DOĞRU DÜŞÜNME ALIŞKANLIĞI
Allahû Tealâ, bütün insanları mutlu olmaları için yaratmıştır.
Mutluluk; Allah’ın temel dizaynıdır. Herkesin mutlu olması, Allah’ın yegâne
hedefidir. Allah’ın indinde kişiyi mutluluğa ulaştıracak olan bütün faktörler
birer birer verilmiştir.
Allahû Tealâ insanları sosyal mahluklar olarak; başka insanlarla
beraber yaşamak mecburiyetinde olan bir özellikte yaratmıştır. Allah ile olan
ilişkilerde mutluluk müessesesi, sosyal mahluklar olarak yaratılan biz insanlar
için mutlaka başkalarına karşı olan davranış biçimleriyle şekillenmektedir. Bu
dizayn içerisinde insanlar en güzelini gerçekleştirmek durumundadır.
İnsanların kendileri, başkaları ve
Allah ile olan ilişkileri vardır. Kişilerin başka insanlar ile arasındaki
ilişkiler bir birleşik kaplar usulüne tam paraleldir. Birleşik kaplar
sisteminde herşey eşitlik içinde tahakkuk eder. Kişi topluma ne ekerse onu geri
alır. Her zaman Allah’ın kanunu budur.
Bir kişiden başkalarına yayılan negatif dalga
boylarıysa karşısındakilerden de geri dönen aynı şekilde negatif dalga boyları
olur. Bir kişi topluma öfkeli, stres içinde onları azarlayan, onları devamlı
rahatsız eden bir hüvviyette ise, toplumdan da ona devamlı rahatsız edecek
davranışlar yansır. Kişi, başkalarını küçük düşürmek, başkalarını ezmek için
kendisinin üstünlüğünü ispat etmek için yaptığı, her davranış biçiminin
toplumdan geri döneceğini bilmelidir. Kişiye dönen cevaplar hep kendisinin başlattığı
istikamette geri dönecektir.
Allah’ın insanları
yaratmaktan muradı insanların mutlu olmasıdır.
Toplum içinde yaşayan bir
insanın hem toplumu mutlu etmek, hem de kendisini mutlu etmek istikametinde
yapabileceği nelerdir? İki temel faktöre dikkat edilmelidir. Birincisi, düşünce
statüsüdür. Bu düşünce hep: “Ben bugün başka insanları nasıl mutlu edebilirim?”
şeklinde olmalıdır. Bu madalyonun bir yüzüdür. Kişiden çevresine yayılması
lazım gelen şey mutlaka onlara mutluluk vermek olmalıdır.
Madalyonun öbür tarafında ise
kişi yoktur, başkaları vardır. Başka insanlar size ya da diğer insanlara iyi de
kötü de davranabilirler. Onların davranışlarına mani olamazsınız. Kişiler
diledikleri gibi davranabilirler. Siz kendi davranışlarınızı
şekillendirebilirsiniz.
Eğer karşınızdaki kişi Allah’ın
bir hizmetini yaparken size ters gelen sizi kıracak olan bir davranış biçiminde
bulunursa bu negatif davranış biçiminin sizi üzmemesi için bir düşünce
sistemini devreye koymalısınız. Evvela: “ Ben başka bir insanın bana yaptığı
bir yanlış davranış sebebiyle üzülmemeliyim. Bu benim hatam değil, onun hatası”
diye düşünülmelidir.
Yanlış bir davranış biçimi
karşısında üzülmemek, tesir almamak için bundan müteessir olmamak için “Allah’ım
bana güç, sabır, kuvvet vermeni, beni dayanıklı kılmanı dilerim.” diye Allahû Tealâ’ya müracaat edilmelidir.
İlk yapılacak davranış olaydan etkilenmemektir.
Herkes yanlış yapabilir, sizde yapabilirsiniz. Burada kişiye düşen görev,
bundan etkilenmemektir. Bir gayretin sahibi olmalısınız ve olayın negatif
cephesini dikkate almamayı başarmalısınız.
İlk düşünmeniz lazım gelenler şunlardır: “O
neden bana böyle davrandı? Böyle bir yanlış davranışı o yapmazdı. Öyleyse bunun
bir sebebi olmalıdır. Acaba neden yaptı? Maksadı beni üzmek mi? Bana haddimi
bildirmek mi? Bana hakaret etmek mi yoksa benim yaptığım bir yanlışı bana
söylemek suretiyle beni daha güzele ulaştırmak mı? Yaptığı davranışın arkasında benimle alakalı
olan kesime dikkatle bakmalıyım. Acaba hedefi bana hakaret etmek mi? Beni ezmek
kendisini yükseltmek mi? Yoksa beni tasavvufu daha iyi yaşayan bir insan hüvviyetine
ulaştırma konusunda bana yardım etmek mi?” Bunların hepsi söz konusu olabilir.
Olaya bu cepheden bakıldığı zaman daha ilk
anda bir çözüm kişiye ulaşacaktır. O kişi arkadaşınızdır ve sizin yaptığınız
bir yanlışı söylemektedir. Bu yanlışa dikkatle bakın; o yanlışı düzeltirseniz,
siz Allah indinde daha sevgili olursunuz, Allah’a karşı görevlerinizi, Allah
yolundaki hizmetinizi daha güzel yaparsınız. Düşünün! Eğer durum düşündüğünüz
gibiyse o zaman neden kızıyorsunuz? Ayrıca bununla kişi görevli ise o zaman bir
defa daha üzülmemeniz için sebep ortaya çıkmıştır.
Eğer bir başkası sizi daha
iyiye ulaştırmak; Allah’a daha layık bir kul
haline getirmek üzere harekete geçmiş ise davranışınızın yanlışlarını size bir
bir haber veriyorsa sizi çok da seviyorsa ve muradı sizi daha güzele daha
güzele daha güzele ulaştırmaksa o zaman kızmak, kırılmak niye...
Evvela kırılma faktörünü
devreden çıkartmalısınız. Etrafınızdaki insanlar size karşı yanlış
davranışlarda bulunuyorlarsa, bu yanlış davranışların mânâsını düşünmelisiniz. Acaba
o kişi size bunu niye yaptı? Niçin bunu söyledi? Eğer niyeti halis ise ve bunu
düzeltmek istikametinde ikaz ettiyse, gerçekten siz de hata yaptıysanız bunu
tabiî bir olay olarak değerlendirmeniz gerekir. Bu olayın sizi üzüntüye düşürmemesi
gerekir. Size bir doğruyu gösterdiği için daha güzele ulaştırmak üzere yaptığı bu davranışına teşekkür etmelisiniz.
Herşeyin en güzel olduğu bir ortamda
yaşamak istiyorsanız; o zaman toplumun da sizin de daha güzele ulaşmanız için
zemin hazırlamalısınız.
Eğer bu zemini hazırlamak
için doğru düşünüp doğru hareket etme gayretinde olursanız; kötüye dönmesi
kuvvetle mümkün olan, sonucunda iki tarafın da yanlış davranışlar
sergileyeceği, karşılıklı hakaretlerin edileceği olaylar bile sizin bir güzel
davranışınızla başlamadan bitebilir; sulh olursunuz; huzur ortamını
sağlarsınız.
Karşınızdaki kişinin size olan
öfkesinden size yanlış yapmış olduğunu düşünelim. O zaman şunu düşünmeniz
gerekir: “Bu kardeşim bana böyle öfkeli davrandığına, beni kıracak bir şekilde
hareket ettiğine göre acaba bunun arkasında ne olabilir?”
İlk aklınıza gelen; “Muhakkak benim ona bundan
evvel yaptığım bir hata olmalı ki bu hatanın karşılığında bu kişi bana doğruyu,
bana ne yapmam lazım geldiğini bildiriyor.” olmalıdır.
Bir başka kişinin size karşı yanlış davranması
her zaman mümkündür. Onun için hemen kırılmamalı; üzülmemeli ve küsmemelisiniz.
Olayları irdelemeniz gerekmektedir. Acaba onun böyle davranması için siz ona daha
önce birşey yapmış olamaz mısınız?
Karşınızdaki kişinin niyetinin
ne olduğunu anlamanız son derece kolay ve basittir. Hemen karşınızdaki kişiye: “Sen
bana böyle bir davranış da bulundun. Bu davranış mutlaka benim sana evvelce
yaptığım bir yanlışın bana olan cevabı olmalı. Eğer durum böyle ise o zaman
Allah’ın karşısında senden özür dilerim, af dilerim. Beni bağışlamanı isterim, Allahû Tealâ’dan beni bağışlamasını dilerim. Lütfen
hangi konuda, hangi hatayı yaptığımı bana söyler misin?” diye sormalısınız.
Bu davranışınızla size öfkeli bir tutum içinde
olan kişinin daha çok öfkelenmesini sağlayacak bütün kapıları kapatırsınız. Onun
sizi üzen bir başka davranışla devam etmemesi için de şartları hazırlarsınız.
Çünkü kötü sözü söyleyen, kötü davranışta bulunan o, ama siz yapmış olduğunuz
hata sebebiyle belki de hakikatte bir hatanız da olmadığı halde ondan af dileme
büyüklüğünü gösterdiniz. O zaman o kişinin yapacak bir şeyi kalmaz. Eğer bir
hatanız varsa da Allah’tan af dilemeniz ve Allah’ın huzurunda ondan af
dilemeniz için mutlaka size söyleyecektir.
Eğer kişi hatanız olmadığı halde
kasıtlı olarak size kötü davranmışsa ve o kişi bir tasavvuf mensubuysa bu
kasıtlı davranışından utanç duyacaktır ve yaptığının yanlış bir davranış
olduğunu idrak edecektir.
Davranış biçimlerinde her halükarda
bir açık kapı mutlaka vardır. Kişilerin dostlukları zedelenirken ve bozulması
söz konusuyken doğru bir müdahale ile bu durdurulmuş olur. O kişiden af
dilediğiniz zaman onun size söyleyecek sözü kalmaz. Eğer sizin bir hatanız
varsa, onu size söylemesi gerekir. Herkes hata yapabilir.
Bir davranış sergilerken birçok doğru
vardır. O doğrulardan bir tanesi bir kardeşinizi kızdırıp üzüyorsa o doğru
yerine ikinci bir doğruyu onu kızdırmayacak, onu üzmeyecek olan bir başka
doğruyu ikame ettirmelisiniz.
Allahû
Tealâ, hangi sebeple olursa olsun size karşı yapılan ters ya da yanlış
davranışı bir hasenat ile önlemenizi emrediyor.
Allahû Tealâ Fussilet Suresinin 33., 34. ve 35. âyetlerinde şöyle buyurmaktadır:
41/FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen
mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).
Allah'a davet eden ve salih
amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden
daha güzel sözlü kim vardır?
41/FUSSİLET-34: Ve lâ testevîl hasenetu
ve les seyyieh(seyyietu), idfa’ billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve
beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm(hamîmun).
Hasene (iyilik) ve seyyie
(kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman
seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur.
41/FUSSİLET-35: Ve mâ yulakkâhâ
illellezîne saberû, ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzın azîm(azîmin).
Ona (kötülüğü iyilikle
karşılama hasletine), sabredenlerden ve hazzul azîm (en büyük haz)
sahiplerinden başkası ulaştırılmaz.
Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’i okuyan herkese “kötülüğü iyilikle
önlemek” istikametindeki emri vermektedir.
Karşı tarafa: “Eğer ben sana karşı
bir kötü davranışta bulunduysam Allah’a karşı hesap vermek mecburiyetindeyim ve
hatamı bana söylersen hem senden hem de Allahû
Tealâ’dan af dileyeceğim. Seninde beni affetmeni dilerim. Allahû Tealâ’dan da affetmesini dilerim.”
denildiğinde doğru bir davranış şekli sergilenmiş olunmaktadır.
Eğer bu kişi haksız yere başka birine olan
öfkesi sebebiyle, mesela; evde eşi ile tartışıp gelerek orada sizin sanki bir
yanlışınız varmış gibi bir davranış biçiminin içine girerek size kötü
davrandıysa o zaman onun açık kapısı kalmaz. Eğer ortada sebep yoksa o zaman o
sizden af dileyecektir.
Bu olayda başka ne
yapabilirdiniz? O size hakaret ettiği zaman, kötü davrandığı zaman, siz de ona
daha kötü davranabilirdiniz ve şeytanın esiri olabilirdiniz.
Başka birinin yaptığı kötülüğe aynı kötülük
ile cevap vermek veya daha kötüsünü ona uygulamak, “şeytanın esiri olmak”
anlamına gelmektedir.
Allahû Tealâ, yapılan bir yanlışlığa karşı kısas emrini
vermektedir. Ama evvela, olaylar dizisini düşünün ve dikkatle bakın!
Birisi size kötü bir davranışta bulunduğu
zaman o kişi derecat kaybeder. Size karşı kötü bir davranışı, zulmü yaptığı
için siz “mazlum” olursunuz. Yani zulüm görmüş olursunuz. O kişide “zalim” yani
zulmü yapan kişi olur; burada kul hakkı doğar. Zulmü yaptığı anda onun amel
defterine yaptığı zulüm kadar derecat nakıs olarak, negatif derecat olarak
yazılır. Kişi o kadar derecatı kaybeder. Sizin amel defterinize de kul hakkı
doğduğu için zalim ne kadar derecat kaybetmiş ise o kadar yazılır. Siz onun
kaybettiği bütün dereceleri aynen kazanırsınız.
Allahû Tealâ
Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah hesabı çok
çabuk görür.” buyurmaktadır.
13/RA’D-41:E
ve lem yerev ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, vallâhu yahkumu lâ
muakkıbe li hukmih(li hukmihî), ve huve serîul hısâb(hısâbi).
Yeryüzüne
gelip, onu etrafından (çevresinden) nasıl eksiltiyoruz onlar görmüyorlar mı? Ve
Allah, hüküm verir. O'nun hükmünü bozacak kimse yoktur. Ve O, hesabı çabuk
görendir.
3/ÂLİ
İMRÂN-19:İnned dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe
illâ min ba’di mâ câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe
innallâhe serîul hısâb(hısâbı).
Muhakkak ki
Allah'ın indinde dîn, İslâm'dır (teslim dînidir). Kendilerine kitap verilenler,
kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hased sebebiyle ihtilâfa
düştüler. Ve kim Allah'ın âyetlerini örterse (inkâr ederse), o taktirde,
muhakkak ki Allah, hesabı çabuk görendir.
Allahû Tealâ’nın hesabı hemen görmesi anında iki tarafın birden amel defterine
rakamların yazılarak olayla kaybedilen ve kazanılan dereceyi Allah’ın
sıfırlaması demektir.
Zulüm kişiye derecat
kaybettirmiştir. Aynı zulmün karşı tarafında bulunan zulüm edilen kişi de derecat
kazanmıştır. Onun kaybettiği deracat ile sizin kazandığınız deracat aynı
derecattır. Onun yaptığı fiilin tam karşılığı ona negatif puanla
ödettirilmiştir. Sizin gördüğünüz zulmün bedeli aldığınız pozitif puanla size
ödenmiştir. Allah’ın hesabı tamamlanmıştır. Bütün olaylarda herşey
merkezindedir.
Sümbül Efendi talebelerine:
“Benden sonra yerime kimin geçeceğini tayin etmek için sizin hepinizi İstanbul
içine gönderiyorum. Bütün sizi üzen haksızlıkları, kötülükleri, yanlışlıkları
tespit edin ve bana gelin.” demiş.
Herkes akşama kadar mahkeme
mahkeme, karakol karakol haydutların, en uğursuzların bulunduğu yerlere gidip
olayları tespit etmiş. Akşam olduğunda talebeleri Sümbül Efendi Hazretleri’ne yüzlerce
çeşit haksız olay anlatmışlar.
Bu kadar öğrenci arasında
birisi suskun, hiç sesini çıkarmadan sadece dinliyormuş.
Sümbül Efendi Hazretleri:
- Evladım, sen hiç bir şey
söylemedin ve sustun.
Talebesi:
- Bende onların gezdiği
yerlere gittim ve bulundum. Ama herşey merkezindeydi. Zulüm yapana derecat
kaybı, zulüm görene de derecat kazancı söz konusu oldu. Herşey anında ödendi,
sıfıra sıfır elde var sıfır. Herşey Merkezindeydi.
Sümbül Efendi rahmetli
olduktan sonra yerine, o talebe geçer ve
bu olayla da adı “Merkez Efendi” olur.
Bir diğer taraftan olayları
değerlendirdiğimizde; diyelim ki birisi kötü davranışta bulunuyor ama arkadan
kötü davrandığının farkına vararak hemen o kişiden Allah’ın huzurunda af
diliyor. Özür dilenen kişi tasavvuf mensubuysa kendisinden af dileyen kişiyi affetmelidir.
Eğer başka birisinin bize yaptığı bir kötülükten sonra bizden af dilemesine
rağmen biz onu affedemiyorsak, o zaman biz tasavvufu yaşamıyoruz, demektir.
Eğer bir kişi sizin davranışınızdan
huzursuz olmuşsa, sizin davranışınız onu rahatsız etmişse, ondan af dilemek
mecburiyetindesiniz, bu zaruri bir iştir, mutlaka dilemelisiniz. Eğer dilemezseniz,
siz tasavvuf mensubu birisi olamazsınız.
Allahû Tealâ’nın dostları birini kıracak bir hareket yaptıkları zaman
mutlaka ondan af dileyenlerdir. Allahû Tealâ’nın
dostları kendilerine kötülük edildiği zaman, af dilendiği taktirde, mutlaka
affetmeleri lazım gelenlerdir. Cürmün derecesine göre af müessesesi çalışır,
ama mutlaka çalışmalıdır. Birisi yaptığı bir hata dolayısıyla sizden af
dilediği zaman onu affetmemek sizin yetkiniz içinde olmamalıdır. Affı mutlaka
gerçekleştirmelisiniz. Kişi: “Ben Allah yolundayım, öyleyse ben affetmek
mecburiyetindeyim.” demelidir.
Eğer kişi yanlış davranışımızdan rahatsız
olmuş ve bize karşı tavır almış sonra ondan af dilediğimizde de bizi affetmiş ama
affettikten sonra biz gene “kör kör parmağım gözüne” der gibi o kişiye aynı hatayı
tekrar ve tekrar yapmakta ısrar ediyorsak o zaman biz tasavvufu yaşamıyoruz
demektir. Kör nefsimiz için şeytan için etrafımızdaki insanların kalbini
kırmaktayız demektir. O zaman bir hesap yapın. Neyin karşılığında neyi satın
alıyorsunuz? Allah’ın dostu olmanın karşılığında şeytanın dostu olmayı satın
almaktasınız. Tasavvufta şeytanın dostluğunu isteyenler olmaz. Bu çatı Allah’ın
hidayet çatısıdır ve Allah’ın dostlarıyla çalışır.
Küçücük şeylerden kendinize
huzursuzluk çıkarıp arkadaşlarınızla küsmemelisiniz. Eğer küstüğünüz
arkadaşlarınız da sizden barışmanızı istiyorsa, o küstüğünüz kişi yaptığı hata
dolayısıyla sizden af diledikten sonra onu affetmek mecburiyetindesiniz. Eğer
bu af onu kötü davranışların esiri kılıyor, nasıl olsa affedileceğim diye ard
arda hataları tekrar etmekte devam ediyorsa, o zaman anlaşmazlığı İrşad
Makamına ulaştırın. Eğer Allah’ın yolunda iseniz, Allah’ın yolunun gereklerini
yapmak durumundasınız. Allahû Tealâ hiç kimseye
zor kullanmaz. Allah’ın emri uygulanır. Kişi davranışlarına ısrarla devam
ederse toplumdan ayrılmak durumunda kalır.
Asıl olan toplumdur. Her
fert topluma karşı olan görevini ait olduğu standartlarda yerine getirmekle
mükelleftir. Bu Allah’ın yolunun ve yolda olanların selameti için farzdır. Tasavvufta
bozuk bir düzen olamaz.
Allahû Tealâ’nın 7 teslimini yaşamak, sulh ve sûkun içinde bir nizamla
oluşur. Tasavvuf; çirkinlikleri süzen, yokmuş gibi sayan ve bütün güzellikleri
yaşayan bir insan olmanızı ister. Gözünüze sadece güzellikleri görebilen bir
gözlük takarsanız o zaman anlarsınız. O zaman size kötü davrananlar bundan
sadece utanç duyarlar. Onlara kızamazsınız, onların o hatayı bir daha
yapmamaları için onlara en güzel şekilde anlatırsınız. Neden hata yapıldı?
Neden yapılmaması lazım? Nasıl daha iyi olabilir?
Biri size kötü davrandığı
zaman siz ondan daha kötü davranabilirsiniz fakat o zaman şeytan sizi kendisine
esir etmiştir.
Tasavvufu yaşayan insan
başkasının kalbini kırmamak için büyük gayret gösterendir. Kendisine kötülük
yapıldığında karşılığında kötülük
yapmakla mükellef olmadığını tam aksine o kötülüğü yapan kişi için: “Acaba onu
bu kötülükten nasıl kurtarabilirim?” diye düşünen ve çalışan bir insan
olmalıdır. Bunun için ona kızmaması, öfkelenmemesi ve küsmemesi lazımdır.
Bazen iki kişi arasında sonuçlar
negatife dönüşebilir. Sizin üzüldüğünüz bir olayı o kişi kasıtlı olarak sizi
üzmek üzere ve ona bu üzüntünüzü bildirmenize rağmen tekrar tekrar yapıyorsa ve
bundan vazgeçmiyorsa, o zaman o kişiyle dost olmak mecburiyetinde
değilsiniz. Böyle bir kişi tasavvufa yakışmaz.
Hepiniz geleceğin meşalelerisiniz,
ışıklarısınız, güneşlerisiniz. Öğrendiklerinizi etrafınızdaki insanlara
öğreteceksiniz. Yetmez yaşayacaksınız ve onlara da yaşatacaksınız. Bunu güzel
davranışlarınızla Allah’ın bütün güzelliklerini onlarla paylaşarak
yaşayacaksınız.
Tasavvuf
yolunda başlangıçta iradenizle kendinizi güç zapdederek başkalarının size
yaptığı kötülüklere mukabele ederken, onların yanlış davranışlarına aynı
yanlışla cevap vermemek için kendi kendinizi çok zorlayarak hareket ederken bir
gün daimî zikre ulaşacaksınız. O zaman nefsinizde hiç afet kalmadığı için hiç
zorlanmayacaksınız. Başkaları size yanlış davranabilir ama siz onlara karşı
davranamazsınız. Nefsinizin bütün afetleri yok olduğu için davranış biçiminiz
otomatik olarak o olacaktır. Başkalarının davranışlarından etkilenmemek,
üzülmemek, başkalarının yaptığı yanlışları onlara karşı bir cevap olarak
işlememek, yani seyyiate karşı hasenatla
mukabele etmek... O zaman gayret etmeniz, kendinizi sıkmanız gerekmez. Allahû Tealâ’ya her olayda; “Yarabbi bana sabır ver,
bu kardeşimizin yaptığı bir kötü davranışa tahammül edeyim” diye dua etmeniz gerekmez.
O zaman söz konusu olan, içinizden o kişiye karşı hiçbir kin, nefret, öfke veya
buna benzer bir his asla duymamaktır. Onu henüz olgunlaşamadığı için yanlış
yapabilen, bu yanlışlarının affedilmesi lazım gelen ve kazanılması lazım gelen
bir kişi olarak değerlendirirsiniz. Bu kişiyi kazanmak için davranışının neden
yanlış olduğunu ona anlatmalısınız.
Eğer bir davranışın yanlışlığını o kişiye
kızarak öfkeyle: “Sen bana böyle yaptın. Sen tasavvufu bilmiyorsun. Senin gibi
adam mı olur?” gibi sözlerle ifade ederseniz siz de onun bir benzerisiniz
demektir. Sadece bu sefer olayı o yaptı, gelecek sefer de siz yapacaksınız
demektir.
Bir kişi size karşı yanlış davranış
sergilediğinde ondan yana olmalısınız. Kişi böyle davrandığında: “Acaba bana niçin
böyle davrandı? Acaba ben ona vaktiyle başka bir yanlışlık mı yaptım? Ya da şu anda
kendine hakim olamayacak kadar başka bir sebepten dolayı öfkeli miydi? Öfkesini
benden mi aldı? Aldıysa da ben alınmam. Çünkü benim hatamdan kaynaklanan bir olay
değil, ben üzülmemeliyim.” diyebilmelidir.
Allah’ın
yolunda hizmet yapan tasavvuf mensubları Allah’ın yolunda birbirlerinin
karşısında değil, yanında olmalılardır. Allah yolunda hizmetler omuz omuza,
gönül gönüle gerçekleştirilmelidir.
Ne kadar çabuk
öfkelerinize mağlup oluyorsunuz? Eğer şeytan sizi etkisine alırsa, onun etkisi
altına aldığı oranda Allah’ın gözünde küçülürsünüz.
Herkes hata
yapabilir. Bir olayda nefsinize kapılarak başka birine verdiğiniz bir
huzursuzluk varsa ve arkasından pişmanlık ile af dilemek ile noktalanıyorsa ve bu size bir ders olmuşsa, o
noktadan itibaren o kardeşinizde dahil olmak üzere herkese en güzel davranışları sergilemeye başlamışsınız
demektir.
Allah’ın sizden
istediği şey, sadece mutlu olmanız. Allah’ın
yolunda Allah’a ait olan herşey en güzeli, şeytanın yolunda da en çirkini
temsil eder.
Eğer size verilen bir görev ile ilgili ya da hizmet ettiğiniz
konum ile ilgili hatalarınız varsa ve bu konularda uyarılmanıza rağmen aynı
hata da devam ederseniz sonunda o yanlışlıkları yapamayacağınız bir yere
alınırsınız. Burada yaptıklarınız yani sadece sizin oluşturduğunuz sebepler,
Allah’ın sizi oradan almasına sebebiyet vermiştir.
Allahû Tealâ hiçkimseye
başkasına tahakküm etmek imkanını vermez. Allahû
Tealâ sizin mutlu olmanızı, huzur içinde
yaşamanızı ister. Davranış biçimlerinizde başkalarını kırmamaya, tahakküm
etmemeye çalışın. Size verilen yetkileri başkalarını üzecek istikamette
kullanmayın. Eğer bu yetkileri başkalarını üzecek istikamette kullanırsanız; Allah’ın
sevgisini azaltırsınız ve sonra siz çok üzülürsünüz.
Allah razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.