkiyesine başlayamayacaklardır. Ömürleri boyunca mü’min olmaları mümkün değildir hep kâfir olarak kalacaklardır. 
            Allahû Tealâ, âmenû olanları nefs tezkiyesine başlatır. Mürşidine ulaştıktan sonra kişinin nefsi zikirle giderek aydınlanır, aydınlanır, aydınlanır. Ruhunu Allah’a ulaştırınca Allah’ın evliyası olur. Ama daha sonra irşad makamından şüphe ederse fıska düşer, kalbinin içine küfür kelimesi yazılır. Tekrar küfre dönen kişi tagutun dostudur. İnsansa insan şeytanların, cinse cin şeytanların dostudur ve şeytanın da dostudur. Kalp karanlık hale gelir. Kalpteki îmân kelimesi silindiği için artık kişi mü’min değildir. Tagut tarafından kalbi nurdan zulmete çıkarılmıştır. Ve o ateş ehli olduğu için, gideceği yer cehennemdir.

2/BAKARA-275: Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. İşte bu, onların: “Fakat alışveriş faiz gibidir.” demeleri sebebiyledir. Allah, alışverişi helâl; faizi haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
       Kıyâmet günü bütün insanlar, kabirlerinden Allah’ın Kat’ına doğru yükselerek  Mahşer Meydanı’nda toplanacaklardır. Cehenneme gidecek kimseler olarak yattıkları yerden kalkacakları şeytan acze ve dalâlete düşürmüştür, Allah’ın yolundan saptırmıştır. Faiz ve ticaret birbirinden farklı iki müessesedir.
       Ticarette risk vardır; kâr etmek kadar zarar etmek ihtimali de vardır. Ticaret yapan helâl para kazanmalıdır. Ticaret, Allahû Tealâ tarafından ticaret çizgisi içinde helâl kılınmıştır. (Peygamber Efendimiz (S.A.V) de ticaretle uğraşıyordu.) Faiz ise haram kılınmıştır. Faizde risk yoktur. Parayı alan kişi parayı nasıl kullanırsa kullansın, ana parayı faiziyle birlikte karşı tarafa ödemek mecburiyetindedir. Faiz bir borç akdine dayalıdır. Taraflardan biri diğerinden 10 altın aldığında bir yıl vadeyle kullanıp karşı tarafa gene 10 altın verirse bu durumda ne borç veren ne de alan faiz almıştır. Eğer bu devrenin sonunda borç alan, borç verene 12 altın geri verirse borç veren 2 altını fazladan almıştır. İşte bunun adı faizdir. Bu işlem kişi ile banka arasında da olsa sonuç değişmez aynıdır.
       Para olarak hesaplarsak, bir yıl sonra banka kişiye yatırdığı miktarda Türk Lirası iade ederse bu kişi de banka da faiz almıştır. Enflasyon sebebiyle bankanın vermesi lâzımgelen para, bankaya verildiği andaki paranın satınalma gücüne eşit olmalıdır. 
       Faiz olması için taraflardan birinin memalikinde mutlaka azalma öbür tarafın memalikinde mutlaka artış olması lâzımdır. Ne parayı veren ne de alan faizi vermeli ve almalıdır. İnsanlar faiz müessesesinden birşeyler kazanmamaya ve faizden gelen paranın  kursaklarından girmemesine dikkat etmelidir.

98/BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyyeh(beriyyeti).
Muhakkak ki kitap ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların şerrli olanlarıdır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kitap ehlinden olan müşrikler putlara tapanlar değildir. Öyle olsaydılar kitap ehlinden ifadesi kullanılmazdı. Kitap ehli olanlar Allah’a ulaşmayı dilemeyen ve Kur’ân’ı esas alarak İslâm’ın 5 şartını yaşamanın cennete gitmek için yeterli bulan hristiyan ve musevî olanlardan Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Ne yazıkki onlar Allah’a ruhlarını hayatta iken ulaştırmayı dilemedikleri için gizli şirkte kalan ve takva sahibi olamayanlardır.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

72/CİNN-23: İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtihi, ve men ya'sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
(Bu) sadece Allah’tan olanı tebliğ ve O’nun risaletidir. Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Benim yaptığım şey sadece Allah’tan bana vahyedileni tebliğ etmek ve O’nun bana verdiği Risaletimi yani Allah’ın Resûlü olduğumu tebliğ etmektir. Kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa bundan sonra muhakkak ki onun için hazırlanmış olan ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.

21/ENBİYÂ-99: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kur’ân-ı Kerim’de 53 tane âyet-i kerime cehenneme girenin bir daha cehennemden çıkmasının mümkün olmadığını söylemektedir. Cehenneme girenlerin hepsi ebediyyen orada kalacakardır.

59/HAŞR-17: Fe kâne âkıbetehumâ ennehumâ fîn nâri hâlideyni fîhâ, ve zâlike cezâûz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece ikisinin (münafıkların ve şeytanın) akıbeti orada, ateşin içinde ebediyyen kalmak oldu. Ve işte bu, zalimlerin cezasıdır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Şeytanın da kandırarak isyana sürüklediği insanların da sonucu ebediyyen cehennemde kalmaları olacaktır.

58/MUCÂDELE-17: Len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onların malları ve evlâtları, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı onlara asla fayda vermez. İşte onlar, ateş ehlidir, orada ebediyen kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yalan söyleyenler ve onların şahitlerinin malları ve evlâtlarının Allah’ın azabından onları kurtaramayacağı ve ebediyyen orada kalacakları açıklanıyor.

47/MUHAMMED-15: Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muh(ta’muhu), ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiretun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.
Takva sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde kokusu değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için orada her çeşit meyve bulunur ve (onlar için) Rab’lerinden mağfiret vardır. (Bunların durumu), ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Takva sahipleri Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Cennet hayatı çok açık ve imrendirici bir boyutta anlatılıyor. Cehennemde ise kaynar su sebebiyle bağırsakları parçalananlar açıklanıyor ki mukayese yapılabilsin ve insanlar Allah’a ulaşmayı dileyerek cennete girebilsinler. (30/RÛM-31)

23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn (hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Sevapları günahlarından az olanlar hüsranda olanlardır. Sevapların günahlardan az olması veya günahların sevaplardan fazla olması aynı şeydir. Bu durumda olanlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onların gidecekleri yer cehennemdir ve ebediyyen orada kalacaklardır.
Hüsranda olan kişi, nefsini hüsrana düşürmüştür. Ölçü nettir. Mu’minun-102 ve 103 son derece önemli bir gerçeği ifade etmektedir. Allahû Tealâ: “Ebediyyen cehennemde kalacaklardır.” buyurmaktadır. Bu ifadeye dikkat edilmelidir. Kurtuluş yok! Bu konuda Kur’ân-ı Kerim’de 53 tane âyet vardır. Cehenneme giren de ebediyyen orada kalacaktır. Kıyâmet günü insanların bir kısmı cehennemde ebediyyen kalmak üzere cehenneme girerler. Cennete girecek olanlar da kıyâmet günü önce cehenneme giderler. Kendilerini cehenneme değil de cennete alacağı için Allah’a sonsuz hamd ve şükretsinler diye onlara cehennem mutlaka gösterilir. Bunlar Allah’a sonsuz hamd ve şükrederek cehennemden ayrılır ve cennete girerler.
Mu’minun Suresinin 102 ve 103. âyetleri, Yunus Suresinin 7 ve 8. âyetleriyle alâkalı oldukları için büyük önem taşırlar. (10/YUNUS-7 – 8 )
Mu’minun Suresinin 103. âyet-i kerimesinde bahsedilen kişiler, Allah’a ulaşmayı dilemeyenler olarak da değerlendirilebilir. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin kaybettikleri dereceler kazandıkları derecelerden fazla olanlar yani kazandıkları dereceler kaybettikleri derecelerden az olanlardır. Gidecekleri yer cehennemdir. Allah’a ulaşmayı dileselerdi, Allahû Tealâ derhal onlara Rahîm esmasıyla tecelli edecekti. Gözlerindeki hicab-ı mestureyi, kulaklarındaki vakrayı, kalplerindeki ekinneti alacaktı. Herbirini alırken onlara öyle dereceler verecekti ki verilenler kaybettikleri derecatı aşacaktı. Yani günahlarını örtmüş olacaktı Allahû Tealâ.

40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn (mutekebbirîne).
Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu kibirlenen insanlar, başkalarına hakim olanlar, başka insanları da Allah’ın yolundan saptırarak şirkte bırakanlar, şirke sokanlardır. Onlar için orada cehennem azabı, yakılmak, derilerinin tamamen yok olması söz konusudur.

16/NAHL-29: Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvel mutekebbirîn (mutekebbirîne).
Haydi, orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) kaldığı yer ne kötüdür.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu âyet-i kerimede cehenneme girecek olanların standartları yer almaktadır. Nahl-28’e göre melekler insanların canlarını alırken, “Biz bir kötülük yapmadık.” diyen, kibirlenenlerin gidecekleri yer cehennemdir. Bu âyet-i kerime ise cehenneme girenin orada ebediyyen kalacağını bir defa daha söylemektedir.

78/NEBE-21: İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).
Muhakkak ki cehennem mirsad olmuştur.
AÇIKLAMA_
Bismillâhirrahmânirrahîm
Artık cehennem, görünen bir cezalandırma yeri olmuştur.

78/NEBE-22: Lit tâgîne meâbâ(meâben).
Azgınlar için meab (sığınılacak yer) olarak.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Azgın cehennemlikler için cehennem onlara sığınak olacaktır.

78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
(Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Cehenneme girenler orada bütün zamanlar boyunca kalacaklardır.

4/NİSÂ-14: Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâren hâliden fîhâ ve lehu azâbun muhîn (muhînun).
Ve kim Allah'a ve O’nun Resulune isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için “alçaltıcı azap “ vardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ, bir evvelki âyette Allah’a itaat edenlerin durumunu söylemişti. Sonuç neydi? “Allah’a ve Resûlü’ne itaat edenler, içinde ebedî kalacakları cennetlere giderler. Bu onlar için en büyük mükâfattır.” diyor Allahû Tealâ. Burada da, Allah’a ve Resûlü’ne isyan eden, emirleri yerine getirmeyen, yasakları işleyenlerin durumunu söylüyor. “O’nun sınırlarını aşanlar”, yani yasak ettiği fiillleri işleyenler “daimî kalmak üzere cehennemde ateşe atılırlar” diyor Allahû Tealâ. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.” Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, Allah’ın emirlerini yerine getirmezse, hudutları aşarsa, yani yasak ettiği fiilleri işlerse, daimî kalmak üzere ateşe atılır, diyor. Onun için alçaltıcı bir azap var. Muhîn(un), alçaltıcı, zelil edici bir azaptan bahsediyor Allahû Tealâ. Öyleyse, Surenin 13. ve 14. âyetleri, birbirinin zıddı iki hususu söylüyor. 1, Allah’ın ve Allah’ın Resûlü’nün emirlerine itaat edenler; 2, Allah’ın ve Resûlü’nün emirlerine itaat etmeyenler, karşı çıkanlar.
Görüyorsunuz ki; Allah’ın emirlerine itaat edenler, Allah’ın yoluna girenlerdir. İnsan Allah’a inanır ama içinde hiçbir temizlik ameliyesi olmazsa, hayatı boyunca emirlerin çoğunu yerine getirmeyecektir; yasak ettiği fiillerin de çoğunu ne yazık ki, işleyecektir kişi. Ancak nefs tezkiyesi ve tasfiyesidir ki; Allah’ın emirlerine itaatsizliği önler ve insanlar, Allah’ın emirlerine itaat edenler olurlar. İtaatsizliğin önlendiği, yasakların çiğnenmemeye başladığı yer, nefs tezkiyesiyle kesinlik kazanan bir noktayı ifade eder. Burada afetler devamlı azalacağı için, şeytanın hakimiyet alanı %100’den giderek aşağıya inmektedir. Nefs tezkiyesinin olduğu noktada bu hedef, %50’den daha fazla aşılmıştır. Kişi, Allah’ın emirlerini %50’den fazla mutlaka gerçekleştirmektedir, nefs açısından; yasak ettiği fiilleri de gene %50’den fazla işlememektedir. İşte sevgili öğrenciler, Allah’ın yasakları ve emirleri ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat edenler veya isyan edenler. İkisi arasında biliyorsunuz, hem dünya hayatını yaşarken hem de ahirette çok açık ve kesin farklılık var.

4/NİSÂ-93: Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).
Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için “büyük azap” hazırlamıştır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Burada ayrı bir hüküm. Kim olursa olsun, eğer bir mü’mini taammüden öldürürse, bilerek, onu öldürmek kastıyla öldürürse, bu kişi mü’min de olsa, olmasa da, öldüren kişi mü’min de olsa, mü’min olmasa da, “onun cezası içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir” diyor Allahû Tealâ. “Allah’ın gazabı ve lâneti onun üzerinedir. Allah onun için büyük bir azap hazırlamıştır”.
Burada Allahû Tealâ bir mü’mini taammüden kim öldürürse, diyor ama bir açıklama getirmemiş. “Mü’min olmasa da, mü’min olsa da” diye. Ama haksız yere bir mü’mini öldürmek kişiyi demek ki cehenneme götürüyor.
Öyleyse, hangi kaidelere göre acaba böyle oluyor? Burada haksızlık var, adaletsizlik var, bilerek, kastederek insanı öldürmek var. Böyle bir insan öldüren bir katilin, haksız yere insan öldüren bir katilin daha evvel mü’min olmuş da olsa o kişi cehenneme gitmesi söz konusu oluyor diye düşünüyoruz. Yani kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi, mürşidine ulaşıp mü’min olması, hidayete ermesi, ama arkasından birini öldürmesi, haksız yere öldürmesi söz konusuysa, o kişinin gideceği yerin cehennem olacağı anlaşılıyor.
Öyleyse, eğer öldürme haksız bir fiil değilse, yani, bir mü’min meselâ kendisinin kardeşini öldüren birini öldürürse, kısas hükmünü icra etmiş oluyor. O zaman onun cehenneme gitmesi söz konusu değil.
Allahû Tealâ burada birçok, Kur’ân-ı Kerim içersinde fıkhî kaideler koyuyor. Biz burada burada kalın çerçeve içinde şunu söyleyebiliriz; “Eğer bir kimse, bir mü’mini taammüden öldürürse, onun gideceği yer cehennemdir” neticesine ulaşıyoruz. “Ve Allah’ın gazabı ve lâneti onun üzerinedir” diyor Allahû Tealâ.
Öyleyse sadece cehenneme gidiş değil, orada Allah’ın gazabı söz konusu, orada Allah’ın lâneti de var. Lânetin varlığı, öldürdüğü kişinin de günahlarını yüklenmesi gibi bir sonucu oluşturuyor. Bir insan eğer kendisi cehenneme giderse, kendi günahları sebebiyle, onun üzerinde lânet yoktur. Lânet, Allah’ın lâneti demek, başkasının günahlarından da bir kısmını, kişinin yüklenmesi halidir. Kim başka bir insanın dalâlette kalmasına sebebiyet verirse, bu dalâlette kalmaya sebebiyet veren kişiye, dalâlette kalan kişinin ondan sonraki günahlarının mutlaka bir kısmı verilir. Onun günahlarından da pay alır kişi. Omuzlarında dalâlete düşmesine sebebi verdiği kişinin günahlarından bir kısmını mutlaka taşır. Öyleyse âyet önemli bir muhteva taşıyor: Kim bir mü’mini kasten öldürürse, o kişi gideceği yer cehennem olandır.

4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Öyleyse bütün insanlar için söz konusu olan bir dizayndan bahsediyor Allahû Tealâ. Burada Allahû Tealâ’nın yolunda her şeyin en güzel olduğu bir dizaynda yaşamak söz konusu. Hepiniz için bütün güzellikler mevcut Allah’ın yolunda.
       Öyleyse Allahû Tealâ’nın açıkça ifade ettiği gibi;
       1- Yola girmeyen kâfir kalanlar var.
       2- Yola giren yani Sıratı Mustakîm’e ruhu ulaşan ve mü’min olanlar var.
       1- Günahları sevaba çevrilmeyenler var.
       2- Günahları sevaba çevrilenler var.
       1- Dalâlette olanlar var.
       2- Hidayette olanlar var.

       İnsanlar Allah’a ulaşmayı dilemedikçe dalâlettedirler.
6/EN'ÂM-77: Fe lemmâ reel kamere bâzigan kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle le in lem yehdinî rabbî le ekûnenne minel kavmid dâllîn(dâllîne).
Ay’ı doğarken görünce: “Benim Rabbim bu.” dedi. Fakat kaybolunca: “Eğer Rabbim beni hidayete erdirmezse, mutlaka dalâletteki kavimden olurum.” dedi.

26/ŞUARÂ-20: Kâle fealtuhâ izen ve ene mined dâllîn(dâllîne).
Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi.

93/DUHÂ-7: Ve vecedeke dâllen fe hedâ.
Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.

       Dalâlette olanların ise kurtuluşu söz konusu değil. İşte Allahû Tealâ burada onlar uzak bir dalâlet içindedirler buyuruyor. Kur’ân-ı Kerim’de 7 âyet-i kerime dalâlette olan insanların mürşidlerine ulaşmasının mümkün olmadığını söylüyor.
       1. Âyet: Kasas-50

28/KASAS-50: Fe in lem yestecîbû leke fa’lem ennemâ yettebiûne ehvâehum, ve men edallu mimmenittebea hevâhu bi gayri huden minallâh(minallâhi), innallâhe lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Bundan sonra eğer sana icabet etmezlerse (senin hidayete erdirme davetine uymazlarsa), bil ki onlar heveslerine tâbîdirler. Allah’tan bir hidayetçi olmaksızın (hidayetçiye değil de) kendi heveslerine tâbî olandan daha çok dalâlette kim vardır? Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.

       2. Âyet: Taha-123

20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”

       3. Âyet: Kehf-17

18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

       4. Âyet: Casiye-23 (Hevalarına tâbî olanlar Kasas-50’ye göre mürşidlerine tâbî olmayanlar.)

45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

       5. Âyet: Cuma-2

62/CUMA-2: Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O’dur. Onlara, O’nun (Allah’ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.

       6. Âyet: Âli İmran-164

3/ÂLİ İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
And olsun ki Allah, müminleri, "Onların aralarında (kendi zamanlarında, kendi kavimleri içinde), kendilerinden bir resul beas ederek (başlarının üzerine devrin imamının ruhu bir nimet olmak üzere)" nimetlendirdi (lutufda bulundu). Onlara, O'nun (Allah'ın) ayetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder, onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel ise (resule tâbi olmadan evvel), onlar elbette apaçık dalâlet içinde idiler.

       7. Âyet: Ahkâf-32

46/AHKÂF-32: Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve Allah’ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah’tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.

            Allahû Tealâ dalâlette olanların mutlaka mürşidlerine tâbî olmayanlar olduğunu söylüyor. Öyleyse Allah’a  ulaşmayı diledikten sonra mürşide tâbî olmak kurtuluşun temelidir. Böyle bir durumda Allahû Tealâ’nın ifadesini yerli yerine oturtmak mecburiyetindeyiz.

13/RA'D-5: Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan) (bil ki;) asıl onların: “Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten, mutlaka yeniden mi halkedileceğiz (yaratılacağız)?" sözleri acayip (şaşılacak şey)dir. İşte onlar, Rab’lerini inkâr eden kimselerdir. Ve işte onlar, boyunlarında demir halkalar olanlardır ve işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
       Kıyâmet günü geçmişten geleceğe doğru akan zaman duracaktır. Bunun sebebi Allah’ın gezegenlerin birbirinden ayrılmasını sağlayan ve kâinatı büyüten kinetik enerjisinin sona ermesidir. Kâinatın büyümesi duracağı için zaman da duracaktır. Sonra gravitasyon sebebiyle önce gezegenler merkezleriyle, uydular da Güneşleriyle birleşecektir. Sonra Güneş sistemleri birleşecek, sonra galaksiler birleşecek ve uzaylar yok olarak, kâinat bir tek noktaya doğru küçülecektir. Zaman geriye döneceği için eskiden yaşayan insanların hayatta olduğu noktaya geldiğinde o insanlar zaten yaşamakta olacaklardır. Olay bu kadar basittir. Bu sebeple Allah “onların sözleri asıl şaşılacak sözlerdir.” diyor.

64/TEGÂBUN-10: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nari hâlidîne fîhâ, ve bi’sel masîr(masîru).
Âyetlerimizi inkâr edenler ve yalanlayanlar; işte onlar, ateş ehlidirler, orada (cehennemde) ebediyyen kalacak olanlardır. Ve (o) ne kötü varış yeri (ulaşılacak yer).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Tegabün günü Allah’ın âyetlerini inkâr eden ve yalanlayanlar cehenneme ebediyyen kalmak üzere ulaştırılacaklardır. Ne kötü bir varış yeri.

9/TEVBE-17: Mâ kâne lil muşrikîne en ya'murû mesâcidallâhi şâhidîne alâ enfusihim bil kufr(kufri), ulâike habitat a'mâluhum ve fîn nâri hum hâlidûn (hâlidûne).
Müşriklerin, Allah’ın mescidlerini imar etmeleri olmaz. Kendilerinin (nefslerinin) küfürlerine (inkârlarına, kâfirliklerine) şahitler iken. İşte onların amelleri heba olmuştur. Ve onlar, ateşte ebedî kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Burada Allahû Tealâ, müşriklerden, putlara tapanlardan bahsetmektedir. Küfürlerine hem Allah hem de kendileri şahit olmasına rağmen Mescid-i Haram’ı tamir etmeye kalkmaya hakları yoktur. Allah’ın mescidlerini inkâr etmeleri olmaz.

9/TEVBE-63: E lem ya’lemû ennehu men yuhâdidillâhe ve resûlehu fe enne lehu nâre cehenneme hâliden fîhâ, zâlikel hızyul azîm(azîmu).
Allah ve O’nun resûlüne karşı, kim haddi aşarsa, artık onun için mutlaka orada ebediyyen kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmiyorlar mı? İşte bu, büyük rüsvalıktır (rezilliktir).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah’a karşı haddi aşmak, Resûl’e karşı haddi aşmak, Allah’ın indinde çok önemli, büyük bir günahtır. Bütün kavimlerde, bütün zaman parçalarında Resûl’e karşı; bir kısmı bilerek, bir kısmı bilmeyerek, haddi aşanlar hep olmuştur. Haddi aşmak, çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Allah’a ve Resûl’üne karşı haddi aşmaktan, her devirde, herkesin çekinmesi gerekir. Bütün insanlar için her an, her yerde güzellikler vardır. Bu güzellikler, hep yaşanacaktır ama asıl olan Allah ve Resûl’üne karşı haddi aşmamaktır.
           Allahû Tealâ, burada bilerek haddi aşanlardan bahsetmektedir. Haddi aşmak, devamlı bir vetire halini alırsa, o noktadan itibaren artık “bilmemekten” bahsetmek mümkün değildir. Ne yazık ki birçok insan, her devirde Allah’a ve özellikle O’nun resûllerine karşı iftiralar atmışlardır.
Hiçbir kavim “O, Allah’ın resûl’üdür, Allah onu bize resûl olarak gönderdi, vazifeli kıldı.” dememiş, ne yazık ki her devirde, Allah’ın resûlleri hep inkâr edilmişlerdir. Kıyâmete kadar da hep böyle olacaktır: 

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

9/TEVBE-68: Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh(leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun).
Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara ve kâfirlere, orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaadetti. O (cehennem), onlara yeter. Ve Allah, onlara lânet etti. Ve onlar için ikâme edilmiş olan (devamlı kılınan) bir azap vardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Münafıklar cehenneme gidecekler ve orada ebediyyen kalacaklardır. Çünkü münafıklar da günahları sevaplarından fazla olanlardır: (23/MU’MİNUN-102 – 103)

10/YÛNUS-27: Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilleh(zilletun), mâ lehum minallâhi min âsim(âsimin), ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kita'an minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Seyyiat kazanan kimselerin seyyiatlerinin cezası, onun misli kadardır. Ve onları bir zillet kaplar. Ve onların Allah’a karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parça ile kaplanmış gibidir. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacak olanlardır).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bir evvelki âyet-i kerimede Allahû Tealâ, Allah’ın dostlarının, ahsene ulaşmış olanların, ne kadar büyük mükâfatlar aldıklarını söyledikten sonra şimdi, seyyiat kazanan, günahları sevaplarından fazla olan insanların yüzlerini bir zilletin kapladığını söylüyor. Cennetin yedinci katına çıkanlarla cehenneme girenler arasındaki farklılıklar anlatılmış oluyor.

39/ZUMER-72: Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn (mutekebbirîne).
(Onlara): "Orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!" denildi. Artık kibirlenenlerin mesvası (kalacağı yer) ne kötü.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yeryüzünde kibirlenenler, A’raf Suresinin 146. âyet-i kerimesinde de ifade edilmektedir:

7/A'RÂF-146: Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).
Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.

Öyleyse mutekebbirîn (tekebbür sahipleri):
1- Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlar ve
2- Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardır.

43/ZUHRÛF-74: İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki mücrimler (suçlular), cehennem azabı içinde ebediyyen kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ Zuhruf Suresinin 74. âyet-i kerimesinde cehennemdekilere dönüş yapıyor ve suçluların (Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes) cehennem azabı içinde ebediyyen kalacaklarını ifade etmektedir. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkesin, gideceği yer cehennemdir. Zuhruf Suresinin 71. âyet-i kerimesinde de cennettekilerin ebediyyen orada kalacakları anlatılmaktaydı.

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
       Cehennem günü, hüküm günüdür, dîn günüdür, izin günüdür. Bu âyet, Allahû Tealâ’nın “izin günü” sözüyle ne demek istediğini anlatan âyettir.
       Bir insan ister cennete ister cehenneme girecek olsun, mutlaka önce cehenneme ulaşmak mecburiyetindedir. Bu âyet bunun kesin ispatıdır. Allahû Tealâ cennete girecek olanlara, kıyâmet günü cehennemden çıkma izni verdiği için o güne “izin günü” demektedir.
       Cehennemin şeffaf kapıları elektronik cihazlarla kontrol altındadır. Kimin kulaklarındaki vakra, kalbindeki ekinnet, gözlerindeki hicab-ı mesture alınmışsa o insanlar şeffaf cam görüntüsünde olan kapıların açılmasına gerek olmadan uçarak içeri girerler. Kapılar onlar için madde hüviyetinde değildir, geçirgendir. Bu kapı, sokak veya oda kapısı gibi düşünülmemelidir. 100 m. uzunluğunda, en az 8 m. yüksekliğinde olan şeffaf, camdan ve bombeli olarak düşünülmelidir. Cehennemin başlangıç yeri (kapalı olan kesimi) bu giriş kapısından 50-60 m. daha ötededir. Cennete girecek olanlar bu şeffaf, bombeli kapılardan (yerine başka kelime bulunamadığı için kapı denmektedir) sanki kapı yokmuş gibi uçarak girerler.
       Cehennemde kalacak olanlar  gözlerinde hicab-ı mesture, kulaklarında vakra ve kalplerinde ekinnet olanlardır. Cehenneme girecek cin ve insanların öteki ölçüleri; kalplerinin Allah’a değil de şeytana dönük olması, Allah’ın göğüslerini yararak göğüslerinden kalplerine nur yolu açmamış olmasıdır. Ve onlar cehennemin kapısına gelip de içeriye girmek istedikleri zaman cehennem kapıları onları kabul etmez. Kapıların onlara karşı geçirgenlik hüviyeti yoktur. Onlar için kapı, 20-30 cm. yükseltilir. Şeytan, cin ve insanların hepsi, burunları yere sürtünecek şekilde ve sürünerek cehenneme gireceklerdir.
       Ve cehennemin bütün katlarını tamamen gezen, her gördükleri katta Allah’a cehenneme atılmadıkları için sonsuz hamd ve şükreden cennete girecek olanlar, geziyi tamamladıkları zaman, ait oldukları cennete gitmek üzere bu kapılardan gene uçarak dışarı çıkacaklardır. Kapılar onlara hiç engel değildir. İnsanlardan, cinlerden ve şeytanlardan ister cehennemde ister cennette ebediyyen kalacak olsun, kıyâmet günü cehenneme gitmeyecek hiç kimse yoktur. Herkes mutlaka cehenneme girecektir. Ve kendilerine izin verilmiş olanlar, cennete girecek olanlardır.

19/MERYEM-72: Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
     Allahû Tealâ’nın “cisiyyâ” dediği, günahları sevaplarından fazla olan ve cehennemde kalacak insanlar, cinler ve şeytanlardır. Onlar dizüstü çökmüş olarak kalanlardır. Meryem-68’de bu dizüstü çökmüş olanların cehennemin bütün çevresini kuşattıkları ifade ediyorlar.

19/MERYEM-68: Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ(cisiyyen).
Rabbine andolsun ki, sonra da onları ve şeytanları, mutlaka haşredeceğiz (toplayacağız). Sonra onları, cehennemin etrafında diz üstü çökmüş olarak hazır kılacağız.

       Zalimler; kendilerine zulmedenlerdir. Onların günahları sevaplarından fazladır. Derecat kaybettiği her olayda, kişi kendine zulmeder. kişi derecat kazanırsa, o da o kişi için hayırdır. kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlar Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Gidecekleri yer cehennemdir. cehennemden bir daha asla dışarı çıkamazlar. Allah’a ulaşmayı dileyenler, Allah’ın izin vermesiyle kurtardığı kişilerdir. Onlar cennette olacaklardır.

55/RAHMÂN-26: Kullu men aleyhâ fân(fânin).
Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
İnsanlar ve cinler fanidir, ölümlüdür. İnsanlar da cinler de doğarlar, yaşarlar ve ölürler.

55/RAHMÂN-27: Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm(ikrâmi).
Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zatı) bâki kalacaktır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah hem celâl hem de ikram sahibidir. Celâl açısından Allah suçluya dünya üzerinde sıkıntı çektirerek ceza verendir. Suçludan murat sadece suç işleyen değil, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan herkestir. Allah, emirlerine itaat ederek Allah’a ulaşmayı dileyen herkesin mutlu ve huzurlu bir hayat geçirmesini sağlar. İşte Allah’ın en büyük ikramı insanların ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim etmelerini sağlayarak onları mutlu kılmalarıdır.

11/HÛD-106: Fe emmellezîne şekû fe fîn nâri lehum fîhâ zefîrun ve şehîk(şehîkun).
Şâkî olanlara gelince; artık onlar, ateştedir. Onlar, orada (yüksek sesle inleyerek ve) çok zor bir şekilde soluk soluğa, nefes alıp verirler.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
       Şâkîler, cehenneme girecek olanlardır. Osmanlıca’daki “eşkiya” kelimesi, “şâkî” kelimesinin çoğuludur. Cehennemlikler anlamında, haydut, hırsız anlamında da kullanılır. Burada şâkîlerin ateşte, cehennemde oldukları ifade edilmekte ve çok zor bir şekilde soluk soluğa nefes alıp vermelerine dikkat çe-kilmektedir.  

11/HÛD-107: Hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), inne rabbeke fe'âlun limâ yurîd(yurîdu).
Onlar, semalar ve yeryüzü (cehennemin semaları ve arzı) durdukça orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır). Rabbinin dilediği şey (cehennemi yok etmeyi dilemesi) hariç. Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi yapandır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Cehenneme girenler (şâkîler) orada ebediyyen kalacaklardır. Allah’ın dilediği şey hariç. Allah’ın dilediği şey eğer cehennemin yerini ve göğünü yok etmekse o zaman cehennem ve içindeki ve dışındaki herşey yok olacak, yani enerjiye çevrilecektir.
Buradaki mâ: şey kelimesini, birçok Kur’ân-ı Kerim meali “kişi” olarak anlamlandırmıştır. Oysa ki ma: şey demektir. Cehennemi, cehennemin göklerini ve yerlerini ifade eder. Men: kişi demektir. Cehennemdeki insanları ve cinleri ifade eder. Buradan insanların yaklaşmak istediği hedef, cehennemin sonu olması ile cehennemdeki insanların oradan cennete alınmaları ve cennette ebediyyen kalmalarıdır. Oysa ki Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de 53 âyet-i kerimede “Allah’ın cennetine girenler cennette ebediyyen kalırlar, Allah’ın cehennemine girenler cehennem de ebediyyen kalırlar.” hükmü vardır.

1)    7/A’RÂF-36

2)    33/AHZÂB-64: İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren).
       Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi (cehennemi) hazırladı.
             33/AHZÂB-65: Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
             Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.

3)    3/ÂLİ İMRÂN-116
4)    2/BAKARA-39
5)    2/BAKARA-81
6)    2/BAKARA-217
7)    2/BAKARA-257
8)    2/BAKARA-275
9)    98/BEYYİNE-6
10)  72/CİNN-23
11)  21/ENBİYÂ-99
12)  59/HAŞR-17
13)  58/MUCÂDELE-17
14)  47/MUHAMMED-15
15)  23/MU’MİNÛN-103
16)  40/MU’MİN-76
17)  16/NAHL-29
18)  78/NEBE-21 – 22 – 23
19)  4/NİSÂ-14
20)  4/NİSÂ-93
21)  4/NİSÂ-169
22)  13/RA’D-5
23)  64/TEGÂBUN-10
24)  9/TEVBE-17
25)  9/TEVBE-63

26) 9/TEVBE-68) Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh (leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun).
       Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara ve kâfirlere orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaadetti. O (cehennem), onlara yeter. Ve Allah, onlara lânet etti. Ve onlar için ikame edilmiş olan (devamlı kılınan) bir azap vardır.

27)  10/YUNUS-27
28)  39/ZUMER-72
29)  43/ZUHRUF-74

30) 11/HÛD-106: Fe emmellezîne şekû fe fîn nâri lehum fîhâ zefîrun ve şehîk(şehîkun).
Şâkî olanlara gelince; artık onlar, ateştedir. Onlar, orada (yüksek sesle inleyerek ve) çok zor bir şekilde soluk soluğa, nefes alıp verirler.
11/HÛD-107: Hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), inne rabbeke fe'âlun limâ yurîd(yurîdu).
Onlar, semalar ve yeryüzü (cehennemin semaları ve arzı) durdukça orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır). Rabbinin dilediği şey (cehennemi yok etmeyi dilemesi) hariç. Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi yapandır.

31) 20/TÂHÂ-101: Hâlidîne fîh(fîhi), ve sâe lehum yevmel kıyâmeti hımlâ(hımlen).
Onlar, onda (o yükün getireceği azabın içinde) ebedî kalacak olanlardır. Ve kıyâmet günü yüklendikleri, onlar için ne kötü (yük)tür.

32) 20/TÂHÂ-127: Ve kezâlike neczî men esrefe ve lem yu’min bi âyâti rabbih(rabbihî), ve le azâbul âhıreti eşeddu ve ebkâ.
İsraf edenleri (haddi aşanları) ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Ve ahiret azabı daha şiddetli ve bâkidir (devamlıdır).

33) 32/SECDE-14: Fe zûkû bi mâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ, innâ nesînâkum ve zûkû azâbel huldi bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Öyleyse bu "likâe" (Allah’a ulaşma) gününüzü, unutmanızdan dolayı (azabı) tadın. Muhakkak ki Biz de sizi unuttuk. Ve yaptıklarınız sebebiyle ebedî azabı tadın.

34) 42/ŞÛRÂ-45: Ve terâhum yu’redûne aleyhâ hâşiîneminez zulli yenzurûne min tarfin hafîy(hafîyyin), ve kâlellezîne âmenû innel hâsirînellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ innez zâlimîne fî azâbin mukîm(mukîmin).
Ve onları zilletten boyun eğmiş olarak, ona (azaba) arz olunurken, gizli gizli (yan gözle) baktıklarını görürsün. Âmenû olanlar dediler ki: “Muhakkak ki hüsranda olanlar, kıyâmet günü, kendilerini ve ailelerini hüsrana düşürenlerdir.” Muhakkak ki zalimler, mukîm (devamlı) azabın içindedirler, değil mi?

35) 10/YÛNUS-52: Summe kîle lillezîne zalemû zûkû azâbel huld(huldi), hel tuczevne illâ bimâ kuntum teksibûn(teksibûne).
Sonra zulmedenlere: “Ebedî (devamlı) azabı tadın!” denildi. Kazandıklarınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?

36) 6/EN'ÂM-128: Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins(insi) ve kâle evliyauhum minel insi rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).
Ve onların hepsini biraraya topladığı gün (Allahû Tealâ şöyle buyuracaktır): “Ey cin topluluğu! İnsanlarla sayınızı artırdınız (tagutların arasına insanları da kattınız).” Onlara dost olan insanlardan bir kısmı şöyle dedi: “Rabbimiz, biz birbirimizden faydalandık ve Senin bize takdir ettiğin zamanın bitiş noktasına (sonuna) eriştik.” (Allahû Tealâ): “Allah’ın dilediği şey (cehennemin yok olma zamanı gelmesi hali) hariç; sizin barınacağınız yer ateştir, orada ebedî kalacak olanlarsınız.” buyurdu. Muhakkak ki senin Rabbin, hüküm sahibi ve en iyi bilendir.

37) 37/SÂFFÂT-9: Duhûran ve lehum azâbun vâsib(vâsibun).
Kovulmuş olarak, onlar için kesilmeyen sürekli azap vardır.

38) 3/ÂLİ İMRÂN-86: Keyfe yehdillâhu kavmen keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Îmânlarından sonra inkâr eden kavmi, Allah nasıl hidayete erdirir? Ve onlar, Resûl’ün Hak olduğuna şahit oldular ve onlara beyyineler (açık deliller) geldi. Ve Allah, zâlimler kavmini hidayete erdirmez.
3/ÂLİ İMRÂN-87: Ulâike cezâuhum enne aleyhim la’netallâhi vel melâiketi ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).
İşte onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin onların (fâsıkların) üzerlerine olmasıdır.
3/ÂLİ İMRÂN-88: Hâlidîne fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
Onlar, onun (lânetin) içinde ebedi kalacak olanlardır. Onlardan azab hafifletilmez ve onlara bakılmaz...

39) 2/BAKARA-161: İnnellezîne keferû ve mâtû ve hum kuffârun ulâike aleyhim la’netullâhi vel melâiketi ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).
Muhakkak ki (Allah’a ruhun ölmeden ulaşmasını yani hidayeti) küfredip (örtüp gizleyip) kâfir olarak ölenlere, işte onlara, Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin lâneti onların üstünedir.
2/BAKARA-162: Hâlidîne fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
(Onlar) onun (lânetin) içinde ebediyyen kalacak olanlardır. Onlardan azap hafifletilmez ve onlara bakılmaz.

40) 25/FURKÂN-68: Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harremallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn(yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ(esâmen).
Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa günah cezasıyla karşılaşır.
25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.

41) 41/FUSSİLET-28: Zâlike cezâu a’dâillâhin nâr(nârun), lehum fîhâ dârul huld(huldi), cezâen bimâ kânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne).
İşte bu Allah’ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bilerek inkâr etmiş olmaları sebebiyle ceza olarak, onlar için orada ebedîlik yurdu vardır.

42) 11/HÛD-38: Ve yasneul fulke ve kullemâ merre aleyhi meleun min kavmihi sehırû minh(minhu), kâle in tesharû minnâ fe innâ nesharu minkum kemâ tesharûn(tesharûne).
Ve o gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri ona her uğradıklarında onunla alay ettiler. (Nuh (A.S) şöyle) dedi: “Eğer bizimle alay ediyorsanız sonra da muhakkak ki; biz, sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz.”
11/HÛD-39: Fe sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).
Kendisine alçaltacak bir azap gelecek kimseleri artık yakında bileceksiniz. Ve onun üzerine, kalıcı azap nüfuz edecek.

43) 5/MÂİDE-37: Yurîdûne en yahrucû minen nâri ve mâ hum bi hâricîne minhâ, ve lehum azâbun mukîm(mukîmun).
Ateşten çıkmak isterler ve onlar oradan çıkacak değillerdir. Ve, onlar için “daimi azap” vardır.

44) 5/MÂİDE-80: Terâ kesîran minhum yetevellevnellezîne keferû. Lebi’se mâ kaddemet lehum enfusuhum en sehıtallâhu aleyhim ve fîl azâbi hum hâlidûn(hâlidûne).
Onlardan bir çoğunun kâfirlere döndüğünü (dost olduğunu) görürsün. Nefislerinin, onlar için takdim ettiği ise “Allâh’ın onlara öfkelenmesi” ki ne kötü şey. Ve onlar azâb içinde devamlı kalacak olanlardır.

45) 39/ZUMER-40: Men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yahıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).
Kendisini rezil edecek azap, kime gelecekse (ona ulaşır) ve mukim (sürekli) azap onun üstüne iner.

46) 2/BAKARA-167: Ve kâlellezînettebeû lev enne lenâ kerreten fe neteberree minhum kemâ teberreû minnâ kezâlike yurîhimullâhu a’mâlehum haserâtin aleyhim ve mâ hum bi hâricîne minen nâr(nâri).
Ve o (Allah’tan başkasına) tâbî olanlar dedi ki: “Keşke bizim için (dünyaya) bir kere daha dönüş olsaydı. O zaman bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşırdık.” Böylece Allah, onlara amellerinin hasara uğradığını (hüsrana düştüklerini) gösterecek. Ve onlar ateşten çıkacak da değiller.

47) 82/İNFİTÂR-14: Ve innel fuccâre le fî cahîm(cahîmin).
Ve muhakkak ki füccar, mutlaka alevli ateş içindedir.
82/İNFİTÂR-15: Yaslevnehâ yevmed dîn(dîni).
Dîn günü ona (alevli ateşe) yaslanırlar (atılırlar).
82/İNFİTÂR-16: Ve mâ hum anhâ bi gâibîn(gâibîne).
Ve onlar, ondan (alevli ateşten) gaib olacak (kaybolacak, yanıp bitecek) değillerdir.

48) 41/FUSSİLET-24: Fe in yasbirû fen nâru mesven lehum ve in yesta’tibû fe mâ hum minel mu’tebîn(mu’tebîne).
Artık sabredebilirlerse artık ateş onların kalacakları yerdir. Ve eğer onlar affedilmek isterlerse, onlar affedilecek olanlardan değillerdir.

49) 32/SECDE-20: Ve emmellezîne fesekû fe me’vâhumun nâr(nâru), kulle mâ erâdû en yahrucû minhâ uîdû fîhâ, ve kîle lehum zûkû azâben nârillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).
Ve fakat fasık olanlar, onların mevası (barınağı) ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya iade edilirler (geri döndürülürler). Ve onlara: "Ateşin azabını tadın! Ki onu tekzip etmiştiniz (yalanlamıştınız)." denir.

50) 2/BAKARA-86: Ulâikellezîneşteravul hayâted dunyâ bil âhireti, fe lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).
İşte onlar öyle kimselerdir ki, dünya hayatını ahirete karşı satın almışlardır. Bu sebeple azap onlardan hiç hafifletilmeyecek ve onlara yardım da olunmayacaktır.

51) 18/KEHF-2: Kayyimen li yunzire be'sen şedîden min ledunhu ve yubeşşirel mu'minînellezîne ya'melûnes sâlihâti enne lehum ecren hasenâ(hasenen).
(Kur’ân-ı Kerim), kayyum (kıyâmete kadar devam edecek) olarak, katından şiddetli azapla uyarmak ve salih amel yapan mü’minlere en güzel ecrin onların olduğunu müjdelemek için (indirildi).
18/KEHF-3: Mâkisîne fîhi ebedâ(ebeden).
Orada ebedî olarak kalıcıdırlar (kalacaklardır).

52) 34/SEBE-51: Ve lev terâ iz feziû fe lâ fevte ve uhızû min mekânin karîb(karîbin).
Ve onları dehşete kapıldıkları zaman görsen. Artık kaçış (kurtuluş) yoktur. Ve onlar, (cehenneme) yakın bir yerden yakalandılar.

53) 25/FURKÂN-65: Vellezîne yekûlûne rabbenasrif annâ azâbe cehenneme inne azâbehâ kâne garâmâ(garâmen).
Ve onlar: “Rabbimiz cehennem azabını bizden uzaklaştır. Muhakkak ki onun azabı daimî helâk edicidir.” derler.

11/HÛD-108: Ve emmellezîne suidû fe fîl cenneti hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), atâen gayre meczûz(meczûzin).
Fakat mutlu olanlar, artık cennettedir. (Cennetlerin) semaları ve arzı durdukça, Rabbinin dilediği şey (cenneti yok etmeyi dilemesi) hariç, onlar orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah’ın cennetine ve cehennemine girecek olanlar, olmak üzere iki çeşit insan vardır. Allah’ın cennetine girecekler saidlerdir. Cennetlerin yerleri ve gökleri kaldığı sürece onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Allah’ın cehennemine girecek olanlar şâkîlerdir. Onlar da orada ebediyyen kalacaklardır. Allahû Tealâ, cehennemi yok etmeyi dilerse o zaman onların da orada ebedî kalışları sona erecektir. Şartı baştan koyuyor Allahû Tealâ:
“Cehennemin ve cennetin gökleri ve yeri durdukça…”
Cennet ve cehennem hayatı kıyâmetten sonra başlar. Öyleyse bu dünyanın göklerinin ve yerinin yok olması kıyâmette gerçekleşecektir. Oysaki cennet ve cehennem hayatı kıyâmetten sonra gerçekleşecektir. Öyleyse gökler ve yerler cennetin gökleri ve yerleridir.
Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de, 53 tane âyet-i kerimede, kıyâmet günü, kaybettikleri dereceler kazandıkları derecelerden fazla olan insanların gideceği yerin cehennem olduğunu söylüyor. Cehenneme girenlerin ebediyyen orada kalacaklarını ve oradan çıkmalarının hiçbir şekilde mümkün olmadığını söylü-yor, Allahû Tealâ 53 âyet bir evvelki âyetin (Hud-107) açıklamasında verilmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ, cehenneme giren insanların cehennemden alınarak cennete gireceklerine dair hiçbir açıklamada bulunmamıştır. İnsanlar ve dîn öğreticilerin çok büyük bir kısmı zannediyorlar ki; insanlar bir süre cehennemde kalırlar, ondan sonra Allahû Tealâ onları cehennemden alır, cennetine koyar. Kişilerin ne kadar günahı varsa o kadar cehennemde; ne kadar sevabı varsa o kadar da cennette kalırlar. Kur’ân-ı Kerim’de böyle bir şey yok. Kur’ân-ı Kerim açık ve net olarak şunu söylüyor: “Kıyâmet günü insanların mizanları tartılır. Kimin günahları sevaplarından fazlaysa onlar cehenneme konulur, ebediyyen cehennemde kalırlar. Kimin sevapları günahlarından fazlaysa onlar cennete konulur, ebediyyen cennette kalırlar.” İşte Allah’ın kanunu budur.
Ne kadar yanlış varsa bunların hepsini düzeltmekle görevliyiz. Öyleyse bu da en büyük yanlışlardan biridir. İnsanları “Nasıl olsa Allahû Tealâ beni cennetine alacak. Ben ne yaparsam yapayım gideceğim yer neticede cennet olacak. Öyleyse hiç problem yok, ben istediğim kötülükleri yaparım.” fikrine götürür böyle bir yanlış akide. Ama 14 asır evvel gerçekten Kur’ân’a tam uyarak 7 safhasıyla yaşanan İslâm’dan sonra insanlar İslâm dîninden çok şeyler kaybetmişler.
Geçen zaman parçaları içinde insanlar Allah’ın kendilerine ihsan ettiği dîni geliştirecekleri, bütün güzellikleri yaşayacakları yerde, dînlerini şeytanın onlara yaptığı tesirle adım adım unutmuşlar ve öyle bir hale gelmişler ki; bugünkü dîn öğretisiyle hiç kimsenin Allah’ın cennetine girmesi artık mümkün değil. Ya insanlar doğruları öğrenecekler, Allah’a ulaşmayı dileyecekler ve Allah’ın cennetine girecekler veya öğrenmeyecekler, öğrendikleri dîn bilgisiyle, İslâm’ın beş şartıyla, amel edip ne yazık ki kurtulamayacaklar.
Bütün gönlümüzle Allahû Tealâ’ya dua ediyoruz ki; bu büyük hata, artık bu Kur’ân-ı Kerim’in, bu tefsirin yayınlanmasıyla inşaallah biter. Ve bütün dünya Allah’ın doğrularını öğrenir.
Sonuç:
Cehenneme giren kişi ebediyyen cehennemde kalacaktır. Oradan çıkıp cennete girmesi mümkün değildir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.