KİBİR
AFETİ
Allahû
Tealâ bütün insanlardan sadece onların mutlu olmalarını ister. İnsanlar, cemaat
halinde yaşamak ve mutlaka başkalarıyla bir arada olmak mecburiyetindedirler.
Beşeri münasebetler; insan ilişkileri, yani bir başka ifadeyle davranış
biçimleri, insan hayatını mutluluğa veya mutsuzluğa ulaştıran bir hüviyet
taşır.
Dünyadaki en mutlu insanlar, davranış biçimleri
itibariyle, Allah'ın emrettiğini gerçekleştirenlerdir.
Mademki
başka insanlarla beraber olacaksınız, neden onları mutluluğunuzun bir parçası
olarak görmüyorsunuz?
Eğer etrafınızdaki insanlara Allah'ın emrettiği biçim
ve boyutta davranmıyorsanız; o zaman hem onlar sizinle hem de siz onlarla mutlu
olamazsınız. Etrafınızdaki her kişi tek tek sizin mutluluğunuzun bir
vasıtasıdır.
Davranış biçimleri son derece önemli bir konudur.
Kendi kendinize sorun, mutlu olmayı istiyor musunuz, yoksa istemiyor musunuz?
İstemiyorsanız, size söyleyecek bir sözümüz olmaz. Ama istememeniz de mümkün
değildir. Şu dünyada mutluluğu aramayan, mutlu olmayı dilemeyen akîl ve bâliğ
olan hiç kimse olamaz. Aklı başında olan yani aklı başından bir karış havada olmayan
bir insan mutlaka mutluluğun peşindedir. İkinci bir alternatif yoktur. Herkesin
ulaşmak istediği hedef mutluluktur.
Bir meslek sahibi olmak, insanların arasında saygın
bir hüviyet kazanmak, insanlara hükmetmek, birçok insan tarafından mutluluk
zannedilir ve davranış biçimlerini o hedefe yönelik olarak dizayn ederler. Her
davranışları ile insanları ezmeye çalışırlar; üstünlüklerini kanıtlayabilmek
için ellerindeki bütün fırsatları bu istikamette kullanırlar. Bu insanlar hep
hüsranda kalmaya mahkûmdur ve hem başkasına zulmederler, hem de her
zulümlerinde derecat kaybedecekleri için kendilerine de zulmetmiş olurlar.
Sadece nefsi ile hareket eden bir insan bütün gücü ile başkalarından üstün
olduğunu onlara ispat etmeye çalışır. Üstün olmanın zevk zannettiği, gururunu
okşayıcı o noktasına ulaşmak ister. İnsanlara hükmetmek, insanları emri altında
tutmak ister. Bu nefsin tahakküm afetidir.
Nefsinin tahakküm afetiyle davranan bir insan, hiçbir
şekil ve şart altında mutlu olamaz, mutluluğu yaşayamaz. Mutluluğu yaşayabilmek
için nefsin gurur ve kibir afetinin sizi silindir gibi çiğnemesine müsaade
etmeyin ki; gurur ve kibir bir insana sadece huzursuzluk ulaştırır.
Etrafınızdaki insanları layık olduğu değerli yere
oturtun. Çünkü onların her birisi sizin mutluluk pencerenizdir. Ne demek
istiyoruz? Etrafınızda her zaman insanlar vardır. O insanlar; Allahû Tealâ
tarafından, sizinle birlikte olmak üzere hasbelkader oradadırlar ve
etrafınızdaki herkes sadece sizin mutluluğunuzun bir vasıtasıdır.
Sadece iki tür davranış biçiminiz vardır: Ya insanları
mutlu edecek şekilde ya da mutsuz edecek davranacaksınız. Sizin gayeniz, başka
insanlara mutluluk ulaştırmak olmalıdır. Çünkü onlara ulaştıracağınız her
mutluluğun arkasından, siz o mutluluğun iki katını yaşarsınız.
Davranış biçimleriniz sizi ya mutluluk adı verilen
bir hedefe ya da mutsuzluğa ulaştırır.
Etrafınızdaki herkesin sizin mutluluğunuzun bir parçası olabileceğini düşünmelisiniz.
Çevrenizde; işyerinizde birçok insan vardır. Mesela komşularınız, her an
beraber olduğunuz insanlardır. Onların vasıfları ne olursa olsun sizden onlara
ve onlardan size ya mutluluk ya da mutsuzluk ulaşır.
Siz insanlara üstünlük taslarsanız, onları hâkimiyet
altına almak isterseniz, insanlar tarafından sevilmeyen, onlara huzursuzluk
veren bir hüviyet taşırsınız ve sizi hep o gözle görürler. Oysaki
davranışlarınızla bunun tersini de ulaştırmanız mümkündür.
Eğer bir davranışınız başkasını mutsuz kılıyorsa;
onlardan üstün olduğunuzun ispatı sadedinde, onlara yaptığınız her yanlış
davranış, Allah'ın huzurunda işlenmiş bir cürümdür. Bundan evvela derecat
kaybedersiniz sonra da Allahû Tealâ sizi cezalandırır ve size sıkıntı verir.
Arkasından da ruhunuz nefsinizi cezalandırır ve onu huzursuz eder. Her
karşınızdakine ulaştıracağınız yanlış davranış, onu üzen davranış, mutlaka size
geri dönecektir. Bu davranış başka birisinin negatif davranışı olarak da dönebilir.
Ama sonuç olarak her fatura mutlaka ödenir.
Allah ile olan ilişkilerinizde her şeyin en güzel
olması için, etrafınızdaki insanlar ile en iyi ilişkiye girmek
mecburiyetindesiniz. Davranış biçimlerinizde bunu temel faktör olarak
almalısınız. Tasavvufu yaşayan herkes; Allah'ın dostu olmak için, Allah'ın
sevgilisi olmak için, aramızdadır. Allah’ı sevmek ise başkalarını sevmekten
geçer.
Başka insanları sevemeyen, kendi yanlış davranışları
dolayısıyla onları kendisine düşman edinmiş olan birisi, hayatı boyunca
mutluluğu hiç yaşayamayacaktır. O kişi hayatı boyunca mutsuz bir ömrü
sürdürecektir.
Sizin etrafınızda mevcut olan her kişi, sizin mutluluk
kapınızdır. Çünkü onlara bir güzel davranışta bulunduğunuz zaman, Allahû
Tealâ’nın size huzur ve mutluluk verdiğini; ruhunuzun da nefsinize huzur
verdiğini göreceksiniz. Allahû Tealâ her şeyden haberdardır. Başkasına huzur
verdiğiniz için hem Allah'tan hem de ruhunuzdan size huzur ve mutluluk
ulaşacaktır. Başkasını hangi ölçüde mutlu ederseniz, sizde o ölçüde mutlu
olursunuz.
Mutluluğu yaşamanın insan münasebetlerindeki en
belirgin davranış biçimi, başkaları için yaşamaktır. Hayatınızı başkalarına
adayın! Başka insanlar için yaşamaya başlayın! Hayatınız sadece başka insanlara
mutluluk vermek, onların problemleri ile ilgilenmek şeklinde vücuda gelmelidir.
Bir kişi ne zaman böyle bir dizayna ulaşırsa, o zaman dünyadaki en mutlu
insanlardan biri olur. Çünkü bilir ki; ne kadar başkalarına huzur verecek davranış
sergilerse Allahû Tealâ da o kadar huzuru ona verecektir ve arkasından da ruhundan
bir daha mutluluk alacaktır.
Etrafınızdaki her kişi; sizin onlara ulaştırdığınız
mutluluğun paralelinde, onlardan iki katı mutluluk almanız için bir bahanedir.
Allahû Tealâ’nın etrafınızda var ettiği, beraber olduğunuz bütün insanlar; size
ya mutluluk ya da mutsuzluk ulaştırırlar. Ama biliniz ki, bu sizin onlara olan
davranışınızın bir neticesidir. Kim Allahû Tealâ’nın yolunda mutluluğu
diliyorsa, o kişi mutluluğa adaydır. Yeter ki, Allah’ın kanunlarını bilsin. Bir
örnekle açıkladığımızda; etrafınızda her zaman yakın bir ilişki içersinde
olduğunuz 10 kişi olduğunu kabul edelim. Her gün onlara en güzel şekilde
yaklaşıyorsunuz, onların dertleriyle ilgileniyorsunuz, her gün onlara sualler
soruyorsunuz, onların iyi olup olmadıklarını, onlar için neler yapabileceğinizi
anlatıyorsunuz, onların hangi konuda neye ihtiyacı olduğunu soruyorsunuz
varsayalım. Etrafınızdaki her kişiyi her gün memnun etmek için bir gayretin
içindesiniz. O zaman asıl memnun olacak olan, asıl parsayı toplayacak olan
onlar değil; sizsiniz!!! Herkese verdiğiniz mutluluk ölçüsünde, Allah size
mutlaka mutluluk verir ama onunla kalmaz arkasından ruhunuz da nefsinize huzur
verir.
Unutmayın! Mutluluk hepinizin hakkıdır. Ama bunun yolu
sizin başkalarına yanlış davranışta bulunmanız ve buna rağmen mutlu
olabilmenizi zannetmeniz değildir. Bunun yolu, hayatınızı başkalarına
adamanızdır. İşte o zaman başkaları için yaşıyor olacaksınız. Davranış
biçimlerinin hası, güzellerin en güzeli budur. Sadece sizinle beraber olanları mutluluğa
ulaştırmak için var oluşunuz, her birine onların mutluluğu için onların
mutluluğu ölçüsünde yardım etmenizdir.
Allah'a sonsuz hamd ve şükretmek istemez misiniz? İçinizden
sokaklara çıkıp “Mutluyum” diye haykırmak geçsin istemez misiniz? Eğer istiyorsanız
bu noktaya ulaşmanın yolunu bilmelisiniz. Bunun yolu, derhal Allah'a ulaşmayı
dilemenizdir. Ruhunuzu Allah'a teslim ettiğiniz zaman mutluluğun %50’den
fazlasını yaşarsınız. Sonra fizik vücudunuzu teslim ettiğiniz zaman; bu
mutluluk %80’e çıkar. Nefsinizi teslim ettiğiniz zaman; %100’e ulaşır. Ondan
sonra siz her zaman mutlu bir insan olursunuz.
Allah'a ulaşmayı dilediğinizde dînin gereklerini
yerine getirerek ruhunuzu Allah’a ulaştırıncaya kadar geçecek olan 6-7 aylık
bir devrenin sonuna kadar mutluluk en üst seviyede
yaşanır. Bu Allah'a ulaşmayı dilemenin arkasından Allah'ın kişiye verdiği bir ni’mettir;
mutluluktur.
Kişi, ruhu Allah'a ulaştıktan sonra, daha üst
boyutlara ulaşmak istikametinde bir gayretin sahibi olmadığı takdirde buluduğu
yerde kalır. Eğer ruhunuzu Allah'a ulaştırdığınız zikir seviyesinden aşağı doğru inme başlarsa, o zaman yoldan düşüyorsunuz
demektir.
Allah'ın yolunda ilerleyen insanlar; vuslata nail
olduktan sonra yani ruhlarını Allah'a ulaştırdıktan sonra, zikirlerini
artırmakta devam edenlerdir. Bu zikir seviyesi günün yarısını aştığı takdirde, kişi zahid olacaktır. Allah ile olan
ilişkilerinizin sizi daha üst boyutta, yarı yarıya mutlu kılacağı bir ortamda
olacaksınız. Sonra nefsinizin kalbinde, nurlar %80’i aştığında fizik vücudunuzu
Allah'a teslim edeceksiniz ve mutluluğunuz daha çok artacak. Daimî zikre
ulaştığınız zamansa; kesintisiz bir mutluluğu yaşamaya başlayacaksınız, daimî
zikir boyunca bu mutluluğunuz hep devam edecektir.
Allah için olduğunuz sürece hep yanı başınızda Allah’ı
sizin yardımcınız olarak bulursunuz. Bir insan Allah’ı unutursa; nefsinin
afetleri ile baş başa kalmaya mahkûmdur. O zaman o kişi başkalarına güzel
davranışlar sergileyemez. Başkalarını nefsinin afetleri sebebiyle kırar. Nefs,
hep başkalarını huzursuz edecek olan davranışlarda bulunmasını ister.
Bir tarafta Allah'ın yolunda olup, Allah'ın feyzinden
istifade etmek, nefsinizin kalbini Allah'ın nurlarıyla doldurarak ve bu yolun
size verdiği büyük ölçekli mutlulukları, huzuru yaşamak ve çevrenize de
yansıtmak vardır. Diğer tarafta ise insanlara
eza, sıkıntı veren; huzursuz olmalarına sebebiyet veren davranışlar sergilemek
vardır. Eğer bu şekilde davranış biçimleri sergilerseniz bunun asıl sıkıntısını
siz yaşarsınız.
Allahû Tealâ herkesi mutlu olsun diye yaratmıştır.
Herkesin saadeti Allah'ın temel talebidir ve Allah siz de dâhil olmak üzere, herkesin
sadece mutlu olmasını ister.
Davranış biçimlerinizle ne zaman başkalarından yana
olmayı başarırsanız, o zaman kesintisiz bir mutluluğu yaşamaya hak
kazanırsınız.
Mutluluğun anahtarı; başkalarından yana olmaktır, kör
nefsinizden yana olmak değildir. Nefsinizin tuzaklarına düşmeyin! Nefsiniz
kendisinde bulunan afetler sebebiyle, sizin her zaman huzursuz olmanıza yol
açar ve başkalarına kötü davranışlarda bulunmanızı yeğler. Seçimi o
istikamettedir. Hedefi başkalarını mutlu etmek değil, egosunu tatmin etmektir.
Nefs bir imtihan aracıdır. Allahû Tealâ onunla sizi devamlı olarak imtihan
eder.
Mademki başkalarına ulaştıracağınız her mutluluk; her
onları mutlu eden davranışınız size, ona ulaştırabildiğiniz mutluluğun iki katını
getirmekte, neden etrafınızdaki bütün insanların mutluluğu için
çalışmıyorsunuz? O zaman her birinin mutluluğunun iki katı, sizin her onlara
verdiğiniz mutluluk tatbikatından sonra mutlaka size iade edilecektir.
Etrafınızda 10 kişi varsa, onlara mutluluk vermeye
hayatınızı adamışsanız, her birinin sizin sebebinizle sahip olduğu mutluluğun iki
katını yani toplamda yirmi kat mutluluk yaşarsınız.
Başkalarına ulaştırdığınız mutluluk sizin
mutluluğunuzun vasıtasıdır. Ne kadar çok kişiye onları mutlu edecek
davranışlarda bulunursanız o kadar mutluluk size iki katı olarak dönecektir. Allahû
Tealâ sizin mutlu olmanızı istediği için onları etrafınızda sizlere
sunmaktadır.
Unutmayın! Allahû Tealâ insanları seviyor, hem de çok
seviyor. Allah’ın talebi çok sevdiği bu mahlûkunun huzur içinde bir dünya
hayatı yaşaması ve cennetin en üst makamlarına ulaşmasıdır. Allahû Tealâ temel
hedef olarak bütün insanların yücelmesini, tahakkuk ettirir. Ama ne yazık ki
insanlara devamlı telkinde bulunan iblis, bütün insanları birbirine düşman ve
mutsuzluğu yaşayan varlıklar olmak istikametinde teçhiz eder; cihazlandırır.
İnsanları devamlı olarak kandırmakla meşguldür. Kimin biraz mutlu olacağını
sezmişse ona mani olmak için her şeyi yapar.
Şeytanın bu konuda elinde son derece ciddi bir kozu
vardır. Kendi sesini, sizin iç sesinize öyle bir benzetir ki; o şeytanın
söylediklerini kendi iç sesiniz zannedersiniz ve o zaman başkalarına iyilik
etmek değil, belki de kötülük etmeye yönelen bir insan olursunuz.
Allahû Tealâ insanı çok sever, o kadar çok sever ki;
ulaştırdığı her şey başkalarına ulaştırabilecek bir mutluluğun işaretini taşır.
Allahû Tealâ’nın dostu olup ömür boyu mutluluk içinde
ve huzur içinde yaşamak sonra da mutluluğu yaşarken ölmek, herkesin
ulaşabileceği bir husustur. Mutlu olmanız başkalarının elinde olan bir şey
değildir. Kim; “Falanca bana iyi davranabilseydi bende mutlu olurdum, feşmekan
bana suratını asmasaydı bende mutlu olurdum” diye içinden düşünüyorsa, onlara sesleniyoruz
ve diyoruz ki: “Yanlış düşünce sahibisiniz. Siz başka insanlara mutluluk
vererek, her birine ulaştırdığınız mutluluğun iki katını her gün yaşamak üzere
yaratıldınız.”
Allah ile olan ilişkilerinizde başka insanları her
zaman kendinizden önde tutun. Sahâbeyi düşünün, hiçbiri bir başkasına tahakküm
etmiyordu. Gurur ve kibir afeti nedeni ile birbilerine düşmanca davranışlar
sergilemezlerdi. Herbiri için diğer sahâbeler; herkes kendilerinden daha
üstündü.
Burada sahâbenin yaşadığı bir kıssayı, bir güzelliği
anlatalım:
Bir insan şehit olacakken onun en kıymetli hediyesi
sudur. Su, ölüm anında insanlar için bir zarurettir. Savaştan sonra yaralılar
var ve Hz. Ömer’in elinde su kabı, yaralıların arasında dolaşıp su dağıtıyor ve
Hz. Ömer ağır yaralı bir sahâbenin yanından geçerken sahâbe diyor ki:
- Su, Ya Ömer!
Hz. Ömer hemen koşuyor, suyu vermek üzere uzatıyor,
tam uzattığı anda ikinci bir sahâbe diyor ki:
- Ya Ömer! Su.
Hz. Ömer bunu duyunca ne yapacağını şaşırıyor ama
birinci su vermek istediği kişi diyor ki:
- Ya Ömer, onun benden daha fazla ihtiyacı var, suyu
ona götür.
Hz. Ömer son nefesini vermekte olan birisinin son emri
diye değerlendirip, hemen ikinciye koşuyor. İkinciye ulaşıyor suyu uzatıyor,
tam o sırada bir üçüncü sahâbe:
- Ya Ömer! Su, diyor.
Hz. Ömer tam suyu uzatmış durumda, ona suyu verirken
ikinci sahabe de diyor ki:
- Hayır. Ya Ömer! Onun benden daha çok
ihtiyacı var. Ona ver.
Hz Ömer bunun üzerine şehit olmakta olan her 2
sahâbenin de sözlerini ölmek üzere olan bir insanın vasiyeti olarak kabul edip
üçüncüye koşmuş ama üçüncüye ulaşamamış. Üçüncü kişiye su ulaşmadan şehit olmuş.
Hz. Ömer hemen ikinci sahâbeye koşmuş o
da şehit olmuş. Birinci sahâbeye koşmuş o da şehit olmuş.
“Sahâbe gerçekten karşısındaki kişiyi kendisinden daha
fazla sevmiş mi?” sorusuna böyle bir kıssadan sonra kim “Hayır” diyebilir?
Unutmayın! Allahû Tealâ sizleri çok seviyor ve sizin
mutluluğunuzdan başka hiçbir şey sizden istememektedir. İnsanların çoğu nasıl
mutlu olacaklarını kesin olarak bilmemektedirler. Dînlerini yaşayamayan
insanlar, devamlı bir huzursuzluğa imza atanlardır. Onlar mutluluğu
yaşayamazlar, dünya üzerinde neye sahip olurlarsa olsunlar, mutluluğu
yaşayamazlar.
Allah'a sonsuz
hamd ve şükrederiz ki; sizlerle birlikteyiz ve hepinize “Başkaları için
yaşayın, hayatınızı başkalarının mutluluğuna adayın.” diyoruz. Bunu gerçekleştirebilirseniz insanların
arasında en mutlu kişilerin sizler olduğunu göreceksiniz. O zaman Allahû Tealâ
üzerinizden yardımını hiç eksiltmeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.