Velilerin Çocuklara Karşı Davranış Biçimleri
Çocuklar
için hedef ne olmalı?
Çocukları mutluluğa yöneltmek büyüklerin görevidir. Allah’ın
yolunda mutluluk vardır ama şeytanın yolunda mutluluk yoktur. Çocuklar
başlangıçta baştan aşağı nefs afetleriyle hareket ederler.
Çocuklara nerede mutluluk olduğunu nerede olmadığını
öğretmek; düşmanları olan şeytan ve nefs afetlerini tanıtmak gerekir. Hedef;
onların mutluluğu olmalıdır. Onları mutlu olmaları konusunda yetiştirmek
mecburiyetindeyiz. Nefslerinde afetler olduğu cihetle ileri sürdüğümüz hususlar
onlar tarafından reddedilebilir. Bu da eşyanın tabiatına çok uygundur. Bu
reddediliş standardında önemli olan: “Çocukların ne ölçüde güzele dönebileceğidir.”
Bazı çocuklar vardır; sözü dinlerler, anlarlar ve
anladıkları zaman gösterdiğiniz istikamette nefslerinin afetleriyle mücadeleye
başlarlar. Bazı çocuklar vardır; şeytan onları o güne kadarki yaşantılarında
tasavvufun gerçeklerinin kendilerine anlatılmadığı devrelerde öylesine
şartlandırmıştır ki, hayatlarındaki güzele doğru olan değişiklikleri ve manevî
bir mutluluğu yaşamak istemezler. Hayatlarına bir nizam vermişlerdir; nefslerinin
elinde bir oyuncak olmuşlardır. Onların mutsuz, hırçın ve kırıcı olduklarını;
etraflarına mutluluk değil, mutsuzluk verdiklerini görmenin hüznü içine
girersiniz.
Sadece anne ve babalar olarak değil, etraftaki kişiler
olarak da çocukları güzele yöneltmek mecburiyetindeyiz. Her büyük, bir küçük
kardeşinin ya da evladı mesafesindeki çocukların bir nevi annesi, babası
olmalıdır.
Çocuklara normal standartlar içerisinde anlattığınız
zaman, onların % 90’ının güzele yaklaştıkları görülür. Onları iknâ etmek
suretiyle güzele yönlendirmek büyüklerin vazifesidir. Çünkü çocukların
gelecekteki mutlulukları için bu yönlendirme gereklidir.
Hırçın olan, başkalarına zarar veren çocuklar kendi davranış
biçimleriyle mutsuzluklarının imzasını atarlar. Onların gelecekleri aydınlık
görünmez. Şeytan nefslerine tesir yoluyla onları bir hayatın içine iter. O
itildikleri yerde çocuklar huzursuz, sıkıntılı yaşarlar. Bununla, etrafındaki
çocuklara hatta büyüklere de huzursuzluk ve sıkıntı verecek davranışlar
sergilerler. Ne çocukların ne de büyüklerin birbirlerine rahatsızlık verme
hakları yoktur.
“Çocukları
zorla bir istikamete yöneltmek, onların rızaları hilafına onlara bir şeyler
yaptırmaya çalışmak yanlış bir davranış biçimidir.” diye düşünülebilir. Ama
bunun bir sınırı vardır. Eğer çocuk çevresine zarar vermeyi kendisine amaç
edinmişse ve bu istikamette bir davranışı benimsemişse, vazgeçmiyorsa; zor bir
olayla karşı karşıyasınız demektir. O zaman onun iradesi hilafına bile olsa ona
istemediği şeyleri yaptırmak mecburiyetindesiniz. Bu zorlama o çocuğun:
1- Etrafındaki çocukların ve büyüklerin selameti için,
2- Çocuğun kendi geleceği için gereklidir.
Asi olmak, herkesin yaşadığı kurallara itaat etmemek, çocuğun iç dünyasında vazgeçemeyeceği bir
husus olarak yerleşmişse bunda çocuklar kadar onları eğitenlerin de hatası var
demektir.
Çocuklar dergâhta bir eğitim standardı görürken, evde
onun dışındaki bir eğitim tarzı söz konusuysa ya da daha açık bir ifadeyle
eğitimsizlik yani çocuğu alabildiğine serbest bırakmak, nefsinin bütün
taleplerini yerine getirmesine müsaade etmek söz konusuysa bu işte bir
yanlışlık vardır.
Çocuklar geleceğin teminatıdır. Bu geleceğin sahibi olacak
olan nesli çok iyi yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Başkalarına örnek bir toplum
olacak; gelecek nesildir. Bu örnek olma vasfını onlara hepimiz el birliğiyle
kazandırmak mecburiyetindeyiz. Çocuklara
akılcı bir standartta, onların yaşlarının gerektirdiği hüviyet içerisinde nasıl
bir hayatın içinde olmaları gerektiğini anlatabilirsek ve öğretebilirsek bu meseleyi
kökünden hallederiz. Bu şekilde çocukların büyük kısmı değişimlerini doğru
istikamette gerçekleştireceklerdir. Çok az bir kısmı nefslerinin kurbanı
olmakta devam edebilir. O zaman tedbir düşünmek gene büyüklere düşen bir
husustur.
Öncelikle çocukla anne ve baba konuşmalıdır. Çocuğun
iç dünyasında ne olduğunu, niçin onu isyana götürdüğünü öğrenmelidir. Ama sebep
ne olursa olsun isyan affedilmemelidir. Affedilirse o zaman olaylar tekerrür
eder ve önlenmesi giderek zorlaşır. Çocuk bile olsa hiçkimsenin başka
çocuklara, büyüklere veya herhangi bir eşyaya zarar vermelerine tecviz edilemez
(izin verilemez). Bu en önemli kanundur. Eğer çocuk bu davranış biçimini usûl
haline getirmişse bir şeyleri kırıp dökmekten, zarar vermekten hoşlanıyorsa bu
yanlış bir davranış biçimidir. Çocukları bu yanlış davranışlardan korumak
mecburiyetindeyiz. Doğrusunu hangi şartlar içinde olursa olsun, ona kabul
ettirmek mecburiyetindeyiz.
Birinci planda çocukları iknâ etmeye çalışılmalıdır. İknâ
olmazsa: “Doğrusu benim yaptığım değildir; annemin, babamın etrafımdaki kişilerin
bana söylediği doğrudur.Ben başkalarına zarar veriyorsam, eşyaları kırıyorsam
bunu yapmamalıyım.” diye düşünebileceği bir ortamı oluşturup; evvelâ akıl
yoluyla çocuğu iknâ etmek istikametinde, onunla konuşmak suretiyle bir gayretin
içinde olunmalıdır.
Çocuk eşyaları kırıp dökmekte devam ediyorsa, başka
arkadaşlarını da birtakım vasıtalar kullanarak rahatsız ediyor hatta onlara
zarar veriyorsa o zaman iknâ müessesesinin geçerliliğinin kalmadığı bir yeni
evreye girilmektedir. Eğer böyle bir çocuk söz konusuysa o çocuğun davranışları
kontrol altına alınmalıdır.
Çocuk iknâ edilmeye çalışıldı, iknâ olmadı. İkinci
planda iknânın ötesine geçilmelidir. Bundan sonra ikâz edilmelidir. Çocuğa: “Eğer
bu hatayı işlemekte devam edersen, sen cezalanmaya müstehak bir çocuk olursun.
Ve seni muhtelif merhalelerle daha zor şartların içine itmek mecburiyetinde
kalırız.” tarzında bir imaj ulaştırılmalıdır. Tatbikata girildiği zaman
da burada artık ceza vardır. Cezanın tatbikatında göz yummak söz konusu olamaz.
Anne-baba veya etraftakiler: “Aman biraz cezayı hafifleteyim, ona şöyle
davranayım böyle davranayım.” tarzında bir dizaynı düşünüyorsa bu yanlış bir davranış olur.
Başkasına zarar vermek, eşyaları kırıp dökmek, buna
hiçbir zaman tecviz edilemez; müsaade edilemez. İkâza rağmen bunu devam ettiren
çocuk mutlaka cezalandırılmak mecburiyetindedir.
Çocuğun artık akıl yoluyla iknâ edilmesi mümkün
değilse, onun sevdiği şeylerden feragatını sağlayacak olan bir dizayn tatbik
sahasına konulmalıdır. Bunlardan bir tanesi; çocuğun arkadaşlarından tecrit edilmesi (ayrı tutulması) ve tek başına bir
odada kalmasıdır. Çocuğun odadan çıkmasına müsaade etmemelisiniz. Fakat çocuk orada
da istediğini yapmamalı; sizin emrettiğiniz yapması lâzım gelen vazifeleri
olmalıdır. Bu vazifeleri ondan istemelisiniz.
Toplu olarak birarada bulunduğunuz yerlerde uyguladığınız
metodu evde uygulamazsanız gene yanlış bir şey yapmış olursunuz. Çocuk bilir
ki: “İki saat sonra buradan evime gideceğim sonra da herşey eski hamam eski tas
olacak” Bu şekilde bir ceza tatbik ettiğiniz zaman cezayı devam ettirmek
mecburiyetindesiniz. Çocuk davranışının hata olduğunu kabul edinceye kadar bu
böyle devam etmelidir. Normal standartlarda çocuğun iknası mümkün olmazsa daha
ağır şartlara doğru gitmek mecburiyetindesiniz. Burada dikkat edilmesi gereken;
çocuğun inadının üzerinde bir tesir sahibi olunmadıkça bunu başaramayacağınızdır.
Onun inadını yenmek mecburiyetindesiniz. Şeytanın ve nefsinin afetlerinin onun üzerindeki hakimiyetini bu
standartlardaki bir çocuk için mutlaka cezayla önlemek mecburiyetindesiniz.
İknâ metodunun
geçerli olması için elinizden gelen gayreti sarf edip bundan netice alamadıysanız
mutlaka cezayı uygulamalısınız. İsyan halinde olan bir çocuk için sadece
kendisine yönelik bir zarar söz konusuysa onun giderilmesi kolay bir olgudur.
Ama çocuk etrafına yönelik, başkalarına zarar veren bir hüviyette alışmışsa,
nefsi mutlaka bunu istiyorsa ve çocuk bunu ikâzlara rağmen yapıyorsa hem
çocuğun istikbâli açısından hem de toplum açısından bunu mutlaka önlemek
mecburiyetindesiniz.
Gelecek;
çocukların büyüdüğü devrenin adıdır. Nefsinin her türlü arzusunu tatmin
ettiğiniz bir çocuk geleceğin güvenli insanı olamaz. Zayıf karakterli bir çocuk
ortaya çıkartmış olursunuz.
“Ben çocuklarıma sorumluluk vermem. Onun bir şeyler
yapmasına bir anne olarak, bir baba olarak evde sorumluluk almasına müsaade
etmem, ben kendim yaparım her işi.” diyen bütün anne-babalar yanılmışlardır. Bu
düşünceye sahip anne-babaların çocukları, geçen yılların sonunda ebeveynlerinin
yanıldığını onlara davranış biçimleriyle ispat etmişlerdir.
Sorumluluk çocuğun temel vasfı olmalıdır. Her çocuk
yaşına uygun bir sorumluluğun sahibi olmak mecburiyetindedir. Bu sorumluluğu ya
yapar ya da buna mukabil olan cezayı yüklenmek mecburiyetinde kalır.
Hiçbir zaman cezadan yana değiliz. 100 çocuğun 90’ından
fazlası mutlaka ceza müessesesi uygulanmadan doğruları kabul etmektedirler. Ama
nefsi ona hangi şartların içinde olursa olsun kötü şeyleri yaptırmaya devam eden
bir çocuk ile karşı karşıyaysanız o zaman cezadan başka bir alternatif kalmaz.
Çocukların % 90’dan fazlası akıl yoluyla iknâ edilmek
suretiyle içlerine bekçi yerleştirilerek, inançlarıyla Allah’ın istediği esasta
bir çocuk, bir genç olmayı başarır. Sözümüz belki % 7 ya da 8 oranında, dediği dedik bir inatla, nefslerine tâbî davranış
biçimi sürdürmeye devam eden çocuklaradır.
Aile; anne, baba ve çocuklardan oluşur.
Çocuk; ailenin meyvesidir. Çocukları geleceğe, topluma faydalı bir hüviyette
ulaştırmak mecburiyetindesiniz. Topluma zararlı bir hüviyette olmamalıdırlar.
Anne-babadan başlayarak çevredeki diğer kişilerin de her
çocuğun yetişmesinde karınca kararınca bir rolü vardır. Çocukların başka çocuklara
hatta büyüklerine fiilî zarar veren davranışlarına, hiçbiriniz ne anne-baba
olarak ne de yakın çevre olarak göz yummamalısınız. Çocuğun yanlış
davranışlarına göz yumduğunuz taktirde tehlike giderek büyür. Çocuk başkalarına
zarar vermeyi usûl haline getirir; vazgeçemeyeceği
bir alışkanlık vücuda gelir. Bu noktaya ulaşmadan evvel tedbir alınmalıdır.
Her
toplumun kendisine has tatbikatı ve kuralları vardır. Hepimiz o kurallara uymak
mecburiyetindeyiz. “Ben kurallara uymadan yaşarım.” tarzında bir cevabı
davranış biçimleriyle çocuklarımızdan aldığımız zaman, orada bizim hatamız
vardır. Demek ki çocuk doğumundan o yaşa kadar yanlış bir terbiyeyle
büyümüştür.
Bu toplum, tasavvuf toplumudur. Burada biz, insanları
başkalarına zarar versinler diye değil; başkalarına her açıdan yardımcı
olsunlar diye yetiştirmek için buradayız. Sizleri o hedefe yöneltmek aslî görevimizdir.
Hepiniz derece derece bu aslî görevin sahibisiniz.
Çocuklarımıza güzellikleri öğretmek için; beşeri
münasebetleri, insan ilişkilerini her an başkalarına yardımı oluşturan bir dizayn
içinde vücuda getirmeliyiz.
Çocuklarımız; geleceğimizin teminatıdır. Bu teminatı
çürük bir zeminde, kendisini yanlışa adamış çocuklar olarak görmek istemiyoruz.
Eğer çocuk ıslâh edilemiyorsa, yetersiz kalınırsa o
zaman o çocuğun
mutlaka aramızdan uzaklaşması gerekir. Büyük çocuklar için bu bir problem
değildir. O ortamı bulamayan genç zaten kendisi uzaklaşacaktır. Eğer bir
genç başkalarına faydalı olmak yerine davranışlarıyla başkalarına zarar
verebiliyorsa, ihmalleri ve sorumsuzluğu sebebiyle başkalarını zarara
uğratıyorsa, o da uyarılmadan kendiliğinden ayrılır. Burasının kendisine ait
olan bir yuva olmadığını sezer. Bu yuvada asi olan insanlara yer yoktur.
Hepimiz Allah’a itaate kendimizi adadık. Onun için
varız. Allah’a vermek istediğimiz ruh Allah’ın emri üzerinedir. Allah’ın emri başkalarına
her halükarda yardımcı olmak, ihmalimizle, sorumsuzluğumuzla başkalarının üzerine problem taşımamaktır.
Çocuklar hangi yaşta olursa olsun bunu bir
kanun olarak kabul etmek mecburiyetindelerdir. Anne ve babalar çocuklarının
sorumsuzluğuna bakarken çocuklarının neden cezalandırıldığını çok iyi idrak
etmek mecburiyetindedirler.
Çocuklar anne ve babalarının kendilerine
olan sevgisini kullanarak; doğruları tersine çevirerek onları iknâ edebilirler.
O zaman toplumu idare edenler, ceza verenler zalîm mertebesine konulur. Böyle
bir şeye Allah’ın müsaade etmediğini herkesin bilmesi lâzımdır. Allah’ın
yolunda görevimiz; Allah’ın güvendiği insanları yetiştirebilmektir. Burası bir
yuva, okul ve aynı zamanda üniversitedir. Bu üniversitenin içinde hiç kimsenin
başkalarına zarar vermesine müsaade etmeyiz. Bu durumda devam eden kişi, çocuk,
genç her kimse aramızdan ayrılmak mecburiyetindedir.
Anne ve babalar! Çocuklarınıza dikkatle
bakın. Onların sizi aldatmasına müsaade etmeyin. Doğrular Allah’tadır. Kim
çocuklarına yanlış davranıldığını, sert davranıldığını tasavvuf hayatını
yaşarken onlara karşı haksızlık yapıldığını zannediyorsa bu sadece bir zandan
ibarettir. Anne ve babanın çocuklarına karşı olan sevgisini, yumuşaklığını
çocukların kötüye kullanması ve anne ve babalarını iknâ etmeleri halidir.
Allah, adaletsizliğin olmadığı kâinatın
sahibi olan makamdır. Orada adaletsizlik oluşmaz. Çocuklar sıkıştıkları zaman
yalan söylerler. Anne-baba da çocuklarına karşı olan sevgileri dolayısıyla
onları affetmeye her zaman hazırdırlar.
Af;
güzel bir müessesedir. Ama eğer affınız çocuğunuzun dejenere olmasına sebebiyet
veriyorsa arkasında çocuğunuzun nefsinin afetlerinden başka bir şey yoktur.
Hiç kimseyi zorla Allah’ın yoluna
çağırmayız ve “Aramıza gelin” de demeyiz. Bu bir gönül meselesidir. Bazı
çocuklar, aramıza gelirler ve kıymetini bilmezler. Onlara göre anneleri,
babaları bu güzellikleri yaşarken onlar da bir büyüme standardının içine
girmişlerdir; büyümüşlerdir. Hiçbir devrede tasavvuf hayatının ve dergâhın
kıymetini anlayamazlar. Anne ve babalarının niçin Allah’ın resûlüne o kadar
bağlı olduğunu, teslim olduğunu bir türlü idrak edemezler. Hatta belki anne- babalarını
enayilikle vasıflandırırlar. Böyle olan
çocuklar birer birer tasavvuf hayatından koparlar; giderler. Burası Allah’ın
âşıklarının yurdudur. Eğer çocuk Allah’a yakınlığı kendisine uygun görmüyorsa,
Allah’tan uzak bir çevre edinmişse; o, dejenere olmayı hak etmiştir. Ya
kendisini toplar ya da toplayamaz... Biz her zaman sorumsuz davranışlar
sergileyen; kendisini haklı çıkarmak için ebeveynine hakikat olmayan şeyleri
ulaştıran çocuklar için gene yollarına devam etsinler diye onlara en güzel
davranışı göstererek onlar için Allahû Tealâ’ya hep duada bulunuruz. Ama hiçbir
zaman onları aramıza zorla geri gelmesini düşünmeyiz.
Allah’ı sevmeyen insanın Allah dostlarının arasında yeri
yoktur. Allah âşıkları, Allah ve resûlünün kıymetini bilenlerdir.
Çocukların problemi, anne ve babanın bin bir zorlukla
girdiği Allah’ın yolunun kıymetini bilmemesinden kaynaklanır. Anne ve babaları tasavvuf
hayatını yaşıyor diye onlar da tasavvufun içinde olmuşlardır. Çocuklar tasavvuf
hayatının bir
ayrıcalık olduğunu; Allah’ın bir ni'meti olduğunu hiç anlamadan büyütülmüşse, o
zaman bu güzelliğin, bu ni'metin farkına varamamaları tabiidir.
Ne yazık ki ancak dergâh hayatından uzaklaştırıldıkları
zaman çocukların bir kısmı dergâhın kıymetini
anlayabilir. Anlayamayanlarda zaten kendilerini
şeytana kaptırmış olanlardır.
Tasavvuf hayatında Allah’ın bütün
insanları mutluluğa götürecek olan kanunları tatbik edilir. Bu kanunların
başında olan herkesin etrafındakilere en iyi davranışlarda bulunması ve
görevinin başkalarını mutsuz etmek değil; mutlu etmek olduğunu idrak etmesidir.
Bu terbiye içinde çocuklarımızı yetiştiririz.Yetiştirmek mecburiyetindeyiz...
Eğer çocuklar bu konuda yetişmemekte ısrar ederlerse o zaman çözümler getirmek mecburiyetindeyiz. Anne ve baba çözümleri
kabul ederse tatbikata geçer. Eğer anne-baba çocuğun
doğru yetiştirilmesi istikametindeki çözümleri kabul etmezse o zaman çocuklarıyla
beraber onlar da tasavvufu yaşayan toplumdan ayrılırlar.
Allahû Tealâ, tasavvuf hayatında kimsenin
başkalarına zarar vermesine müsaade etmez. Çocuklarınızı haklı çıkarmak için, onların
başkasına zarar vermesine göz yumamazsınız.
Hiç kimsenin, hiç kimseye özellikle
dergâhtaysa sorumsuzluğu sebebiyle zarar vermesine müsaade edilemez. Bir olay
olur; ikinci olay olur ama en sonunda onlar aramızdan ayrılır.
Çocuklarımıza dikkatle bakalım. Çocuklarımız
gözbebeğimizdir. Ama onları Allah’ın istediği gibi yetiştiremezsek ellerinden,
dillerinden başkalarının zarar gördüğü insanlar hüviyetine girerlerse, bundan
anne ve babalar sorumludurlar.
Başkalarına zarar veren insanlar, yaşları
ne olursa olsun Allah dostlarının arasında yaşayamazlar. Bu şekilde yaşantılarına
devam edemezler. Her davranışlarıyla Allah’a değer vermediklerini, dünya hayatının
kendilerini çektiğini ispat ederler.
İnsanların iç dünyalarındaki gayeleri “Allah’ın
yoluna girmek” olmalıdır. Gayesi bu olmayan insanlara faydalı olunamaz. Oysa ki
burada sadece hepinizi en iyiye ulaştırmak için vazifeliyiz. Dürüst, iradeli,
başkalarına sadece fayda ulaştıran, başkaları için yaşayan ve bundan mutlu olan
insanlardan oluşan bir toplum oluşturmak vazifemizdir.
Ülkemizde bir kaos yaşanmaktadır. Senetlerin,
çeklerin %70’i ödenmemektedir. Sadece İstanbul’da hergün binlerce çanta kapma
olayı (kapkaç) söz konusudur. Çok sayıda insan işsiz ve babalar evlerine ekmek
götüremez durumdalar. Ahlâk her geçen gün daha çok dejenere olmaktadır. Ülkemizde
hapse girmek normal bir olay gibi telakki edilmeye başlandı. Aldatmak üzerine
her şey yapılmaktadır. Bütün bunların arkasında Allah’a sırt çevirmek ve
Allah’ın güzelliklerinden uzaklaşmak vardır. Ahlâk boşuna dejenere olmaz.
Ahlâkın dejenere olmasının arkasında sadece bir tek sebep vardır; “Allah’tan
uzaklaşmak…”
Osmanlıya dikkatle bakmalıyız. Allah’ın
emirlerini yaşadıkları devrede cihan devleti oldular. Osmanlı nizam-ı âlem oldu.
Allah’ın dîninin; tasavvufun, onlara verdiği güzellikle, adalet anlayışıyla,
ahlâkla âleme nizam veren ülke oldu. Bunların hepsi bugün yok olmuş durumdadır.
Tasavvufun dînden başka bir şey olduğu
zannedilmektedir. Tasavvuf, İslâm’ın hayata geçirilmesi, yaşanmasıdır. Tasavvufta
ahlâklı insan olmak, dürüstlük, başkalarına faydalı olmak, insanlara yardım
etmek öğretilir. Bu hedeflere mugayir davranışların sahibi olan hiçkimsenin tasavvufu
yaşayan bir toplumun içinde yeri yoktur. Geleceğin toplumu, hidayet çağında bu
vasıfların sahibi olacaktır. Bütün insanlığa ibret olacaktır; örnek olacaktır.
Bizler bu konular hakkında titizlikle
davranır, dikkatle, ihtimamla ve Allah’ın adaletine mutlaka sadık kalarak,
Allah’ın emirlerini tatbik ederiz. Bazı konularda kişilerin nefs afetleri,
onlara bizim yanlış yaptığımızı düşündürebilir. O zaman hangi konuysa iyi
inceleyin; yeniden bakın. Karanlıkta kalan tarafları sorun. Neticede hiçkimseye
kıl kadar haksızlık edilmediğini göreceksiniz.
Emirleri Allah’ın verdiği bir yerde ne
kadar arasanız arayın adaletsizlik bulamazsınız. En küçük bir adaletsizliğin
olduğunu telakki ettiğiniz olayda konunun detaylarına girdiğinizde orada asla adaletsizliğin
bulunmadığını görürsünüz.
Çocuklarınızın başkalarına zararlı çocuklar
olmasına müsaade etmeyin. Allahû Tealâ’nın emri budur. Burada çocuklar
eğitilir. Burada çocuklar başkalarına faydalı olmayı öğrenirler. Başkalarıyla
dost bir standart içinde başkalarını mutlu edecek davranışlar içinde geçinmeyi
öğrenirler. Birbirlerine yardımcı olmayı öğrenirler. Bu güne kadar bu
standartların dışında sadece birkaç istisna gördük sayıları çok olmadı.
Allah’ın yolu mutluluk yoludur. Hiçkimse
başkalarına mutsuzluk verecek olan davranışlarla, tasavvuf toplumunun içinde hayatını
devam ettiremez.
Hepiniz kendinize dikkatle bakın! Başkalarına
mutluluk vermek için yaşayın. Başkalarına vereceğiniz mutluluk sebebiyle
onlardan 2 kat daha fazla mutlu olmak için buradasınız.
Allah’ın
kanunları davranış biçimlerinizde sizi en güzele götürecektir. Hepiniz hayatınızda: “Ben bugün falancaya
işte böyle bir güzellik yaptım, onun çok mutlu olduğunu gördüm. Ve anladım ki doğru olan buymuş.” tarzındaki
ifadelerin daha çok yer aldığı günlere ulaşmalısınız. Sevgili öğrenciler, sahâbe böyle yaşıyordu. Sahâbe hergün Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e
kime hangi güzelliği ulaştırdıklarına dair bir haber ulaştırırlardı. Peygamber
Efendimiz (S.A.V) gülümserdi. Başkalarına yapılan onları mutlu eden her davranış O’nu tebessüm ettirirdi ve o güzelliği
hayalinde hep yaşardı. O güzelliğe muhatap olmuş olan sahâbenin iç dünyasını
görürdü.
Herkesin birbirine sevgi ve mutluluk
ulaştırdığı bir toplum oluşturun. Hidayet Çağı’nın hedefi, Dünya’daki diğer
ülkelere örnek olacak ahlâklı bir toplum oluşturmaktır.
Hepiniz çocuklarınıza gereken ilgiyi
göstermelisiniz. Anne-baba olarak onları geleceğe, başkalarına ellerinden,
dillerinden mutluluk ulaştıran insanlar olarak hazırlamalısınız. Bu emri
hepimiz bir arada el ele gönül gönüle yerine getirmek mecburiyetindeyiz.
Allah Razı Olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.