NEFS
Allahû
Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; nefs konusunu
tezekkür etmek üzere Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı.
Biz insanlar ruh, nefs ve fizik vücut olarak 3 unsurla
mücehheziz. Allahû Tealâ, bize zahirî âlem adı verilen bu âlemde yaşamak üzere
fizik vücutlarımızı vermiştir. Muhtevasında bir nefs, bir de ruh mevcuttur.
Önce fizik vücudu halk etmiş, sonra nefsi sevva etmiştir.
Allahû Tealâ, Hicr Suresi 26. âyet-i kerimede
buyuruyor ki:
15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein
mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan
şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
Allahû Tealâ Şems Suresi 7. âyet-i kerimede diyor ki:
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn
edene) (andolsun).
Nefs, berzah âleminin muhtevasında enerjiden oluşan
bir yapıya sahiptir. Cennet ve cehennem hayatını yaşayacak olan bedenimizdir.
19 afeti barındıran manevî bir kalbi vardır. Nefsimiz muhtevasında %100 afetleri
barındırır ve bütün negatif faktörleri oluşturur. Bize sıkıntı veren bütün kötü
şeyler, nefsimizin kalbinde karanlıklar halinde bulunur.
Allahû Tealâ Kaf Suresi 16.
âyet-i kerimede buyuruyor ki:
50/KAF-16:Ve lekad halaknel insâne ve
na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil
verîdi.
Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler
vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.
Bu vesveseler, nefsin 19 afetinden kaynaklanır. Her bir âyet nefsimizin ayrı bir afetiyle alâkalı
olarak devreye alınmıştır. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de nefsin afetlerinin
hepsinden de bahsetmiştir. Nefsin afetleri Allah’ın bütün emirlerine karşı
çıkan bir yapıdadır. Her bir nefs afetinin varlığı Kur’ân-ı Kerim’de kesin bir
şekilde ifade edilmiştir. Bu afetler şunlardır;
1- KİN
VE NEFRET; (Maide-91,
İsra-41)
2- KÜFÜR;
(Âli İmrân-176)
3- YALAN,
TEKZIB; (Zuhrûf-25, En’am-116)
4- ZULÜM; (İbrâhîm-34,Yunus-44)
5- HASED, DÜŞMANLIK; (Bakara-109, Mâide-91)
6- CEHALET;
(Ahzâb-72)
7- CİMRİRİLİK; (İsrâ-100)
8- ÖFKE
VE GAYZ; (Âli İmrân-119)
9- İSYAN;
(Hucurât-7)
10- SABIRSIZLIK; (İsrâ-11)
11- KİBİR
VE GURUR; (A’râf-40)
12- HIRS
VE ŞEHVET; (Meâric-19,
Nisâ-27)
13- NANKÖRLÜK; (Hacc-66)
14- DEDİKODU,
GIYBET; (Hucurât-12, Nisâ-112)
15- ZAN; (En’âm-116)
16- İPTİLÂLAR; (Mâide-90)
17- VEFASIZLIK; Bakara-27)
18- MÜRAÎLÎK; (Nisâ-38-142, Enfâl-47)
19- FİTNE,
FESAD; (Enfâl-73)
Nefsin muhtevasına bakıldığı zaman, sadece
afetlerle yani 19 grup afet ile yaratılmıştır. Nefsimizin afetleri, Allah’ın
bütün emirlerine mutlaka karşı çıkan, asla onları yapmak istemeyen, yasak
ettiği filleri ise mutlaka işlemek isteyen bir hüviyettedir. Nefsimizin
afetlerine dayalı olarak yaptığımız her şey, bize derecat kaybettirir.
Nefsimizin
afetlerden temizlenmesi iki adımda gerçekleşir:
1- Nefs
Tezkiyesi, nefsin
% 51’inin temizlenmesidir.
2- Nefs
Tasfiyesi, nefsin
% 100 temizlenmesidir.
Nefsin tezkiyesi ve tasfiyesi, amilüssalihat
(salih amel) ile yani nefsi ıslâh eden amellerle gerçekleşir. Nefsimizin bir afeti, derecat
kaybettirmek üzere bize tesir etmek isterse, ona mutlaka karşı çıkmalıyız.
Başka birisi dedikodu yapabilir ama biz o kişiye dinlemek istemediğimizi nazik
bir lisanla söyleyebiliriz. Onu kırmadan, bunun yanlış bir şey olduğunu
anlatmamız çok daha güzel bir sonuca ulaştırır.
Yanlış davranışlar size ulaştığı zaman önlemek
istikametinde size tesir edecek olan şey, ruhunuzun hasletleridir. Ruhunuzun kalbi
%100 hasletlerle donatılmıştır. Nefsin afetlerinin tam karşılığı olan herşey
haslettir. Ruhumuzda da 19 tane haslet vardır. başlangıçta; Allah’ın bütün
emirlerine karşı çıkan, yasak ettiği bütün fiilleri işlemek isteyen, afetlerle dolu
bir nefsimiz vardır. Ruhumuzda ise Allah’ın bütün emirlerini yerine getirmek
isteyen, yasak ettiklerini hiçbir zaman işlemek istemeyen hasletler vardır.
İnsanoğlu böyle bir dengeyle yaratılır. Ama ruhumuzun bizden ayrılması
gerekecektir. Çünkü Allahû Tealâ, ruhumuzun Kendisine ulaşmasını farz kılmıştır.
Allahû Tealâ ruha, “İrciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön, geri dönerek Rabbine
ulaş.” demektedir.
Allahû Tealâ Fecr Suresi 28. âyet-i kerimede buyuruyor
ki:
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki
râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak
ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!
Rabbine ulaşan nefs değil, ruhtur. Çünkü Allahû Tealâ Secde Suresi 9.
âyet-i kerimede buyuruyor ki:
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha
fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen
mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve
onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad
(idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Üfürülen bir ruhumuz, sevva edilen bir nefsimiz ve
dizayn edilen bir fizik vücudumuz var. Nefsimize baktığımız zaman, başlangıçta
%100 afetlerle dolu olduğunu görüyoruz. Saydığımız afetler nefsimizin bütününü
oluşturuyor ve eğer onu dinlersek sadece mutsuzluğu yaşıyoruz. Ama Allahû Tealâ
bizlere “nefs tezkiyesi” diye bir emir vermiştir. Nefsimizi tezkiye etmemiz
emrolunuyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: ”Allah bu dîni nefsinizi ıslâh
edesiniz diye indirmiştir.”
Allahû Tealâ Maide Suresi 105. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
5/MÂİDE-105: Yâ eyyuhellezîne âmenû
aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum ilâllâhi merciukum
cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ey âmenû
olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur).
Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin
dönüşü Allah'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.
Allahû Tealâ Muddesir Suresi 38 ve 39. âyet-i
kerimelerde buyuruyor ki:
74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ
kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün nefsler, iktisap ettikleri
(kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler
(bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel
yemîn(yemîni).
Yemin
sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.
Hiç
kimse nefsini kendisi ıslâh edemez. Nefsleri ancak Allah ıslâh eder. Allahû Tealâ Nur Suresi 21.
âyet-i kerimede buyuruyor ki:
24/NÛR-21:Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş
şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi
vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum
min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un
alîm(alîmun).
Ey
âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına
tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o
(şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak
ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize
olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen
nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve
Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).
Allahû Tealâ Bakara Suresi 151. âyet-i kerimede ise nefs tezkiyesi ve tasfiyesini resûlleri vasıtasıyla yaptığını buyurmaktadır:
2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum
resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel
hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).
Nitekim size,
aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber)
gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi
(nefsinizi)tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap'ı(Kurânı Kerim'i) ve hikmeti
öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin..
Nefsin ıslâhı, Allah'a ulaşmayı dileyip, mürşide tâbî olduktan sonra,
mürşidin verdiği “Zikrullahı” yapmak ile gerçekleşebilir.
Allahû Tealâ Muzemmil-8, Rad-28, 29 ve Alâ-14, 15’de nefsi ıslâh etme dizaynının zikir ile gerçekleşeceğini ifade
etmektedir:
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike
ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve her şeyden
kesilerek O'na ulaş.
13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve
tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul
kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri,
Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle
mutmain olur, öyle değil mi?
13/RA'D-29: Ellezîne âmenû ve amilûs
sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb(meâbin).
Âmenû
olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefsi ıslâh
edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meabın (sığınağın) (en) güzeli onların.
87/A'LÂ-14: Kad efleha men tezekkâ.
Nefsini tezkiye eden kimse felâha
(kurtuluşa) ermiştir.
87/A'LÂ-15: Ve zekeresme rabbihî fe
sallâ.
Ve (o
nefsini tezkiye eden) Rabbinin İsmi'ni zikretti ve de namaz kıldı.
Eğer biz Allah’a ulaşmayı dilemişsek; Allahû Tealâ
mutlaka bizi mürşidimize ulaştıracaktır. Mürşidimize tâbî olduğumuz gün, Allah’ın
ismini; “Allah, Allah, Allah…” diye zikretmemiz emrolunur. Allah’a ulaşmayı dilemeyen
ve mürşidine tâbî olmayan birisi bu zikri yaparsa hiçbir şey olmaz. Kişi zikir yapabilir
ancak kalp Allah’a dönmediği, kalbe nur yolu açılmadığı için nurlar kalbe giremez.
Ama mürşidine tâbî olan birisi zikir yaparsa, onun nefsinin kalbine Allah’ın
katından salâvâtla rahmet, salâvâtla fazl isimli 2 grup nur girer. Kalbe giren
ilk grup nur salâvâtla rahmettir.
Allahû Tealâ En’âm Suresi 125. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en
yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al
sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur
ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine
ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar.
Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi
daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine azap
verir.
Allahû Tealâ’nın, Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin göğsünden
kalbine açtığı yoldan o kişinin kalbine nuru gönderen Allah’tır. Rahmetle fazl
nurlarından rahmet nurları kalbe girer ve %2 olarak kalbe yerleşir. Böyle bir
dizayn konunun başlangıcını teşkil eder ve nurlar kalbimize girmiştir. Burada
nurların girdiğini ifade ettiğimiz fizik
vücudumuzun kalbi değil, nefsimizin kalbidir. Allahû Tealâ’nın nefsimizin
kalbine nurları ulaştırabilmek için, rahmet nurlarını önce ulaştırmasının
arkasında bir öncü kuvvet oluşu söz konusudur. Nefsin kalbine sadece %2 rahmet
nuru girebilir. Geri kalanı fazl olarak gelecektir. Nefsimizle ruhumuz arasında
başlangıçta bir denge söz konusudur. Çünkü ruhumuz tamamen hasletlerle,
nefsimiz de afetlerle doludur. Ruhumuz Allah’a ulaşmak üzere bizden
ayrılacaktır. 14. basamakta bu işlem gerçekleşir. Mürşidimize tâbî olduğumuz
zaman ruhumuz bizden ayrılır ve hangi mürşide tâbî olduysak onun dergâhına
gider. Oradan da devrin imamının dergâhına ulaşıp, seyr-i sülûk isimli
yolculuğu yapmaya başlar. Bu durumda nefsin muhtevasındaki afetlerin yok olması
söz konusudur. Manevî tekâmül bizi, nefsin afetlerinin yok olması istikametinde
sonuca götürecektir.
Allah’tan gelen nurlar nefsimizin kalbine girdikçe,
nefsimizin afetleri orasını terk etmek mecburiyetindedirler. İnsanları sadece
kötülüğe, Allah’ın bütün emirlerini yapmamaya, yasaklarını işlemeye sevk eden
nefsimizin afetlerini yok etmek için harekete geçmek, Allah’a ulaşmayı dilemektir.
Bu dilek Allah’ın üzerimizdeki tesirleriyle devam eder. Allahû Tealâ önce Rahmân
esmasıyla tecelli eder. Sonra Allahû Tealâ gözlerimizin irşad makamını
görmesini, kulaklarımızın irşad makamının sözlerini işitmesini ve kalbimizin bu
sözleri idrak edebilmesini temin eder. Sonra Allah kalbimize ulaşır ve
kalbimizin nur kapısını Allah’a çevirir, göğsümüzden kalbimize bir nur yolu açar,
zikirle rahmet gelir ve huşûya ulaşırız. Hacet namazıyla mürşidimizi sorarız ve
mürşidimiz kim ise ona ulaşırız. Onun önünde diz çöküp tövbe eder, el öperiz.
Hepimiz bunları yaptık. Sizler de eğer bunu gerçekleştirmediyseniz, kemâl
derecelerine ulaşamayacağınızı, kâmil insan olmanızın mümkün olmadığını
bilmelisiniz.
İnsan-ı kâmil kimdir? İnsanı-ı kâmil, nefsinin kalbini
%100 Allah’ın nurlarıyla doldurmuş, daimî zikre ulaşmış, ulûl’elbab makamından
sonra Tövbe-i Nasuh’unu gerçekleştirmiş, irşad olmuştur. Daha sonra ise Allah
onun günahlarını örtmüş, başının üzerine salâh nuru vermiş, günahlarını sevaba
çevirmiş, iradesini de teslim almıştır. Bu teslimden sonra kişi Allahû Tealâ tarafından
irşada memur ve mezun kılınır.
Nefsinin kalbinde hiç afet kalmamıştır. Bu nasıl
olmuştur? Önce nefsinin kalbi %2 rahmet nuru olmak üzere 7 defa %7 fazl nurunun
birikmesiyle %51 nur dolmuş, nefsi tezkiye olmuş, sonraki adımda ise kemâlât
makamlarında %49 daha fazıl eklenerek nefsi tasfiye olmuş ve afetlerin yerini
%100 nur almıştır. Bu tezkiye işlemi olması için kişinin ruhunun zemin kattan
1. kata ulaşabilmesi için nefsinin kalbine mutlaka %7 fazl nurunun girmesi gerekmektedir.
14. basamakta mürşidimize ulaşıp tâbî olduğumuz zaman,
ruhumuz Allah’a doğru yola çıktığı için, bizi güzelliklerden men edecek olan
bütün faktörler yok olmuştur. Nefsimizin kalbindeki nurlar %51’e ulaşıncaya
kadar, Allahû Tealâ şeytanın bizi üzebilecek olan bir şeyler yapmasını kesin
olarak engelleyecek ve şeytan biz insanlara hiçbir kötülükte bulunamamanın
aczini yaşayacaktır. Ruhumuzu Allah’a ulaştıracağımız güne kadar Allahû Tealâ
bu istikamette bir muhtevadan bahsetmektedir. O kişinin şeytan tarafından
yoldan çıkarılabilmesi bu süreç içerisinde mümkün değildir. Tamamen şeytanın
bütün tesirleri önlenmiştir. Çünkü kişi nefs
adı verilen bu vücudunu aklamak mecburiyetindedir.
Bu
aklamayı %51 oranında Allahû Tealâ gerçekleştirecektir. Onun için kişi harekete
geçer ve kolayca zikirlerini yapmaya başlar. Hiçbir zorluk çekmez ve zevk
duyar. Oruç tuttuğu zaman açlık duymaz. Bütün güzellikleri sanki daimî zikre
ulaşmış gibi yaşamaya başlar. Hâlbuki daha yolun başındadır. Nefsinin kalbinde
%7 nur birikimi gerçekleştiği zaman, orası (nefs açısından) Nefs-i Emmare’yi ifade
eder. Nefs Tezkiyesi 7 kademede gerçekleşir:
Allahû Tealâ Yusuf Suresi 53. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî,
innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun
rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize
çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder.
Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim,
mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu
gönderen ve merhamet edendir).
Nefs, %100 afetlerle doludur. Her açıdan sadece
Allah’ın yasaklarını yapmak ister, emrettiklerini de yapmak istemez. Kişi
mürşidine ulaştıktan sonra, nefsinin kalbine Allahû Tealâ’nın yazdığı îmân kelimesi
sebebiyle (îmân kelimesi Allah’tan gelen salâvât, rahmet ve fazl nurlarından
fazılları kendisine çekeceği manyetik alan sebebiyle), kişi zikir yaptığı zaman
göğsünden kalbine açılan yoldan giren salâvât, rahmet ve fazl nurlarından
fazıllar, o kişinin kalbine yerleşmeye başlar. Başlangıçtaki %2 rahmet nurunu
söylemiştik. Nefs-i Emmare süresince o kişinin nefsinin kalbine %7 oranında nur
dolacaktır ve ruh Allah’a ulaşabilmek için ona paralel bir seyir takip
edecektir. Ruh, başlangıçtaki %2’lik rahmet nurundan sonra, nefsin kalbinde %7
fazl tamamlandığı zaman zemin kattan 1. gök katına ulaşır. 2. defa %7 nur
birikiminde Nefs-i Levvame’ye ulaşılır.
ü NEFS-İ LEVVAME:
Kişi artık nefsini levm etmektedir.
2. defa %7 nurla Nefs-i Levvame’ye ulaşır ve nefsini levm etmeye, (kınamaya)
başlar. Kişinin bu kınanma süreci içerisinde, nefsinin kalbindeki nurlar %14’e
yükselir.
Allahû Tealâ Kıyame Suresi 2. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil
levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin
ederim.
ü NEFS-İ MÜLHİME:
3. defa %7 nur birikimine ulaşılır.
Nefs-i Mülhime’de kişi Allah’tan ilham almaya başlar. Ruh, 3. gök katındadır. Allahû Tealâ, bu nefs
kademesinde Allah’ın takvasının da
şeytanın fücurunun da nefsin kalbine ilham edildiğini ifade etmektedir.
Allahû Tealâ Şems Suresi 8. âyet-i kerimede buyuruyor
ki:
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve
takvâhâ.
Sonra ona
(nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
ü NEFS-İ MUTMAİNNE:
4. gök katında “Mutmainne”
kademesi söz konusudur. Kişi doyuma ulaşır, Allah’ın verdiklerinin kendisine
yeterli olduğu, daha çok verseydi onu yanlış yerlerde harcayabileceği
kanaatindedir. Daha az verseydi isyan edeceğini düşünmektedir. Allahû Tealâ’nın
kendisine verdiği imkânlarını ideal bulmaktadır. Allah’a şükür ve hamd
etmektedir. Bu “Mutmainne” kademesi, Allahû Tealâ tarafından o kişi için
kurtuluşun önemli bir adımını teşkil eder.
Allahû Tealâ Fecr Suresi 27. ve Rad Suresi 28. âyet-i kerimelerinde de buyuruyor ki:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul
mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve
tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul
kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri,
Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle
mutmain olur, öyle değil mi?
ü NEFS-İ RADİYE ve NEFS-İ MARDİYYE
Allahû Tealâ Fecr Suresi 28. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki
râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak
ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!
“İrciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön
(ey ruh!)”
“Râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Allah'tan razı olarak ve Allah'ın
rızasını kazanmış olarak!”
‘Radiye’ nefsin Allah’tan razı olması ‘Mardiyye’
Allah’ın da o kişiden razı olmasını ifade eder. Nefs-i Radiye de ruh 5. gök
katına ulaşır. Nefs-i Mardiyye’nin tamamlanması (Allah’ın razı olması) 6. gök
katına ulaştırır.
ü NEFS-İ TEZKİYE
Nefs-i Tezkiye o kişinin ruhunun Allah’a ulaşmasıyla
oluşur. Nefsinin kalbinde 7 defa, %7 fazl ve %2 rahmet nuru ile kalpteki nurlar
%51’e ulaşmıştır. Nefs tezkiye olmuştur.
15. Basamak
|
Nefs-i Emmare (Emreden nefs)
|
Ruh 1.Gök katında
|
7-15 Bin
|
%7
|
16. Basamak
|
Nefs-i Levvame (Kınanan nefs)
|
Ruh 2.Gök katında
|
15-17 Bin
|
%14
|
17. Basamak
|
Nefs-i Mülhime (İlham alan nefs)
|
Ruh 3.Gök katında
|
17-19 Bin
|
%21
|
18. Basamak
|
Nefs-i Mutmainne (Tatmin olmuş nefs)
|
Ruh 4.Gök katında
|
19-21 Bin
|
%28
|
19. Basamak
|
Nefs-i Radiye (Razı olan nefs)
|
Ruh 5.Gök katında
|
21-23 Bin
|
%35
|
20. Basamak
|
Nefsi Mardiye (Allah'ın kulundan razı olması)
|
Ruh 6.Gök katında
|
23-25 Bin
|
%42
|
21. Basamak
|
Nefs-i Tezkiye (Tezkiye olmuş nefs)
|
Ruh 7.Gök katında
|
25-47 Bin
|
%49+2=%51
|
Allahû Tealâ Fatır Suresi 18. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun
vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev
kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs
salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve
ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr)
başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu
(günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez,
onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame
edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o
taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah'adır
(Nefs tezkiyesi ile ruh Allah'a döner, ulaşır).
Nefsimizin tezkiyesi boyunca, yani nefsimizin kalbine
%51’e kadar nurlar doluncaya kadar, nefs tezkiyesi devam eder. Bundan sonrası
artık nefsin tasfiyesidir. Nefs, %51 nur birikiminde tezkiye olmuştur. Ruh
Allah’a ulaşmıştır. Allah’a dönmesi lâzımgelen ruhumuz, Rabbine geri dönmüştür.
Allah’ın koruyucu kalkanı buraya kadar bize yardım eder. Nefsimizin afetleri bu
noktaya kadar adım adım azalmış ve bu noktada %49’a düşmüştür. Ruhumuz Allah’a
ulaşmıştır. 33 bin zikirde veya 47 bin zikir arasında ruhumuz Allah’a ulaşır.
Allah’ın emri ve bize sağladığı o büyük imkân tamamlanır. Tezkiyeden sonra
artık kişinin nefsini tasfiye etmesi gerekmektedir. Kişi tevekkülünü ve zikrini
devam ettirirse zikrini giderek arttıracaktır. Zikrin süresi 18 saati aştığı
zaman bu kişi fizik vücudunu Allah’a teslim edecektir. Daha sonra daimî zikirde
nefsini teslim edecektir. Sonra Tövbe-i Nasuh’la irşad olacaktır. İradesini
Allah’a teslim edecek ve Allahû Tealâ onu irşad makamına tayin edecektir.
Allah’a ulaşmayı dilediğimiz zaman 1. kat cennetin
sahibi oluyoruz. Mürşidimize tâbiiyette 2. kat ve ruhumuzu Allah’a
ulaştırdığımızda 3. kat cennetin sahibi oluyoruz. Buraya kadar olan müessese
Allahû Tealâ tarafından herkese garanti edilmiştir. Nefs tezkiyesi dünya
mutluluğunun yarısını ve Allah’ın 3. kat cennetini sağlar. Nefsin tasfiyesi ise
nefsin kalbindeki afetlerin sıfırlanması, tasfiyenin sonunda iradenin
teslimiyle, 7. kat cenneti, Adn cennetlerini sağlar. Sahâbe bunu bütünüyle
gerçekleştirmişler. Hepsi irşad makamının sahibi olmuştur. Sahâbe; Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’e can-ı yürekten bağlı olan, gerçek anlamda nefs tezkiyesini
ve tasfiyesini gerçekleştiren kişilerdir.
Nefsin muhtevasında afetlerin kalmaması olayı, nefsin
yeni bir hüviyet kazanmasına sebebiyet verir. ve Allahû Tealâ o kişinin kalp
gözünü, kalp kulağını açar. Kalp gözünü açtığı için Allah’ın kendisine
gösterdiği fizik ötesi her şeyi görür. Kalp kulağı açıldığı için Allahû
Tealâ’nın söylediklerini işitir, O’nunla konuşmak imkânının sahibidir.
Başlangıçta %100 afetlerle dolu olan nefs, tasfiye olduğu noktada Allah ile
konuşabilen, Allah’ın gösterdiği her şeyi görebilen, bir hüviyete ulaşır. Başlangıçta %100 afetlerle
dolu olan nefs, neticede bu noktaya ulaşmıştır ve kişi 7 gök katını nefsin
kalbiyle, kalp gözüyle görmüştür. Ruhu Allah’a ulaşmış, ait olduğu yere geri
dönmüştür. Kişinin salâh makamına ulaşması 7. kat cennete Adn cennetlerine
ulaştırır. Nefs öyle bir varlıktır ki; onunla ilgilenirseniz ki
ilgilenebilmeniz için mutlaka önce Allah’a ulaşmayı dilemeniz lâzım, Allah’ın
sizi mürşidinize ulaştırması, tâbiiyetiniz lâzımdır. Ruhunuz ancak tâbiiyetle
vücudunuzdan ayrılacaktır. Allah’a ulaştığı zaman mutluluğun yarısını
yaşarsınız ve gideceğiniz yer 3. kat cennet olur. Allahû Tealâ bize bunu hediye
ediyor. Daha öteye geçmek artık zikirde önemli gayretlerin sahibi olmayı
gerektirir. Netice mutluluk, daha çok mutluluk ve daha çok mutluluktur.
Allah’ın merdivenlerinde yükseldikçe, herşeyin ne kadar güzel olduğunu yaşayacağız.
Allah’a çok hamd edip çok şükredeceğiz!
Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de amilûssâlihatla ilgili olarak
kıyâmet gününden kesitler vermektedir:
ü Amilûssâlihat
(salih amel) yapanlar:
Allahû Tealâ Nisa Suresi 122. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
4/NİSÂ-122: Vellezîne âmenû ve
amilûs sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ
ebedâ(ebeden), va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve men asdaku minallâhi kîlâ(kîlen).
Ve onlar ki,
âmenû olup, nefsi ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) salih amel işlediler, işte
onları, altlarından nehirler akan cennetlere koyacağız, orada ebediyyen kalacak
olanlardır. Allah'ın vaadi haktır (gerçektir). Ve Allah'tan daha doğru sözlü
kim vardır?
ü Amilûssâlihat
(salih amel) yapmaya inanmayanlar:
Allahû Tealâ Secde Suresi 12. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
32/SECDE-12: Ve lev terâ izil
mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ
na’mel sâlihan innâ mûkinûn(mûkinûne).
Ve keşke
mücrimleri, Rab'lerinin huzurunda başlarını eğerek: "Rabbimiz, biz gördük
ve işittik. (Bundan sonra) bizi (dünyaya) geri döndür, salih amel yapalım.
Muhakkak ki biz, mukinun (yakîn hasıl edenler) olduk." (derken) görseydin.
ü Amilûssâlihat
(salih amel) yaptığını zannedenler:
Allahû Tealâ Fatır Suresi 37. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
35/FÂTIR-37: Ve hum yastarihûne
fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî kunnâ na’mel(na’melu) , e ve
lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe
zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).
Ve onlar,
orada feryat ederler: “Rabbimiz bizi (buradan) çıkar, yapmış olduklarımızdan
başka (amel) salih amel yapalım.” Size orada (dünyada), tezekkür etmek isteyen
kimsenin, tezekkür etmesine yetecek kadar bir ömür vermedik mi? Size nezir
gelmedi mi? O halde (azabı) tadın. Artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
ü Amilûssâlihatı
(salih ameli) yarım bırakanlar:
Allahû Tealâ Mu’minun Suresi 99 ve 100. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:
23/MU'MİNÛN-99: Hattâ izâ câe
ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn(rabbirciûni).
Onların birine ölüm geldiği zaman:
“Rabbim, beni geri döndür.” dedi.
23/MU'MİNÛN-100: Leallî a’melu sâlihan
fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ
yevmi yub’asûn(yub’asûne).
“Böylece
(geri gönderdiğin taktirde) terkettiğim salih amelleri (nefsi tezkiye edici
ameli) işlerim.” Hayır, muhakkak ki onun söylediği söz, sadece (boş) bir
kelimedir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların arkasında berzah (engel)
vardır.
Allahû
Tealâ'ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir dersimizin daha
sonuna geldik. Bütün kardeşlerimizin Allaha salih kul olmalarını, tüm teslimlerini
yapıp, insanların dalâletten kurtulmaları için vazifeli kılınmalarını ve bu
istikamette Kur'ân'ın bütün ilmine sahibi olmalarını ve Allahû Tealâ’nın
hepimizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce
Rabbimizden dileyerek inşaallah bugünkü dersimizi burada tamamlıyoruz. Allah
hepinizden razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.