13 Ekim 2015 Salı

EŞREFOĞLU ABDULLAH RUMÎ

Giriş

İznik ve Bursa, medeniyetlerin kurulup geliştiği mekanlardır. Medeniyetlerle birlikte bu şehirlerin hatırlanmasının sebebi de budur. 1071 Malazgirt Zaferi’nden kısa bir müddet sonra fethedilen İznik bu açıdan önemlidir. Osmanlı medeniyetinin ilk başkenti Bursa olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin temel dinamiklerinden biri olan ilmi hayatın ilk müessesesi İznik’te kurulmuştur. Bursa’nın fethinden hemen sonra 1332 yılında İznik’de hizmete giren ilk medresenin başına da medrese ilimleri kadar tasavvuf sahasının da uzmanlarından Davud Kayserî (ölümü 1350) atandı.
Mehdi A.S. Eşrefoğlu Rumî Hz.’nin bir işaretiyle İznik’te doğmuştur. İznik’te ki manevî rüyanın sonucunda Mehdi A.S.’ın doğumu müjdelenmiştir.

EŞREFOĞLU ABDULLAH RUMÎ

Kayserilî Davud’un vefatından bir müddet sonra Eşref b. Ahmed’in (Muhammed’in) oğlu dünyaya geldi: Abdullah b. Şeref, Osmanlı dîn ve kültür tarihinde Eşrefzâde Abdullah, Eşrefoğlu Abdullah Rumî gibi isimlerle tanınacak olan İznik’li bu genç ilk tahsilinden sonra Bursa’da Çelebi Sultan Mehmed Medresesi’nde eğitim ve öğretimine devam etti. Parlak bir yüksek tahsilden sonra hocası Alaeddin Ali’nin yanında danişment oldu ve dînî ilimlerle ilgili bilgilerini geliştirdi.
Baba Zakir’in, Seyyid Usul’un, Abdüllatif-i Kudsi’nin, Somuncu Baba’nın ve nihayet Emir Sultan’ın yaşadığı bir Bursa’da Eşrefoğlu Rumî bir müddet sonra bu insanların dünyasına ilgi duymaya başladı.
Yaygın olan rivayete göre Abdal Muhammed adlı bir meczubdan bu hayata kabiliyeti olduğuna dair işareti alınca Emir Sultan’a başvurdu ve iç dünyasında olup bitenleri anlattı:

N’olayım bir derviş olsam,
Hoş yürüsem dervişane,
Terk eylesem kibr ü kini
Yüz sürüsem irişine

Ankara’ya Seyahati:  
Emir Sultan kendisine baş vuran bu genç insanı çok uzaklarda bulunan bir dostunun Ankara’da Hacı Bayram Velî’nin yanına gönderdi. Emir Sultan aslında Hacı Bayram Velî’nin mürşidinin dostuydu. Bilindiği gibi Somuncu Baba (Hamidüddin Aksarayî) Ulu Cami’nin açılışından sonra Bursa’yı terk etmiş, Aksaray’a yerleşmişti. Orta Anadolu’da gönül terbiyesini gerçekleştirdiği insanlardan biri de Hacı Bayram Velî’ydi. İşte Emir Sultan bu derviş adayını Somuncu Baba’nın yetiştirdiği bir gönül adamına gönderiyordu.   
Eşrefoğlu günlerce süren bir yolculuktan sonra Ankara’daki dergâha ulaştı. Medrese ilimlerini tahsil etmiş, danişment olmuş bu İznik’li genç hiç de umduğu gibi karşılanmadı. İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra tekke terbiyesinin inceliklerini kavradı ve “çileye soyundu”. Zahirî ilimlere sahip olmanın verdiği avantajla birlikte kalbî marifetleri hissetmeye başladı. Tövbe ile başlayan bu “ikinci doğum” onun gönül dünyasına da yeni ufuklar verdi.


Hacı Bayram Velî’nin dergâhında 11 yıl hizmet verdi. Hacı Bayram Velî kızı Hayrünnisa Hatun’la evlendirerek onu kendisine damat etti. Sonra icazet ve hilafet vererek İznik’e gönderdi.
Daha sonra Hama’da bulunan Şeyh Hüseyin Hamevî Hazretleri’ne gitti. Yol yorgunluğunu bile atmadan girdiği halvet ateşinde, imbikte kaynayan su gibi fokurdamaya başlayınca  şeytanın vesveleri de arttı.
40 günlük çile müddeti dolupta, odasının kapısı toplu zikirle açılınca, Şeyh Hüseyin Hamevî Hazretleri ölü gibi duvara yaslı  duran Eşrefoğlu Rumî’nin kulağına: “Ya Rumî, Huuu!” diyerek nida edince “Lebbeyk Sultanım Lebbeyk” deyip yere yığıldı ve Hamevî Hazretleri’nin dizlerine kapandı. Sonra icazet ve hilafet alarak, ordan ayrılma zamanı geldi ve İznik’e geri döndü.
Pınarbaşı’nda dergâhını kurarak  irfan pınarlarını halka açtı.

                    AYIRMA

Ey Allah’ım beni Sen’den ayırma
Beni senin Didarından ayırma

Seni sevmek benim dînim imanım
İlâhî dînden ayırma

Sararuben solup döndüm hazana
İlâhî hazanımı daldan ayırma

Şeyhim güldür ben anın yaprağıyam
İlâhî yaprağım gülden ayırma

Ben ol  dost bahçesinin  bülbülüyem
İlâhî bülbülüm gülden ayırma

Balığın cananı suda dediler
İlâhî balığım gölden ayırma

Eşrefoğlu senin kemter kulundur.
İlâhî kulu Sultanın’dan ayırma
                                              

                                               BU GÖNÜL (adlı şiirinden)
Kamu vahdet oldu kesret, götürüldü nuru zulmet
Dolu arşu ferş tamamet oldu anı görmez ama
....

BENİM İŞBU (adlı şiirinden)
Gel imdi bul aşkı ki bunda göresin Dostu
Görenler muntazır olmaz, bugün ol dostu ferdaya

ERİLMEZ YARE (adlı şiirinden)
O vahdet bahrine kimse ulaşmaz
Akup göz yaşı pınar olmıyınca

Bu dünya çilesin nefs iti komaz
Gönülde azmi didar olmayınca
Gönül ayinesi  pasdan silinmez
Dilinde Dost tekrar olmayınca

*Hevasına bu nefsin uyma zinhar
                                                Habib rahmeylemez nefse uyane

Eşrefoğlu Rumî’nin  bu dizeleri bize Kur’ân-ı Kerim’den Câsiye-23’ü hatıratır:

45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?


Allahû Teâla Zumer-54’de şöyle buyurmaktadır:

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.

Eşrefoğlu Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:
*Gel imdi sen de ölmezden ön ölgil
                                                İriş tahkike düşme gel Gümane

TEVBEYE GEL TEVBEYE (adlı şiirnden)

Ey hevasına tapan
Tevbeye gel tevbeye
Hakka tap Hak’dan utan
Tevbeye gel tevbeye

Nice nefse uyasın
Nice dünya koğasın
Vakt ola usanasın
Tevbeye gel Tevbeye

Sen Dünya perest oldun
Nefsin ile dost oldun
Sanma dirisin öldün
Tevbeye gel tevbeye

Eşrefoğlu Rumî bu şiirinde nefsleri ile dost olan kişilerin bu dünyada ölü olduklarını söylemektedir.
Yunus-7 ve 8. âyetlerinde de Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

O halde kişi eğer Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa, nefsin afetleri kalbinde karanlıklar içerisinde kaldığı için hiçbir zaman hidayete eremez.

Sen Dünya perest oldun
Nefsin ile dost oldun
(Dünyayı tercih ettin, şeytanın  ve tagutun oyunlarına kurban oldun ve onun peşinde sürüklendin)

(Ama) Sanma dirisin öldün (ölüsün)
( O yüzden )Tevbeye gel tevbeye

HEP FESAD (adlı şiirinden)
Gözümün baktığına
Gönlümün aktığına
Kulağım çaktığına
Estağfirullah tevbe

Bildim suçumu sorma
Ayıbımı yüzüme urma
Mahrum beni döndürme
Estafurullah tevbe
Nefs bendine tutuldum
Şeytana esir oldum
Her hata kim ben kıldım
Estafirullah tevbe

Nefsinde bulunan hastalıklar nedeniyle her türlü hatayı işlediğinin farkına varan ve nefsinin tehlikelerini anlayan Eşrefoğlu Rumi kurtuluş yolu olarak şöyle söyler:

NE OLAYIM (adlı şiirinden)
Şeyh elinden giysem kisvet
Nefs elinden kılsam feryat
Aşk elinden versem şerbet
Yanubanı tutuşane

Allahû Teâla Lokman-15’de şöyle buyurmaktadır:

31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.

Allahû Teâla Maide-35’de şöyle buyurmaktadır:

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

Eşrefoğlu Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:

BENİM ŞEYHİM (adlı şiirinden)

Benim Şeyhim seni Hakk’a yetürür
Nice müşkülleri onda bitirür
Muhammedin sancağına götürür
Abdülkadir Sultan derler şeyhime

HAKTAN UTAN (adlı şiirinden)
Aldınsa erenler elin
Doğru vardın ise yolun
Gir uçmak içine salın
Gel ikrar eylegil ere

Allahû Teâla Fetih-10’da şöyle buyurmaktadır:

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

ŞEYHSİZ (adlı şiirinden)

Şeyhsiz varamazsın yolu
Zinhar şeyhe eriş şeyhe
Şeyhin himmetidir Ali
Zinhar şeyhe eriş şeyhe
Talibiysen Hak yolunun
Var elin tut bir ulunun
Tut pendin Eşrefoğlu’nun
Zinhar şeyhe eriş şeyhe


BİR BEN (adlı şiirinden)
Varın sorun mürşitlere
Var mıdır bu derde çare
Hiç olur mu Dosta ere
Düşman ile dost olucu

Düşman dediğin nefsindir
Sol tama ile hırsındır.
Keser tama  tamarını
Dosta aşıkım deyici.

Aşık nefsine uymadı
Canını verdi doymadı
Kim ki canına kıymadı
Oldur ol yalan da vici


Eşrefoğlu Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:

CEMİ-İ (adlı şiirinden)
Yedi kat gökleri geçti
Kadem arş üstüne bastı
Erişti  Sıdretil Müntahaya
Tavaf eyledi Dergahı

Anın seyrü sülükundan
Melekler aciz olmuşlar
Ki bin yılda varamazlar
O bir demde varıp rahı

Allahû Teâla Rahmân-33’de şöyle buyurmaktadır:

55/RAHMÂN-33: Yâ ma'şerel cinni vel insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuz(fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân(sultânin).
Ey insan ve cin topluluğu! Semaların ve arzın kuturlarından (çaplarından) nüfuz etmeye (çıkıp gitmeye) eğer gücünüz yetiyorsa, haydi nüfuz edin (geçip, çıkın)! Bir sultan (bir mürşid) olmaksızın nüfuz edemezsiniz (geçip çıkamazsınız).


Eşrefoğlu Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:

SENİ SEN (adlı şiirinden)
Seni sen ten ü can sanma
Ya akl u nefs gönül sanma
Ya ademdir  deme değme
Beşer surette hayvanı

Allahû Teâla A’râf-179’da şöyle buyurmaktadır:

7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.


Eşrefoğlu Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:

YİNE BU (adlı şiirinden)
Eşrefoğlu Rumî’nin
Varlığı hepsi senin
Her ne kim senden geldi
Canıma hoşa geldi.

CEM OLMUŞ (adlı şiirinden)
İnkar eden ol eri
Mürşit eder şeytanı
Aslı dürür Geylani
Pirim Abdülkadirin

Eşrefoğlu Rumî bu dizelerinde bir mürşidi reddedenin, mürşidi olmayanın mürşidinin şeytan olduğunu söylemektedir.

Allahû Teâla Nûr-21’de şöyle buyurmaktadır:

24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).

43/ZUHRÛF-36: Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).
Ve kim Rahmân'ın zikrinden yüz çevirirse, şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytan), onun yakın arkadaşı olur.


Eşrefoğlu Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:

BU DERVİŞLİK (adlı şiirinden)
Bu Eşrefoğlu Rumî
Dervişliğe geleli
Nefsindendir çektiği
Nefsin öldüren gelsin

Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:

74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.

95/TÎN-4: Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.

Eşrefoğlu Rumî dizeleriyle bizleri önemli bir konuda uyarmaktadır.
UYARDIM SİZİ (adlı şiirinden)
Gerçek aşıksanız gelin
Bu yolda diriyken ölün
Ölmezden ön ölenlerin
Bekasını bulugörün
Dünyaya gönül bağlaman
Sonra ah edip ağlaman
Her kıssaden emin olun
Şad-u hurrem güligörün

KENDİ TATLI CANINA (adlı şiirinden)
Kim ki nefsine uydu
Kendini oda koydu
Ol nefsine uymayan
Bil ki devletlü baştır.

*Hak rızasından kaçar
Heva yolunda uçar
Kibr ü kin haset
Bunlar nefse yoldaştır.

Nefsde 19 afet (hastalık) vardır. Bunlar; Cehalet, Cimrilik, Dedikodu – Gıybet, Fitne-Fesat, Kibir ve Gurur, Haset ve Düşmanlık, Hırs ve Şehvet, İsyan, İptilâ, Kin ve Nefret, Küfür, Mürayilik, Nankörlük, Öfke ve Gayz, Sabırsızlık, Vefasızlık, Yalan, Zulüm, Zan’dır.

KENDİ TATLI CANINA (adlı şiirinden)
Uyma nefsin itine
İriş mürşit katına
Nefsine uyar isen
Var git  it gibi dolaş

OL DOSTU (adlı şiirinden)
Sevdi beni yarattı
Aşkın oduna attı
Aldı bu gönlü gitti
Sol gönlümden ilerü

GÖRELDEN (adlı şiirnden)
Gözüm dünyayı hiç görmez
Akar kanlı yaşım durmaz
Bu derd ü bu firak ile
İçim dışım yanar oldu.


Sultanı, Hüseyin Hamevî  Hazretleri, Eşrefoğlu Rumî için “Onda her şey hazırdı. Gazı, fitili vardı. Biz kibrit çaktık.” dedi. Ancak bütün Allah Dostlarının olduğu gibi Eşrefoğlu Rumî’nin de düşmanları vardı. Onu kıskanıyorlardı.  
Bir gün Hüseyin Hamevî  Eşrefoğlu’na: “Bizlere kırlarda güzel bir piknik hazırla.” dedi. O da etrafındakiler ile yol aldı ve çok uzak bir yere gidip suyu ve hiç yeşilliği olmayan bir yerde durdu.  İnsanlar “Burada piknik yapalım lakin burada hiç suda yok. Nasıl abdest alacağız.”dediler.  Müridler etrafta su aradılar ama bulamadılar. Eşref Rumî  etrafta su ararken Allah’a çok yalvardı. “Beni mahçup etme ne olur Allah’ım” diye dilediğinde bir ağacın altından Allah onlara bir su göndererek, ikram etti.
Hüseyin Hamevî Hazretleri: “EŞREFOĞLU RUMÎ BİR DENİZ GİBİYDİ… BİZDE NE VARSA HEPSİNİ ALIP GİTTİ” dedi.

Eşrefoğlu Rumî, Müzekkin Nüfus kitabında; Tasavvuf ve Kur’ân-ı Kerim’deki 4 teslim 7 safhayı anlatmış, dînî hikayeler ile süslemiştir.

*Niçin nefse doyasın
Niçin beslersin canı
Tövbeye gel tövbeye

Nefsinle dost oldun
Sanma dirisin
Tövbeye gel tövbeye

Nefsi öldür yazık canına
Son pişman asa kalmaz
Tövbe suyunda arın

Müzekkin Nüfus Kitabı’nda: “Az yiyenin nefsi zayıf olur. Nefs zayıflayınca bütün azalarında nefsin hakimiyeti azalır. Nefsin hakimiyeti gidince Ruh’un sesi ve güzelliği ortaya çıkar.” yazmıştır.
Az ve öz yiyen kimseler mütevâzı olurlar. Dillerinde Allah Kelamı, gözlerinde ve gönüllerinde daima hikmet bulunur.

Bir gün Bursa ulu kişilerinden Abdal Mehmed Dede, Eşref Rumî’ye: “Var git. Bize köfteli çorba getir.” dedi. Ancak o köfteli çorba bulamadı ve köftesiz yahni getirdi. Abdal Mehmed Dede, yahniyi kaşıklar kaşıklar ve sonra kaşlarını çatarak: “Hani bunun köftesi” diye sorunca Eşrefoğlu Rumî: “Bugün bulamadım, yarın inş.” dedi. Abdal Mehmed Dede: “Bugünün işi yarına kalmaz, evinsiz çorba ile abdal savmak olmaz.” diyerek yerden biraz çamur aldı. Onu köfte gibi yaptı ve çorbanın içine attıktan sonra: “Haydi Bakalım! İlk adımı at ve ilk lokmayı yut ki yolda azığın olsun.” dedi. Bu tür imtihanlara ezelden hazır olan Eşref Rumî “Eyvallah” deyip çorbayı kaşıkladı. “Elhamdülillah”  da deyince Abdal Mehmed  Dede “Ya sen olmayıp, kim olsa gerek diyerek”  şöyle devam etti.

Sen olmayıp da kim olacak, kim olacak?
Sen bulmayıp da kim bulacak, kim bulacak?
Sen bekleyen bahara gebe gönüllere
Sen dolmayıp da kim dolacak, kim dolacak?

Abdal Mehmed Dede’nin cezbesi ile coşan kalbi dünyadan ve dünyalıktan soyunup dökünerek:
“Cümlenin maksudu ol didar imiş,
Hakka karşı duran divanı buldum.”  dedi.

İşte, Emir Sultan Hazretlerine giderek “Bizi bendeliğe kabul ederseniz, sizin emir ve irşad kervanınızla seyretmek isteriz.” diye arzı niyaz ettiği zaman Emir Sultan Hazretleri’nin: kendisine “Kuzum Eşrefzade biz piriz, yaşlıyız. Siz Ankara’ya Hacı Bayram Velî’ye gidiniz.” dediği, orada da  onbir yıl hizmet eden, İznik’de irşad görevini üstlenen, daha sonra da Hama’da bulunan Şeyh Hüseyin Hamevî Hazretleri eteğinde yol alan Eşrefoğlu Rumî’nin türbesi İznik’tedir. 


ESERLERİ

Eşrefoğlu Rumî üç eserin sahibidir:
1)      Divan
2)      Müzekki’n Nüfus
3)      Tarikatname

DİVAN: Türk Edebiyatının önemli bir bölümümü, tekke edebiyatının meydana getirdiği bilinmektedir. Eşrefoğlu Rumi’nin Divan’ı da tekke edebiyatının vazgeçilmez abidelerinden biridir. Osmanlı dönemi tekke şairleri denince akla gelen ilk isimlerden biri de Eşrefoğlu Rumi’dir. Onun divanında yer alan manzumeler asırlardan beri dîn, edebiyat, sanat ve tasavvuf dünyasının bir parçası haline gelmiştir. Tekkelerde besteli olarak okunan ilâhilerin bir kısmının güftesi de bu divandan alınmıştır.
Örnek olarak en çok bildiğimiz: “Ey Allah’ım beni senden ayırma” diye başlayan şiiri verilebilir.
Yukarıda verdiğimiz şiirleri Divan adlı, şiirlerinin toplandığı eserindendir.

MÜZEKKİ’N NÜFUS: Nefsleri arıtan, temizleyen anlamına gelen bu isim Eşrefoğlu’nun ahlak konusuna  ağırlık veren meşhur eserinin adıdır.
İstanbul’un fethinden iki sene önce kaleme alınan bu eserde değişik bakış açılarından ele alınarak incelenen tasavvufi terimlerin bir kısmı da şöyle sıralanabilir: Tövbe, zikir, riyazat, mücahede, sabır, uzlet, sema, ilham, tevekkül, çile, edeb, halvet, mürşid, mürid, dünya, marifet, cimrilik, veli, gönül, nefs.
Konuları daha kolay anlatabilmek için zaman zaman menkıbe ve hikayelerle meselelere değişik bir açılım kazandırılmış, hafızalarda kalabilecek noktalar vurgulanmıştır.
Müzekki’n Nüfus, bir sufi tarafından kaleme alındığı için tasavvufi renginin ağır basması tabiîdir. Ancak halk için yazılmış bir kitaptır. Herkes ondan istifade edebilir.

TARİKATNAME: Tarikatname ise -adından da anlaşılacağı gibi- doğrudan dervişlere hitap eden bir eserdir.


EŞREFOĞLU RUMÎ’nin Eserlerinde Tasavvuf

Eşrefoğlu Rumî, Müzekki’n Nüfus adlı eserinde nefsin afetleri ve nefs tezkiye basamaklarını (mertebelerini) konu olarak almıştır.
1- Nefs-i Emmare
2- Nefs-i Levvame
3- Nefs-i Mülhime
4- Nefs-i Mutmainne
5- Nefs-i Radiye
6- Nefsi Mardiye
7- Nefsi Tezkiye

İnsanoğlunun, nefsinin afetlerinden (hastalıklarından) kurtulabilmesi, nefsini tezkiye etmesi için kalpten (samimi) tek bir dilekle; “Allah’ım bana yardım et. Bende senin kapında olmak istiyorum.” demek yeterlidir. Kalpten yapılan bu istekle, Allah’ın bizi Rahmeti ile kuşatıp, nefs tezkiyemizi yapmamıza yardım edeceğinin garantisi altına girmiş oluyoruz. Sadece Allah’ın ismini “Allah Allah Allah”  diyerek zikretmek, nefsimizin kalbinin nurlanmasını ve hastalıklardan kurtulmasını sağlar. Kur’ân-ı Kerim âyetleri ışığında sözü edilen bu konuları Eşrefoğlu Rumî de Müzekki’n Nüfus adlı eserinde dile getirmiştir.

“Men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu”
Kim ki kendi nefsini bilirse Rabb’ini de bilir.

Eşrefoğlu Rumî, Nefs-i Mutmainne  hakkında şunları dile getirmiş:
“Onlar dünyaya itibar etmediler. Ahirete de güvenmediler. Hali hayatlarında iken nefslerini yaramaz sıfatlardan temizleyip arıttılar. Dost muhabbetini gönüllerinin levhasına yazdılar.  Dünya lezzetlerini nefslerine haram ettiler.
Dost balında bahadırlık ederler. Pervane gibi aşk mumuna kendilerini vururlar. Fani vücutlarını  baki eylerler.”

                                  BEYT
Şunlar kim dost elinden içtiler camı,
Onlar bilmediler hâs u am’ı,  (havas ve avamı tanımazlar)
Onlar daima uyanık durur lakin ayrılmazlar.
Onlar fehmeylemezler suh ile şâmı,  (akşamı sabahı ayırt etmezler)
Onlarda dîn ile dünya tedbiri yoktur.
Onların fikri Hak’tır vesselâmi,
Onlar varlıklarını Hakk’a verirler.
Onların Hak’ladır daim kıyamı.
Onlar yecüzü, la yecüzü bilmezler,  (Caizdir, değildir bilmezler)
Onların gönlü alınmış,
Unutmuşlar iki cihanı temamı,
Onların varlığını Hak şöyle almış;
Heman kalmış onların halka nâmı (sadece adları kalmış)
Onlara iki cihanda korku yok
Onlar görmeyeler dâr-ül-melâmı (cehennemi)
Onlar iki cihandan geçtiği için
Onlara verdi dâr-üs-Selâmı  (cenneti)
Onlar arşu kürsü her nefeste
Gezip seyran ederler, Rum’u, Şam ı
Bunları Eşref Oğlu Rumî’ye sor.

Bu insanlar, iki cihan da da hiç bir şey arzu edip istemezler. Ancak Allahû Teâla’yı dilerler. Dünyada hiçbirşeyle eğlenmezler. Ancak Allah’ın adıyla eğlenirler.

13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

Allah’ın zikri ile kalpler mutmain olur.

Kalbi mutmain olan kimseler, Halkı Hakk’a iletmeye kılavuz olmak için alemi beşeriyete çıkıp yayarlar. Onların zahirleri de Nurdur. Gönüllerine Hakk’ın muhabbeti öyle dolmuştur ki bir murad dahi gönüllerine sığmaz.

Allahû Teâla bir kudsî hadîsinde  buyurdu ki; “Gökler, yerler, arş ve kürsüm Benim marifetimin makamı olamadı. Ancak o kimsenin gönlü, gönlün de Benden gayrisini barındırmayan mü’min kulumun gönlü..”

Yani Allahû Teâla’nın marifeti böyle gönüllere sığar. Allahû Teâla mekandan münezzehtir. Lakin “bir gönle sığarım” demektedir.

(Hadis-i kudsî: Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in, mânası da, kelimeleri de kendisinden olan sözlerine hadîs denir. Mânâsı Allahû Teâla tarafından bildirilip de, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in kendi kelimeleriyle bildirdiği sözlere ise hadis-i kudsî denir.)


                      BEYT
Sen O’nu isterim sanırsın ey dûn (alçak)
O seni istese otur dün ve gün
O sana gel dese yol geniş olur.
Uçarsın kuş gibi ırak az olur.
Sana kim gel demedi, istemedi
Muradı bulmadı nâmurâdî

Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlerin  ruhları ölmeden önce Allah’a doğru Sıratı Mustakîm yolculuğuna çıkar.

Allahû Teâla Fecr-27 ve 28’de şöyle buyurmaktadır:

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

MÜELLİFİN MÜNÂCÂTI (adlı şiirnden)

Küçücük canımız iş bu bedenden
Ayrılmagıl bizi ya Rab imandan
Bu Eşrefoğlu mücrim yüzü miskin
Kapuna geldim aç ve yalın elkin.

Hakikî aşıklar o kimselerdir ki Hak’tan ne gelirse gelsin, ister mihnet ve meşakkat ister rahatlık gelsin her  halükarda sabır ve şükrederler. Hallerinden şikayet etmezler.

2/BAKARA-155: Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne).
Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden imtihan ederiz. Ve sabredenleri müjdele.


SENDEN HEM O HOŞ, HEM BU HOŞ

Câna cefâ, yâ vefâ senden, o hem hoş, hem bu hoş
Yâ derd gönder, ya devâ senden o hem hoş, hem bu hoş.

Hoştur bana senden gelen, ya hil'atu yâhut kefen,
Ger taze gül, yahut diken, senden o hem hos, hem bu hoş

Ger bâğ u ger bostan ola, ger bend u ger zindan ola.
Ger vasl u ger hicran ola, senden o hem hoş, hem bu hoş

Hâlimi bir demsora gel, diler isen bağrımı del
Ey kahr u lûtfu güzel, senden o hem hoş, hem bu hoş.

Gelse celâlinden cefâ, yâhut cemâlinden vefâ
İkisi de cânâ safâ, senden o hem hoş, hem bu hoş.


Tasavvufta, sabretmek ve affetmek gerekir. “Allah’ım onları affet! Onlar nefslerinden dolayı böyle yapıyorlar.” diyebilmek gerekir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)gibi affedici olabilmek gerekir; dişlerini kırdılar, canına kastettiler ama Peygamber Efendimiz (S.A.V) hiç kızmadı.

İşte Eşrefoğlu Rumî “Sabretmek” konusunda şu şiiri dile getiriyor:
         
                    SABR
Var kanaat ihtiyar et sabr ile
Kim kanaat etse gizli genc (hazine) bula
Sabr eden kullarını Allah sever
Sabr edenleri Çalap kendi öğer
Sabr edenlerdir muradına eren
Sabr edenlerdir behişte (uçarak cennete girme) ön giren
Sabr edenler bulur ecr-i bi-hisap
Sabr edenlere ağu sükker çulap
Sabr edenler evliya oldu kamu
Uçmak oldu sabredenlere tamu
Kim ki sabr ede belasına Hakk'ın
“Rahmetullahî aleyh” adın okun
Kim ki sabr ede günah işlemeye
Anı şeytan-ı lain taşlamaya
Kim ki taat zahmetine sabr ede
Sorusuz dosdoğru uçmağa gide
Kim ki kakıdığı dem sabr eyleye
Hak anı rahmet hanıyla toplaya
Kim ki yoğa sabr ede varın vere
Şeksizin ol Hak didarın göre
Sabr ile malum olur esrar-ı Hak
Sabr ile bilindi her müşkil sebak
Sabr ile toprağa altun ettiler
Sabr ile gökteki kuşu tuttular
Sabr ile düşmana buldular zafer
Sabr ile derman her derde erer
Ya İlâhî Eşrefoğlu Rumî'ye
Sen sabırlık ver ki aşkına doya
Aşkına dağlarla taşlar doymadı
İlla sabırlar bu aşka doymadı

Eşrefoğlu Rumî “Zikir” konusunda şu şiiri dile getiriyor:

La İlâhe İllallah (adlı şiirinden)

Her kim der ise daim La İlâhe İllallah
Gönlünde dura kaim La İlâhe İllallah
Endişesi Hak ola gönlü nur ile dola
Mahşerde deyü gele La İlâhe İllallah
Var Eşrefoğlu Rumî ,terk etme bu kelâmı

Bir insanı alemi ruhanîyete ulaştıracabilecek olan mürşiddir.

Eşrefoğlu Rumî’nin bu konudaki şiirinin tamamı şöyledir:
         
ŞEYHSİZ

Şeyhsiz varamazsın yolu
Zinhar şeyhe eriş şeyhe
Şeyhin himmetidir Ali
Zinhar şeyhe eriş şeyhe

Bir şeyh edim yola rehber
İşbu yola şeyh ile var
Budur sana doğru haber
Zinhar şeyhe eriş şeyhe

Gör ol şeyhsiz gidenleri
Kimi mülhid kimi dehri
Olma sen cebri ya kaderi
Zinhar şeyhe eriş şeyhe

Hak habibi iken Resul
Şeyhsiz Hakk'a varmadı yol
Kim şeyhi yok şeytandır ol
Zinhar şeyhe eriş şeyhe

Talibiysen Hak yolunun
Var elin tut bir ulunun
Tut pendin Eşrefoğlu'nun
Zinhar şeyhe eriş şeyhe


Eşrefoğlu Rumî’nin eserlerinde de Kur’ân-ı Kerîm âyetleri ışığında tasavvuf konularının işlendiğini görmekteyiz.
Son Söz: “Sen kendini denizin üzerinde bir yonga bil. Denizin dalgasını ve rüzgarı da Hakk’ın tecelliyatı bil ve emr u fermanına teslim et. Sana geleni Hak getirir. Senden gideni de yine Hak giderir.”

Eşrefoğlu Rumî’den Özlü Sözler

·        Kalp alemi ibadet edenlerin miracıdır.
·        Zikre devam etmek, nefs basamaklarını geçip Hakk’a teslim olmaktır.
·        Kalbin gıdası Allah’ı bilme, sevme ve O’na ulaşmasıdır.
·        Manevî hastalıklarda iyileşir.
·        Dünyaya misafir geldin. Her nefes almada o ölüm vatanına yaklaşmaktasın. O halde aldığın her nefeste Allah’ı zikret.
·        Düşün! İçinden Allah’tan gayrisini atmaya çalış.
·        Kalp ev, ruh kafes, sır kuş gibidir. Nitekim eve girmeden, kafesi açmadan kuşu tutamazsın.
·        Zikre devam melekut aleminin anahtarı, Allah’a yakın olmanın aracıdır.
                                                                                                                     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.