KISAS
İslâm’da, hayat mukaddestir. Allahû Tealâ; Kur’ân-ı Kerim’de,
haksız yere insan öldürmenin cezasının ebedî cehennem olduğunu belirtmektedir.
Allah; zulüm yapan kişi hangi fiili işlerse, zulme uğrayan kişinin de aynı
hakka sahip olduğunu, kısas hükmüyle memur ve mezun olduğunu açıklamaktadır.
Yeryüzünde ilk kan dökülmesi, Âdem (A.S)’ın oğlu Kabil’in
Habil’i öldürmesiyle başlamaktadır. Bilinmektedir ki; her ikisi de kurban
adamışlar, Allahû Tealâ Habil’in kurbanını kabul etmiş, Kabil’inkini ise kabul
etmemiştir. Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyen ve mürşide tâbî olan
kişilerin amelini yani, takva sahiplerinin amelini kabul etmektedir. İşte;
ameli kabul edilmeyen Kabil, Habil’i öldürmek istemiştir. Ama, Habil’in
davranışı farklı olmuş ve: “Senin beni öldürmene karşılık, ben sana el
kaldırmam.” şeklinde cevap vermiştir. Allahû Tealâ Mâide Suresi 27, 28, 29 ve
30. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:
5/MÂİDE-27: “Vetlü aleyhim nebe’ebney âdeme bilhakk, iz karrebâ kürbânen
fetükübbile min ehadihimâ ve lem yütekabbel minel’âhar, kaâle leaktülennek,
kaâle innemâ yetekabbelüllahü minelmüttekîn.”
Ve
onlara Adem'in iki oğlunun haberini (kıssasını, aralarında geçen olayı)
hakkıyla oku, Allah'a yaklaştıracak kurban sunmuşlardı, (Kurban) ikisinin
birinden kabul edilir ve diğerinden ise kabul edilmez. (Kurbanı kabul
edilmeyen) “Seni mutlaka öldüreceğim” dedi. O da, “Allah sadece takvâ
sahiplerinden kabul eder.” dedi.
5/MÂİDE-28: “Lein besatte ileyye yedeke litaktülenî mâ ene bibâsıtın yediye
ileyke liaktülek, innî ehâfüllahe rabbel’âlemîn.”
Gerçekten,
eğer sen, beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi
sana uzatacak değilim. Muhakkak ki ben, âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan
korkarım.
5/MÂİDE-29: “İnnî ürîdü en tebûe bi’ismî ve ismike fetekûne min ashâbinnâr,
ve zâlike cezâüzzâlimîn.”
Gerçekten
ben, benim günahım ile kendi günahını yüklenmeni, böylece ateş halkından olmanı
dilerim. Ve zâlimlerin cezası, işte budur.
5/MÂİDE-30: “Fetavva’at lehü nefsühü katle ehîhi fekatelehü feasbaha
minelhâsirîn.”
Bunun üzerine nefsi, onu, kardeşini öldürmeye
kandırdı (kolay ve zevkli gösterdi). Böylece onu öldürdü, sonra hüsrana
uğrayanlardan oldu.
Allahû Tealâ’nın,
kısas konusundaki emirleri şu esasları içermektedir:
1- Haksız yere insan
öldürmek, Allahû Tealâ’nın dizaynına uygun değildir.
Allah katında, insan hayatı mukaddestir. Allahû Tealâ, vaazettiği emirlerle bu
mukaddes hayatı korumayı amaçlamaktadır. Allahû Tealâ, Mâide Suresi 32. âyet-i
kerimede buyuruyor ki:
5/MÂİDE-32: “Min ecli zâlik, ketebnâ alâ benî isrâile ennehü men katele
nefsen bigayri nefsin ev fesâdin fîl’ardı feke’ennemâ katelennâse cemî’â, ve
men ahyâhâ feke’ennemâ ahyennâse cemî’â, ve lekad câethüm rüsülünâ bilbeyyinâti
sümme inne kesîren minhüm ba’de zâlike fîl’ardı lemüsrifûn.”
İşte bundan dolayı (Tevrat'ta)
İsrailoğullarına şöyle yazdık; Kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında olmaksızın
veya yeryüzünde bir fesata karşılık olmaksızın öldürürse, muhakkak ki o bütün
insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir kişinin hayatını kurtarmak suretiyle)
yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur. Ve andolsun ki Resûl'lerimiz
onlara apaçık deliller ile geldi. Sonra da, şüphesiz onlardan birçoğu, bundan
sonra gerçekten yeryüzünde aşırı giden müsrifler oldular.
Kur’ân-ı
Kerim âyetlerine bakıldığında, müşriklerin haksız yere çocuklarını öldürdükleri
görülmektedir. Özellikle; En’âm Suresi 137 ve 140. âyet-i kerimelerde,
müşriklerin haksız yere çocuklarını nasıl öldürdükleri ve taptıkları putlara,
çocuklarını adadıkları anlatılmaktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
6/EN’ÂM-137: “Ve kezalike zeyyene likesîrin minelmüsrikîne katle evladihim
sürekaühüm liyürdühüm ve liyelbisü aleyhim dînehüm, velev saellahü ma fealühü
fezerhüm ve ma yefterün.”
Ve
böylece onların ortakları, müşriklerin çoğuna, onları helâk etmek için ve
onlara kendilerinin dînini karıştırmaları için, evlâtlarını öldürmeyi güzel gösterdiler
(süslediler). Allah dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları ve uydurdukları
şeyleri terket.
6/EN’ÂM-140: “Kad
hasirellezîne katelü evladehüm sefehen bigayri ilmin ve harremü ma
rezekahümüllahü iftiraen alallah, kad dallü ve ma kanü mühtedîn.”
Ve bir ilmi olmaksızın akılsızca (aptalca)
evlâdını öldürenler hüsrana uğramışlardır. Ve Allah'a iftira ederek, Allah'ın
onları rızıklandırdığı şey(ler)i haram kılan kimseler, dalâlette kalmışlardır
ve hidayete ermiş değillerdir.
Allahû Tealâ; masum insanların, özellikle masum çocukların
öldürülmesini Kur’ân-ı Kerim’de yasaklamaktadır. Peygamber Efendimiz Hz.
Muhammed Mustafa (S.A.V) döneminden önceki dönem, cahiliye dönemidir. Bu
dönemde; Araplar, kız çocuklarını diri diri gömmüşlerdir. Allahû Tealâ; bütün
bu işlenen zulümlerin ortadan kalkması için, Resûl’ünü vazifeli kılmıştır.
Allah; Resûl’üyle bildirdiği âyetlerle, insanların Kur’ân-ı Kerim istikametinde
bir hayat yaşamasını istemektedir. Bu bakımdan, insanlardan yerine getirmesini
istediği “10 emir” içerisinde “öldürmeme” emri yer almıştır. Allahû Tealâ;
En’âm Suresi 151. âyet-i kerimede, Allah’a şirk koşmayı, anne babalara ihsanın
dışında davranmayı, açlık sebebiyle çocukları öldürmeyi, fuhşuyatın gizlisine,
açığına yaklaşmayı ve haksız yere adam öldürmeyi haram kılmaktadır. Allahû
Tealâ buyuruyor ki:
6/EN’ÂM-151: “Kul teâlev etlü mâ harreme rabbüküm aleyküm ellâ tüşrikû bihî
şey’a, ve bilvâlideyni ihsânâ, ve lâ taktülû evlâdeküm min imlak nahnü nerzüku
küm ve iyyâhüm, ve lâ takrebûlfevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan, ve lâ
taktülûnnefselletî harremallâhü illâ bilhakk, zâliküm vassâküm bihî le’alleküm
ta’kılûn.”
De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri haram
kıldığını okuyayım; O'na bir şeyi ortak koşmayın. Anne, babaya ihsanla
davranın. Yokluk (fakirlik) sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi
de yalnız Biz rızıklandırırız. Kötülüğün açığına da, gizlisine de yaklaşmayın.
Haklı olmanız hariç kimseyi öldürmeyin ki; onu Allah haram kıldı. İşte bunları
size vasiyet (emir) etti. Böylece siz, akıl edersiniz.”
Allahû Tealâ; İsrâ Suresi 31 ve 32. âyet-i kerimelerde
buyuruyor ki:
17/İSRÂ-31: “Ve lâ taktülû evlâdeküm haşyete imlâak, nahnü nerzukuhüm, ve
iyyâküm inne katlehüm kâne hıt’en kebîrâ.”
Yoksulluk
korkusu ile evlâtlarınızı öldürmeyin! Onları ve sizleri sadece Biz
rızıklandırırız. Muhakkak ki onların öldürülmesi, (kasıtla işlenen) büyük suç
oldu.
17/İSRÂ-33: “Ve lâ taktülûnnefselletî harremallâhü illâ bilhakk, ve men
kutile mazlûmen fekad ce’alnâ liveliyyihî sultânen felâ yüsrif fîlkatl, innehü
kâne mansûrâ.”
Allah'ın haram kıldığı bir nefsi (kişiyi),
haksız yere öldürmeyin! Kim mazlum olarak (haksız yere) öldürülürse, o taktirde
onun velîsini sultan (hak sahibi) kıldık. Artık öldürmede haddi aşmasın. Çünkü
o, yardım görmüş olandır.
Allahû Tealâ, kısas hükmü konusunda Mâide Suresi 45. âyet-i
kerimede buyuruyor ki:
5/MÂİDE-45: “Ve ketebnâ aleyhim fîhâ ennennefse binnefsi vel’ayne bil’ayni
vel’enfe bil’enfi vel’üzüne bil’üzüni vessinne bissinni velcurûha kısâs, femen
tesaddaka bihî fehüve keffâretün leh, ve men lem yahküm bimâ enzelallâhü
feülâike hümüzzâlimûn.”
Onun içinde (Tevrat'ta) onlara, cana can ile,
göze göz ile, buruna burun ile, kulağa kulak ile, dişe diş ile ve yaralamalara
karşı kısas olduğunu yazıp farz kıldık. Kim onu bağışlar da (kısas hakkından
vazgeçerse) artık o kendisi için (günahlarına) kefâret olur. Ve kim, Allah'ın
indirdiğiyle hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar zalimlerdir
Allahû Tealâ; Mâide Suresi 45. âyet-i kerimede, Allah’a
ulaşmayı dileyen, mürşidine tâbî olan kişilerin, bir başkasına zarar vermesini
yasaklayarak, haram kılmaktadır. Allahû
Tealâ; kısas hükmünü sadece bu âyet-i kerimede değil, Bakara Suresi 178 ve 179.
âyet-i kerimelerde de dile getirmektedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
2/BAKARA-178: “Yâ eyyühellezîne âmenû kütibe aleykümülkısâsu fîlkatlâ.
Elhurru bilhürrir vel’abdü bil’abdi vel’ünsâ bil’ünsâ. Fe men ufiye lehü min
ehıhi şey’ün fettibâ’un bilma’rûfi ve edâün ileyhi biihsâni. Zâlike tahfifün
min rabbiküm ve rahmetün. Femenı’tedâ ba’de zâlike felehü azabün elîm.”
Ey
âmenû olanlar! Katl (öldürülme) konusunda kısas üzerinize yazıldı (size farz
kılındı). Hüre hür, köleye köle, dişiye dişi (kısas olunur), fakat kim, onun
(öldürülenin) kardeşi tarafından bir şey ile (bir diyet karşılığı) affolunursa
(bağışlanırsa), o taktirde gereken, örfe tâbî olunması ve ona (affedene),
(diyetin) ihsanla ödenmesidir. İşte bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir
rahmettir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa (saldırıya kalkarsa) o zaman
onun için elîm bir azap vardır.
2/BAKARA-179: “Ve leküm filkısâsı hayâtün yâ ulûlelbâbi le’alleküm
tettekune.”
Ey ulûl’elbab! Kısasta sizin için hayat
vardır. Böylece (umulur ki) siz takva sahibi olursunuz.
Kısas hükmü gereğince; insan âzalarına zarar veren kişiye
verilen ceza, “misliyle ödettirmedir.” Öldürülen insan; hür bir insan olabilir,
bir köle olabilir, bir kadın olabilir. Fakat; kadın yerine bir başka erkeği
öldürmek veya hür bir insanın yerine köle öldürmek söz konusu değildir. Allahû
Tealâ; “köleye karşı köle, kadına karşı kadın, hüre karşı hür” şeklinde hükmünü
Kur’ân-ı Kerim’e koymaktadır. Her devirde, Allah’ın emirlerine itaat edenler
olduğu gibi, isyan edenler de vardır. İsyan edenlere örnek olarak; Allahû
Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de firavunu örnek
vermektedir. Firavun, îmân etmemekle kalmamış; “Hz. Musa ile beraber olanların
çocuklarını öldürün, hanımlarını diri bırakın!” emrini vermiştir. Mu’min Suresi
25. âyet-i kerimede Allahû Tealâ buyuruyor ki:
40/MU’MİN-25: “Felemmâ câe hüm bilhakkı min ındinâ kaâlûktülû ebnâellezîne
âmenû ma’ahü vestahyû nisâehüm, ve mâ keydülkâfirîne illâ fî dalâl.”
Böylece onlara katımızdan hak ile geldiği
zaman: "Âmenû olanların oğullarını, kendileriyle beraber katledin
(öldürün). Ve kadınlarını canlı bırakın!" dediler. Kâfirlerin tuzağı
(hilesi) dalâletten başka birşey değildir.
Allahû Tealâ; Hz. Musa’ya mucizeler vermiştir. Bu mucizelere
karşı çıkan firavun, sihirbazlarını toplamış ve ona karşı sihir gösterisinde
bulunmalarını istemiştir. Bilinmektedir ki; Musa (A.S)’ın âsâsı, onların
yaptığı sihirleri ortadan kaldırmıştır. Bunu gören sihirbazlar, secdeye
kapanmışlardır. Durumu gören firavun, şiddetle kızmış ve: “Sizin ellerinizi
ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Benden izin almadan îmân ettiğiniz için sizi
asacağım.” demiştir. Allahû Tealâ, Tâhâ Suresi 70 ve 71. âyet-i kerimelerde
buyuruyor ki:
20/TÂHÂ-70: Fe ulkıyes seharatu succeden kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve
mûsâ.
Bunun
üzerine sihirbazlar secde ederek yere kapandılar. Biz: “Harun ve Musa'nın
Rabbine îmân ettik.” dediler.
20/TÂHÂ-71: Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le
kebîrukumullezî allemekumus sihr(sihra), fe le ukattıanne eydiyekum ve
erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûın nahli ve le ta’lemunne
eyyunâ eşeddu azâben ve ebkâ.
(Firavun):
“Size izin vermemden önce ona îmân mı ettiniz? Muhakkak ki o, gerçekten size
sihir öğreten, sizin büyüğünüzdür (ustanızdır). Bu durumda mutlaka sizin
ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Ve sizi mutlaka hurma ağacına
asacağım. Ve böylece hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcı (imiş)
gerçekten bileceksiniz.” dedi.
Allahû Tealâ’nın yasak ettiği bütün fiiller, nefsimizden
kaynaklanmaktadır. İnsan, üç vücudla yaratılmıştır. Ruh, tamamen nurdan
müteşekkil, 19 hasletle mücehhez, Allahû Tealâ’nın insandaki temsilcisidir.
Nefs de, ruhun tam zıddı istikametinde; karanlıklardan müteşekkil, 19 tane
afetle donatılmış, şeytanın insanda bir temsilcisidir. Fizik beden ise; âdeta,
ruhla nefsin savaş alanıdır. İşte; Allah’ın insanlara bildirdiği temel emir, “nefsi ıslâh etmektir”. Nefsi, ruhun
hasletleriyle donatmak söz konusudur. Bu olay; tövbeyle, biat etmekle
gerçekleşmektedir. Biatin vasıf şartları içerisinde, özellikle kadınların
yaptığı biatin vasıf şartları içerisinde, “çocuklarınızı öldürmemek şartıyla”
buyrulmaktadır. Allahû Tealâ, burada da insan hayatının mukaddes olduğuna bir
kere daha işaret buyurmakta ve haksız yere insan öldürmeyi yasaklamaktadır.
2- İnsanın sahibi Allahû
Tealâ’dır. Sadece
Allah’ın emriyle, insan hayatına son verilebilir. Musa (A.S) ile Hızır (A.S.)
kıssasında; Hz. Hızır, masum bir çocuğu öldürmüştür. Musa (A.S.), ona şiddetle
karşı çıkmış ve bu hareketi neden yaptığını sorduğunda, Hızır (A.S.): “Ben
kendimden bir şey yapmadım. Sadece Allah’ın emrini yerine getirdim.” demiştir.
O çocuğu, Allahû Tealâ yaratmıştır. Allah, dilediği zaman hayata son
verebilmektedir. Allah yolunda olan
savaşlarda, Allah’ın emriyle bir kişiyi öldürmek, insanı mücahit kılmaktadır.
Ama; haksız yere adam öldüren insan, katil sınıfına dahil olmaktadır. Bu konuda
verilebilecek en güzel örnek; Hz. Ali’nin bir kıssasıdır. Hz. Ali, düşmana
karşı kılıcını çekmiş, tam öldüreceği sırada düşman Hz. Ali’nin yüzüne
tükürmüştür. Hz. Ali, kılıcını yerine koyup; ayağa kalkmıştır. Bunu anlamayan
düşman:
- “Beni öldürecektin. Niye öldürmedin?” dediğinde Hz. Ali:
- Yüzüme tükürdün. Nefsime uyarak seni öldürseydim katil
olurdum. Bu sebeple öldürmedim.
a- Nefse uyarak, haksız yere bir başkasını öldürmek, insanı
katil sınıfına dahil etmektedir.
b- Allah yolunda; Allah’ın emriyle, bir savaşta insan öldürmek
kişiyi mücahit kılmaktadır. Çünkü; emri veren Allahû Tealâ’dır.
c- Öldürme konusunda birçok hatalar işlenmektedir. Herşeyden
evvel; öldürmenin olabilmesi için kişinin fîsebîlillah (Allah yolunda) öldürmüş
olması gerekmektedir.
d- Öldürme emrinin olabilmesi için emrin, Devrin İmamın’dan
gelmesi gerekir. Ama; Kur’ân’ın Kerim âyetleri, insanlar tarafından yanlış
değerlendirildiği için, günümüzde bu istikamette yüzlerce hata işlenmektedir.
Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın kıssasında belirtildiği gibi, Allahû
Tealâ dilerse; Azrail Aleyhisselâm ve vazifeli meleklerin eliyle, normal bir
ölüm şeklinde emanetini almaktadır. Dilerse; zahirî âlemde bir kişiyi vasıta
kılarak yine emanetini alması söz konusudur. Allah’ın katında her ikisi de
aynıdır.
3- Haksız yere insan
öldürmek ve başkalarını yurttan çıkarmak; bu dünyada bir cezayı gerektirdiği
gibi, ahiret hayatında da ebedî cehenneme gitmeye sebep
olmaktadır. Allahû Tealâ, Bakara
Suresi 84 ve 85. âyet-i kerimelerde: “Birbirinizi haksız yere öldürmeyin.”
buyurmaktadır. Allahû Tealâ; Ben-i İsrail’den aldığı misak konusunda, Bakara
Suresi 84. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
2/BAKARA-84: “Ve iz ehazna misakaküm lâ tesfiküne dimaeküm ve lâ tühricune
enfüseküm min diyariküm sümme ekrartüm ve entüm teşhedün.”
Ve
“Birbirinizin kanlarını dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayın.” diye
sizden misak almıştık. Siz de bunu (misakınızı) ikrar etmiştiniz (kabul
etmiştiniz) ve sizler (buna) şahitsiniz.
2/BAKARA-85: “Sümme entüm haülai taktülüne enfüseküm ve tuhricune ferikan
minküm min diyarihim, tezaherune aleyhim bilismi veludvan. Ve in ye’tüküm üsara
tüfadühüm ve hüve muharremün aleyküm ihracühüm. E fe tü’minüne biba’dilkitabi
ve tekfurune biba’din, fe ma cezaü men yef’alü zalike minküm illâ hızyün
filhayatiddünya, ve yevmelkıyameti yüraddune ila eşeddilazab.Ve mallahü
bigafilin amma ta’melün.”
Sonra siz, öyle kimselersiniz ki birbirinizi
öldürüyorsunuz, sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz ve onlara karşı
günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar, size esir olarak gelseler,
onların yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış olduğu halde (onların
yurtlarında kalmalarına izin vermeyip) fidye karşılığı değiştirirsiniz. Yoksa
Kitab'ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden
böyle yapanların cezası, dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyâmet gününde ise
onlar azabın en şiddetlisine maruz bırakılır. Ve Allah, yaptığınız şeylerden
gâfil değildir.
4- Allahû Tealâ,
intiharı yasaklamıştır. Allahû Tealâ, Nisâ Suresi 29. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
4/NİSÂ-29: “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bilbâtılı,
illâ entekûne ticâreten an terâdın minkum, ve lâ taktülû enfusekum. İnnallâhe
kâne bikum rahîma.”
Ey îmân edenler (âmenû olanlar)! Birbirinizin
mallarını batılla (haksızlıkla) yemeyin, ancak sizin rızanızla yaptığınız
ticaret hariç. Ve kendinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin (intihar etmeyin).
Muhakkak ki Allah, size karşı Rahîm'dir.
İntihar eden kişinin cezası, ebedî cehennemdir.
5- Mü’minlerin; Allah ve Resûl’üne karşı savaşmayan ve
yeryüzünde fesat çıkartmayan bir insanı öldürmesi, Allahû Tealâ tarafından yasaklanmaktadır. Bir mü’minin, diğer bir mü’mini
öldürmesi ancak hata ile olabilmektedir. Allahû Tealâ, bu konuda Nisâ Suresi 92
ve 93. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:
4/NİSÂ-92: “Ve mâ kâne limu’minin en yaktule mu’minen illâ hataen, ve men
katele mu’minen hataen fetahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun
ilâ ehlihî illâ en yessaddakû. Fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve
mu’minun fetahrîru rakabetin mü’mineh.Ve in kane min kavmin beynekum ve
beynehum mîsâkun fediyetun musellemetün ilâ ehlihi ve tahrîrü rakabetin
mü’minetin, femen lemyecid fesıyâmu şehreyni mutetâbi’ayni tevbeten
minallâhi.Ve kânellâhu alîmen hakîmen.”
Ve bir mü'minin, bir mü'mini öldürmesi, “hata
ile olması hariç” olamaz (caiz değildir) ve kim bir mü'mini bir hata sonucu
öldürürse, o zaman bir mü'min köle azad etmesi ve ölenin ailesine bir diyet
teslim edilmiş olması gerekir, ancak onların, (o diyeti) sadaka olarak
bağışlamaları hariç. Fakat o (hata ile öldüren) eğer, size düşman bir kavimden
olup ve o mü'minse, o taktirde, bir mü'min köle azad etmesi gerekir. Ve eğer
sizinle arasında anlaşma bulunan bir kavimden ise o zaman ölenin ailesine
teslim edilmiş bir diyet ve bir mü'min köle azad etmesi gerekir. Fakat
(bunları) yapmaya imkân bulamayan kimse ise, o taktirde tövbesinin Allah
tarafından kabulu için, ardarda iki ay oruç tutsun. Ve Allah, en iyi bilendir,
en iyi hüküm verendir.
Bir kast olmadan, hata ile bir mü’mini öldüren mü’min kişi,
düşman bir kabileden olabilir. Mü’min, düşman olmayan bir kabileden olabilir.
Düşman olmayan bir kabileden ise, bunun karşılığında köle azad etmesi ve karşı
tarafa diyet vermesi gerekmektedir. Düşman bir kabileden ise, sadece köle azad
etmesi yeterlidir. Ama; bu esasları yerine getirmeyen kişinin, aralıksız iki ay
(altmış gün) oruç tutması gerekmektedir.
Allahû Tealâ; kasten bir mü’min öldürmenin cezasını Nisâ
Suresi 93. âyet-i kerimede buyurmaktadır:
4/NİSÂ-93: “Ve men yaktul mu’minen müteammiden fecezâuhu cehennemu hâliden
fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmen.”
Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek)
öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve
Allah ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için “büyük azap”
hazırlamıştır.
Allahû Tealâ; intihar eden kişinin cezasının ebedî cehennem
olduğunu belirttiği gibi, kasten bir mü’min öldürmenin cezasının da cehennem
olduğunu buyurmaktadır. Ne yazık ki; insanlık tarihi boyunca Allah’ın
düşmanları, Allahû Tealâ’nın emirlerine karşı çıkmışlar ve emirlerine isyan
etmişlerdir. “Kuvvetin sahibi biziz, kuvvet bizdedir.” şeklinde bir düşünceyle,
zulüm yapmışlar, yeryüzünde kan dökmüşler ve fesat çıkartmışlardır.
6- Zalimler; Allahû
Tealâ’nın, yeryüzünde dökülen kanı önlemek, (yeryüzünün ıslâhı) için katından
gönderdiği resûllerine karşı çıkmışlar, onlarla hep savaşmışlardır.
Allahû Tealâ, Mâide Suresi 33. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
5/MÂİDE-33: “İnnemâ cezâüllezîne yuhâribûnallahe ve resûlehü ve yes’avne
fîl’ardı fesâden en yükattelû ev yüsallebû ev tükatta’a eydîhim ve ercülühüm
min hılâfin ev yünfev minel’ard, zâlike lehüm hizyün fîddünyâ ve lehüm
fîl’âhıreti azâbün azîm.”
Allah ve O'nun Resûl'ü ile harp edenlerin ve
yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası, ancak
öldürülmeleri veya asılmaları ya da ellerinin ve ayaklarının çapraz kesilmesi
veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rezilliğidir. Ve
ahirette ise, onlara “büyük azap” vardır.
Şeytanın taraftarı olan firavunlar ve nemrutlar; Allah’ın kan
dökülmesine engel olmak ve yeryüzünü ıslâh etmek için vazifeli kıldığı
resûllere karşı çıkmışlar, onları öldürmek üzere harekete geçip,
savaşmışlardır. Allahû Tealâ; Allah ve Resûl’üne
karşı savaş açanların cezasını, Mâide Suresi 33. âyet-i kerimede
bildirmektedir. Allah yolunda; resûle karşı savaş açanlarla, yeryüzünde fesat
çıkaranlarla savaşmak, mü’minlerin üzerine bir farzdır. Allahû Tealâ: “Ancak;
böyle bir savaşta, siz onları ele geçirmeden önce tövbe edenler olursa, Allah
bağışlayandır.” buyurmaktadır. Allah, yeryüzünde adâleti gerçekleştirmek için
mü’minleri memur kılmıştır. Mü’minler, yeryüzünde adâleti temsil etmekle
vazifeli oldukları için, adâletin bir gereği olarak, Allah yolunda savaşmaları
da farz kılınmıştır.
Allahû Tealâ; Mâide Sûresi 35. âyet-i kerimede buyuruyor
ki:
5/MÂİDE-35: “Yâ eyyühellezîne âmenûttekullahe vebteguû ileyhilvesîlete ve
câhidû fî sebîlihi le’alleküm tüflihûn.”
Ey (Allah’a ulaşmayı dileyen îmân sahipleri)
âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olun, O’na, Allah’a ulaştırmaya
vesile olanı (vesile olan kişiyi Allah’tan) isteyin. Ve Allah’ın yolunda cihad
edin ve böylece felâha erin.
Mâide Suresi 35. âyet-i kerimede ifade edilen “cihad” (kısas)
ise, dış düşmanlarla olduğu gibi, insanın nefsiyle yaptığı cihad-ı ekberi
başarmak anlamındadır.
7- Allahû Tealâ;
katından hangi resûlünü göndermişse, kavmi onu yalanlamış veya öldürmek
istemiştir. Allahû
Tealâ, Bakara Suresi 87. âyet-i
kerimede buyuruyor ki:
2/BAKARA-87: “Ve lekad atayna musalkitabe ve kaffeyna min ba’dihi birrusuli
ve ateyna isabne meryemelbeyyinâti ve eyyednahü birühilkudüs. E fe küllema
caeküm rasülün bima lâ tehva enfüsükümüstekbertüm, fe ferikan kezzebtüm ve
ferikan taktülün.”
Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve
ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler
(açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki,
nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında
kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da
öldürüyorsunuz.
İnsanların bir kısmı, Allahû Tealâ’nın gönderdiği resûlü
yalanlamakta, bir kısmı da onları öldürmek istemektedirler. Bu olay, Kur’ân-ı
Kerim çerçevesi içerisinde kesinlik kazanmaktadır. Allahû Tealâ; Bakara Suresi
61, 87 ve 91. âyet-i kerimelerle, Âli İmrân Suresi 21, 22, 112, 181 ve 183.
âyet-i kerimelerde bu konuda buyuruyor ki:
2/BAKARA-61: “Ve iz kültüm ya müsa lennasbira alâ ta’amin vahidin fed’ü
lena rabbeke yühric lena mimma tünbitülardü min bakliha ve kıssaiha ve fümiha
ve adesiha ve basaliha. Kale e testebdilünellezi hüve edna billezi hüve hayr.
İhbitü mısran fe inne leküm ma seeltüm. Ve dürıbet aleyhimüzzilletü
velmeskenetü ve baü bigadabin minallah. Zalike bi ennehüm kânü yekfürüne
biayatillâhi ve yaktülünennebiyyine bigayrilhak. Zalike bima asav ve kânü
ya’tedün.”
Ve
siz: “Ey Musa! Biz bir (çeşit) yemek (yemeye) asla sabredemeyiz. Artık bizim
için Rabbine dua et. Bize yeryüzünün yetiştirdiği şeylerden, sebzesinden,
kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.” demiştiniz.
(Musa a.s): “Hayırlı olanı, daha değersiz olanla mı değiştirmek istiyorsunuz?
(Öyle ise) Mısır'a inin, sizin istediğiniz şeyler muhakkak ki orada var.”
demişti. (Sonra da) onların üzerlerine zillet (sefalet) ve fakirlik (damgası)
vuruldu. Ve onlar, Allah'tan bir gazaba uğradılar. İşte bu, Allah'ın âyetlerini
inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmelerinden dolayıdır. İşte bu
(ceza), asi olup (isyan edip), haddi aşmış olmaları sebebiyledir.
2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir
rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi),
e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum
ve ferîkan taktulûn(taktulûne).
Andolsun
ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve
Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile
destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı,
her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını
da öldürüyorsunuz.
2/BAKARA-91: “Ve iza kıle lehüm aminü bima enzelallahü kalü nü’minü bima
ünzile aleyna ve yekfürüne bima veraehü ve hüvelhakkü müsaddikan lima meahüm.
Kül fe lime taktülüne enbiyaellahi min kablü in küntüm mü’minin.”
Ve
onlara: “Allah'ın indirdiğine îmân edin.” denildiği zaman: “Biz, bize
indirilene îmân ederiz.” dediler. Ve, onun arkasındakini (ondan sonra geleni)
inkâr ederler. Ve, o haktır ve onların yanındakini tasdik edicidir. De ki:
“Eğer siz, mü'minler iseniz bundan önce niye Allah'ın peygamberlerini
öldürüyordunuz?”
3/ÂLİ İMRÂN-21: “İnnellezine yekfürûne biâyâtillâhi ve yaktülünen nebiyyine
bigayri hakkın, ve yaktülünellezine ye’mürüne bilkıstı minennasi, febeşşirhüm
biazâbin elîm.”
Muhakkak,
o Allah’ın âyetlerini inkar edenleri, haksız yere Peygamberlerini öldürenleri,
insanlardan adalet ile emredenleri öldürenleri, işte onları elim bir azab ile
müjdele...
3/ÂLİ İMRÂN-22: “Ülâikellezine habitat e’mâlühüm fiddünyâ velahırati, ve mâ
lehüm min nâsırin.”
İşte
onların amelleri dünyada ve âhirette hebâ olmuştur. Ve onlar için bir yardımcı
yoktur.
3/ÂLİ İMRÂN-112: “Düribet aleyhimüzzilletü eyne mâ sükıfû illâ bihablin
minallahi ve hablin minennâsi ve bâû bi gadabin minallahi ve düribet aleyhimül
meskeneh. Zâlike biennehüm kânû yekfürûne biâyâtillâhi ve yaktülûnel enbiyâe
bigayri hakkı. Zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn.”
Onların
üzerlerine nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası vurulmuştur.
Ancak Allah’ın ipine (Sırat-ı Müstakîm) ve insanlardan bir ipe (Allah’a
ulaştıracak olan MÜRŞİD’e) sarılanlar (ulaşanlar) müstesna. (Onlar) Allah’ın
gazabına uğradılar ve üzerlerine MESKENET (miskinlik) damgası vuruldu. İşte
buna sebep; onların kesinlikle Allah’ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve
haksız yere peygamberleri öldürmüş olmalarıdır. İşte bu; onların (Allah’a)
isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandı.
3/ÂLİ İMRÂN-181: “Lekad semi’allahü kavlellezîne kâlû innallahe fakîrün ve
nahnü eğniyâü, senektübü mâ kâlü ve katlehümülenbiyâe bi gayri hakkın, ve
nekûlü zûkû azâbel harîk.”
“Muhakkak
ki Allah fakirdir, biz zenginiz.” diyen o kimselerin sözünü andolsun ki Allah
işitti. Biz onların dedikleri şeyleri ve haksız yere peygamberleri
öldürmelerini yazacağız ve “Yakıcı azabı tadın.” diyeceğiz.
3/ÂLİ İMRÂN-183: “Ellezine kâlû innallahe ahide ileynâ ellâ nü’mine
lirasûlin hattâ ye’tiyenâ bikürbânin te’külühünnarü. Kül kad câ’eküm rüsülün
min kablî bilbeyyinâti ve billezî kültüm felime kateltümûhüm in küntüm
sâdıkîn.”
Onlar, "Muhakkak ki Allah, “bize ateşin
yiyeceği bir kurbanı getirinceye kadar, hiçbir Resûl'e“ îmân etmememiz için
bize ahdetti" dediler. Onlara de ki: "Benden önce Resûller,
beyyinelerle ve sizin söylediğiniz o şey ile size gelmişlerdi. Eğer siz
sâdıklar (doğru söyleyenler) iseniz, o halde onları niçin öldürdünüz.
Kur’ân-ı Kerim
içeriğine bakıldığı zaman, sırayla şu hadiseler görülmektedir:
* Hz. İbrâhîm öldürülmek istenmiştir.
Allahû Tealâ, Ankebût Suresi 24. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
29/ANKEBÛT-24: “Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kaâlûüktülûhü ev
harrıküûhü fe’encâhüllüha minennâr, inne fiy zâlike leâyâtin likavmin
yü’minûn.”
Buna rağmen onun kavminin (İbrâhîm (A.S)'a)
cevabı: "Onu öldürün veya yakın!" demekten başka bir şey olmadı.
Bunun üzerine Allah, onu ateşten kurtardı. Bunda muhakkak ki mü'min kavim için
elbette âyetler (ibretler) vardır.
*Hz. Yusuf, öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ Yûsuf Suresi 9 ve 10.
âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:
12/YÛSUF-9: “Uktilû yûsüfe evitrahûhü ardan yahlü leküm vechü ebiyküm ve
tekûnû min ba’dihi kavmen sâlihîn.”
Yusuf'u öldürün veya onu
bir yere atın. Babanızın yüzü, size dost olsun (babanızın sevgisi size kalsın).
Ve ondan sonra salihler topluluğu olun.
12/YÛSUF-10: “Kaâle kaâilün minhüm lâ taktülû yûsüfe ve elküûhü
fîgayâbetilcübbi yeltekithü ba’düsseyyâreti in küntüm fâilîn.”
İçlerinden
bir sözcü şöyle dedi: “Yusuf'u öldürmeyin. Bir şey yapacaksanız onu, kuyunun
dibine atın. Bir yolcu kafilesi, onu bulur.”
*Hz. Harun, öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ, A’râf Suresi 150.
âyet-i kerimede buyuruyor ki:
7/A’RÂF-150: “Ve lemmâ rece’a mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifâ, kaâle bi’semâ
haleftümûnî min ba’dî, e’aciltüm emre rabbiküm, ve elkal’elvâha ve ehaze
bire’si ahıyhi yecürrühû ileyh kaâlebne ümme innelkavmestad’afûnî ve kâdû
yaktülûnenil felâ tüşmitbiyel’a’dâe ve lâ tec’alnî ma’alkavmizzâlimîn.”
Ve
Musa (A.S), (Allahû Tealâ'nın huzurundan) üzüntülü ve öfkeli olarak döndüğü
zaman (Allahû Tealâ, ona kavminin saptığını söylemişti: (Taha-85). Onlara şöyle
dedi: “Benden sonra (benim yokluğumda) bana ne kötü halef oldunuz. Rabbinizin
emrine acele mi ettiniz (beklemediniz)?” Ve levhaları bıraktı. Kardeşinin
başını tuttu. Onu kendine doğru çekiyor(ken), (Harun A.S) şöyle dedi: “Ey annem
oğlu! Muhakkak ki; (bu) kavim, beni zayıf (güçsüz) buldu. Neredeyse beni
öldürüyorlardı. Artık benimle (bana böyle yaparak), düşmanlarımın yüzlerini
güldürme (sevindirme) ve beni, zalim kavim ile beraber kılma.”
*Hz. Musa, öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ, Kasas Suresi 20 ve 33.
âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:
28/KASAS-20: “Ve câe recülin min aksalmedîneti yes’â kaâle yâ mûsâ
innelmele’e ye’temirûne bike liyaktülûke fahrüc innî leke minennâsıhîn.”
Ve
şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi: "Ey Musa! (Kavmin) ileri
gelenleri mutlaka seni öldürme emrini vermek için konuşuyorlar. Öyleyse hemen
(şehirden) çık. Muhakkak ki ben, sana öğüt verenlerdenim." dedi.
28/KASAS-33: “Kaâle
rabbi innî kateltü minhüm nefsen fe’ehâfü en yaktülûn.”
(Musa A.S): "Rabbim, ben gerçekten
onlardan birisini öldürdüm. Bu sebeple beni öldürmelerinden korkuyorum."
dedi.
*Hz. İsa, öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ, Nisâ Suresi 157 ve
Mâide Suresi 70. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:
4/NİSÂ-157: Ve kavlihim innâ katelnal mesîha îsabne meryeme
resûlallâh(resûlallâhi), ve mâ katelûhu ve mâ salebûhu ve lâkin şubbihe lehum,
ve innellezinahtelefû fîhi le fî şekkin minh(minhu), mâ lehum bihî min ilmin
illettibâaz zann(zanni), ve mâ katelûhu yakînâ(yakînen).
Ve
onların, “Muhakkak ki, Allah'ın resûlü Meryem'in oğlu İsa Mesih'i biz
öldürdük.” sözleri (çok büyük iftiradır). Ve onu öldürmediler ve onu asmadılar.
Fakat (öldürülen adam) onlara, (Meryem'in oğlu İsa Mesih'e) benzer olarak
gösterildi. Ve muhakkak ki onun hakkında ihtilafa (anlaşmazlığa) düşenler,
ondan (bu hususda) mutlaka şüphe içindeler. Onların, onunla ilgili olarak,
zanna tâbî olmaktan başka bir ilimleri (bilgileri) yoktur. Ve onu kesinlikle
öldürmediler (öldüremediler).
5/MÂİDE-70: Lekad ehaznâ mîsâka benî isrâîle ve erselnâ ileyhim
rusulâ(rusulen) kullemâ câehum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusuhum ferîkan kezzebû
ve ferîkan yaktulûn(yaktulûne).
Andolsun
ki Biz, İsrailoğulları'ndan misak aldık ve onlara resûller gönderdik. Onlara
her resûl gelişinde,nefislerinin hevâlarına uymadığından dolayı, bir kısmını
yalanladılar ve bir kısmını da öldürdüler.
*Bilinmektedir ki; Zekeriya (A.S) ve
Yahya (A.S) öldürülmüşlerdir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) de
öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ; Enfâl Suresi 30. âyet-i
kerimede Peygamber Efendimiz (S.A.V) Efendimiz için buyuruyor ki:
8/ENFÂL-30: “Ve iz yemkürü bikellezîne keferû liyüsbitûke ev yaktülûke ve
yuhricûk, ve yemkürûne ve yemkürullah, vallahü hayrülmâkirîn.”
Ve o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da
öldürmek veya sürgün etmek (çıkarmak) için tuzak kuruyorlardı. Ve onlar, bu
tuzağı kuruyorlarken; Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların
(karşılık verenlerin) en hayırlısıdır.
Âli İmrân Suresi 144. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-144: “Ve mâ muhammedün illâ resûlün, kad halet min
kablihirrüsûl. Efein mâte ev kütilenkalebtüm alâ a’kâbiküm. Ve men yenkalib alâ
akıbeyhi felen yedürrallahe şey’â. Ve seyeczîllâhüşşakirîn.”
Ve Muhammed sadece bir Resûl'dür. Ondan önce
de resûller gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız
üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan
sonra Allah'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve Allah, şâkirleri
(şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır.
8- Allahû Tealâ; Allah
yolunda savaşı farz kılmıştır.
2/BAKARA-190: “Ve kâtilü fi sebilillâhillezine yükâtilüneküm ve lâta’tedü.
İnnallahe lâyühıbbülmü’tedin.”
Ve
sizinle savaşanlarla (sizi öldürenlerle), Allah'ın yolunda savaşın (siz de
öldürün) ve aşırı gitmeyin. Muhakkak ki Allah, aşırı gidenleri (haddi aşanları)
sevmez.
2/BAKARA-194: “Eşşehrülharâmü bişşehrilharâmi velhürümâtü kısâsü. Fe men
ı’teda aleyküm fe’tedü aleyhi bimisli ma’tedâ aleyküm, vetteküllahe va’lemü
ennellahe ma’al müttekın.”
Haram
ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (yasaklar) karşılıklıdır. O halde kim size
saldırırsa o zaman onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah'a
karşı takva sahibi olun ve Allah'ın takva sahipleriyle beraber olduğunu bilin!
3/ÂLİ İMRÂN-154: “Sümme enzele aleyküm min ba’dilgammi emeneten nü’âsen
yağşâ tâifeten minküm, ve tâifetün kad ehemmethüm enfüsühüm yezünnûne billâhi
gayral hakkı zannel câhilîyeh. Yekûlûne hellenâ minel’emri min şey’. Kül
innel’emre küllehü lillâh. Yühfûne fî enfüsihim mâ lâyübdûne lek. Yekûlûne lev
kâne lenâ minelemri şey’ün mâ kütilnâ hâhünâ. Kül lev küntüm fî büyûtiküm
leberazellezîne kütibe aleyhimülkatlü ilâmedâcı’ ıhim, ve liyebteli yallahü mâ
fî südûriküm ve liyümahhısa mâ fî külûbiküm. Vallahü alîmün bizâtis südûr.”
Sonra
(Allah), bu gamın arkasından sizin üzerinize sükûnet veren bir uyku indirdi,
içinizden bir grubu sarıp kaplıyordu ve diğer grup, canlarını önemsemişti
(canlarının kaygısına düştüler). Allah'a karşı cahiliyye zannı ile haksız zanda
bulunuyorlar: "Bu emirden bize bir şey (bir nasib) var mı?" diyorlar.
(Onlara): "Muhakkak ki emirlerin hepsi Allah'ındır." de. İçlerinde
sana açıklamadıkları bir şey saklıyorlar. "Bu emirden bize bir şey (bir
nasib) olsaydı, burada öldürülmezdik." diyorlar. Eğer siz, evlerinizde
bile olsaydınız, üzerlerine katl (öldürülmeleri) yazılmış olanlar, yatacakları
(ölüp düşecekleri) yere mutlaka çıkıp giderlerdi. (Bu) Allah'ın sizin
sinelerinizde olanı sınamak ve kalplerinizde olandan (şüpheden), sizi temize
çıkarmak (fitneden kurtarmak) içindir. Ve Allah, sinelerde olanı en iyi
bilendir.
3/ÂLİ İMRÂN-158: “Ve lein müttüm ev kütiltüm leilallahi tühşerûn.”
Ve
elbette, ölseniz de öldürülseniz de mutlaka Allah'a haşr olunacaksınız
(Allah'ın huzurunda toplanacaksınız).
3/ÂLİ İMRÂN-168: “Ellezine kâlû liıhvânihim ve ka’adû lev etâ’ûnâ mâ
kütilû. Kül fedreü an enfüsikümül mevte in küntüm sâdıkîne.”
Onlar (münafıklar), kendileri oturdukları
(savaşa gitmedikleri) halde, savaşa katılan kardeşleri için: "Eğer bize
itaat etselerdi, öldürülmezlerdi." dediler. (Onlara) de ki: "Eğer
(sözünüzde) sâdık kimselerseniz, haydi ölümü kendinizden savın."
Allahû Tealâ; Bakara Suresi 154, Âli İmrân 169 ve Nisâ Suresi
69. âyet-i kerimelerde Allah yolunda savaşı dile getirmektedir. Allah yolunda
savaşanların ölümü, onları şehitlik mertebesine ulaştırmaktadır. Allahû Tealâ
buyuruyor ki:
2/BAKARA-154: “Ve lâtekülü limen yüktelü fî sebîlillâhi emvatü. Bel ehyâ’ün
ve lâkin lâteş’ürün.”
Ve
Allah yolunda öldürülen kimseler için “ölüler...” demeyin. Hayır... Onlar diridirler,
fakat siz, farkında olmazsınız.
3/ÂLİ İMRÂN-169: “Ve lâ tahsebennellezine kütilû fî sebî lillâhi emvâtâ.
Bel ahyâ’ün ınde rabbihim yürzakûn.”
Allah
yolunda öldürülen o kimseleri, ölüler sanmayın. Hayır. (Onlar) diridirler ve
Rabbleri katında rızıklanırlar.
4/NİSÂ-69: “Ve men yütı’ıllahe verresüle fe ülaike me’allezine en’amellahü
aleyhim minennebiyyine vessıddıkıne ve şühedai vessalihıne.”
Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o
taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle
(peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve
işte onlar ne güzel arkadaştır.
Peygamber olmadıkları halde, peygamberlerle aynı Adn
cennetlerine gidebilmek, Allah yolundaki bir savaşta şehit olmayı
gerektirmektedir. Şehit olanlar, bu mertebeye ulaşmaktadırlar.
9- Allah yolunda savaş,
yeryüzünde zulmün işlenmesine karşı yapılmaktadır. Allahû Tealâ; insanların yurtlarından
çıkartılması, dîninden menedilmesi (yeryüzünde fesat çıkarılması) ve
zulmedilmesi (savaş açmaları) hallerinde, onlara karşı savaşmaya izin
vermektedir. Bu hallerin dışında, insanlara karşı bir savaş içinde bulunmak
asla söz konusu değildir.
Asıl olan, hayatın korunmasıdır. İslâm’da hayat mukaddestir.
Allahû Tealâ, bu mukaddes hayatı korumak üzere emirlerini Kur’ân-ı Kerim’de
açıkça belirtmektedir.
Allah razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.