HAYIRLARDA
YAŞAYANLAR
İnsan hayatı boyunca ya hayırlarda ya da şerlerde yaşar.
Hayırlarda yaşandığı süreç içerisinde daima derecat kazanılır ve amel defterine
hep pozitif, yeşil rakamlar yazılır. Hep kazanç da olunur. Şerlerde yaşamakta
ise hep derecat kaybetmek vardır. O da amel defterine kırmızı, negatif, nakıs (eksi)
rakamlarla yazılır. Birinci de pozitif rakamlar, artılar, kazançlar, hayırlar;
ikinci de ise negatif, kırmızı, derecat kaybettiren rakamlar, şerrler
sözkonusudur. Birinde kişi, Allah’ın ülkesinde yaşar; derecat kazanır; hayırlarda
yaşar. Diğerinde kişi, negatifleri yaşar ve derecat kaybeder.
Negatif sayıların bittiği, sıfırdan sonra pozitif
dereceler başlar; burada bulunanlar derecat kazanırlar. Orası yatay ve dikey
eksenlerin kesiştiği noktanın üst tarafıdır yani Allah’ın ülkesidir. Pozitif
derecelerde olanlar Allah’ın ülkesinde yaşamaya başlayanlardır.
Allah’ın ülkesinde olmak ya da şeytanın ülkesinde
olmak; kişinin davranışına bağlı bir olaydır. Allah’ın ülkesindeyseniz mutlu ve
huzur içinde yaşantınızı devam ettirirsiniz. Eğer şerr ile meşgulseniz o zaman mutsuz
ve huzursuz olarak şeytanın ülkesinde yaşarsınız. Çünkü burada şeytan size
tesir ederek, Allah’ın doğruları yerine kendi yanlışlarını işletir.
İnsanların nefsinde afetler oldukça, her iki alemde de
yaşarlar. Güzel bir şeylerle nadiren meşgul olurlar; başka insanlar için hayır
yaparlar, Allah’ın emirlerini yerine getirirler; namaz kılarlar, oruç tutarlar,
zekat verirler, hacca giderler, kelime-i şahadet getirirler ve özellikle zikir
yaparlar. O devreler içinde hayırlar işlerler, derecat kazanırlar; Allah ile
beraberdirler, Allah’ın ülkesinde yaşarlar ve mutludurlar.
Allah’ın
ülkesinde devamlı yaşamak istiyor ve her saniye derecat kazanmak istiyorsanız ulaşmanız
lazım gelen yer Zikri Daim’dir.
Daimî zikre ulaşan kişi devamlı derecat kazanır; hayrın
sahibi olur. Ancak o zaman, Allah ile tezekkür eder, bu konuları konuşur; ehli
hayır, ehli tezekkür olur. Ancak o zaman
Kur’ân hakkında hüküm sahibi olur. Allah’ın üst seviye dostu olur. Nefsin
kalbinde hiç afet kalmamış olan birisi olur. Daimî zikrin sahibi olan bir
kişinin kalp gözü ve kalp kulağı da mutlaka açılır. Allah’ın gösterdiği her
şeyi kalbindeki gözle görür. Allah’ın söylediği her şeyi işitir. İşte burası
hikmet noktasıdır burada kişi hikmet sahibi olur.
Daimî zikrin sahibi olan herkes, kesintisiz bir
mutluluğu iç dünyasında da başka insanlarla olan ilişkilerinde de Allah ile olan
ilişkilerinde de yaşar. Kişi kesintisiz, devamlı bir mutluluğu, iki alemde
birden, ömrü boyunca yaşamaya devam edecektir.
Allahû Tealâ bütün insanları bu hedefe; daimî zikre ulaştırmak
istiyor. Daimî zikir, bu mutluluğun yaşanması için herkesin üzerine farzdır.
Allahû Tealâ Nisâ
Suresinin 103. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:
4/NİSÂ-103:Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen
ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes
salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan
üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe
kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin
üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.
Allahû
Tealâ: “Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikredin” buyurmaktadır.
Allahû Tealâ tarafından sonsuz, daimî zikir herkesin üzerine farz kılınmıştır.
Daimî zikre ulaştığınız zaman yaşayabileceğiniz
mutluluk sonsuz bir mutluluktur. Üç aleminizde birden tam bir sulh ve sükun
halinde olursunuz. Daimi zikre ulaşmak kolay bir şey değildir. Bu hedefe
ulaşabilmek için çok yıllarınızı bu konuda vermek mecburiyetindesiniz.
Daimî zikre ulaşmamış olan insanlar da mutlu
olabililer. Onların mutluluğu yaşayabilmesinde davranış biçimleri önemlidir.
Eğer davranış biçimlerinizi en güzel standartlara çıkartabilirseniz; başka
insanlarla ilişkilerinizde sizden onlara sadece mutluluk ulaşan bir insan olursanız;
hayatınızı onları mutlu kılmaya adar ve her yerde her zaman başka insanlarla
olan davranışlarınızda onları kırmama konusunda, onları mutlu etmek konusunda
bir faaliyetin sahibi olursanız, o zaman bu mutluluğu yaşarsınız.
İnsan sosyal bir mahluktur. Allah’ın kanunlarını sakın
unutmayın. Bütün gün başka insanlarla berabersiniz. Allah’ın kanunlarında üç
grup vardır. Birinci grup da siz, ikinci grup da diğer insanlar, üçüncüsünde de
Allah vardır.
Sizlerle diğer insanlar arasında bir
birleşik kaplar sistemi vardır. Birleşik kaplar halinde olan iki su toplayıcısından
birisine ne kadar su koyarsanız; su seviyesini ne kadar yükseltirseniz, ikinci
kaptaki su seviyeside aynı düzeyde yükselecektir. Birinin su seviye yüksekliği 3
cm arttığında diğerinde de 3 cm’lik su seviye artışı mutlaka tahakkuk eder. Sizlerle
etrafınızdaki insanların münasebeti de bu dizayn içerisindedir. Sizden
çevrenizdeki insanlara ne ulaşırsa, çevrenizdeki insanlardan da size aynı şey
geri döner. Seviyenin eşitliği bozulmaz. Sizden çevrenize negatif bir şey
gittiği zaman sizdeki su seviyesi alçalır, onlar da size negatif bir şeyler
ulaştırarak seviyenizi gene eski noktaya ulaştırırlar. Yani ikinci olayda da
onların tarafında da eksilme olur, onların kaybettiği negatif bir değer size
pozitif değer olarak ulaşır. Netice; sıfıra sıfır elde var, sıfırdır. İki
seviye de önce daha yüksekti, sonra ikisi de aşağıya düştü.
Karşınızdaki kişiye güzel bir işlev de bulunup, ona
mutluluk verdiğinizde bu güzel davranış sergilediğiniz kişiden ya da
çevrenizdeki başka insanlardan size mutlaka pozitif bir geri dönüş olacaktır.
Birleşik kaplar kanunu böyle çalışır. Eğer topluma negatif bir şey verirseniz,
oradan negatif bir geri dönüş, pozitif bir şey verirseniz pozitif bir geri
dönüş olur. Negatifin karşılığı negatif, pozitifin karşılığı pozitiftir. Eşitlik
hiç bozulmaz. Eğer “Ben kimseye bir şey yapmadım, bu bana niçin yapıldı”
diyorsanız, iyi düşünün! Mutlaka bir şeyler yapmışsınızdır…
Allahû Tealâ’nın koyduğu kanun
buysa, o zaman mutlu olmak zor bir şey değildir. Sergilediğiniz davranışlara dikkat
edin! Eğer sizden çıkacak olan pozitif bir davranış biçimi ise pozitif bir
dalga boyu yayıyorsanız, yani güzel hislerinizin çevreye yansıması, onlara
mutluluk verecek bir hüviyette ise onlar sizin bu davranışınızdan mutluluk
duyacaklardır. Dost olduğunuzu hemen hissedeceklerdir. Sizin onlara
ulaştırdığınız mutluluk başka bir yerden size mutlaka geriye dönecektir ve eşit
şartlarda, eşit sonuçlarla karşılaşırsınız. Sizden topluma ulaşan neyse toplumun
bir başka yerinden size geri dönen aynıdır. Allah’ın İlâhî Adaleti mutlaka
gerçekleşir. Allah hesabı çabuk görendir. Allah’ın katında hesap derhal görülür.
Allahû
Tealâ hesabı anında Kirâmen Kâtibîn melekleriyle dizayn eder. Birincil seviyede hesap; kötü bir davranış sonucunda
derecat kaybedilmesiyle eşitlenir. Kişi başkasına kötü bir davranışta
bulunduğunda, amel defterinde o işlev derhal yer alır.
Kirâmen Kâtibîn melekleri, o kişinin amel
defterine hologram usulu 3 boyutlu olarak o olayı kaydederler. Kişinin hayat
filmine başkasına yaptığı kötülük dolayısıyla negatif derece olarak kaydedilir,
derecat kaybeder.
Böyle bir dizaynda bir insana kötü bir davranışta
bulunduğunuzda derecat kaybedersiniz. Başka birine huzursuzluk, sıkıntı verdiğinizde
başka bir yerden siz farkına bile varmadan size mutlaka bir kötü davranış
ulaşacaktır.
Herşeyi en güzel boyutlarda, sevileceğiniz bir ortamda
yaşamak istiyorsanız; çevrenizden sizi mutsuz etmeyecek pozitif anlamda bir
şeylerin geri dönmesini istiyorsanız; etrafınıza karşı pozitif davranışlar
sergilemek mecburiyetindesiniz.
Allahû Tealâ’nın ilk emri “Sevin!” dir. Allahû Tealâ Kendisini
de sevmenizi ister. Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e diyor ki: “Habibim
de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah da sizi daha çok
sevsin.”
Allah’ın sevgisini kazanmak, sevgilisi, dostu olmak,
mutluluğu yaşamak hepsi sizin elinizdedir. Eğer mutlu olmayı istiyorsanız
mutlaka mutlu olursunuz. Şu basit tavsiyelerimizi, önerilerimizi herşeyden önce
Allah’ın emirleri oldukları için tatbik ederseniz ve insanlara, onları mutlu
eden davranışlarda bulunursanız mutlu olursunuz.
Sizin güzel davranışlarınıza muhatap olan kişilerin
aynı şekilde geri dönüşler yapması herzaman söz konusu değildir. Fakat burada bunun
çok daha ötesinde bir güzellikten bahsetmekteyiz. Allah’ın kanununa göre siz
başkasına kötülük ettiğiniz zaman toplumun başka bir yerinden aynı ölçekte bir
negatif davranış size mutlaka ulaşacaktır. Siz, bir başkasına pozitif
davrandığınız zaman, çevrenizden bir başka yerden sizi mutlu edecek olan
pozitif davranış tekrar geri dönecektir.
Siz bir başkasına bir güzel davranışta bulunmak için örneğin
A’ya onu memnun edecek, onun hoşuna gidecek olan bir davranışı: “Acaba ona bir
hediye mi alsam? Şu anda neye ihtiyacı var? Ona bir yardım da mı bulunsam?
Acaba ona, onu mutlu etmek istikametinde ne yapabilirim?” şeklinde düşünmeye
başladığınız noktadan itibaren; siz bu
dünyada değil; Allah’ın ülkesinde yaşarsınız. Bu güzelliği dizayn eden ruhunuz,
bu olayı yaşamak üzere harekete geçtiğiniz için kazandığınız dereceler, hayır
ve de Allah sizinledir. O zaman Allahû Tealâ, ruhunuz ve kazanılan derecelerle üçlü
bir beraberlik meydana gelir. Eğer nefsinizi tasfiye eder, daimi zikrin sahibi
olursanız o zaman bir dörtgenin, karenin içinde yaşarsınız. Dört kenarı da
nefsiniz olur. Çünkü nefsiniz artık ruh hüviyetindedir. Bir mutluluk üçgeninde
veya bir mutluluk dörtgeninde yaşarsınız. İnsanların çok büyük kısmı daimî zikre
ulaşamadıkları için bir mutluluk üçgeninde yaşayacaklarını söyleyebiliriz.
Daha karşınızda ki insana mutluluk vermeyi düşünmeye
başladığınız andan itibaren, içinizi bilemediğiniz bir huzur kaplar. Bu
Allah’ın size gönderdiği huzurdur. O andan itibaren Allah’ın ülkesinde
yaşarsınız ve mutlu bir insansınızdır. Kişiye mutluluk ulaştırmak için
düşündüğünüz sürece, tatbik ettiğiz ana kadar Allah size hep mutluluk verir.
Bir kişiye mutluluk verme düşüncenizi tatbikata geçirmek üzere bir hediye
aldınız, o kişiye götürüp memnun edeceksiniz onun mutluluğunu, memnun olmasını
sağlayacaksınız, bu sevinç içerisinde ona ulaştığınız ana kadar hep mutlu bir
insan olursunuz. Burada sizin mutu olmanızı sağlayan o kişi değil; Allah’tır. O
kişi bu mutluluğun sebebidir.
Sizin iç dünyanız, aklınız, iradeniz, düşünce
sisteminiz, paranız, zamanınız hepsi kombine olarak sizi bir hedefe götürür. İşte
başka birini mutlu etmek konusunda bir
gayretin sahibi olduğunuz anda Allahû Tealâ tarafından anında görülür ve
içinize muhteşem bir mutluluk verilir. Huzur duyarsınız. Bu mutluluk, başka
birisine bir yardımda bulunabilmenin huzurudur. O yardımı gerçekleştirdiğiniz
ana kadar bu mutluluk ulaştırma işlemi hep devam eder. Sonra diyelim ki, bu
kişiye ulaşıp, hediyenizi verdiniz, o kişi bu hediyeden mutluluk duysa da
duymasa da Allahû Tealâ, hedefiniz
Hakk’a ait olduğu için, hedefiniz başka bir insana mutluluk sağlamak olduğu için
sizi o ana kadar mutlu kılmıştır. Daha çok mutluluk istiyorsanız, o kişiyi
mutlaka memnun edecek olan bir hediye seçmelisiniz. O zaman, o kişinin o
hediyeyi aldığı zaman yüzünde okuduğunuz mutluluk sizin için ikinci bir
mutluluk vesilesi olacaktır. Diyelim ki siz
bütün gücünüzle çalışıp: “Onu en çok mutlu edecek olan şey budur.” diyerek bir
şey aldınız ama o kişi bunu sizin ümit ettiğiniz kadar beğenmedi. Öyle de olsa
Allahû Tealâ sizi ona mutluluk vermeyi düşündüğünüz andan bu hediyeyi ona
ulaştırdığınız noktaya kadar mutlaka
saadet içinde bir insan yapar.
İnsanlarla olan ilişkilerinizde onları mutlu etmek
sizi de mutlu eder. Fakat bunun tam tersi karşı tarafı mutsuz edecek bir
davranış biçimi sergilediğinizde sizde mutsuz olursunuz. Başka bir insana haddini
bildirmeyi, hakaret etmeyi, dövmeyi, yaralamayı, bir kötülük, bir küstahlık
etmeyi, bir haksız fiil yapmayı planlamaya başlarsanız, planlamaya başladığınız
anda yardımcınız artık Allah değildir. Mutluluk sizin hayatınızın o bölümünde
yoktur. Başkalarına kötülük edecek olan bir insan bunun için zamanını, parasını,
Allah’ın verdiği enerjiyi kullandığı sürece herşey negatif istikamette
kullanılan birer faktördür. Bu kişiyi sadece ve sadece mutsuz kılar.
Eğer şeytan
sizi kandırmışsa, bir başkasına kötülük planlıyor, kuruyor ve dizayn
ediyorsanız o zaman yardımcınız şeytandır. Böyle bir davranış biçiminde artık
siz Allah’ın ülkesinde değil; sıfır noktasının altında, şeytanın
ülkesindesinizdir. Nefsinizin afetleri üçgenin bir kenarını, şeytan ikinci kenarını
ve işlediğiniz günah dolayısıyla kaybettiğiniz dereceler üçüncü kenarını teşkil
eder ve siz bu üçgende mutsuz bir insan olursunuz.
Başkalarının kuyusunu kazan, kötülük eden sadece huzursuzluğu
için çalışan bir kişi evvela bu huzursuzluğu kendisi yaşar.
Günde 10 saatlik bir aktif hayatınızın olduğunu
düşünelim. Bu 10 saatin her birini, bir başkasına iyilik yapmak, bir başka insanı
mutlu etmek için harcarsanız 10 saat boyunca siz mutlu bir insan olursunuz.
Sizi mutlu yapan da o kişiler değil; Allahû Tealâ’dır. Allah’ın size verdiği herşeyi;
zamanınızı, paranızı, enerjinizi, kendinizi sırf başkalarının mutluluğu için adadığınız; harcadığınız
cihetle mutlusunuzdur. Sizi mutlu yapan o kişiler değil, Allah’tır. Eğer onlar
için yaptığınız iyilikler ya da götürdüğünüz hediyeler, onların kalplerini
kazanmışsa, gözlerinde mutluluğu hatta belki biraz da minneti okumuşsanız o
zaman o kişilerden de ayrıca mutluluk alırsınız.
Bir insan ne
zaman başkalarına kötülük yapmak için planlar kurarsa, o noktadan itibaren o
kişi mutsuz bir insandır ve mutsuzluğu devam eder. Etrafınızda 10 kişi mevcut
olduğunu düşünelim. Bu 10 kişinin her birine yapacağınız her iyilik, o iyiliği
yapmayı düşünmeye başladığınız andan ona ulaştığınız zamana kadar sizi mutlaka
saadet içinde yaşatır. Eğer, kişilerin bu verdiğiniz hediyeden, gayretinizden,
iyiliklerinizden mutluluk duyduklarını bir vakıa olarak kabul edersek, buradan
sonra da bir sonuca ulaşırız. O zaman Allahû Tealâ size yeniden bir ferahlık
verir. Ruhunuzda nefsinize inşirak verir ve hedefe ulaştıktan sonra da yeni bir
mutluluk, yeni bir huzur yaşarsınız.
Allah’ın şu
kanununu unutmayın; etrafınızda kim varsa hepsi sizin birer mutluluk
kapınızdır, onlara ne kadar mutluluk ulaştırırsanız, o kadar mutlu olursunuz. Etrafınızda ki insanların her birisi onlara mutluluk
verdiğiniz sürece sizin için bir mutluluk kapısıdır. Ama yaptığınız şey o
insanlara kötülük etmek, huzursuzluk vermek ise o zaman sonuç sizin için de huzursuz
olmaktır.
Hangi toplumda nerede olursanız olun mutlaka birileriyle
beraber olmanız söz konusudur. Siz nerede, kimlerle beraber olursanız olun
bilin ki etrafınızdaki herbir insan, sizin için bir mutluluk kapısıdır. Onlarla
meşgul olmaktan çekinmeyin. Her birinin en azından hatırını sorun. Onlara nasıl
davranırsanız mutlu olacaklarını artık biliyor olmalısınız. Onlara, onları
mutlu edecek şekilde davranın.
Allah’ın yaşatmaya hazır olduğu güzellikleri, yaşamak
sizin göreviniz olmalıdır. O insanlara bunu anlatmalı, onlarla konuşmalı,
onları mutlu, memnun etmeye; huzur vermeye çalışmalısınız. Bu noktada dikkat
edin! Onlara verdiğiniz memnuniyet, nefslerinin afetlerini tatmin edici, şeytanın
tuzakları olmasın.
İhtiyaç içinde olan bir insana bir hediye alıp
verdiğiniz zaman o kişinin bir ihtiyacını gidermiş olursunuz. Allah, o kişiye bir
hediye ulaştırmanız istikametinde sizi vasıta kılmıştır. Böylece o kişiyi mutlu
etmiş olursunuz. Ama nefse hizmet ederseniz mutlu olamazsınız. Burada çarpıcı
bir örnek olması açısından bir kişinin uyuşturucu müptelası olduğunu düşünelim. Eğer
siz ona uyuşturucu götürürseniz o kişiye
iyilik değil kötülük etmiş olursunuz. O zaman siz de o da Allah’ın ülkesinde
yaşayamazsınız. O insan götürülen uyuşturucudan o an sevinç duyar ama onu
kullandığı zaman düştüğü durum, onun huzursuz olmasına sebebiyet verir. Burada
siz onun nefsindeki bir hastalığın onu memnun edeceği bir şeyi ona vermiş
olursunuz. Örneğin bir içki müptelasına bir şişe içki götürürseniz gene yanlış
bir şey yapmış olursunuz ve mutlu olamazsınız. Nefse hizmet edildiği sürece mutlu
bir insan olunmaz. Etrafınızdaki insanlar da mutluluk kapılarınız olamaz. Hem
onlar mutsuz olurlar hem de siz mutsuz olursunuz.
Bir adam sizi banka soymaya çağırıyorsa: “Aman ben
buna yardım edeyim gideyim bankayı beraber soyalım.” derseniz hem suçlu olursunuz
hem de o kişiye mutlu etmek istikametinde değil; mutsuz etmek istikametinde
yardım etmiş olursunuz.
Etrafınızdaki herkes sizin için bir mutluluk
vesilesidir. Onların ruhlarına hizmet ettiğiniz, ruhlarını mutmain kıldığınız,
ruhlarına memnuniyet ulaştırdığınız, ruhlarının hasletleri istikametinde onlara
yardımcı olduğunuz sürece mutlu olursunuz.
Başka insanlara acı, ızdırap verirseniz, onları huzursuz
edecek bir şeyler yaparsanız, bu sefer de onların mutsuzluğuna sebebiyet vermiş
olur ve şeytanın ülkesinde yaşarsınız. O zaman etrafınızdaki her kişi sizin
için bir mutsuzluk kapısı olur.
Allahû Tealâ’nın muradı, etrafınızda kim varsa onları,
sizin mutlu kılmanızdır. Ama ne zaman ki o insanların mutsuzluluğuna sebebiyet
verirseniz, siz bundan mutsuzluk duyarsınız. Allah’ın sizin için etrafınızda
bulundurduğu hedefler sırf sizin yanlış davranışlarınız sebebiyle size mutluluk
ulaştıramazlar tam aksine sizi mutsuz kılarlar. Allah’ın etrafınızda
bulundurduğu hedefler mutluluğunuzun da mutsuzluğunuzun da vasıtasıdırlar.
Her yaptığınız
davranışta bunun sizi mutlu veya mutsuz kılacak olan bir davranış biçimi
olduğunu bilmelisiniz. Eğer insanları mutlu
edecek olan hedefleriniz varsa ve uygulamaya geçirerek bu hedeflere ulaşırsanız
o zaman herkes mutluluğunuzun bir parçasıdır. Eğer gayeniz insanları mutsuz,
huzursuz etmekse ve bu istikamette çaba harcıyorsanız o zaman da etrafınızdaki
herkes mutsuzluğunuzun bir vasıtasıdır.
Bazı insanlar yaşadıkları olaylar sonucunda Allahû
Tealâ’yı suçlarlar: “Yarabbi bu kişi bana kötülük etti, neden onun kötülük
etmesine müsade ettin?” diye düşünürler; sorarlar. Allahû Tealâ’yı kendilerine
bu kötülük yapılırken engellemediği için sorgularlar. Ama Allah hesabı
görmüştür. Size bir fenalık yapıldığı an, o kötülüğü yapan kişinin amel
defterine yaptığı kötülük kadar negatif derecat kaydolunmuştur. Sizin amel
defterinize de gördüğünüz bu fenalık neticesinde karşı tarafın kaybettiği kadar
derecat, pozitif olarak kaydolmuştur.
Cehenneme gidecek olan insanların kaybettikleri dereceler,
kazandıkları derecelerden fazladır. Bu dünyada 100 sene, olmaz ama 150-200 sene
yaşadığınızı düşünün. Buradan sonra ya cehenneme ya da cennete gidilecektir. Orada
sonsuz sene yaşanılacaktır. Yüz sene yaşanıldığını düşünsek, 100 seneye karşın sonsuz
bir hayat… Sonsuz cennet veya cehennem hayatı bu dünyada kazandığınız
derecelerin kaybettiğiniz derecelerden fazla veya eksik olmasına göre tecelli
eder.
Bir ticaret olarak bakarsanız, o zaman hayırlı bir
ticaret yapın. Kazandığınız dereceler fazla olsun ve sonsuz bir cennet hayatını
yaşayın. Sadece kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesiyle, Allahû Tealâ’nın hediyesi
cennettir.
Dünya mutluluğunu
daimî zikrin sahibi olmadan etrafınızdaki bütün insanları mutluluğunuzun bir
vasıtası olarak kabul ederek; o insanlara mutluluk ulaştırarak ve bunun gayreti
içinde olarak da yaşayabilirsiniz. Bütün gayretinizle birisine bir iyilik
yapmak istediniz ama sizin elinizde olmayan sebeplerle bunu başaramadınız. Allah
bunu dilediğiniz sürece, son dakikasına ulaşana kadar hep mutluluğu yaşatır.
Siz o hedefe ulaşamasanız bile, o hedefe ulaşmak için diyelim ki 1 saat
uğraştınız bu süreç içerisinde mutlu bir insan olursunuz. Allahû Tealâ size
mutluluğu mutlaka yaşatır.
Mutluluk denilen müessesede başka insanlar mutluluğunuzun
da mutsuzluğunuzun da kapısı olabilir ama merkezinde başkaları değil siz
varsınız. Amelin sahibi sizsiniz. Ameliniz kalbinizde neye göre şekilleniyorsa mutlu
ya da mutsuz olursunuz. Başka birine mutluluk vermek standardı içindeyseniz ona
göre Allahû Tealâ’dan size mutluluk gelir. Eğer başka birine mutsuzluk vermek
standardı içinde iseniz, ona göre Allahû Tealâ’dan size mutsuzluk gelir.
Mutsuzluğunuzun sebebini başkalarına yüklemeye
kalkmayın. Allahû Tealâ sizin neden mutsuz olduğunuzu; neden sıkıntılı
olduğunuzu bilir. Mutsuzluğunuzun ve sıkıntınızın sebebi başkaları değil, sizsiniz.
Sizden onlara sıkıntı gittiği sürece, onları huzursuz ettiğiniz sürece Allah
sizi hep mutsuz kılar ve şeytanın ülkesinde yaşarsınız. Sizden başka insanlara onları mutlu edecek
güzel davranışlar gittiği sürece siz mutlu biri olursunuz onları da mutlu kılarsınız.
Böyle yaptığınız zaman siz, Allah’ın bir mutluluk vesilesisiniz, ikinci tür
davranışınızda ise, şeytanın bir mutsuzluk vazifelisisiniz.
Etrafınızdaki insanlardan
her kim mutsuzsa ve eğer sizde mutsuzsanız artık biliyorsunuz ki,
mutsuzluğunuzun sebebi ne eşinizin ne onun akrabalarının ne de etrafınızdaki
diğer insanların size yaptığı davranışlardır. Onlar size nasıl davranıyorlarsa
bilin ki bu davranışların sebebi sizsiniz.
Başınız ne zaman sıkılsa; size bir haksız davranışta
bulunulsa Allah’a sığınacak yerde hep başkalarına sığınmanız işin en ilginç
tarafıdır. Etrafınızdaki insanlara giderek, başkalarını şikayet ederek: “Bana
şöyle şöyle davrandı, haklı değil miyim? Söyle Allah’ını seversen.” dersiniz.
Ama sizi haksız kılan şeyleri söylemekten hep kaçarsınız. Sanki kabahat %100
karşı tarafa aitmiş gibi bir anlatım biçimine girersiniz, istersiniz ki
etrafınızdaki insanlar da size inansınlar da: “Vah vah sana ne kadar kötü
davranmışlar.” diye sizi desteklesinler. Yaptığınız bu davranış biçimi doğru
değildir. En büyük yanlışınız müracaat edeceğiniz yeri başka insanlar olarak
seçmenizdir. Müracat etmeniz gereken tek yer Allahû Tealâ’dır. Etrafınızdaki
insanlar sizlere karşı yapılan haksızlıklara çözüm getiremezler, çözüm
Allah’tadır. Bütün dertlerinizin çaresi Allah’tadır.
Şeytan, etrafınızdaki insanlara hep dert yanmanızı; diğerlerini
şikayet etmenizi; dedikodu yapmanızı; başkalarını
fitnelemenizi ister. Allah bunları istemez. Allah’ın muradı; etrafınızdaki
insanlara hep güzel davranışları; sizin güzel davranışlarınızı, size yapılan
güzel davranışları, doğruları, sizi ve başka insanları mutlu eden gerçekleri
anlatmanızdır.
Sizden etrafınızdaki insanlara giden onları
mutlu eden davranışları ve onlardan size ulaşan sizi mutlu eden davranışları düşünmenizi
duymak isteriz. Bunları düşündüğünüz zaman belki doğrular ile yanlışlar
arasındaki farkı daha iyi anlayabilirsiniz. Belki o zaman siyahlarla, beyazlar
çok daha berrak bir şekilde karşınıza çıkar.
Başka insanları yine başkalarına şikayet
etmeniz doğru değildir. Bunun adı dedikodudur. Allah’ın hiç hoşlanmadığı bir davranış biçimidir. Müracaat
merci Allahû Tealâ’dır. Başka insanlar problemlerinize çözüm getiremezler, ama Allah
çözüm getirir.
Eğer davanız insanları mutlu etmekse, onları saadet
içinde bir dünyada yaşatmaksa, o zaman herşeyin çok güzel olduğu bir dünyada
yaşayacaksınız. Başka insanları mutlu etmek hep hedefiniz olmalı. O zaman
kendinize yeni bir dünya kurarsınız. Herkes de sizi mutlu etmek için bir
gayretin sahibi olur. Siz hayatınızı onlara adadığınız sürece, onlardan size
geri dönen size mutluluk vermek üzere gayret etmeleri olur.
Herşeyin sizin
için yaratıldığını, sonsuz bir saadeti başkalarıyla paylaşmak üzere varolduğunuzu,
görevinizin etrafınızdaki insanlara sadece mutluluk vermek olduğunu, ancak bu
mutluluğu verebilirseniz mutlu olabileceğinizi anladığınız nokta hayatınızın bir
dönüm noktası olacaktır. Böylece mutlulukları yaşarsınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.