16 Kasım 2015 Pazartesi

KİBİR AFETİ

KİBİR AFETİ

Allahû Tealâ bütün insanlardan sadece onların mutlu olmalarını ister. İnsanlar, cemaat halinde yaşamak ve mutlaka başkalarıyla bir arada olmak mecburiyetindedirler. Beşeri münasebetler; insan ilişkileri, yani bir başka ifadeyle davranış biçimleri, insan hayatını mutluluğa veya mutsuzluğa ulaştıran bir hüviyet taşır.
Dünyadaki en mutlu insanlar, davranış biçimleri itibariyle, Allah'ın emrettiğini gerçekleştirenlerdir.
Mademki başka insanlarla beraber olacaksınız, neden onları mutluluğunuzun bir parçası olarak görmüyorsunuz?
Eğer etrafınızdaki insanlara Allah'ın emrettiği biçim ve boyutta davranmıyorsanız; o zaman hem onlar sizinle hem de siz onlarla mutlu olamazsınız. Etrafınızdaki her kişi tek tek sizin mutluluğunuzun bir vasıtasıdır.
Davranış biçimleri son derece önemli bir konudur. Kendi kendinize sorun, mutlu olmayı istiyor musunuz, yoksa istemiyor musunuz? İstemiyorsanız, size söyleyecek bir sözümüz olmaz. Ama istememeniz de mümkün değildir. Şu dünyada mutluluğu aramayan, mutlu olmayı dilemeyen akîl ve bâliğ olan hiç kimse olamaz. Aklı başında olan yani aklı başından bir karış havada olmayan bir insan mutlaka mutluluğun peşindedir. İkinci bir alternatif yoktur. Herkesin ulaşmak istediği hedef mutluluktur.
Bir meslek sahibi olmak, insanların arasında saygın bir hüviyet kazanmak, insanlara hükmetmek, birçok insan tarafından mutluluk zannedilir ve davranış biçimlerini o hedefe yönelik olarak dizayn ederler. Her davranışları ile insanları ezmeye çalışırlar; üstünlüklerini kanıtlayabilmek için ellerindeki bütün fırsatları bu istikamette kullanırlar. Bu insanlar hep hüsranda kalmaya mahkûmdur ve hem başkasına zulmederler, hem de her zulümlerinde derecat kaybedecekleri için kendilerine de zulmetmiş olurlar. Sadece nefsi ile hareket eden bir insan bütün gücü ile başkalarından üstün olduğunu onlara ispat etmeye çalışır. Üstün olmanın zevk zannettiği, gururunu okşayıcı o noktasına ulaşmak ister. İnsanlara hükmetmek, insanları emri altında tutmak ister. Bu nefsin tahakküm afetidir.
Nefsinin tahakküm afetiyle davranan bir insan, hiçbir şekil ve şart altında mutlu olamaz, mutluluğu yaşayamaz. Mutluluğu yaşayabilmek için nefsin gurur ve kibir afetinin sizi silindir gibi çiğnemesine müsaade etmeyin ki; gurur ve kibir bir insana sadece huzursuzluk ulaştırır.
Etrafınızdaki insanları layık olduğu değerli yere oturtun. Çünkü onların her birisi sizin mutluluk pencerenizdir. Ne demek istiyoruz? Etrafınızda her zaman insanlar vardır. O insanlar; Allahû Tealâ tarafından, sizinle birlikte olmak üzere hasbelkader oradadırlar ve etrafınızdaki herkes sadece sizin mutluluğunuzun bir vasıtasıdır.
Sadece iki tür davranış biçiminiz vardır: Ya insanları mutlu edecek şekilde ya da mutsuz edecek davranacaksınız. Sizin gayeniz, başka insanlara mutluluk ulaştırmak olmalıdır. Çünkü onlara ulaştıracağınız her mutluluğun arkasından, siz o mutluluğun iki katını yaşarsınız.
Davranış biçimleriniz sizi ya mutluluk adı verilen bir  hedefe ya da mutsuzluğa ulaştırır. Etrafınızdaki herkesin sizin mutluluğunuzun bir parçası olabileceğini düşünmelisiniz. Çevrenizde; işyerinizde birçok insan vardır. Mesela komşularınız, her an beraber olduğunuz insanlardır. Onların vasıfları ne olursa olsun sizden onlara ve onlardan size ya mutluluk ya da mutsuzluk ulaşır.
Siz insanlara üstünlük taslarsanız, onları hâkimiyet altına almak isterseniz, insanlar tarafından sevilmeyen, onlara huzursuzluk veren bir hüviyet taşırsınız ve sizi hep o gözle görürler. Oysaki davranışlarınızla bunun tersini de ulaştırmanız mümkündür.  
Eğer bir davranışınız başkasını mutsuz kılıyorsa; onlardan üstün olduğunuzun ispatı sadedinde, onlara yaptığınız her yanlış davranış, Allah'ın huzurunda işlenmiş bir cürümdür. Bundan evvela derecat kaybedersiniz sonra da Allahû Tealâ sizi cezalandırır ve size sıkıntı verir. Arkasından da ruhunuz nefsinizi cezalandırır ve onu huzursuz eder. Her karşınızdakine ulaştıracağınız yanlış davranış, onu üzen davranış, mutlaka size geri dönecektir. Bu davranış başka birisinin negatif davranışı olarak da dönebilir. Ama sonuç olarak her fatura mutlaka ödenir.
Allah ile olan ilişkilerinizde her şeyin en güzel olması için, etrafınızdaki insanlar ile en iyi ilişkiye girmek mecburiyetindesiniz. Davranış biçimlerinizde bunu temel faktör olarak almalısınız. Tasavvufu yaşayan herkes; Allah'ın dostu olmak için, Allah'ın sevgilisi olmak için, aramızdadır. Allah’ı sevmek ise başkalarını sevmekten geçer.
Başka insanları sevemeyen, kendi yanlış davranışları dolayısıyla onları kendisine düşman edinmiş olan birisi, hayatı boyunca mutluluğu hiç yaşayamayacaktır. O kişi hayatı boyunca mutsuz bir ömrü sürdürecektir.
Sizin etrafınızda mevcut olan her kişi, sizin mutluluk kapınızdır. Çünkü onlara bir güzel davranışta bulunduğunuz zaman, Allahû Tealâ’nın size huzur ve mutluluk verdiğini; ruhunuzun da nefsinize huzur verdiğini göreceksiniz. Allahû Tealâ her şeyden haberdardır. Başkasına huzur verdiğiniz için hem Allah'tan hem de ruhunuzdan size huzur ve mutluluk ulaşacaktır. Başkasını hangi ölçüde mutlu ederseniz, sizde o ölçüde mutlu olursunuz.
Mutluluğu yaşamanın insan münasebetlerindeki en belirgin davranış biçimi, başkaları için yaşamaktır. Hayatınızı başkalarına adayın! Başka insanlar için yaşamaya başlayın! Hayatınız sadece başka insanlara mutluluk vermek, onların problemleri ile ilgilenmek şeklinde vücuda gelmelidir. Bir kişi ne zaman böyle bir dizayna ulaşırsa, o zaman dünyadaki en mutlu insanlardan biri olur. Çünkü bilir ki;   ne kadar başkalarına huzur verecek davranış sergilerse Allahû Tealâ da o kadar huzuru ona verecektir ve arkasından da ruhundan bir daha mutluluk alacaktır.
Etrafınızdaki her kişi; sizin onlara ulaştırdığınız mutluluğun paralelinde, onlardan iki katı mutluluk almanız için bir bahanedir. Allahû Tealâ’nın etrafınızda var ettiği, beraber olduğunuz bütün insanlar; size ya mutluluk ya da mutsuzluk ulaştırırlar. Ama biliniz ki, bu sizin onlara olan davranışınızın bir neticesidir. Kim Allahû Tealâ’nın yolunda mutluluğu diliyorsa, o kişi mutluluğa adaydır. Yeter ki, Allah’ın kanunlarını bilsin. Bir örnekle açıkladığımızda; etrafınızda her zaman yakın bir ilişki içersinde olduğunuz 10 kişi olduğunu kabul edelim. Her gün onlara en güzel şekilde yaklaşıyorsunuz, onların dertleriyle ilgileniyorsunuz, her gün onlara sualler soruyorsunuz, onların iyi olup olmadıklarını, onlar için neler yapabileceğinizi anlatıyorsunuz, onların hangi konuda neye ihtiyacı olduğunu soruyorsunuz varsayalım. Etrafınızdaki her kişiyi her gün memnun etmek için bir gayretin içindesiniz. O zaman asıl memnun olacak olan, asıl parsayı toplayacak olan onlar değil; sizsiniz!!! Herkese verdiğiniz mutluluk ölçüsünde, Allah size mutlaka mutluluk verir ama onunla kalmaz arkasından ruhunuz da nefsinize huzur verir.
Unutmayın! Mutluluk hepinizin hakkıdır. Ama bunun yolu sizin başkalarına yanlış davranışta bulunmanız ve buna rağmen mutlu olabilmenizi zannetmeniz değildir. Bunun yolu, hayatınızı başkalarına adamanızdır. İşte o zaman başkaları için yaşıyor olacaksınız. Davranış biçimlerinin hası, güzellerin en güzeli budur. Sadece sizinle beraber olanları mutluluğa ulaştırmak için var oluşunuz, her birine onların mutluluğu için onların mutluluğu ölçüsünde yardım etmenizdir.
Allah'a sonsuz hamd ve şükretmek istemez misiniz? İçinizden sokaklara çıkıp “Mutluyum” diye haykırmak geçsin istemez misiniz? Eğer istiyorsanız bu noktaya ulaşmanın yolunu bilmelisiniz. Bunun yolu, derhal Allah'a ulaşmayı dilemenizdir. Ruhunuzu Allah'a teslim ettiğiniz zaman mutluluğun %50’den fazlasını yaşarsınız. Sonra fizik vücudunuzu teslim ettiğiniz zaman; bu mutluluk %80’e çıkar. Nefsinizi teslim ettiğiniz zaman; %100’e ulaşır. Ondan sonra siz her zaman mutlu bir insan olursunuz.
Allah'a ulaşmayı dilediğinizde dînin gereklerini yerine getirerek ruhunuzu Allah’a ulaştırıncaya kadar geçecek olan 6-7 aylık bir devrenin sonuna kadar mutluluk en üst seviyede yaşanır. Bu Allah'a ulaşmayı dilemenin arkasından Allah'ın kişiye verdiği bir ni’mettir; mutluluktur.
 Kişi, ruhu Allah'a ulaştıktan sonra, daha üst boyutlara ulaşmak istikametinde bir gayretin sahibi olmadığı takdirde buluduğu yerde kalır. Eğer ruhunuzu Allah'a ulaştırdığınız zikir seviyesinden aşağı doğru inme başlarsa, o zaman yoldan düşüyorsunuz demektir.
Allah'ın yolunda ilerleyen insanlar; vuslata nail olduktan sonra yani ruhlarını Allah'a ulaştırdıktan sonra, zikirlerini artırmakta devam edenlerdir. Bu zikir seviyesi günün yarısını aştığı takdirde, kişi zahid olacaktır. Allah ile olan ilişkilerinizin sizi daha üst boyutta, yarı yarıya mutlu kılacağı bir ortamda olacaksınız. Sonra nefsinizin kalbinde, nurlar %80’i aştığında fizik vücudunuzu Allah'a teslim edeceksiniz ve mutluluğunuz daha çok artacak. Daimî zikre ulaştığınız zamansa; kesintisiz bir mutluluğu yaşamaya başlayacaksınız, daimî zikir boyunca bu mutluluğunuz hep devam edecektir.
Allah için olduğunuz sürece hep yanı başınızda Allah’ı sizin yardımcınız olarak bulursunuz. Bir insan Allah’ı unutursa; nefsinin afetleri ile baş başa kalmaya mahkûmdur. O zaman o kişi başkalarına güzel davranışlar sergileyemez. Başkalarını nefsinin afetleri sebebiyle kırar. Nefs, hep başkalarını huzursuz edecek olan davranışlarda bulunmasını ister.
Bir tarafta Allah'ın yolunda olup, Allah'ın feyzinden istifade etmek, nefsinizin kalbini Allah'ın nurlarıyla doldurarak ve bu yolun size verdiği büyük ölçekli mutlulukları, huzuru yaşamak ve çevrenize de yansıtmak vardır. Diğer tarafta ise  insanlara eza, sıkıntı veren; huzursuz olmalarına sebebiyet veren davranışlar sergilemek vardır. Eğer bu şekilde davranış biçimleri sergilerseniz bunun asıl sıkıntısını siz yaşarsınız.
Allahû Tealâ herkesi mutlu olsun diye yaratmıştır. Herkesin saadeti Allah'ın temel talebidir ve Allah siz de dâhil olmak üzere, herkesin sadece mutlu olmasını ister.
Davranış biçimlerinizle ne zaman başkalarından yana olmayı başarırsanız, o zaman kesintisiz bir mutluluğu yaşamaya hak kazanırsınız.
Mutluluğun anahtarı; başkalarından yana olmaktır, kör nefsinizden yana olmak değildir. Nefsinizin tuzaklarına düşmeyin! Nefsiniz kendisinde bulunan afetler sebebiyle, sizin her zaman huzursuz olmanıza yol açar ve başkalarına kötü davranışlarda bulunmanızı yeğler. Seçimi o istikamettedir. Hedefi başkalarını mutlu etmek değil, egosunu tatmin etmektir. Nefs bir imtihan aracıdır. Allahû Tealâ onunla sizi devamlı olarak imtihan eder.
Mademki başkalarına ulaştıracağınız her mutluluk; her onları mutlu eden davranışınız size, ona ulaştırabildiğiniz mutluluğun iki katını getirmekte, neden etrafınızdaki bütün insanların mutluluğu için çalışmıyorsunuz? O zaman her birinin mutluluğunun iki katı, sizin her onlara verdiğiniz mutluluk tatbikatından sonra mutlaka size iade edilecektir.
Etrafınızda 10 kişi varsa, onlara mutluluk vermeye hayatınızı adamışsanız, her birinin sizin sebebinizle sahip olduğu mutluluğun iki katını yani toplamda yirmi kat mutluluk yaşarsınız. 
Başkalarına ulaştırdığınız mutluluk sizin mutluluğunuzun vasıtasıdır. Ne kadar çok kişiye onları mutlu edecek davranışlarda bulunursanız o kadar mutluluk size iki katı olarak dönecektir. Allahû Tealâ sizin mutlu olmanızı istediği için onları etrafınızda sizlere sunmaktadır.
Unutmayın! Allahû Tealâ insanları seviyor, hem de çok seviyor. Allah’ın talebi çok sevdiği bu mahlûkunun huzur içinde bir dünya hayatı yaşaması ve cennetin en üst makamlarına ulaşmasıdır. Allahû Tealâ temel hedef olarak bütün insanların yücelmesini, tahakkuk ettirir. Ama ne yazık ki insanlara devamlı telkinde bulunan iblis, bütün insanları birbirine düşman ve mutsuzluğu yaşayan varlıklar olmak istikametinde teçhiz eder; cihazlandırır. İnsanları devamlı olarak kandırmakla meşguldür. Kimin biraz mutlu olacağını sezmişse ona mani olmak için her şeyi yapar.
Şeytanın bu konuda elinde son derece ciddi bir kozu vardır. Kendi sesini, sizin iç sesinize öyle bir benzetir ki; o şeytanın söylediklerini kendi iç sesiniz zannedersiniz ve o zaman başkalarına iyilik etmek değil, belki de kötülük etmeye yönelen bir insan olursunuz.
Allahû Tealâ insanı çok sever, o kadar çok sever ki; ulaştırdığı her şey başkalarına ulaştırabilecek bir mutluluğun işaretini taşır.
Allahû Tealâ’nın dostu olup ömür boyu mutluluk içinde ve huzur içinde yaşamak sonra da mutluluğu yaşarken ölmek, herkesin ulaşabileceği bir husustur. Mutlu olmanız başkalarının elinde olan bir şey değildir. Kim; “Falanca bana iyi davranabilseydi bende mutlu olurdum, feşmekan bana suratını asmasaydı bende mutlu olurdum” diye içinden düşünüyorsa, onlara sesleniyoruz ve diyoruz ki: “Yanlış düşünce sahibisiniz. Siz başka insanlara mutluluk vererek, her birine ulaştırdığınız mutluluğun iki katını her gün yaşamak üzere yaratıldınız.”        
Allah ile olan ilişkilerinizde başka insanları her zaman kendinizden önde tutun. Sahâbeyi düşünün, hiçbiri bir başkasına tahakküm etmiyordu. Gurur ve kibir afeti nedeni ile birbilerine düşmanca davranışlar sergilemezlerdi. Herbiri için diğer sahâbeler; herkes kendilerinden daha üstündü.
Burada sahâbenin yaşadığı bir kıssayı, bir güzelliği anlatalım:
Bir insan şehit olacakken onun en kıymetli hediyesi sudur. Su, ölüm anında insanlar için bir zarurettir. Savaştan sonra yaralılar var ve Hz. Ömer’in elinde su kabı, yaralıların arasında dolaşıp su dağıtıyor ve Hz. Ömer ağır yaralı bir sahâbenin yanından geçerken sahâbe diyor ki:
- Su, Ya Ömer! 
Hz. Ömer hemen koşuyor, suyu vermek üzere uzatıyor, tam uzattığı anda ikinci bir sahâbe diyor ki:
- Ya Ömer! Su.
Hz. Ömer bunu duyunca ne yapacağını şaşırıyor ama birinci su vermek istediği kişi diyor ki:
- Ya Ömer, onun benden daha fazla ihtiyacı var, suyu ona götür.
Hz. Ömer son nefesini vermekte olan birisinin son emri diye değerlendirip, hemen ikinciye koşuyor. İkinciye ulaşıyor suyu uzatıyor, tam o sırada bir üçüncü sahâbe:
- Ya Ömer! Su, diyor.
Hz. Ömer tam suyu uzatmış durumda, ona suyu verirken ikinci sahabe de diyor ki:
        - Hayır. Ya Ömer! Onun benden daha çok ihtiyacı var. Ona ver.
Hz Ömer bunun üzerine şehit olmakta olan her 2 sahâbenin de sözlerini ölmek üzere olan bir insanın vasiyeti olarak kabul edip üçüncüye koşmuş ama üçüncüye ulaşamamış. Üçüncü kişiye su ulaşmadan şehit olmuş. Hz. Ömer hemen ikinci sahâbeye koşmuş  o da şehit olmuş. Birinci sahâbeye koşmuş  o da şehit olmuş.
“Sahâbe gerçekten karşısındaki kişiyi kendisinden daha fazla sevmiş mi?” sorusuna böyle bir kıssadan sonra kim “Hayır” diyebilir?
Unutmayın! Allahû Tealâ sizleri çok seviyor ve sizin mutluluğunuzdan başka hiçbir şey sizden istememektedir. İnsanların çoğu nasıl mutlu olacaklarını kesin olarak bilmemektedirler. Dînlerini yaşayamayan insanlar, devamlı bir huzursuzluğa imza atanlardır. Onlar mutluluğu yaşayamazlar, dünya üzerinde neye sahip olurlarsa olsunlar, mutluluğu yaşayamazlar.

 Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; sizlerle birlikteyiz ve hepinize “Başkaları için yaşayın, hayatınızı başkalarının mutluluğuna adayın.” diyoruz.  Bunu gerçekleştirebilirseniz insanların arasında en mutlu kişilerin sizler olduğunu göreceksiniz. O zaman Allahû Tealâ üzerinizden yardımını hiç eksiltmeyecektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.