25 Kasım 2015 Çarşamba

RUH

                                                         RUH

Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir dersimizde “Ruh” kavramını tezekkür etmek üzere Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı.
Biz insanlar fizik vücut, nefs ve ruh olmak üzere üç ayrı vücudu sahipleniriz. Allahû Tealâ insanın fizik bedenini salsalin veya tîn denilen bir balçıktan halk etmiştir (yaratmıştır). Nefs bedenini sevva etmiştir. Sonra da fizik bedenin içine ruhundan üfürmüştür.
Allahû Tealâ Hicr Suresi 28 ve 29. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:

15/HİCR-28: Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben mutlaka, “hamein mesnûn olan salsalin”den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.”

15/HİCR-29: Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!

Allahû Tealâ insana evvelâ can vermiş sonra da ruhundan üfürmüştür. Daha sonra da etrafındaki bütün meleklere ve şeytana: ”Ben ona ruhumdan üfürdüm. Şimdi hepiniz onun önünde secde edin.” emrini vermiştir.

       Allahû Tealâ Araf Suresi 11. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

7/A'RÂF-11: Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), lem yekun mines sâcidîn(sâcidîne).
Ve andolsun ki; sizi Biz yarattık. Sonra size suret (şekil) verdik. Sonra meleklere: “Âdem (A.S)'a secde edin.” dedik. İblis hariç, secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

Hiçbir mahlûkuna vermediği ruhu insana verdiği için insan diğer mahlûktan üstündür. Fizik vücud bir mekândır. Nefs de o mekânın içindeki bir varlıktır ve rehinedir. Ruh da o mekânın içindeki bir emanettir.

Allahû Tealâ Azab Suresi 72. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

33/AHZÂB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (Nefs), çok zalimdir, çok cahildir.

Ruhun muhtevasında 19 grup haslet vardır. Allahû Tealâ’nın ruhudur.

       Allahû Tealâ İsra Suresi 85. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

17/İSRÂ-85: Ve yes’elûneke anir rûh(rûhı), kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).
Ve sana Ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Ve size, (Ruha ait) ilimden sadece az bir şey verildi.

Allahû Tealâ “Ruh Rabbinin emrindendir.” buyurmaktadır.  Allah’ın katından gelen, bir görev yapan, bu görevden sonra tekrar Allah’ın katına geri dönen herşey emirdir. Nötrinolar’da bir emirdir.

Allahû Tealâ Sebe Suresi 2. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

34/SEBE-2: Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûr(gafûru).
(O, Allah) yere gireni ve ondan çıkanı, semadan ineni ve oraya yükseleni bilir. Ve O; Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir), Gafûr'dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren).

Allahû Tealâ İsra Suresi 44. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

17/İSRÂ-44: Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûren).
7 kat gökler ve yeryüzü ve onlarda bulunanlar, O'nu (Allah'ı) tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen bir şey yoktur. Ve fakat onların tesbihlerini siz fıkıh edemezsiniz (anlayamazsınız, idrak edemezsiniz). Muhakkak ki O; Hakîm'dir, Gafûr'dur (mağfiret edendir).

Nötrinolar, enerji partikülleridir. Bu enerji partikülleri, Allah’ın katından kâinatın her noktasına ulaşırlar. O noktalar elektronlardan ve karşıt elektronlardan oluşmuştur. Nötrinolar, elektronlara; karşıt nötrinolar karşıt elektronlara gelirler. Ve dönerek gelirler. Bu dönüş enerjilerinden onlara aktararak, tekrar geriye dönerler. Belirli periyotlarda, birbirinin ardından gelen nötrinolar, ulaştıkları her elektronu, mutlaka dönüş hızlarını onlara aktarmak suretiyle, döndürürler, dönmelerini sağlarlar.
Her elektron programlanmıştır. Nasıl bir düdüğe kim üfürürse üfürsün, düdük aynı sesi çıkarıyorsa, düdükten mutlaka bir hava akımının geçmesi lâzımsa, elektronun da dönmesi söz konusudur. Her dönüşünde bir ismi tekrar eder. Bu onların kendi lisanlarına göre Allah lafzıdır. Allahû Tealâ, İsra Suresinin 44. âyet-i kerimesinde “Ama siz onların lisanını anlayamazsınız.” buyurmaktadır. Bütün laboratuarlarda yapılan araştırmaların sonucu aynıdır. Bütün elektronlar ses çıkartır. Bu ses kendi lisanlarıyla Allah ismini telaffuz ederek, tekrar etmeleridir.
Nötrinolar, birer emirdir. Ama elektronlar emir değildir. Allahû Tealâ’nın gönderdiği sekinet isimli enerji de bir emirdir. Allah’ın gönderdiği rahmet, fazl ve salâvât nurları da bir emirdir. Bütün emirler, görev yapmak üzere gelirler, görevlerini tamamlarlar. Misyonu tamamlamış olarak tekrar Rablerinin huzuruna, İndi İlâhi’ye geri dönerler.
Allahû Tealâ Âli İmrân Suresinin 109. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-109:Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).
Göklerde ve yerlerde ne varsa Allah'ındır. Ve emirler (bütün işler), Allah'a döndürülür.

İşte bunlardan bir tanesi de ruhtur. Ruh; insana üfürülen bir emanettir. Birçok dîn âlimi zannederler ki: “Ruh ile nefs aynı şeydir. İyi olursa ruh adını alır, kötü olursa nefs adını alır.” Bu, baştan aşağı yanlış bir ifadedir. Dînin bütün kesimlerinin insanlar tarafından şeytanın telkinleriyle asırlar boyunca aslından uzaklaştırıldığını görüyoruz. İşte ruh ve nefs kavramları da tıpkı bunun gibidir.
Ruh, Allah’tan bize verilen bir emanettir. Ruhumuz Allah’tan gelir, bir emanettir ve mutlaka Allah’a geri dönecektir. Nefsimiz Allah’tan gelmemiştir ve Allah’a geri dönmeyecektir.
Nefs ve ruh iki ayrı varlıktır. Kıyâmet günü, nefsimiz ve fizik vücudumuz tekrar birleşecektir. Ve cehennemde bir azap söz konusuysa beraber çekeceklerdir. Cennette bir mutluluk söz konusuysa, bu mutluluğu beraber yaşayacaklardır.
Ruh bünyesinde %100 hasletler vardır. Bütün ruhlar, sadece hasletlerden oluşur. Kalplerinde sadece hasletler vardır. Ruhun bünyesinde afetlerden hiçbir şey yoktur. Yani nefsteki; öfke, kin, düşmanlık, haset gibi afetlerin hiçbirisi ruhta mevcut değildir. Ruh, 19 grup hasletin bütününe sahiptir. Ruhun kalbinde asla afet oluşması mümkün değildir. Zaten Ruhun kalbi hiç değişmez 19 hasletle mücehhezdir.

RUHUN 19 HASLETİ:
01-Sevgi (Âli İmrân 119)
02-Îmân (En’âm-82)
03-Doğruluk (Ankebût-3)
04-Adalet (A’râf -181)
05-Edep (Furkân -63)
06-Kemalat (Kasas-14)
07-Cömertlik (Âli İmrân -134)
08-Sükûnet (Fetih- 4)
09-İtaat (Enfâl 46)
10-Sabır (Secde-24)
11-Tevazu (Furkan 63)
12-Kanaat (Nahl-30)
13-Şükür (İbrâhîm-7)
14-Ketumiyet (Nisâ-83)
15-Hakikat (İsrâ-81)
16-Meziyet (Furkân-64,72)
17-Vefa (Mutaffifîn-2)
18-Samimiyet (Fussilet-14)
19-Tevhid (Âli İmrân -103)


Ruhumuz, nefsimiz ve fizik vücudumuz hayata beraberce başlar. Nefsimizin kalbi %100 afetlerle doludur, ruhumuzun kalbi %100 hasletlerle doludur. Ve Ruhumuzun kalbi pırıl pırıl nurdur. Nefsimizin kalbi ise zifiri karanlıktır. Doğuşumuzdan itibaren bu olayla karşı karşıyayız. İki ayrı vücut…
İçinizde nefsini görmeyen hiç kimse yoktur. Her rüyada nefsinizin gözleriyle olaylara bakarsınız. Ama ruhunuzu görebilmeniz için mutlaka Allahû Tealâ’nın kalp gözünüzü açması ve size gök katlarını göstermesi lâzımdır. Başka ruhları gördükten sonra, kendi ruhunuzu da Allahû Tealâ bir gün gösterecektir. Ruhun görüntüsüne baktığınız zaman görüntü itibariyle bu fizik vücudunuzdan hiçbir farkının olmadığını göreceksiniz.
Allahû Tealâ herşeyi öylesine güzel bir dizayn içinde kurmuş ki; O’na sadece hayranlık duyarsınız. Demiştik ki; Ruhumuz Allah’tan bize verilen bir emanettir.

       Allahû Tealâ Secde Suresi 9. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, Fizik vücudun içine) Ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükür ediyorsunuz.

Allahû Tealâ: “İnsanın içine Ruhumdan üfürdüm.” diyor. Allahû Tealâ Âdem (A.S)’a ve hepimize ruhundan üfürmüştür. Ruhumuz, fizik vücudumuzun aynı görüntüsüne sahip olan bir dizayn içerisindedir. Allah ile olan ilişkilerimizde her şeye dikkatle bakın. Ruh, Allah’ı temsil eder. İnsanın kâinattaki bütün varlıklardan üstünlüğü, muhtevasında ruh adı verilen bir emanetin var olmasından kaynaklanır. Onun için Allahû Tealâ’nın meleklere ve iblise verdiği secde emri, Âdem (A.S)’ın zatına değildir. Âdem (A.S)’ın topraktan yaratılmış olan zatına secde edilmiyor. O zatın içinde bulunan Allah’ın emanetine, ruha secde edilmektedir. Ve iblis, her zamanki şeytanlığıyla Âdem (A.S)’a secde etmiyor. Allahû Tealâ’nın: “Ey iblis, seni Âdem (A.S)’a secde etmekten men eden nedir?” sualine, “Beni enerjiden, dumansız ateşten yarattın, onu topraktan yarattın. Ben ondan üstünüm.” diyor. Toprağı necis olarak kirli olarak görüyor. Âdem (A.S)’da ruh var, ibliste yok. Âdem (A.S) Allah’tan bir varlığı, bir emaneti bünyesinde taşıyor, iblis taşımıyor. Ve secde edilmesi lâzımgelen Âdem (A.S)’ın zatı değil, O’nun muhtevasında bulunan ruhtur.

       Allahû Tealâ Araf Suresi 12. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

7/A'RÂF-12: Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” İblis: “Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.

Ruhun dizaynına dikkatle bakın. Ruh, fizik vücudumuzdan dilediği an ayrılmak yetkisinin sahibidir. Kim ruhunu Allah’a göndermemişse, ruh onun fizik vücudundaysa, hiçbir günaha iştirak etmez. Mutlaka fizik vücuttan ayrılır. Nefs ve fizik vücut günahı işlerler. Ruh elindeki mizanla olayı gözlemektedir. Ve arkasından nefse bir azap tatbik edecektir. Nasıl her işlediğimiz günahtan sonra, Allahû Tealâ biz insanlara azap ediyorsa, her kötülük yapan insan o kötülüğü işledikten sonra içinde bir azap duyuyorsa, aslında bu, o kişinin Allah tarafından kendisine verilmiş olan cezasıdır. Allah, fizik vücudu azaplandırır.
Duygu sistemi orada fizik vücuda aittir. Allah onu azaplandırır. Kişi, azap duyar, mutsuzluk duyar, sıkıntı duyar. Azabı hisseder. Kendisine sıkıntı verildiğini, Allahû Tealâ’nın kendisine azap ettiğini hisseder. Buna insanlar, “vicdan azabı” derler. Ama ruh da nefse huzursuzluk verir, sıkıntı verir.
Ruhumuzu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı dilemek Allahû Tealâ’nın 12 defa üzerimize farz emridir. Bu ulaşma, nefsin kendine düşen görevi yapmasıyla mümkündür. 7 kademede Nefsimizin kalbinin %100 olan karanlıklardan, afetlerden, %51 nura dönüşmesi, afetlerden kurtularak %51 nura dönüşmesi söz konusudur. Bunun %49’u fazilettir, fazıldır, %2’si de rahmettir. Her iki grup da nurdur. Rahmet nuru ve fazl nuru.
Ruhumuzun durumunda bir değişiklik yok. Ruhumuz bizim doğumumuzdan sonra bizde kaldığı sürece hiçbir değişiklik göstermez. Tekâmülün zirvesinde bir varlıktır. Allah’ın bütün emirlerine mutlak itaat eden, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özelliğin sahibidir. Bütün hasletler, Ruhumuzda mevcut olan 19 grup hasletin hepsi, Allah’ın bütün emirlerine mutlak itaat eden, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen özelliklerden oluşur. Vücudumuzun emir ve kumanda mekanizması, Allah’ın herkese eşit olarak dağıttığı akıldan kaynaklanır. Vücudumuza hükümferma olan akıldır.
Ruhunuz dilediği zaman vücudunuzu terk edebilir. Hiçbir günaha iştirak etmez, günah işlendiği an dışardadır. Elindeki mizanla işlenen günahın derecesine bakar. Aynı miktarda azabı, mutlaka huzursuzluk olarak nefse çektirecektir. Allahû Tealâ fizik vücudumuza azap eder. Bu vicdan azabıdır. Ruhunuz da nefsinize azap eder, bu duyduğunuz huzursuzluktur, sıkıntıdır.
Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de,  ölmeden önce ruhun Allah’a ulaştırılmasını 12 defa üzerimize farz kılmıştır.

1-)  Nisâ-58

4/NİSA-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri (ruhu,vechi,nefsi ve serbest iradeyi) sahibine teslim etmenizi emreder. İnsanlar arasında hakemlik ettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki; Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki; Allah, işiten ve görendir.

 “Allah, emanetleri o emanetlerin ehline teslim etmenizi, tevdi etmenizi emreder.” Tevdi etmek bir şeyin üzerindeki haklardan vazgeçerek, kullanmak üzere başka birine vermektir. Meselâ bir para bankaya tevdi edilir. Adı mevduattır. Mevduat, tevdi edilen demektir. Bankaya teslim edilmiştir. Paranın sahibi onu kullandığı sürece, müşteri parasını çekmediği sürece, paranın kullanım hakkı bankadadır. Ne zaman kişi parasını çekerse, tekrar para kendisine teslim edildiği anda para onundur. Ama bankada bulunduğu sürece bir tevdiat olarak, bir mevduat olarak, banka parayı kullanmak yetkisinin sahibidir. Paranın gerçek sahibi, bankanın parayı hangi istikamette kullanmasına karışmak yetkisine sahip değildir.

2-)  Muzemmil-8

73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).

Zikirle Allah’a ulaşacağımızı, bu âyet-i kerime kesin olarak ifade etmektedir. Zikir, nefsin tezkiyesini sağlayan bir müessesedir. Ancak Nefsin tezkiyesiyle Allah’a ulaşacağımız, bu âyetle kesinleşmiştir.

3-)  Zumer-54

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye'tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin) ve O’na (Allah’a) teslim olun. Üzerinize azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Yoksa sonra yardım olunmazsınız.

Allahû Tealâ: “Üzerinize azap gelmeden önce” ifadesini kullanmaktadır. İster ölüm azabı deyin, ister cehennem azabı deyin netice değişmez. Azaptan evvel olduğuna göre Allahû Tealâ bu dünya hayatından bahsediyor. Yani “Bu dünya hayatını yaşarken, Rabbinize yönelin. Allah’a Ruhunuzu ulaştırmayı dileyin. Sonra da Allah’a teslim olun. Yani ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de Allah’a teslim edin.” diyor. Ruhunuzun Allah’a teslimi, bir emanet olan ruhunuzun emanetin sahibine geri verilmesi şekli ile tecelli eder.

4-) Rûm-31 

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

5-) Fecr-28

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulaş.

6-) Zâriyât-50

51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah'a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O'ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.

7-)  Lokmân-15

31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.

8-)  Şûrâ-47

42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).
Rabbinize icabet edin (Allah'a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).

9-)  Yûnus-25

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.

Allahû Tealâ: “Allah, selâm yurduna davet eder ve kimi oraya ulaştırmak isterse onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.” diyor. Sıratı Mustakîm, Allah’a ulaştıran müessesedir. Burada “selâm yurdu” aslında “teslim yurdu” anlamında kullanılmıştır.

10-)  Ra’d-21

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

Bu âyete dikkatle bakın. Ruhun Allah’a ulaşmasını insanlardan gizlemeye çalışan Kur’ân tefsirlerini göreceksiniz. Ne yazık ki Türkiye’deki mevcut Kur’ân meâllerinin çoğu, bu âyeti ‘akrabalık bağlarını kuvvetlendirmek’ olarak, “dostluk bağlarını güçlendirmek” olarak alıyorlar. ‘Allah’ın bitiştirmesini emrettiği şeyi, bitiştirmek’ olarak alıyorlar. Bu, Kur’ân-ı Kerim’e maksatlı, bilerek yapılmış bir suikasttır. Bir tek maksat var: Ruhun Allah’a ölmeden evvel ulaşmasını inkâr etmektir. Allahû Tealâ bunun bir emir olduğunu söylüyor. Allahû Tealâ: “Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi, Ruhlarını O’na (Allah’a) ulaştırırlar, vasıl ederler.”diyor.

11-)  Mâide-7

5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).
Allah'ın, sizin üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah'a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki O, göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.

12-) En’âm-152

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah'ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

        Görülmektedir ki; ruhumuz hayattayken Allah’a dönmek mecburiyetindedir. “Ruh insana hayat verir, Ruh çıkınca insan ölür.” sözleri sadece bir uydurmadır. Ne yazık ki bunu diyen Kur’ân-ı Kerim meâlleri var. “Ruh vücuttan çıkarsa insan ölür” ifadesinin sahipleri, Kur’ân’dan hiç haberdar olmayan, gerçekten insanları çok yanlış noktalara ulaştıran zavallılardır.

Ruhumuzu da vechimizi de nefsimizi de irademizi de, bu dört emaneti de Allah’a teslim etmek mecburiyetindeyiz. Ruhumuzun Allah’a teslimi ise, Allah’a geri dönüş şeklinde tecelli eder.

Allahû Tealâ Fecr Suresi 28, 29, 30. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:

89/FECR-27: Yâ eyyetuhen Nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan Nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey Fizik vücut!) O zaman, (Nefsini tezkiye ettiğin ve Ruhunu Allah'a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.

Allahû Tealâ burada nefse, ruha ve fizik vücuda ayrı ayrı seslenmektedir. “Ey mutmain olan nefs! Allah’tan razı ol, Allah’ın rızasını kazan.” Allahû Tealâ ruha sesleniyor: “Rabbine geri dön. Geri dönerek Rabbine ulaş.” Rücû etmek, ait olduğu yere geri dönmek demektir. fizik vücudumuza sesleniyor: “Kullarımın arasına gir.” Gene fizik vücudumuza sesleniyor: “Ve cennetime gir.”
İnsanlar diyorlar ki: “Allahû Tealâ orada onu demek istememiştir. Çünkü ruh vücuttan ayrılırsa, kişi ölür. Allahû Tealâ da kimsenin ölmesini istemez.” Elbette istemez. Zaten bu sebeple; “İrciî ilâ rabbiki” emri bir ölüm emri değildir. Kur’ân farzlardan oluşur. Bu farzlardan biri de budur. Fecr Suresinin 28. âyet-i kerimesi Ruhun Allah’a geri dönmesi konusundaki bir farzdır. Ama eğer bunu ölüm emri diye alırsanız, Allahû Tealâ intiharı emretmiş olur. Oysaki Kur’ân-ı Kerim diyor ki: “Kim intihar ederse onun gideceği yer mutlak olarak cehennemdir.”

Allahû Tealâ Nisa Suresi 29 ve 30. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:

4/NİSÂ-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâraten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum. İnnallâhe kâne bikum rahîmâ(rahîmen).
Ey îmân edenler (âmenû olanlar)! Birbirinizin mallarını batılla (haksızlıkla) yemeyin, ancak sizin rızanızla yaptığınız ticaret hariç. Ve kendinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin (intihar etmeyin). Muhakkak ki Allah, size karşı Rahîm'dir.
4/NİSÂ-30: Ve men yef’al zâlike udvânen ve zulmen fe sevfe nuslîhi nârâ(nâran). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Ve kim bunu düşmanlık ve zulümle yaparsa, o taktirde biz onu yakında ateşe yaslayacağız. Ve işte bu, Allah için kolaydır.

Ne diyorsunuz, Allahû Tealâ bu tarzda bir emir verir mi? Bir ölüm emri, “İntihar edin.” emri. Hem Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de; “İntihar eden kişinin gideceği yer mutlak olarak cehennemdir.” diyecek hem de: “Hadi intihar edin bakalım.” diyecek. Böyle birşey olabilir mi? Allahû Tealâ açıkça diyor ki: “Ve cennetime gir.”
Evet Allahû Tealâ ruh emanetini insanın ölmeden önce geri göndermesini istiyor demiştik, geri dönmesi için ise nefsinizin kalbinde afetlerin adım adım azalması lâzım. %51 nur geldiği zaman ruhunuz 7 tane gök katını aşıp, Allah’ın Zat’ına ulaşabilir. Bir başka ifadeyle, ruhunuzun Allah’a ulaşabilmesi, ancak Nefsinizin7 kademede tezkiyesi ile mümkündür ki her nefs kademesinde ruh 1 gök katlarını çıkabilsin.

Tâbiîyetle ruh vucuttan ayrılır ana dergâha ulaşır. Ana dergâhta artık ona bir rahle ve bir Kur’ân-ı Kerim teslim edilecektir. 10’arlık insan ruhları sıralarından birine yerleşecektir. Her sabah Hz. Ebubekir’in elini öperek oradaki dergâhın, oradaki müderrisin kürsüsünün arkasında altın kapının sağ tarafındaki secde edenlerden birisi olacaktır.
1- Nefs-i Emmare’de nefsin kalbinde %7 fazl birikimi, %2 de rahmet birikimi vardır. Bu noktada ruh ana dergâhtaki altın kapıdan (Sıratı Müstakîm’in başlangıç noktasından) yukarıya yükselmeye başlayacaktır. Ruh 1. gök katındadır; 1. gökkatında sadece açıkta çimenlerin üzerindeki seccadelerde secde edilir.
2- Nefsin kalbi 2. defa % 7 nur birikimine ulaştı. Kişi, Nefs-i Levvame’dedir. Yani nefsini levm etmeye başlamıştır. Ruh da 2. gök katına ulaşmıştır; 2. gök katında suvarılma havuzları vardır. Suvarılma havuzlarına giren ruhlar elbise ile girerler. O havuzlardaki su gibi görünen sarı renkteki turuncu ile sarı arası renkteki şeffaf suyun içine giren bu insanların elbiseleri ıslanmaz. Elbiseleri ipektendir ama suyun içine girmelerine rağmen ıslanmaz. Ama ruhlar nefes almadıkları için o sıvı onların başlarından 20 cm, 30 cm daha yukarıya kadar tüm vucutlarını kaplar. Orada bir süre suvarıldıktan sonra 3. gök katına çıkma hakkı verilir.
3- Nefsin kalbi 3. defa % 7 nur birikimine ulaşmıştır. Kişi, Nefs-i Mülhime’dedir. Bu kademede kişi Allah’tan ilham almaya başlar. Ruh 3. Gök katına ulaşmıştır; 3. gök katı iki katlı bir köşk mesciddir. Buradaki mescidde secde edilir, sadece 3. kata çıkabilenler orada kalır. 4. kata çıkabilenler oradan yukarıya doğru yükselirler. Yükselmek için ulaştıkları yer evvelâ mihenk kapısıdır, açılış yeridir. Mihenk menfezi; oradan atlayan kişi sonsuz bir hızla yukarıya doğru çekilir. Herkes birbirinin başının üzeridedir. Ama hiç kimsenin ayağı altındakinin başına değmez.
4- Nefsin kalbi 4. defa %7 nur birikimine ulaşmıştır. Kişi, Nefs-i Mutmainne kademesindedir. Kişi doyuma; yani Allah’ın verdiklerinin kendisine yettiği bir noktaya ulaşmıştır. Burada kişi Allah’ın verdiklerinden emindir. Onun bütün ihtiyaçlarına cevap verecektir. Ve kişi düşünüyor: “Eğer Allahû Tealâ bana bundan daha fazla verseydi, belki ben onları Allah’ın yasak ettiği yollarda harcayacaktım. Belki de azacaktım. Kendime fayda yerine zarar verecektim. Daha az verseydi, belki isyan edecektim. Ama ben, hamdolsun ki Allah’ın bana verdiği ile geçinebiliyorum. Bir geçim sıkıntım yok. Allah’a hamd ederim, şükrederim.” diyor. Ruh 4. Gök katına ulaşmıştır;  buradan Beyt-ül Makdes’in aslına çıkılır.
5- Nefsin kalbi 5. defa % 7 nur birikimine ulaştı. Kişi, Nefs-i Radiye kademesindedir. Kişi Allah tan razıdır. Ruh 5. Gök katına ulaşmıştır; 5. gök katı: Beyt-ül Haram’ın aslıdır. Orda tafav söz konusudur bu haccul ekberdir.
6- Nefsin kalbi 6. defa % 7 nur birikimine ulaştı. Bu, Nefs-i Mardiyye kademesidir. Allah da kişiden razı olur. Ruh 6. Gök katına ulaşmıştır; 6. gök katında da Sıbgatullah olma mahalli var. Oradaki buz kalıbına benzer bir nurdan çıkan nurlarla suvarılan, nurlarla ışıklanan insanların derileri normal renkte iken yeşil renge dönüşür. Beyaz, fosfor yeşili çok açık yeşil bir renktir. Bu renge dönüşünce kişi oradan çıkmak yetkisinin sahibi kılınır.
7- Nefsin kalbi 7. defa % 7 nur birikimine ulaştı. Burası, Nefs-i Tezkiye kademesidir. Yani kişinin nefsi artık tezkiye olmuştur 7 x 7 =49 olmak üzere  %49 fazl nuru, başlangıçta nefsin kalbine giren %2 rahmetle birlikte kişinin nefsinin kalbindeki nurlar %51’e ulaşmıştır ve nefs tezkiye olmuştur.
Ruh 7. Gök katına ulaşmıştır; Ruh, 6. gök katından 7. gök katına dikey bir yolculuk ile ulaşır ve burada  7 basamaklı bir mermer merdiven bulunur; 6-7 metre uzunluğunda birer metrelik halkası olan 7 tane halkadan oluşan bir zincir (altın zincir) merdivenin trabzanları arasına gerilmiştir ve bir evvelki katta Cebrail (A.S)’ın kürsüsünde kendisine verilen kılıçla oradaki altın zincire bir defa vuran ruh oradan içeri girer, altın kapı açılır.  Oradan da üst kata levh-i mahfuza çıkılır burası ruhun yatay olarak yolculuğa devam edeceği yedi âlemden oluşur.
1. âlem; Kader Hücreleri’dir. Muntazam bir sıra dâhilinde, bal petekleri şeklinde olan kader hücreleri vardır ve kişi oraya ulaşır.
2. âlem; Ümmülkitap’tır. Kişi 10 katlı bir apartman büyüklüğünde bir kitap görecektir. Son sayfası açıktır. Kitap boşlukta durur, Arşı tutan melekler tutar ama kişinin kalp gözü orada arşı tutan melekleri görmez. Ümmülkitab’ın altında kürsü vardır, devrin imamı orada kalabalık bir gruba ders verir.
3. âlem; Kudret Denizi’dir. Ruhlar Kudret denizine dalar, derinlerde eğitim görür.
4. âlem; Makam-ı Mahmud’tur. Makamı Mahmud’da Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbesi oraya girenlere ders verir. Bu seyr-i sülûk’ta olanlardan 5, 6 kişilik bir grup oraya ulaşır ve daha ötelere geçip de geçtikten sonra geri döneceklerle beraber geriye döneceklerdir. Aşağıdan gelen devrin imamı orada Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le beraber olur. Peygamber Efendimiz (S.A.V), devamlı Makamı Mahmud’da bulunur.
5. âlem; Divan-ı Salihîn’dir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le beraber devrin imamı yukarı çıkmıştı. Devrin imamı zaten yukarda olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in diğer ruhuyla beraber Makamı Mahmut’da kalır. Aşağıdan çıkan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ruhu, orada Makamı Mahmud’dan sonraki Divan-ı Salihîn’de kalır.
6. âlem; Zikir Hücreleri’dir. Geri kalan ruhların hepsi zikir hücrelerine girer, zikir hücrelerinde zikir yaparlar. Kişi bu zikrini aylar süren bir gayretten sonra tamamlar. Vuslat adı verilen bu müessese günümüzde,  normal standartlarda 7-8 ayda gerçekleşir.
7. âlem; İndi İlâhi’dir. Bu zikir hücrelerinde zikrini tamamlayabilen kişi tek başına oradan ayrılır ve İndi İlâhi’nin en yüksek noktası olan Sidretül Münteha’ya ulaşır. Oradan da dikey bir yolculukla Allah’ın Zat’ına ulaşır. Bu Allah’ın Zat’ına ulaşmak vuslattır ve ruh, Allah’ın Zat’ında yok olur. Buna “Fenâfillâh” denir. Fenâ: fani olmak, ölmek demek, yok olmak demektir. Fi: içinde, Allah; Allah’ın içinde, Allah’ın Zat’ında yok olmak demektir.

Allahû Tealâ Nebe Suresinin 39. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.

Görülüyor ki;  Nefs tezkiyesi;  Allah’a doğru 7 gök katını aşan bir yolculuğu muhtevasına alan (önce Allah’a ulaşmayı temel alan, mürşide tâbiiyetle başlayan bir muhteva) ve kişiyi Allah’ın Zat’ına ruhunu ulaştırma noktasına getiren bir dizaynı içeriyor.
Allahû Tealâ, Şûrâ-13’de “Allah dilediğini Kendisine seçer. Onlardan her kim Allah’a yönelirse Allah’a ulaşmayı dilerse onları Kendisine ulaştırır.” diyor.
Ruhun Allah’a ulaşması Allahû Tealâ tarafından üzerimize 12 defa farz kılınmıştır. Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesindir. Herkesin ruhunu mutlaka Allah’a ulaştırmayı dilemesi lâzımdır. Ruh Allah’tan gelmiştir. Allah bize ruhumuzu üfürmüştür ve ruh, mutlaka Allah’a geri dönecektir. Şeytana kul olmaktan kurtulmamız, Allah’a kul olmamız da Allah’a ulaşmayı dilememize yani ruhumuzu yaşarken Allah’a ulaştırmayı talep etmemize bağlıdır.

Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişi;
1- Küfürdedir.
2- Dalâlettedir.
3- Hüsrandadır.
4- Gideceği yer cehennemdir.
5- Allah’ın âyetlerinden gâfildir.
6- Allah’ın dostu değil, tagutun dostudur.
7- Allah’ın kulu değil, tagutun kuludur.

Bir insan ruhunu Allah’a ulaştırmayı dilemedikçe, âmenû olamaz. O kişinin gideceği yer cehennemdir. Bir kişinin cehennemden kurtulabilmesi, ruhunu mutlaka hayattayken Allah’a ulaştırmasına bağlıdır. Kişinin ruhunu Allah’a Ulaştırmak üzere harekete geçmesi de, o kişinin cehennemden kurtulabilmesi için yeterlidir. Bir insan Allah’a ulaşmayı diledi. Sonra da öldü. Onun gideceği yer mutlaka Allah’ın cennetidir.
Böyle bir noktada görülen şudur: Ruhunuz nefsinizden ayrı bir varlıktır. Allah’tan gelmiş ve size bir emanet olarak verilmiştir. Mutlaka Allah’a dönecektir. Ve siz onu Allah’a döndürmek mecburiyetindesiniz. Bu, 12 âyet-i kerimede üzerinize farzdır ve buna mecbursunuz. Cehennemden kurtulabilmeniz %100 buna bağlıdır. Ya Allah’a ulaşmayı dileyeceksiniz, mutlaka cehennemden kurtulacaksınız; ya da dilemeyeceksiniz ki hiç kimse sizi zorlayamaz; ama o zaman cehennemden kurtulmanız da mümkün değildir. Kaldı ki yukarda bahsi geçen o 7 tane negatif faktörün hepsi üzerinizde olur. Hiçbirinden Allah’a ulaşmayı dilemedikçe kurtulamazsınız. Ne yaparsanız yapın, ömrünüz boyunca İslâm’ın 5 şartını A’dan Z’ye tatbik edin; ama Allah’a ulaşmayı dilemeyin, cehennemden asla kurtulamazsınız.
Kur’ân-ı Kerim’in hükümleri asıldır. İnsanların asırlardan beri değiştirdiği ve insanlara kabul ettirdiği yanlışlıkların sonu gelmiştir. Kim diyorsa ki, “İnsanın ruhu vücudundan ayrılınca insan ölür.” Biz ona deriz ki: “Bu bir yalandır. Sen bu yalanı ispat etmek mecburiyetindesin.” Ve intihar, kesin olarak yasaktır. Oysa ki Allahû Tealâ Fecr-28‘de: “İrciî ilâ rabbiki” dediği kişinin, ruhunu Allah’a ulaştırmasını emretmiştir.
Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir dersimizin daha sonuna geldik. Bütün öğrencilerimizin, insanların dalâletten kurtulmaları için vazifeli kılınmalarını ve bu istikamette Kur’ân‘ın bütün ilmine sahip olmalarını ve Allahu Tealâ’nın hepimizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını yüce Rabbimizden dileyerek inşaallah bugünkü dersimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.