ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK
Tüm insanlar, Allah ile istese de istemese de bir ilişki
içerisindedir. Allahû Tealâ insanları yaratan ve aklı verendir. Allahû Tealâ
ruhundan insanlara üfürdüğü için, biz insanları kâinatın en üstün mahlûku
kılmıştır. Bir insanın hayatı Allahû Tealâ tarafından, o kişi mutlu olsun diye
kendisine verilmiştir (tevdi edilmiştir). Allah insana ruhundan üfürmüş ve
insanı hayat adı verilen bir muhtevayla tamamlamıştır.Hayatta sadece iki
alternatif vardır: biri yaşamak, ikincisi ölmektir. Ölü olan bir insan, ruhu
kendisinde iken de ruhunu Allah'a ulaştırmış olduğu zaman da her iki halde de
ruhsuz kalacaktır. Çünkü ölüm, mutlaka ruhun vücuttan ayrılmasını ifade eder. Ölen
bir fizik vücut, ruh için artık bir mekân olamaz. Nefs ve ruh için fizik vücut
bir mekândır.
İnsanlar rüya gördüğü zaman iki şekilde görebilir. Birincisinde rüyanızda çevredeki herşey
fiziktir. Yani bir odaya kapıyı açmadan, kolu çevirmeden giremezsiniz.
Duvarların içinden geçemezsiniz, şu anda fizik dünyamızda standartlar neyse rüyada
da onu yaşarsınız. Bunun mânâsı; o sırada berzah
âleminde olduğunuzdur. Berzah âlemi nefslere ait olan bir âlemdir. O âlemde
bizden evvel ölen herkes nefsleriyle yaşamlarını sürdürmektedirler. O âlemde,
bu dünyadakine çok benzeyen bir hayat yaşanır. Aranızdan ölerek ayrılmış olan
herkes oradadır. Rüyanızda onlarla buluşursunuz, konuşursunuz; eski günleri yâd
edersiniz. O zaman onlara sizi inandıracak olan sualleri sorun. Meselâ aranızda
çok özel bir konuşma geçmiştir; öyle bir olaydır ki; rahmetliyle hayattayken o
olayı yaşamışsınızdır. Onu sorun. Bu dünyadaki yaşantınızın bir gerçek
olduğunu, orada da hayatın devam ettiğini ispat eder. Çünkü anlatacağı şeyler,
konuştuğunuz şeyler, evvelce yaşadığınız şeylerdir. Hangi derinlikte sual
sorarsanız sorun. Aldığınız cevaplarda, o ölmeden evvel onun yaşadığı devrede
onunla beraber geçirdiğiniz hadiseleri, beraberce yaşadığınız olayları onun da
tam olarak yaşadığını idrak edersiniz.
İstediğiniz detayda sual sorun; aldığınız bütün cevaplarda, konuştuğunuz
kişinin o rahmetli olan kişi olduğunu görürsünüz. Bu noktada ölmenin aslında bir yok
olma olmadığını, yaşantının berzah âleminde devam ettiğini ve aynı aileden olan
rahmetli olanların birarada yaşadıklarını görürsünüz. Tıpkı bu dünyada onlar ölmeden evvelki hayatları nasılsa,
orada da o şekilde devam etmektedir.
Bir insanın kıyâmetten sonra yaşayacağı hayatta sadece iki tane
alternatifi vardır:
1-
Cennette olmak.
2-
Cehennemde olmak.
İblis İslâm Âleminin başına korkunç bir tuzak kurmuştur. İblis, İslâm'ın
5 şartı ile: namaz kılmak, oruç tutmak,
zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmekle insanların mutlaka
cennete gireceğini iddia etmektedir. İslâm âleminin hedeflerini kaybetmesinin
arkasında yatan iblisin bütün İslâm âlemine kabul ettirdiği bu korkunç tuzaktır.
Bu konudaki inceleme göstermiştir ki; İslâm'ın 5 şartıyla hiç kimse Allah'ın
cennetine giremez. Kişinin cennete girebilmesi için 6. şart Allah'a ulaşmayı
dilemek; 7. şart ise zikirdir.
Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir insanın takva sahibi olması mümkün değildir. Rûm
Suresi’nin 31 ve 32. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi
vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na
(Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun.
Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde
fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla
ferahlanırlar.
Fırkalara
ayrılan insanların dışında kalan bir tek fırka, Allah'a ruhunu hayattayken
ulaştırmayı dileyenlerin fırkasıdır. Bu fırkanın adı Fırka-ı Naciye'dir.
Fırka-ı Naciye, necat bulan, cennete girecek olan insanların fırkasıdır. Allahû
Tealâ buyuruyor ki:
50/KAF-31: Ve uzlifetil
cennetu lil muttekîne gayre baîdin.
Ve
cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.
Takva sahibi olmayanlar şirktedir ve
gidecekleri yer, ne yazık ki cehennemdir. Çünkü sadece Allah'a ulaşmayı dileyenlerin takva sahibi olması mümkündür.
İslâm'ın 5 şartı bir insanı cennete ulaştırmaya yeter mi?
Günümüz
dîn öğretiminde İslâm'ın 5 şartını öğretmektedirler. İslâm'ın 5 şartı haktır,
mutlaka gerçekleşmelidir. Ama İslâm'ın 5 şartı bir insanı cennete ulaştırmaya
yetmez. Çünkü Allah'a ulaşmayı dilemeyenler takva
sahibi olamaz. Cennet ise sadece takva
sahiplerine aittir. O zaman Allah'a mülâki olmayı dilemek, 6. şart olarak
devreye girmektedir.
Hidayet, insan ruhunun hayattayken Allah'a ulaşmasıdır.Allahû
Tealâ buyuruyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi
en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi
yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan
başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet
Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size
verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in
huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın
elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi
kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
"İnne: Muhakkak ki
el
hudâ: hidayet
hudâllâh: Allah'a
ulaşmaktır."
2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel
yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve
leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min
veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve
sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de
hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak
(Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden
sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost
ve bir yardımcı yoktur.
"İnne: Muhakkak ki
hudâllâhi: Allah'a ulaşmak,
Allah'a ruhun ulaşması
huve: İşte o
el
hudâ: Hidayettir."
İnsanlar korkutuldukları için hidayeti gizlemek durumunda
kalmışlar.
Onlara: "Ruh vücuttan çıkarsa, hafazanallah, Allah korusun, insan mutlaka
ölür." denilmiş. Ruh vücuttan ayrılınca insanın öleceğinin zannedilmesi
İslâm'ın mahvolmasını sağlayan bir muhteva taşımaktadır
Bütün ilimlerin başlangıçtaki kaynağı İslâm'dı. Bütün dünyaya
İslâm âlemi; fiziği, matematiği taşıdı. Piri Reis'in haritasının esrarı hâlâ
çözülememiştir. Bugünün tekniğinin ulaşabildiği, yeni yeni bulunan herşey; Piri
Reis'in haritasında mevcuttu. O zamanki ilimle Piri Reis'in böyle bir haritayı
vücuda getirebilmesi mümkün değildi. Ama bu harita vücuda
geldi ve bugün bu harita herkeste vardır. Buradaki dizaynda yardım alma işlevi
vardır.
İnsanlar
Allah'a 7 safhalı bir mesafe içindedirler.
1.
Safha: Allah'a ulaşmayı dilemek yani ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilemek (3.
basamak).
2.
Safha: Mürşide tâbiiyet (14. basamak).
3.
Safha: Ruhun Allah’a teslimi (21. basamak)
4.
Safha: Fizik vücudun teslimi
5.
Safha: Nefsin teslimi
6.
Safha: İrşada ulaşmak
7.
Safha: İradeyi Allah’a teslim etmek
Bir
insan mürşide tâbî olmazsa; tâbîyeti gerçekleşmediği sürece ruhu vücuttan
ayrılamaz.
Mürşidine
tâbî olan bir kişinin ruhu vücudundan ayrılır ve tâbî olduğu yer her neresiyse
ruhu oradan, o dergahtan ayrılarak mutlaka devrin imamının dergâhına ulaşır.
Orada insan safları; sol tarafta erkekler, sağ tarafta hanımlar olmak üzere iki
ayrı grup oluşturur. Erkekse erkeklerin safları arasında ait olduğu yeri alır.
Hanımsa, hanımların safları arasında ait olduğu yeri alır. Yolculuk oradan
başlar. O ruh başlangıçta ana
dergâhta eğitim görür sonra Allah'a doğru seyr-i sülûk isimli yolculuğa
katılır. 1. kata kadar çıkabilir. 1. kattaki görevini tamamlayınca 2. kata
kadar çıkabilir ve 3., 4., 5., 6. ve 7. kattaki görevleri de sırasıyla
tamamladığında o kişinin ruhu zikir hücrelerinde, zikir devresini de
tamamladıktan sonra Sidretül Münteha'ya ulaşır. Sonra oradan dikey bir
yolculukla Allah'ın Zat'ına ulaşır.
İnsan
ruhu biz istesek de istemesek de Allah'a geri dönecektir. Bütün insanlar ruhun
dünya hayatında yaşarken Allah’a ulaştırılması konusunda haberdar
edilmişlerdir. Aksi mümkün değildir. Çünkü Zumer-71 gereğince kıyâmet günü
cehenneme giden insanlara cehennem bekçileri sorarlar: "Size Allah'ın
resûlleri gelmedi mi? Ve ‘Allah'a ulaşmayı dilemezsen, gideceğin yer cehennem.'
demediler mi?" Oradaki insanların verdikleri cevap şöyledir: "Evet,
bize hidayetçiler geldiler. Ama biz onlara aldırmadık, Allah hiçbir şey
indirmemiştir dedik." Zumer Suresinin 71. âyet-i kerimesi bu konuda çok
açık bir gerçeği simgelemektedir:
39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ
câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum
yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ
ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya
geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin)
bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller
gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi
(söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat
azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
Allahû Tealâ, elbette önceden zaman
parçaları içerisinde ne olacağını bilmektedir. Allah'a göre zaman parçalarının
hepsi yaşanmış, geçmiştir. Bizim yaşadığımız bu devre ve bundan sonraki
kıyâmete kadar geçen devredeki yaşantılar, hepsi Allah'a göre geçmiş zamandır.
Allahû Tealâ'nın dizaynı açık ve kesindir. İnsanlar Allah'a mülâki
olmayı dilemek mecburiyetindedirler. Dilemezlerse, gidecekleri yer, şirkte
kalacakları için cehennemdir. İslâm'ın 5 şartının içinde Allah'a ulaşmayı
dilemek diye bir husus mevcut değildir. Bunun kadar önemli bir başka şartta
zikirdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike
ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve
Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.
Allah'ın ismini: "Allah, Allah,
Allah, Allah..." diye sesli olarak veya sessiz olarak iç dünyamızda
dilimizi de kıpırdatmadan tekrar etmemiz; bunların hepsi zikirdir. Allahû Tealâ
Ankebût-45'de Kur'ân-ı Kerim'deki en büyük ibadetin zikir olduğunu ifade
etmektedir:
29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye
ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel
munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ
tasneûn(tasneûne).
Kitaptan
sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât
(namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek
mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
En büyük ibadet olan zikir, İslâm'ın 5
tane şartı arasında yoktur. Zikir yoksa manevî tekâmülde yoktur. Manevî
tekâmül, bir insanın ruhunun Allah'a yöneldikten sonra vücudundan ayrılarak
Allah'a doğru yola çıkmasıyla o kişinin nefsinin kalbindeki fazılların
(nurların) miktarına göre taayyün eder. O nurlar, kişinin nefsin kalbinde her %
7 fazl birikimini gerçekleştirdiğinde ruhu da Allah'a doğru yaptığı seyr-i
sülûk adlı yolculukta diğer ruhlarla beraber bir gök katı yükselir. O
yükselenlerin hepsinin kalpleri en az o seviyeye müsaittir.
Kişi
1. gök katına yükseliyorsa, onun nefsinin kalbinde başlangıçta giren %2 rahmet
nuru ve % 7 fazl nuru vardır.
Kalbinde 2. defa % 7 fazl nuru oluştuğunda; ruh 2. gök katına
kadar çıkabilir. Diğerleri daha üst kata çıkarlar.
Kişinin
nefsinin kalbinde oluşan her bir % 7 fazl birikimine paralel olarak ruhu bir
gök katı aşacaktır. Böylece 3., 4., 5., 6. ve 7. defa % 7 nur birikimi
oluştuğunda sırayla gök katlarını aşarak 7. gök katına ulaşan ruh 7. gök
katında 7 tane âlem geçecektir. Son âlem zikir hücreleridir. Orada zikrini
tamamladığı zaman zikir hücrelerinden ayrılarak Sidretül
Münteha'ya ulaşacak, oradan da Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır ve Allah'ın
Zat'ında yok olacaktır.
Eğer
bir insan yaşarken Allah'a ulaşmayı dilemediyse öldüğü zaman artık ruhu için
fizik vücudu bir melce, sığınak değildir. Ölümle birlikte ruh için de nefs için
de fizik vücut, onların sığınağı olmak yetkisini yitirmiştir, kaybetmiştir. Ruh
da nefs de fizik vücut öldüğü andan itibaren artık onun içinde değillerdir.
Fizik vücut sadece bir görüntüdür, mekân olmak vasfını kaybetmiştir. Bu noktada Azrail (A.S)
ve O'nun melekleri gelip ruhu alırlar. Allah'a doğru onların yolculuğu başlar.
Bu yolculuk dikey olarak 7 tane gök katını aşar. Sidretül Münteha'ya kadar
Azrail (A.S) ve O'nun ekibi o ruhu götürür, Sidretül Münteha'dan sonra Allah'ın
ruhu Allah'a geri döner. Eğer bu kişi Allah'a mülâki olmayı dilememişse ruhu bu
şekilde Allah'a ölümle ulaşır.
Eğer bir insan ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dilemişse ruhu gene
Allah'a ulaşmıştır. Allah'a ulaşmayı dilediği için 7 tane gök katını zikir
sayısına paralel aşmıştır. Mürşidine tâbî olunca ruh vücudundan ayrılmıştır,
seyr-i sülûka girmiştir, 7 tane gök katını diğerleri ile beraber aşmıştır, 7.
gök katının 7 tane âlemini geçmiştir. Sidretül Münteha'dan Allah'ın Zat'ına
ulaşmış Allah'ın Zat'ında yok olmuştur. Ölümle de ruh Allah'a ulaşır, nefs
tezkiyesi yapıldığı zaman da ruh Allah'a ulaşır. Her hâlükârda, bir insan
cehennemlik de olsa cennetlik de olsa; ruhu mutlaka Allah'a geri döner. Ruh,
Allah'ın ruhudur. Ama nefs
ya cennete gidecektir ya da cehenneme gidecektir.
İşte Allah'a mülâki olmayı dilemeyen bir insan için gidilecek yer, ne yazık ki
cehennemdir.
İslâm'ın 5 şartının cennete girmek için yeterli olduğunu zannetmek
yanlıştır. Allah'a ulaşmayı dilemeden kimse takva sahibi olamaz. Kişi takva
sahibi olamazsa cehennemden kurtulması hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü
cennet sadece takva sahiplerine açıktır. Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişiler
şirktedir. Müşriklerin cennete gitmesi mümkün değildir.
Bir tek dileğin;
Allah'a ulaşmayı dilemenin, kişiyi şirkten
kurtardığını; böylece kişinin takva sahibi olduğunu Rûm Suresinin 31. ve 32.
âyetlerinde açık ve kesin olarak görmekteyiz.
Sadece Allah'a mülâki olmayı dileyenler takva sahibi olabilir ve
sadece onlar gizli şirkten kurtulabilir. Açık şirk putlara tapmaktır. Onların kurtuluşunun
olmadığını herkes bilir. Ama önemli olan, insanların bilmediği, onlara yanlış
öğretilmiş olan Kur'ân hakikatleridir.
Dîni bugünün dîn öğretisinden alan bütün insanlar zannederler ki;
"İslâm'ın 5 şartı yeterlidir ve onu yaptık mı doğru cennete giremeyiz. Ama
günahlarımız kadar Allah bizi cehenneminde hafif tertip kavurur, yakar. Ondan
sonra hop; oradan çıkarız cennete gideriz."
Allahû Tealâ 53 tane
Kur'ân-ı Kerim âyet-i kerimesinde, cezalandırılmak üzere cehenneme giren bir
kişinin, cehennemden çıkmasının mümkün olmadığını en açık şekilde
söylemektedir. Kur'ân-ı Kerim'de cehenneme girenlerin cehennemden çıkıp da
cennete gireceklerine dair hiçbir âyet-i kerime mevcut değildir.
İnsanlar: "Aman
Kur'ân-ı Kerim'i incelemeyin, çarpılırsınız ha!" gibi sözlerle
korkutulmuşlardır. Asırlardan beri İslâm'ın 5 şartından ibaret kılınan ve
Kur'ân'ın devre dışı bırakıldığı, insanların yazdığı kitaplara dayalı olan bir
yanlış dîn öğretimi, İslâm âlemini; hem dünya ilminin çok gerisinde bırakmış
hem de bu yanlış öğreti topyekûn insanları cehenneme doğru yürütmektedir. Bir
tane Kur'ân-ı Kerim var; O'nu Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e Allah yazdırdı ve Kur’ân’da
Allahû Tealâ Allah’a ulaşma dileğini üzerimize farz kılmıştır.
Allahû Tealâ, kişinin Allah'a ulaşmayı dilemesini yeterli
bulmaktadır. Onları mürşidlerine mutlaka ulaştırmaktadır. Tâbiiyetlerini
sağlayıp, ondan sonra da Allah'a doğru yola çıkan ruhlarını Sıratı Mustakîm
üzerinden Kendisine, gene Allah ulaştırmaktadır.
Bir insan ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilediği an Allah ondan
haberdardır. Kişi 1. kat cennetin sahibi olmuştur. Allah onu mürşidine
ulaştıracaktır, tâbiiyetini sağlayacaktır. Böylece kişi 2. kat cennetin sahibi
olur. Bundan sonra Allahû Tealâ o kişiyi, 3. kat cennetine ulaştırmak
istikametinde yardımını esirgemeyecektir. O kişinin mürşidine tâbiiyetle
vücudundan ayrılmış olan ruhunu mutlaka Kendisine ulaştıracaktır. Ulaştırdığı
zaman da o kişi 3. kat cennetin sahibi olacaktır. Buraya kadarı Allahû Tealâ
tarafından garanti edilmiştir.
Bir insanın dünya mutluluğu ise, nefsinin kalbindeki afetlerin
seviyesine bağlıdır. Bu kişi Allah'a ulaşmayı dilemeden, nefsinin kalbi % 100
afetlerle doludur. Allah'a ulaşmayı dileyip, mürşidine tâbî olduktan sonra
nefsinin kalbini Allahû Tealâ 7 kademede % 51 nurla doldurur. Böyle bir muhteva kişinin dünya mutluluğunun % 51'e
ulaşmasını sağlar. Bunu Allah gerçekleştirir. Kişinin nefsinin kalbindeki % 51
nur birikimi, onu dünya mutluluğunun % 51'ine ulaştırır. 3. kat cennet, dünya
mutluluğunun yarısı Allahû Tealâ tarafından bütün insanlara sadece
Allah’a ulaşmayı dilemeleri ile hibe edilir, karşılıksız verilir. İşte O
Allah'tır ki; insanları bu kadar çok sever. Onların
sadece mutlu olmalarını sağlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.