14 Kasım 2015 Cumartesi

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK

                                   ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK

Tüm insanlar, Allah ile istese de istemese de bir ilişki içerisindedir. Allahû Tealâ insanları yaratan ve aklı verendir. Allahû Tealâ ruhundan insanlara üfürdüğü için, biz insanları kâinatın en üstün mahlûku kılmıştır. Bir insanın hayatı Allahû Tealâ tarafından, o kişi mutlu olsun diye kendisine verilmiştir (tevdi edilmiştir). Allah insana ruhundan üfürmüş ve insanı hayat adı verilen bir muhtevayla tamamlamıştır.Hayatta sadece iki alternatif vardır: biri yaşamak, ikincisi ölmektir. Ölü olan bir insan, ruhu kendisinde iken de ruhunu Allah'a ulaştırmış olduğu zaman da her iki halde de ruhsuz kalacaktır. Çünkü ölüm, mutlaka ruhun vücuttan ayrılmasını ifade eder. Ölen bir fizik vücut, ruh için artık bir mekân olamaz. Nefs ve ruh için fizik vücut bir mekândır.
İnsanlar rüya gördüğü zaman iki şekilde görebilir. Birincisinde rüyanızda çevredeki herşey fiziktir. Yani bir odaya kapıyı açmadan, kolu çevirmeden giremezsiniz. Duvarların içinden geçemezsiniz, şu anda fizik dünyamızda standartlar neyse rüyada da onu yaşarsınız. Bunun mânâsı; o sırada berzah âleminde olduğunuzdur. Berzah âlemi nefslere ait olan bir âlemdir. O âlemde bizden evvel ölen herkes nefsleriyle yaşamlarını sürdürmektedirler. O âlemde, bu dünyadakine çok benzeyen bir hayat yaşanır. Aranızdan ölerek ayrılmış olan herkes oradadır. Rüyanızda onlarla buluşursunuz, konuşursunuz; eski günleri yâd edersiniz. O zaman onlara sizi inandıracak olan sualleri sorun. Meselâ aranızda çok özel bir konuşma geçmiştir; öyle bir olaydır ki; rahmetliyle hayattayken o olayı yaşamışsınızdır. Onu sorun. Bu dünyadaki yaşantınızın bir gerçek olduğunu, orada da hayatın devam ettiğini ispat eder. Çünkü anlatacağı şeyler, konuştuğunuz şeyler, evvelce yaşadığınız şeylerdir. Hangi derinlikte sual sorarsanız sorun. Aldığınız cevaplarda, o ölmeden evvel onun yaşadığı devrede onunla beraber geçirdiğiniz hadiseleri, beraberce yaşadığınız olayları onun da tam olarak yaşadığını idrak edersiniz. İstediğiniz detayda sual sorun; aldığınız bütün cevaplarda, konuştuğunuz kişinin o rahmetli olan kişi olduğunu görürsünüz. Bu noktada ölmenin aslında bir yok olma olmadığını, yaşantının berzah âleminde devam ettiğini ve aynı aileden olan rahmetli olanların birarada yaşadıklarını görürsünüz. Tıpkı bu dünyada onlar ölmeden evvelki hayatları nasılsa, orada da o şekilde devam etmektedir.
Bir insanın kıyâmetten sonra yaşayacağı hayatta sadece iki tane alternatifi vardır:
1- Cennette olmak.
2- Cehennemde olmak.
İblis İslâm Âleminin başına korkunç bir tuzak kurmuştur. İblis, İslâm'ın 5 şartı ile:  namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmekle insanların mutlaka cennete gireceğini iddia etmektedir. İslâm âleminin hedeflerini kaybetmesinin arkasında yatan iblisin bütün İslâm âlemine kabul ettirdiği bu korkunç tuzaktır. Bu konudaki inceleme göstermiştir ki; İslâm'ın 5 şartıyla hiç kimse Allah'ın cennetine giremez. Kişinin cennete girebilmesi için 6. şart Allah'a ulaşmayı dilemek; 7. şart ise zikirdir.
Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir insanın takva sahibi olması mümkün değildir. Rûm Suresi’nin 31 ve 32. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

         Fırkalara ayrılan insanların dışında kalan bir tek fırka, Allah'a ruhunu hayattayken ulaştırmayı dileyenlerin fırkasıdır. Bu fırkanın adı Fırka-ı Naciye'dir. Fırka-ı Naciye, necat bulan, cennete girecek olan insanların fırkasıdır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.
Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

         Takva sahibi olmayanlar şirktedir ve gidecekleri yer, ne yazık ki cehennemdir. Çünkü sadece Allah'a ulaşmayı dileyenlerin takva sahibi olması mümkündür.

İslâm'ın 5 şartı bir insanı cennete ulaştırmaya yeter mi?
Günümüz dîn öğretiminde İslâm'ın 5 şartını öğretmektedirler. İslâm'ın 5 şartı haktır, mutlaka gerçekleşmelidir. Ama İslâm'ın 5 şartı bir insanı cennete ulaştırmaya yetmez. Çünkü Allah'a ulaşmayı dilemeyenler takva sahibi olamaz. Cennet ise sadece takva sahiplerine aittir. O zaman Allah'a mülâki olmayı dilemek, 6. şart olarak devreye girmektedir.
Hidayet, insan ruhunun hayattayken Allah'a ulaşmasıdır.Allahû Tealâ buyuruyor ki:        

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

 "İnne: Muhakkak ki
el hudâ: hidayet
hudâllâh: Allah'a ulaşmaktır."

 2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.

 "İnne: Muhakkak ki
hudâllâhi: Allah'a ulaşmak, Allah'a ruhun ulaşması
huve: İşte o
el hudâ: Hidayettir."

İnsanlar korkutuldukları için hidayeti gizlemek durumunda kalmışlar. Onlara: "Ruh vücuttan çıkarsa, hafazanallah, Allah korusun, insan mutlaka ölür." denilmiş. Ruh vücuttan ayrılınca insanın öleceğinin zannedilmesi İslâm'ın mahvolmasını sağlayan bir muhteva taşımaktadır
Bütün ilimlerin başlangıçtaki kaynağı İslâm'dı. Bütün dünyaya İslâm âlemi; fiziği, matematiği taşıdı. Piri Reis'in haritasının esrarı hâlâ çözülememiştir. Bugünün tekniğinin ulaşabildiği, yeni yeni bulunan herşey; Piri Reis'in haritasında mevcuttu. O zamanki ilimle Piri Reis'in böyle bir haritayı vücuda getirebilmesi mümkün değildi. Ama bu harita vücuda geldi ve bugün bu harita herkeste vardır. Buradaki dizaynda yardım alma işlevi vardır.
İnsanlar Allah'a 7 safhalı bir mesafe içindedirler.
1. Safha: Allah'a ulaşmayı dilemek yani ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilemek (3. basamak).
2. Safha: Mürşide tâbiiyet (14. basamak).
3. Safha: Ruhun Allah’a teslimi (21. basamak)
4. Safha: Fizik vücudun teslimi
5. Safha: Nefsin teslimi
6. Safha: İrşada ulaşmak
7. Safha: İradeyi Allah’a teslim etmek

Bir insan mürşide tâbî olmazsa; tâbîyeti gerçekleşmediği sürece ruhu vücuttan ayrılamaz.
Mürşidine tâbî olan bir kişinin ruhu vücudundan ayrılır ve tâbî olduğu yer her neresiyse ruhu oradan, o dergahtan ayrılarak mutlaka devrin imamının dergâhına ulaşır. Orada insan safları; sol tarafta erkekler, sağ tarafta hanımlar olmak üzere iki ayrı grup oluşturur. Erkekse erkeklerin safları arasında ait olduğu yeri alır. Hanımsa, hanımların safları arasında ait olduğu yeri alır. Yolculuk oradan başlar. O ruh başlangıçta ana dergâhta eğitim görür sonra Allah'a doğru seyr-i sülûk isimli yolculuğa katılır. 1. kata kadar çıkabilir. 1. kattaki görevini tamamlayınca 2. kata kadar çıkabilir ve 3., 4., 5., 6. ve 7. kattaki görevleri de sırasıyla tamamladığında o kişinin ruhu zikir hücrelerinde, zikir devresini de tamamladıktan sonra Sidretül Münteha'ya ulaşır. Sonra oradan dikey bir yolculukla Allah'ın Zat'ına ulaşır.
İnsan ruhu biz istesek de istemesek de Allah'a geri dönecektir. Bütün insanlar ruhun dünya hayatında yaşarken Allah’a ulaştırılması konusunda haberdar edilmişlerdir. Aksi mümkün değildir. Çünkü Zumer-71 gereğince kıyâmet günü cehenneme giden insanlara cehennem bekçileri sorarlar: "Size Allah'ın resûlleri gelmedi mi? Ve ‘Allah'a ulaşmayı dilemezsen, gideceğin yer cehennem.' demediler mi?" Oradaki insanların verdikleri cevap şöyledir: "Evet, bize hidayetçiler geldiler. Ama biz onlara aldırmadık, Allah hiçbir şey indirmemiştir dedik." Zumer Suresinin 71. âyet-i kerimesi bu konuda çok açık bir gerçeği simgelemektedir:

39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.

         Allahû Tealâ, elbette önceden zaman parçaları içerisinde ne olacağını bilmektedir. Allah'a göre zaman parçalarının hepsi yaşanmış, geçmiştir. Bizim yaşadığımız bu devre ve bundan sonraki kıyâmete kadar geçen devredeki yaşantılar, hepsi Allah'a göre geçmiş zamandır.
Allahû Tealâ'nın dizaynı açık ve kesindir. İnsanlar Allah'a mülâki olmayı dilemek mecburiyetindedirler. Dilemezlerse, gidecekleri yer, şirkte kalacakları için cehennemdir. İslâm'ın 5 şartının içinde Allah'a ulaşmayı dilemek diye bir husus mevcut değildir. Bunun kadar önemli bir başka şartta zikirdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:       

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.

         Allah'ın ismini: "Allah, Allah, Allah, Allah..." diye sesli olarak veya sessiz olarak iç dünyamızda dilimizi de kıpırdatmadan tekrar etmemiz; bunların hepsi zikirdir. Allahû Tealâ Ankebût-45'de Kur'ân-ı Kerim'deki en büyük ibadetin zikir olduğunu ifade etmektedir:

29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.

         En büyük ibadet olan zikir, İslâm'ın 5 tane şartı arasında yoktur. Zikir yoksa manevî tekâmülde yoktur. Manevî tekâmül, bir insanın ruhunun Allah'a yöneldikten sonra vücudundan ayrılarak Allah'a doğru yola çıkmasıyla o kişinin nefsinin kalbindeki fazılların (nurların) miktarına göre taayyün eder. O nurlar, kişinin nefsin kalbinde her % 7 fazl birikimini gerçekleştirdiğinde ruhu da Allah'a doğru yaptığı seyr-i sülûk adlı yolculukta diğer ruhlarla beraber bir gök katı yükselir. O yükselenlerin hepsinin kalpleri en az o seviyeye müsaittir.
Kişi 1. gök katına yükseliyorsa, onun nefsinin kalbinde başlangıçta giren %2 rahmet nuru ve  % 7 fazl nuru vardır.
Kalbinde 2. defa % 7 fazl nuru oluştuğunda; ruh 2. gök katına kadar çıkabilir. Diğerleri daha üst kata çıkarlar.  
Kişinin nefsinin kalbinde oluşan her bir % 7 fazl birikimine paralel olarak ruhu bir gök katı aşacaktır. Böylece 3., 4., 5., 6. ve 7. defa % 7 nur birikimi oluştuğunda sırayla gök katlarını aşarak 7. gök katına ulaşan ruh 7. gök katında 7 tane âlem geçecektir. Son âlem zikir hücreleridir. Orada zikrini tamamladığı zaman zikir hücrelerinden ayrılarak Sidretül Münteha'ya ulaşacak, oradan da Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır ve Allah'ın Zat'ında yok olacaktır.
Eğer bir insan yaşarken Allah'a ulaşmayı dilemediyse öldüğü zaman artık ruhu için fizik vücudu bir melce, sığınak değildir. Ölümle birlikte ruh için de nefs için de fizik vücut, onların sığınağı olmak yetkisini yitirmiştir, kaybetmiştir. Ruh da nefs de fizik vücut öldüğü andan itibaren artık onun içinde değillerdir. Fizik vücut sadece bir görüntüdür, mekân olmak vasfını kaybetmiştir. Bu noktada Azrail (A.S) ve O'nun melekleri gelip ruhu alırlar. Allah'a doğru onların yolculuğu başlar. Bu yolculuk dikey olarak 7 tane gök katını aşar. Sidretül Münteha'ya kadar Azrail (A.S) ve O'nun ekibi o ruhu götürür, Sidretül Münteha'dan sonra Allah'ın ruhu Allah'a geri döner. Eğer bu kişi Allah'a mülâki olmayı dilememişse ruhu bu şekilde Allah'a ölümle ulaşır.
Eğer bir insan ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dilemişse ruhu gene Allah'a ulaşmıştır. Allah'a ulaşmayı dilediği için 7 tane gök katını zikir sayısına paralel aşmıştır. Mürşidine tâbî olunca ruh vücudundan ayrılmıştır, seyr-i sülûka girmiştir, 7 tane gök katını diğerleri ile beraber aşmıştır, 7. gök katının 7 tane âlemini geçmiştir. Sidretül Münteha'dan Allah'ın Zat'ına ulaşmış Allah'ın Zat'ında yok olmuştur. Ölümle de ruh Allah'a ulaşır, nefs tezkiyesi yapıldığı zaman da ruh Allah'a ulaşır. Her hâlükârda, bir insan cehennemlik de olsa cennetlik de olsa; ruhu mutlaka Allah'a geri döner. Ruh, Allah'ın ruhudur. Ama nefs ya cennete gidecektir ya da cehenneme gidecektir. İşte Allah'a mülâki olmayı dilemeyen bir insan için gidilecek yer, ne yazık ki cehennemdir.
İslâm'ın 5 şartının cennete girmek için yeterli olduğunu zannetmek yanlıştır. Allah'a ulaşmayı dilemeden kimse takva sahibi olamaz. Kişi takva sahibi olamazsa cehennemden kurtulması hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü cennet sadece takva sahiplerine açıktır. Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişiler şirktedir. Müşriklerin cennete gitmesi mümkün değildir.
Bir tek dileğin; Allah'a ulaşmayı dilemenin, kişiyi şirkten kurtardığını; böylece kişinin takva sahibi olduğunu Rûm Suresinin 31. ve 32. âyetlerinde açık ve kesin olarak görmekteyiz.
Sadece Allah'a mülâki olmayı dileyenler takva sahibi olabilir ve sadece onlar gizli şirkten kurtulabilir. Açık şirk putlara tapmaktır. Onların kurtuluşunun olmadığını herkes bilir. Ama önemli olan, insanların bilmediği, onlara yanlış öğretilmiş olan Kur'ân hakikatleridir.
Dîni bugünün dîn öğretisinden alan bütün insanlar zannederler ki; "İslâm'ın 5 şartı yeterlidir ve onu yaptık mı doğru cennete giremeyiz. Ama günahlarımız kadar Allah bizi cehenneminde hafif tertip kavurur, yakar. Ondan sonra hop; oradan çıkarız cennete gideriz."
 Allahû Tealâ 53 tane Kur'ân-ı Kerim âyet-i kerimesinde, cezalandırılmak üzere cehenneme giren bir kişinin, cehennemden çıkmasının mümkün olmadığını en açık şekilde söylemektedir. Kur'ân-ı Kerim'de cehenneme girenlerin cehennemden çıkıp da cennete gireceklerine dair hiçbir âyet-i kerime mevcut değildir.
İnsanlar:  "Aman Kur'ân-ı Kerim'i incelemeyin, çarpılırsınız ha!" gibi sözlerle korkutulmuşlardır. Asırlardan beri İslâm'ın 5 şartından ibaret kılınan ve Kur'ân'ın devre dışı bırakıldığı, insanların yazdığı kitaplara dayalı olan bir yanlış dîn öğretimi, İslâm âlemini; hem dünya ilminin çok gerisinde bırakmış hem de bu yanlış öğreti topyekûn insanları cehenneme doğru yürütmektedir. Bir tane Kur'ân-ı Kerim var; O'nu Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e Allah yazdırdı ve Kur’ân’da Allahû Tealâ Allah’a ulaşma dileğini üzerimize farz kılmıştır.
Allahû Tealâ, kişinin Allah'a ulaşmayı dilemesini yeterli bulmaktadır. Onları mürşidlerine mutlaka ulaştırmaktadır. Tâbiiyetlerini sağlayıp, ondan sonra da Allah'a doğru yola çıkan ruhlarını Sıratı Mustakîm üzerinden Kendisine, gene Allah ulaştırmaktadır.
Bir insan ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilediği an Allah ondan haberdardır. Kişi 1. kat cennetin sahibi olmuştur. Allah onu mürşidine ulaştıracaktır, tâbiiyetini sağlayacaktır. Böylece kişi 2. kat cennetin sahibi olur. Bundan sonra Allahû Tealâ o kişiyi, 3. kat cennetine ulaştırmak istikametinde yardımını esirgemeyecektir. O kişinin mürşidine tâbiiyetle vücudundan ayrılmış olan ruhunu mutlaka Kendisine ulaştıracaktır. Ulaştırdığı zaman da o kişi 3. kat cennetin sahibi olacaktır. Buraya kadarı Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir.
Bir insanın dünya mutluluğu ise, nefsinin kalbindeki afetlerin seviyesine bağlıdır. Bu kişi Allah'a ulaşmayı dilemeden, nefsinin kalbi % 100 afetlerle doludur. Allah'a ulaşmayı dileyip, mürşidine tâbî olduktan sonra nefsinin kalbini Allahû Tealâ 7 kademede % 51 nurla doldurur. Böyle bir muhteva kişinin dünya mutluluğunun % 51'e ulaşmasını sağlar. Bunu Allah gerçekleştirir. Kişinin nefsinin kalbindeki % 51 nur birikimi, onu dünya mutluluğunun % 51'ine ulaştırır. 3. kat cennet, dünya mutluluğunun yarısı Allahû Tealâ tarafından bütün insanlara sadece Allah’a ulaşmayı dilemeleri ile hibe edilir, karşılıksız verilir. İşte O Allah'tır ki; insanları bu kadar çok sever. Onların sadece mutlu olmalarını sağlar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.