16 Ekim 2015 Cuma

PİR ÜMMİ SİNAN

PİR ÜMMİ  SİNAN
HAYATI

Ümmi Sinan Antalya’nın Elmalı kazasındandır. Ümmi Sinan’ın asıl adı Yusuf’tur. 17. Yüzyıl’da mutasavvıf şairlerden Niyazî Mısrî, Ümmi Sinan’ın yetiştirdiği bir şahsiyettir. Ümmi Sinan 1657 tarihinde vefat etmiştir.
Ümmi Sinan, Halveti erkanının büyüklerinden Eroğlu Nuriye mensuptur. Üstadı 1603 tarihinde vefat edince onun yerine geçmiştir. Bu büyük mutasavvıf, tasavvuf eğitimi yanında kendi adıyla anılan medresede zahirî ilimlerle ilgili ders vermiştir.
Mutasavvıf Ümmi Sinan’ın Elmalı’daki mezarı ve asitanesi vefatından günümüze kadar ziyaret yeri olmuştur. Kendi adıyla anılan caminin duvarına bitişik olan türbe 1926’da yıkılmış ve 1959’da tekrar yapılmıştır.
Ümmi Sinan, divanında seyri sülûkunu tamamlatan şeyhi Eroğlu’ndan şöyle söz eder:
      
“Bu sırra erdiğim halim sorarsan
Baş kodum bir zaman yollar içinde
Ümmi Sinan eydür Eroğlu derler
İsmim şeyhimin iller içinde

Ya Îlâhî sen medet eyle ki  bu Ümmi Sinan
Aldanıp düşmeye ta kim bunda mekr ile ala
Piri hem azizidir, Eroğlu hürmetine kıl nazar
Ta varıp dergahına ol zatını asan bula”

Önce Eroğlu’dan derslerini tamamladıktan sonra hilafet makamını esmasını, Denizlili Mazhar Sultan’dan almıştır.
Niyazî Mısrî ise esmayı Şeyhi Ümmi Sinan Elmalı’dan almıştır. Şiirinde Sultanın’dan şöyle bahseder:

“Arzulayıp geldim yine kapısına
Efendim Mazhari Sultan kandasın
Yüz sürmek isteriz senin tapına
Efendim Mazhari Sultan kandasın.”

Ümmi Sinan, îlâhîlerinde Yunus Emre, Hacı Bayram Velî, Eşrefoğlu Rumî gibi hakiki aşkı, nefis terbiye ve mertebelerini, Kamil insan anlayışını, Allah ve Peygamber sevgisini dile getirmektedir.
Özellikle Antalya, Elmalı ve çevresinde, Afyon, Denizli, Uşak ve Kütahya gibi şehirlerde çok etkili omuştur. Daha sonra öğrencisi Niyazî Mısrî’nin vaaz ve sohbetleriyle Ümmi Sinan’ın şöhreti saray çevresine kadar ulaşmıştır. Aynı zamanda müderris olduğu için kendi medresesinde dersler verir. Geceleri de kendi evinde tasavvuf sohbetleriyle sufileri eğitmiştir.

“İşitmedin mi Hazreti Musa’yı
Arayuban buldu Hızır Nebî’ yi
Önce Hızır oldu anın delili
Mürşitsiz varılmaz dost illerine

Mürşit ile vardı yolu varanlar
Dost cemalin bunda ayan görenler
Mürşit kılavuzdur gelin yarenler
Mürşitsiz varılmaz dost illerine

Ey niceler girer lezzet alamaz
Ya neylesin anlar teslim olamaz
Maksuda murada vasıl olamaz
Mürşitsiz varılmaz dost illerine

Ol uşak ki, Şeyhi Müslihüddine
Derman etdi Ümmi Sinan derdine
Her vech ile muti oldu emrine
Mürşitsiz varılmaz dost illerine

Ölmezden evvel ölmeğe
Bunda hesabın görmeğe
Kişi nefsini bilmeğe
Adem demine ermektir.

Mest ü hayran eyleyen
Nefsi kurban eyliyen
Canı uryan eyliyen
Nefsidir kamilin.

Niyazi Mısri’nin Bursa’da gördüğü rüya ile hayatı değişmiştir.

“Dost illerinin menzili key ali göründü
 Derd-i dile derman olan Elmalı göründü…”
Mısralarıyla başlayan şiirinin devamında
“Ten Yakub’un gözleri açılsa aceb mi
Can Yusuf’un gül yüzünün hali göründü.”

Diyerek üstadının ismiyle Hz. Yusuf’un temsil ettiği manevî makam olan ruh halini işlemiştir.
Yine onun öğrencilerinden Sufi bir şair olan  Ümmi Sinan için de şöyle yazmıştır.

“Gerçek mürşid olan izini izler
Pür marifet olan aslını özler
Bir Hümayım gözüm didarı gözler
Konmuşum koluna Ümmi Sinan’ın

Evliya Enbiya Hakkın rehberi
Muhammeddir cümlesinin serveri
Subhi ummanın da buldu gevheri
Tahsin kemaline Ümmi Sinan’ın”

Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden anlaşılacağı üzere Ümmi Sinan 17. yüzyılın ilk yarısında yetişen Türk Tasavvuf tarihi ve edebiyatının büyük ve önemli temsilcilerinden birisidir. Tasavvuf edebiyatının Yunus Emre ile başlayan şiir tarzının önemli temsilcilerindendir.
Kendisinden sonra da Niyazî Mısrî gibi abide bir şahsiyet, mutasavvıf bir şair yetiştirerek çağına damgasını vurmuştur.

“Aldanma nefsin aline
Yapış bir mürşid eline
Eresin ol dost iline”

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). 
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.


3/ÂLİ İMRÂN-104: Veltekun minkum ummetun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Sizin içinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun ve mârufla emretsin, ve münkerden nehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar felâha erenlerdir.


“Tevhide döndür sözünü
Dergaha döndür yüzünü
Pak eyleyi gör özünü
Sen ey gönül gel ey gönül”

  • Zikir Üzerimize Farzdır.

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.

“Dilin Hakkı zikreylese
Nimetine şükreylese
Özün Hakkı fikreylese
Tevhidi yetmez kişinin”

  • Ruhun Ölmeden Önce Allah’a Teslimi Üzerimize Farzdır.

42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).
Rabbinize icabet edin (Allah’a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).

“Doğru yola gelmiyince
Ölmezden ön ölmeyince
Hakkı bilip bulmayınca
Tevhidi yetmez kişinin”

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

“Allah ile olan ahdlerinizi Allah’a verdiğiniz nefsinizin yeminini, ruhunuzun misakini
vechinizin ahdini yerine getirin. İşte bu Allah’ın sizi bağladığı şeydir. Umulur ki böyle tezekkür edersiniz.”

Allah ile ahdimiz;
1- Nefsimizi tezkiye etmemizi,
2- Ruhumuzu Allah’a ulaştırmamızı
3- Fizik vücudumuzun şeytana değil Allah’a kul olmasını içermektedir.


“Nefsi Hak ile dost olur
Canı safadan mest olur
Libası hırka post olur
Biçerler Hu deyü deyü”

  • Nefsin Tezkiyesi Farzdır.

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

5/MÂİDE-105: Yâ eyyuhâllezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izâhtedeytum, ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.

74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç


NEFS TEZKİYE BASAMAKLARI

1- NEFSİ EMMARE

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).


“Evliyadan sır sorana
Dokuz türlü nişan gerek
Evvel kapı şeriattir,
Güneş gibi ayan gerek”

2- NEFSİ LEVVAME

75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.

“Ayet ile hadis ile
Anlayana verdim cevap
Andan öte içeriye
Levvameye seyran gerek”



3- NEFSİ MÜLHİME

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

“Şeriattan, tarikattan
İçerisi sır iledir,
Akıl ona arif olmaz
Mülhimeye vicdan gerek”

4- NEFSİ MUTMAİNNE

13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

“Ey Mutmain olan nefs
Dördüncüsü mutmaine
Mansur bilir bu menzili,
Pir yüzüne ulaşmağa
İkrar der bir can gerek”


5- NEFSİ RADİYE

6- NEFSİ MARDİYYE

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

“Yol erinin tevhidini
Arif gerek anlamağa,
Altıncısı Mardiyedir
Bunda burhan Kur’ân gerek


Sekizinci budur makam
Aynel yakin, Hakkal yakin
Kim aşıksa bu meydanda

AYNEL YAKİN

102/TEKÂSUR-7: Summe le terevunnehâ aynel yakîn(yakîni).
Sonra mutlaka Ayn’el Yakîn ile (gözünüzle onu) göreceksiniz.

HAKKUL YAKİN

56/VÂKIA-95: İnne hâzâ le huve hakkul yakîn(yakîni).
Muhakkak ki bu (anlatılanlar), elbette o (verilen haberler), Hakk’ul yakîn’dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir).


7- NEFSİ TEZKİYE

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).


“Gayrullahtan üryan gerek
Vehhab ümminin tevhidi
Hatırına güç gelmesin,
Bu  mânâyı fethetmeye
Safi nurdan insan gerek”
  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.