PİR
ÜMMİ SİNAN
HAYATI
Ümmi Sinan Antalya’nın
Elmalı kazasındandır. Ümmi Sinan’ın asıl adı Yusuf’tur. 17. Yüzyıl’da mutasavvıf
şairlerden Niyazî Mısrî, Ümmi Sinan’ın yetiştirdiği bir şahsiyettir. Ümmi Sinan
1657 tarihinde vefat etmiştir.
Ümmi Sinan, Halveti
erkanının büyüklerinden Eroğlu Nuriye mensuptur. Üstadı 1603 tarihinde vefat
edince onun yerine geçmiştir. Bu büyük mutasavvıf, tasavvuf eğitimi yanında
kendi adıyla anılan medresede zahirî ilimlerle ilgili ders vermiştir.
Mutasavvıf Ümmi Sinan’ın
Elmalı’daki mezarı ve asitanesi vefatından günümüze kadar ziyaret yeri olmuştur.
Kendi adıyla anılan caminin duvarına bitişik olan türbe 1926’da yıkılmış ve 1959’da
tekrar yapılmıştır.
Ümmi Sinan, divanında seyri
sülûkunu tamamlatan şeyhi Eroğlu’ndan şöyle söz eder:
“Bu sırra erdiğim halim
sorarsan
Baş kodum bir zaman yollar
içinde
Ümmi Sinan eydür Eroğlu
derler
İsmim şeyhimin iller içinde
Ya Îlâhî sen medet eyle
ki bu Ümmi Sinan
Aldanıp düşmeye ta kim bunda
mekr ile ala
Piri hem azizidir, Eroğlu
hürmetine kıl nazar
Ta varıp dergahına ol zatını
asan bula”
Önce Eroğlu’dan derslerini
tamamladıktan sonra hilafet makamını esmasını, Denizlili Mazhar Sultan’dan
almıştır.
Niyazî Mısrî ise esmayı
Şeyhi Ümmi Sinan Elmalı’dan almıştır. Şiirinde Sultanın’dan şöyle bahseder:
“Arzulayıp geldim yine
kapısına
Efendim Mazhari Sultan
kandasın
Yüz sürmek isteriz senin
tapına
Efendim Mazhari Sultan
kandasın.”
Ümmi Sinan, îlâhîlerinde Yunus
Emre, Hacı Bayram Velî, Eşrefoğlu Rumî gibi hakiki aşkı, nefis terbiye ve
mertebelerini, Kamil insan anlayışını, Allah ve Peygamber sevgisini dile
getirmektedir.
Özellikle Antalya, Elmalı ve
çevresinde, Afyon, Denizli, Uşak ve Kütahya gibi şehirlerde çok etkili omuştur.
Daha sonra öğrencisi Niyazî Mısrî’nin vaaz ve sohbetleriyle Ümmi Sinan’ın
şöhreti saray çevresine kadar ulaşmıştır. Aynı zamanda müderris olduğu için
kendi medresesinde dersler verir. Geceleri de kendi evinde tasavvuf
sohbetleriyle sufileri eğitmiştir.
“İşitmedin mi Hazreti Musa’yı
Arayuban buldu Hızır Nebî’
yi
Önce Hızır oldu anın delili
Mürşitsiz varılmaz dost
illerine
Mürşit ile vardı yolu
varanlar
Dost cemalin bunda ayan görenler
Mürşit kılavuzdur gelin
yarenler
Mürşitsiz varılmaz dost
illerine
Ey niceler girer lezzet
alamaz
Ya neylesin anlar teslim
olamaz
Maksuda murada vasıl olamaz
Mürşitsiz varılmaz dost
illerine
Ol uşak ki, Şeyhi
Müslihüddine
Derman etdi Ümmi Sinan
derdine
Her vech ile muti oldu
emrine
Mürşitsiz varılmaz dost
illerine
Ölmezden evvel ölmeğe
Bunda hesabın görmeğe
Kişi nefsini bilmeğe
Adem demine ermektir.
Mest ü hayran eyleyen
Nefsi kurban eyliyen
Canı uryan eyliyen
Nefsidir kamilin.
Niyazi Mısri’nin Bursa’da
gördüğü rüya ile hayatı değişmiştir.
“Dost illerinin menzili key
ali göründü
Derd-i dile derman olan Elmalı göründü…”
Mısralarıyla başlayan
şiirinin devamında
“Ten Yakub’un gözleri açılsa
aceb mi
Can Yusuf’un gül yüzünün
hali göründü.”
Diyerek üstadının ismiyle Hz.
Yusuf’un temsil ettiği manevî makam olan ruh halini işlemiştir.
Yine onun öğrencilerinden
Sufi bir şair olan Ümmi Sinan için de şöyle
yazmıştır.
“Gerçek mürşid olan izini
izler
Pür marifet olan aslını
özler
Bir Hümayım gözüm didarı
gözler
Konmuşum koluna Ümmi Sinan’ın
Evliya Enbiya Hakkın rehberi
Muhammeddir cümlesinin
serveri
Subhi ummanın da buldu
gevheri
Tahsin kemaline Ümmi Sinan’ın”
Buraya kadar verdiğimiz
bilgilerden anlaşılacağı üzere Ümmi Sinan 17. yüzyılın ilk yarısında yetişen
Türk Tasavvuf tarihi ve edebiyatının büyük ve önemli temsilcilerinden
birisidir. Tasavvuf edebiyatının Yunus Emre ile başlayan şiir tarzının önemli
temsilcilerindendir.
Kendisinden sonra da Niyazî
Mısrî gibi abide bir şahsiyet, mutasavvıf bir şair yetiştirerek çağına
damgasını vurmuştur.
“Aldanma nefsin aline
Yapış bir mürşid eline
Eresin ol dost iline”
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün
yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar
vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
3/ÂLİ
İMRÂN-104: Veltekun minkum ummetun yed’ûne
ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike
humul muflihûn(muflihûne).
Sizin içinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun
ve mârufla emretsin, ve münkerden nehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar
felâha erenlerdir.
“Tevhide döndür sözünü
Dergaha döndür yüzünü
Pak eyleyi gör özünü
Sen ey gönül gel ey gönül”
- Zikir
Üzerimize Farzdır.
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme
rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
“Dilin Hakkı zikreylese
Nimetine şükreylese
Özün Hakkı fikreylese
Tevhidi yetmez kişinin”
- Ruhun
Ölmeden Önce Allah’a Teslimi Üzerimize Farzdır.
42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû
li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ
lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).
Rabbinize icabet edin (Allah’a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından
geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir
sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr
edemezsiniz).
“Doğru yola gelmiyince
Ölmezden ön ölmeyince
Hakkı bilip bulmayınca
Tevhidi yetmez kişinin”
6/EN'ÂM-152: Ve
lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve
evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ
kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum
bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel
şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin.
Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman,
yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin
(ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla
vasiyet (emir) etti.
“Allah ile olan ahdlerinizi
Allah’a verdiğiniz nefsinizin yeminini, ruhunuzun misakini
vechinizin ahdini yerine getirin. İşte bu Allah’ın sizi bağladığı
şeydir. Umulur ki böyle tezekkür edersiniz.”
Allah ile ahdimiz;
1- Nefsimizi tezkiye
etmemizi,
2- Ruhumuzu Allah’a
ulaştırmamızı
3- Fizik vücudumuzun şeytana
değil Allah’a kul olmasını içermektedir.
“Nefsi Hak ile dost olur
Canı safadan mest olur
Libası hırka post olur
Biçerler Hu deyü deyü”
- Nefsin
Tezkiyesi Farzdır.
91/ŞEMS-9: Kad
efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
5/MÂİDE-105: Yâ
eyyuhâllezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izâhtedeytum,
ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin
sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayette iseniz, dalâletteki
bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yapmış
olduğunuz şeyleri size haber verecek.
74/MUDDESSİR-38: Kullu
nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler
sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39: İllâ
ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç
NEFS TEZKİYE BASAMAKLARI
1- NEFSİ EMMARE
12/YÛSUF-53: Ve
mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne
rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs,
mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli
ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba
çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
“Evliyadan sır sorana
Dokuz türlü nişan gerek
Evvel kapı şeriattir,
Güneş gibi ayan gerek”
2- NEFSİ LEVVAME
75/KIYÂME-2: Ve
lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.
“Ayet ile hadis ile
Anlayana verdim cevap
Andan öte içeriye
Levvameye seyran gerek”
3- NEFSİ MÜLHİME
91/ŞEMS-8: Fe
elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
“Şeriattan, tarikattan
İçerisi sır iledir,
Akıl ona arif olmaz
Mülhimeye vicdan gerek”
4- NEFSİ MUTMAİNNE
13/RA'D-28: Ellezîne
âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi
tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain
olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
89/FECR-27: Yâ
eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
“Ey Mutmain olan nefs
Dördüncüsü mutmaine
Mansur bilir bu menzili,
Pir yüzüne ulaşmağa
İkrar der bir can gerek”
5- NEFSİ RADİYE
6- NEFSİ MARDİYYE
89/FECR-28: İrciî
ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış
olarak!
“Yol erinin tevhidini
Arif gerek anlamağa,
Altıncısı Mardiyedir
Bunda burhan Kur’ân gerek
Sekizinci budur makam
Aynel yakin, Hakkal yakin
Kim aşıksa bu meydanda
AYNEL YAKİN
102/TEKÂSUR-7: Summe
le terevunnehâ aynel yakîn(yakîni).
Sonra mutlaka Ayn’el Yakîn ile (gözünüzle onu) göreceksiniz.
HAKKUL YAKİN
56/VÂKIA-95: İnne
hâzâ le huve hakkul yakîn(yakîni).
Muhakkak ki bu (anlatılanlar), elbette o (verilen haberler),
Hakk’ul yakîn’dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir).
7- NEFSİ TEZKİYE
35/FÂTIR-18: Ve lâ
tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu
şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi
ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî),
ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka
birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını)
yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını
olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri
uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu
sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile
ruh Allah’a döner, ulaşır).
“Gayrullahtan üryan gerek
Vehhab ümminin tevhidi
Hatırına güç gelmesin,
Bu mânâyı fethetmeye
Safi nurdan insan gerek”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.