4 Kasım 2015 Çarşamba

ALLAH’IN YOLUNDAN ALIKOYMAK

ALLAH’IN YOLUNDAN ALIKOYMAK

43/ZUHRÛF-62: Ve lâ yasuddennekumuş şeytân(şeytânu), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
Ve şeytan sakın sizi, (Sıratı Mustakîm’den) men etmesin. Muhakkak ki o, sizin için apaçık düşmandır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
            Bu âyet-i kerimede “Sıratı Mustakîm” kelimesi geçmiyor. Ama bir evvelki âyet-i kerimede Allahû Tealâ: “İşte bu, Sıratı Mustakîm’dir.” diyordu. Allahû Tealâ’ya Allah’a ulaşmayı dilemek de (birinci), tâbî olmak da (ikinci), Sıratı Mustakîm’dir. Şeytan, kişiyi Sıratı Mustakîm’den men ettiği sürece o kişi tagutun kuludur.
            Zuhruf-61 ve 62 birleştirildiği zaman şu sonuçlar ortaya çıkar: Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği an Allah’a tâbî olur. Tagutun kulu olmaktan kurtulur. Allah’ın kulu olmak şerefine erer. Şeytan da onu Sıratı Mustakîm’den men edememiş olur. Kişi, Allah’a ulaşmayı dilediği anda 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindedir.
            İblis, Adem (A.S)’a secde etmeyince, Allah onu huzurundan kovduğu zaman diyordu ki: “Eğer beni kıyâmet gününe kadar yaştırsan ben bütün bu insanların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından Sıratı Mustakîmler’i üzerinde duracağım ve onların senin Sıratı Mustakîm’ine ulaşmalarına engel olacağım. Ve onların pek azı hariç hepsini kendime tâbî kılacağım.”

17/İSRÂ-62: Kâle e raeyteke hâzellezî kerremte aley(aleyye), le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen).
(İblis) dedi ki: “Senin görüşüne göre, benim üzerime (benden daha) mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse bu mu? Eğer beni kıyâmet gününe (kadar) tehir edersen (ertelersen), onun zürriyetinden (neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.”

(A'RÂF-16 – 17 )
            Ne yazık ki şeytanın bu sözünü gerçekleştirdiği vakıasıyla karşı karşıyayız. Allahû Tealâ, Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde diyor ki:

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn (mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

            Şeytan kıyâmet günü insanlara karşı olan hedefini, mü’minleri oluşturan tek bir fırka hariç, bütün   fırkalar (72 fırka) için gerçekleştirmiş olacaktır. 72 fırka ifadesi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadîs-i şerifinde geçiyor. Burada tagut ifadesi kullanılmıyor. Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek fırka hariç diğer fırkaların toplamı 72’dir; hepsi kâfirleri, tagutun ve şeytanın kulları olmalarını ifade eder. Bizatihi şeytan var. Bir de insan şeytanlar ve cin şeytanlar var. Allahû Tealâ, Nisa Suresinin 167, 168 ve 169. âyetlerinde Sıratı Mustakîm’den men eden insan şeytanlardan bahsetmektedir. (NİSÂ-167 – 168 – 169)
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder,ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.
            Sadece şeytan Allah’ın yolundan men etmiyor. Allah’ın yolundan men eden insanlar da var. Allahû Tealâ insan şeytanlara, cin şeytanlara ve şeytan olan şeytanlara “tagut” diyor. İnsanları Allah’ın yolundan saptıranlar insan şeytanlardır.

27/NEML-24: Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehümuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn(yehtedûne).
Onu ve kavmini Allah’ın yerine güneşe secde ederken buldum. Ve şeytan, onlara yaptıklarını süslemiş ve böylece (Allah’ın) sebîlinden (yolundan) men etmiş. Bu sebeple onlar hidayette değiller.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Neml Suresinin 24. âyet-i kerimesi, önemli Kurân-ı Kerim gerçeklerini ihtiva etmektedir. Güneşe secde eden bu insanlar, şirktedirler. Çünkü açık bir şekilde Allah’tan başka ilâh edinmişlerdir. Şeytan onlara yaptıklarını süslemiş, doğru göstermiş ve onları Allah’ın yolundan men etmiştir. İnsanlardan da aynı hüviyette olanlar vardır. Allahû Tealâ, Nisa Suresinin 167, 168 ve 169. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki: (NİSÂ-167 – 168 – 169 )
Kendileri Allah’a ulaşmayı, hidayete ermeyi dilemeyen ve başkalarını da Allah’ın yolundan men eden insanlar tehlikeli olanlardır, uzak bir dalâlettedirler. Bunlar kalplerinde zeyg, maraz olanlardır, yeryüzünde fesat çıkaranlardır. Başka insanları hidayetten men etmek için Allah’ın âyetlerini ve hidayeti, Allah’a insan ruhunun ulaşmasını ketmedenler (gizleyenler), inkâr edenler, küfredenler ve yalanlayanlardır. Onların amelleri boşa gider ve Allah’ın lânetine muhatap olurlar.
Bu insanlar, hem kendilerine zulmederler hem de başka insanları Allah’ın yolundan menettikleri için onlara zulmederler. eğer bu insanlar Allah’a ulaşmayı dileselerdi mutlaka Allah’ın yoluna, Sıratı Mustakîm’e ulaşacaklardı. Ve tâbî oldukları an, Allah onların günahlarını sevaba çevirecekti, onlara mağfiret edecekti. Ama onlara Allah mağfiret etmiyor, onları Tarîki Mustakîm’e ulaştırmıyor. Onları cehennem yoluna ulaştırıyor.
Allah’a ulaşmayı dileyen herkes Allah’ın yoluna girmiştir, mü’min olmuştur; hidayet ehli olmuştur. Allah’ın yolundan kim men edilirse, Allah’ın yoluna giremezse, dalâlette, küfürde kalır. Neml Suresinin 24. âyet-i kerimesi, Allah’ın yolunda olmayanların hidayette olmadıklarını, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin gidecekleri bir yolun varlığını, bu yoldan insanların şeytan tarafından men edildiklerini ve men edildikleri için de hidayet üzere (hidayette) olamadıklarını anlatmaktadır. Eğer Allah’a ulaşmayı dileselerdi Sıratı Seviyye üzerinde olacaklardı.
Allah’a ulaşmayı dileyen herkes 7 tane Sıratı Mustakîm’den birincisine ulaşır. 7. basamağa kadar birinci sebîl devam eder. 7. basamaktan 14. basamağa kadar 2. sebîl devam eder. 14. basamaktan 21. basamağa kadar ruhu Allah’a ulaştıran 3. sebîl devam eder. Sıratı Mustakîm; 2 yatay ve 2 dikey sebîlden oluşan 3. sebîldir. 21. basamaktan 25. basamağa kadar, fizik vücudun teslimi ve 25. basamaktan 26. basamağa kadar, nefsin teslimi sebîlidir. 26. basamak, 27. basamak ve 28. basamağın 5. kademesine kadar ulaşan son sebîl, iradenin teslimi sebîlidir. Bunların herbiri ayrı bir sebîl oluştururlar.
Neml-24, hidayetin başlangıcının sebîl olduğunu söylemektedir. Allah’a ulaşmayı dileyen herkes, Allah’ın yolundadır; 1. sebîldedir, 1. Sıratı Mustakîm’dedir (7 tane sebîl, 7 tane safhayı içerir).

4/NİSÂ-160: Fe bi zulmin minellezîne hâdû harremnâ aleyhim tayyibâtin uhıllet lehum ve bi saddihim an sebîlillâhi kesîrâ(kesîran).
Artık Yahudilerin yaptıkları zulümlerden ve birçok kişiyi Allah'ın yolundan men etmeleri (alıkoymaları) sebebiyle, kendileri için helâl kılınmış olan temiz ve güzel şeyleri onlara haram kıldık.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ daha evvel birçok şey Yahudilere helâlken o yaptıkları zulüm sebebiyle ve insanları Allah’ın yolundan men etmeleri sebebiyle, onların üzerine helâl kılınmış şeyleri haram kıldık buyuruyor Allahû Tealâ.
Bütün devirlerde insanlardan bir kısmı başka insanların Allah’ın yoluna girmelerini hep engellemişlerdir. 160. âyetinin Nisa Suresi’nin dizaynına dikkatle baktığımız zaman bu âyetin 167-168-169. âyetlerle kesin ilişkisi olduğunu görüyoruz. Burada Allah’ın yolundan men etmeleri, bi saddihim an sebîlillâhi diyor Allahû Tealâ Allah’ın yolundan men etmeleri sebebiyle. Şimdi Nisa Suresinin 167-168-169. âyetlerinde açıkça aynı şeyi görüyoruz.
“İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ.” buyuruyor Allahû Tealâ. “Onlar kâfirlerdir ve Allah’ın yolundan men ederler.” diyor Allahû Tealâ. Ruhlarını insanların Allah’ın yoluna ulaştırmalarını men ederler.
İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum, onlar hem kâfirlerdir hem de zalimlerdir. Neden zalimlerdir? Başka insanları Allah’ın yolundan men ederek onlara zulm etmeleri sebebiyle zalimlerdir. Allahû Tealâ diyor ki: “lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ, İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ. Allah onlara asla mağfiret etmez, onların günahlarını sevaba çevirmez.” Çünkü kendileri de hiçbir zaman Allah’ın yoluna girmeyeceklerdir. Çünkü hiçbir zaman mürşide ulaşmayacakları için günahları asla sevaba çevrimeyecektir. “Allah onları asla Tarîki Mustakîm’e ulaştırmayacaktır. Allah onları sadece cehennem yoluna ulaştıracaktır ve orada ebediyyen kalacaklardır.” diyor Allahû Tealâ.
İşte bu âyet 160. âyet birçok insanı Allah’ın yoluna girmekten men ettiklerini söylüyor burada, saddû an sebîlillâhi, Allah’ın yoluna girmekten ruhlarını Allah’a ulaştırmak üzere Sıratı Mustakîm’e ulaştırmalarından bir muhteva görüyoruz. Buna mani oluyor bu insanlar. Allahû Tealâ bunu bir zulüm olarak kabul ediyor. (NİSÂ-167 – 168 – 169 )

9/TEVBE-9: İşterev bi âyâtillâhi semenen kalîlen fe saddû an sebîlih(sebîlihî),innehum sâe mâ kânû ya'melûn(ya'melûne).
Allah’ın âyetlerini az bir bedele sattılar. Böylece O’nun (Allah’ın) yolundan (insanları) men ettiler (Sıratı Mustakîm’e insanların ulaşmasına mani oldular). Muhakkak ki; onların yapmış oldukları kötü (fena) bir şey (muhakkak ki; onlar, kötü bir şey yapmış oldular).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Allah’ın âyetlerinin az bir bedele satılması”, insanların Sıratı Mustakîm’den men edilmesiyle sonuçlanıyor. Allah’ın vasiyeti, 4 tane teslimi içerir. Allahû Tealâ, bütün insanlara ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştırmalarını, fizik vücutlarını, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim etmelerini farz kılmıştır. Allahû Tealâ, burada birtakım âlimlerden; “Allah’ın âyetlerini az bir bedele satan insanlar” olarak bahsetmektedir. O devirde de bu insanların var olduğu kesinlik kazanıyor. Bütün devirlerde, Allah emrini vermiş, nebî (peygamber) resûller de, velî resûller de emri tebliğ etmişlerdir. Bütün devirlerde, her kavmin içinde Allah’ın resûlleri mutlaka vardır.
Görülüyor ki; 1400 sene evvel inen Kur’ân-ı Kerim’de, aslında Allahû Tealânın söyledikleri yeni bir şey değil. İslâm’ın karşısındakiler yahudiler ise onların da peygamberi aynı güzellikleri yaşadı. Onunla beraber olanların hepsi ruhlarını da, vechlerini de, nefslerini de, iradelerini de Allah’a teslim ettiler. İslâm’ın karşısındakiler hristiyanlar ise onların da Hz. İsa zamanındaki olayları da aynıydı. Onlar da ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim etmişlerdi. Ama Hz. İsa’dan 600, Hz. Musa’dan 1000 seneden daha fazla bir zaman sonra insanlar, kendi dînlerini, Allah’ın âyetlerini az bir bedele satanlar sebebiyle unutmuşlardır. Bu insanlar, Allah’ın indirdiği mukaddes kitaplarda, beyyinelerle ispat etmesine rağmen gene de hidayeti gizlemektedirler. İnsanların Sıratı Mustakîm’e ulaşmasını engellemektedirler:

2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
İndirdiğimiz o beyyinelerden olan şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaştırılmasını) Kitap’ta Allah insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya), onlara, hem Allah lânet eder hem de lânet ediciler lânet eder.

9/TEVBE-32: Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrehu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
(Onlar) ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kâfirler, Allah’ın nurunu söndürmeyi, Allahû Tealâ da tamamlamayı isti-yor. Neticede mutlaka Allahû Tealâ, nurunu tamamlayacaktır! Gâlip gelen her zaman Allah olmuştur. Allah nurunu mutlaka, her istediği zaman tamamlamıştır. Allah’ın nuru, bir açıdan Kur’ân-ı Kerim, bir açıdan tevhid dîni olan Allah’ın dînidir.
Allahû Tealâ sadece bu âyette değil, başka âyetlerde de: “Kâfirler istemese de, mücrimler istemese de” ifadelerini kullanarak: “Nurunu tamamla-yacaktır.” veya “Tamamlamak ister.” diye, Kur’ân-ı Kerim boyunca açıklamalar getirmiştir. Bu âyet de onlardan bir tanesidir.

9/TEVBE-34: Yâ eyyuhellezîne âmenû inne kesîren minel ahbâri ver ruhbâni le ye'kulûne emvâlen nâsi bil bâtıli ve yasuddûne an sebîlillâh(sebîlillâhi), vellezîne yeknizûnez zehebe vel fıddate ve lâ yunfikûnehâ fî sebîlillâhi fe beşşirhum bi azâbin elîm(elîmin).
Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Muhakkak ki; ahbarlardan (yahud âlimlerden) ve ruhbanlardan (rahiplerden) çoğu, mutlaka insanların mallarını bâtılla (boş yere, haksız olarak) yerler ve Allah’ın yolundan engellerler (mani olurlar). Ve altın ve gümüşü biriktiren ve onu Allah yolunda infâk etmeyen kimseler; artık onlara elîm azabı haber ver.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Burada gerek yahudilerden, gerek hristiyanlardan bazı bilginlerin ve rahiplerin altını, gümüşü biriktirdikleri ve insanlardan haksız yere para aldıkları ve bu parayı da Allah yolunda harcamadıklarını söylüyor, Allahû Tealâ. “Onlara acı bir azabı müjdele.” diyor.
Aradan geçen zaman parçalarında iblis, bütün insanları dejenere etmek, yozlaştırmak için elinden gelen gayreti göstermiş ve dejenerasyon gerçekleşmiştir. Şeytana, bu istikamette uymamak asıldır. İşte Allahû Tealâ’nın dizaynı odur ki; Allah yolunda hizmet verenler, bu konuda kendilerine düşenleri yapmak mecburiyetindedirler.
Aradan zaman geçtikçe bütün dînlerde insanların büyük kısmı, ne yazık ki bir yozlaşmanın içine girmişlerdir. Görünen dînlere baktığımız zaman sadece dîn adamlarının değil, insanların da %90’dan fazlasının Allah’ın kurtuluş reçetesini unuttuklarını, tatbik edemediklerini ve daha kötüsü, yaptıklarının doğru olduğunu zannettiklerini görüyoruz. Zaman içerisinde iblis, dînlerin muhtevasını bozmayı başarmış, İslâm’dan da hristiyanlıktan da, yahudilikten de çok şey koparmıştır.  Ve aradan asırlar geçtikçe iblisin, insanları adım adım Allah’ın yolundan ayırdığının kesin işaretini görüyoruz, bu âyette. Bu âyet-i kerime, artık yahudilerde de, hristiyanlarda da özellikle dîn adamlarında ve rahiplerde bir yozlaşmanın, kesinlikle mevcut olduğunu işaret etmektedir.
Bugün İslâm’da da ne yazık ki aynı şeyler söz konusudur. İnsanlar, dînlerini unutmuşlar artık yaşamıyorlar.

16/NAHL-88: Ellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi zidnâhum azâben fevkal azâbi bimâ kânû yufsidûn(yufsidûne).
İnkâr edenlere (kâfirlere) ve Allah’ın yolundan men edenlere, fesat çıkarmış olduklarından dolayı azap üstüne azabı arttırdık.
AÇIKLAMA 
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kâfir kelimesi, Allah’ı inkâr eden anlamına gelmektedir. Kim Allah’a ulaşmayı dilemezse onlar Allah’a inansalar da kâfirdirler. Allah’ın yolundan alıkoyanlara, azap üstüne azap verilir.
Bir kişi, salt kendi günahları sebebiyle cehenneme girerse, sadece kendi işlediği günahların azabını çeker. Fakat kim kendisi dalâlette iken, kâfir iken, başkalarını da Allah’ın yolundan men ederse ve başkalarını da küfürde bırakırsa, o zaman Allahû Tealâ “O kişinin günahından ona da veririz.” buyurmaktadır.
O kişinin günahı, başkasının günah kazanmasına sebebiyet verdiği için, kişinin omuzlarına yüklenen bir vebaldir. Allah’ın yoluna ulaşmaktan men ettiği kişinin günahlarından bir kısmı men edene de yüklenir. Allahû Tealâ: “Onlara azap üstüne azap veririz.” demekle “Kendi azaplarının üzerine onların azabından da bir parça ve-ririz.” demek istemektedir. Bu sebeple kişinin azabı artar. Azabın artması, kaybettiği derecelerin artması demektir. Cehennemdeki azap müessesesi, kaybedilen derecelerin kazanılan derecelerden artan miktarının büyüklüğüne göre tayin edilir. Kişinin kaybettiği derecelerden kazandığı dereceler kiramen kâtibin melekleri tarafından çıkartılır. Kaybedilen derecelerin ne olduğu ortaya çıkar. Bu rakam büyüdükçe, kişilerin azabına daha çok azap katılır.
Âyette anlatılan “kişiye fazla günah yüklenmesi”, söz konusu kişinin başkalarının da Allah’ın yolundan sapmasına, dalâlette kalmasına sebebiyet verdiği içindir.
Başkalarını Allah’ın yolundan men edenler Nİsa 167-168 ve 169’da anlatılmaktadır.

47/MUHAMMED-32: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi ve şâkkûr resûle min ba’di mâ tebeyyene lehumul hudâ len yedurrûllâhe şey’â(şey’en), ve seyuhbitu a’mâlehum.
Muhakkak ki inkâr edenler, Allah’ın yolundan men edenler ve onlara hidayet açıkça belli olduktan sonra resûle muhalefet edenler, onlar Allah’a hiçbir şeyle asla zarar veremezler. Ve (Allah) onların amellerini heba edecek.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
İnkâr edenler, Allah’ın yolundan men edenler, hidayet açıkça belli olduktan sonra resûle karşı ko-yanlar Allah’a muhakkak ki zarar veremezler. Allah onların amellerini boşa çıkarır. Amelleri sebebiyle kazandıkları dereceler sıfırlanır.

40/MU'MİN-37: Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).
"Göklerin sebeplerine (yollarına) (ulaşırım), böylece Musa’nın İlâhı’na muttali olurum. Muhakkak ki ben, onun yalancı olduğunu zannediyorum." Ve işte böylece firavuna kötü ameli süslendi. Ve böylece yoldan saptırıldı. Ve firavunun hilesi hüsrandan başka birşey olmadı.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
İnsanlar kötü amelle davrandıkları taktirde öldükleri zaman beraberlerinde onları cennete götürecek olan hiçbir şey olmadan bu dünyadan ayrılacaklardır. Bu insanlar, Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için kendilerine yazık etmişlerdir ama her devirde dünyanın %90’ından fazlası bu türde insanlarla doludur. Firavun burada uzay yolculuğundan: “Göklerin sebeplerine, yollarına ulaşıp Musa’nın İlâhı’na muttali olurum.” diyor.

11/HÛD-19: Ellezîne yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ve hum bil âhıreti hum kâfirûn(kâfirûne).
Onlar ki; Allah’ın yolundan (kişinin mürşidine ulaşmasına mani olarak ruhunun, vücudundan ayrılarak Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e ulaşmasına engel oldukları için) saptırırlar. Ve onu (ruhun ölmeden Allah’a ulaşmasını) eğmek ve bükmek isterler (gerçek kavramından uzaklaştırmak isterler). Onlar, ahireti (ruhun ölmeden Allah’a ulaşmasını) inkâr edenlerdir.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Onlar ki kişinin, mürşide ulaşmasına mani olurlar. Ruhunun vücudundan ayrılarak Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e ulaşmasına engel olurlar. Dolayısıyla insanların Allah’ın yoluna girmesine engel olurlar. Ve ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasını eğmek, bükmek ve gerçek anlamından uzaklaştırmak isterler. Onlar ahireti (ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasını) inkâr edenlerdir.
Allahû Tealâ’nın “ahiret” kelimesiyle burada ifade ettiği anlam net olarak, insan ruhunun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasıdır. Bu âyet-i kerime, Nisa Suresinin 167. ve A’raf Suresinin 147. âyet-i kerimeleriyle illiyet rabıtası içindedir. (NİSÂ-167)

7/A'RÂF-147: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhireti habitat a’mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Ve âyetlerimizi ve ahirete ulaşmayı (hayatta iken ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr eden kimselerin amelleri, heba oldu (boşa gitti). Onlar, yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılır (karşılık verilir)?

33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ).
Ve cehennemde olanlar derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptık."
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Dîn konusundaki sâdatlara yani dînin ileri gelenlerine insanlar itaat etmişlerdir. Sâdatlar ise onları sebîlden saptırmışlardır. Dikkat edin tâbiiyet kelimesi geçmiyor itaat etmek geçiyor. Her zaman bir tarafta resûl, diğer tarafta da büyük kısmı mutlaka resûle karşı olan o ülkenin dîn konusunda ileri gelenleri olmuşlardır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

Hiçbir kavim, resûlünü kabul etmemiş, büyük kısmı ona karşı çıkmıştır. Bunun sebebi onların alıştıkları dîn statüsündeki işlemlerdir. Dîn deyince insanlar namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekât vermeyi, hacca gitmeyi, kelime-i şahadet getirmeyi anlıyorlar. İslâm, teslim olmak demektir. İnsanlar, İslâm’ın beş şartını yerine getirmekle Allah’a teslim olacaklarını ve cennete gideceklerini düşünüyorlar. İşte bu sâdatlara itaat etmek demektir.
Dîn, 14 asırdan beri bir yozlaşmanın içinde, buraya kadar gelmiştir. Artık ne Allah’a ulaşmayı dilemek ne irşad makamına ulaşıp tâbiiyet ne ruhu Allah’a ulaştırıp teslim etmek, ne fizik vücudu teslim etmek, ne nefsi Allah’a teslim etmek, ne irşada ulaşmak, ne de iradeyi Allah’a teslim etmek kalmıştır.
Kur’ân, bu 7 safhayı da üzerimize farz kılmış, 14 asır evvel bütün sahâbe bu yedi safhayı da gerçekleştirmişlerdir.
Allah’ın, Kur’ân’da mevcut olan ama yürürlükten kaldırılmış olan, dünya ve cennet saadetine ulaştıracak olan temel farzlarının, yani 7 safhanın hiçbiri İslâm’ı yaşadığını zanneden büyük kitlelerce gerçekleştirilmemektedir. Mutlaka tatbik edilmesi gerekir.

43/ZUHRÛF-37: Ve innehum le yasuddûnehum anis sebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).
Ve muhakkak ki onlar (şeytanlar), onları mutlaka (Allah’ın) yolundan men ederler (alıkoyarlar). Ve onlar kendilerinin hidayette olduğunu sanırlar.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ Nur Suresinin 21. âyet-i kerimesinde diyor ki:

24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).

Bir insanın nefsinin kalbine Allah’ın nurlarının girebilmesi için insanın önce Allah’a ulaşmayı dilemesi sonra da mürşidine ulaşıp tâbî olması lâzımdır. Ondan sonra da zikretmesi lâzım ki nefsinin kalbine Allah’ın nurları gelerek yerleşsin ve ruhu nefsinin tezkiyesine paralel olarak Allah’a ulaşsın. Başlangıçtaki %2 rahmet birikiminden sonra, nefsin kalbindeki her %7 fazl birikiminde ruh bir gök katı yükselir. Sonunda 7 gök katını aşan ruh Allah’a ulaşır, kişi hidayete erer. Ama bazı insanlar, başka insanları Allah’ın yolundan men ederler. İnsanlar ne yazık ki büyük bir aldanışın içine girerler. Zannederler ki içlerindeki o ses kendi düşüncelerinin sesidir. Oysaki o ses şeytanın sesidir ve insanları, düşüncelerinin seslerini taklit ederek aldatır ve yapılmaması lâzımgeleni yapılması lâzımmış gibi bir hüviyete sokar. Yapılması gerekeni de yaptırmamaya çalışır ki kişi kendisiyle beraber cehenneme gitsin. İnsanlara İslâm’ın 5 şartının onları cennete ulaştıracağına inandırır. Onlar da İslâm’ın 5 şartını yaşayarak hidayette olduklarını zannederler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.