Giriş
İznik ve Bursa, medeniyetlerin kurulup geliştiği
mekanlardır. Medeniyetlerle birlikte bu şehirlerin hatırlanmasının sebebi de budur.
1071 Malazgirt Zaferi’nden kısa bir müddet sonra fethedilen İznik bu açıdan
önemlidir. Osmanlı medeniyetinin ilk başkenti Bursa olduğu gibi, Osmanlı
Devleti’nin temel dinamiklerinden biri olan ilmi hayatın ilk müessesesi
İznik’te kurulmuştur. Bursa’nın fethinden hemen sonra 1332 yılında İznik’de
hizmete giren ilk medresenin başına da medrese ilimleri kadar tasavvuf
sahasının da uzmanlarından Davud Kayserî (ölümü 1350) atandı.
Mehdi A.S. Eşrefoğlu Rumî Hz.’nin bir işaretiyle İznik’te
doğmuştur. İznik’te ki manevî rüyanın sonucunda Mehdi A.S.’ın doğumu
müjdelenmiştir.
EŞREFOĞLU ABDULLAH RUMÎ
Kayserilî Davud’un vefatından bir müddet sonra Eşref b.
Ahmed’in (Muhammed’in) oğlu dünyaya geldi: Abdullah b. Şeref, Osmanlı dîn ve
kültür tarihinde Eşrefzâde Abdullah, Eşrefoğlu Abdullah Rumî gibi isimlerle
tanınacak olan İznik’li bu genç ilk tahsilinden sonra Bursa’da Çelebi Sultan
Mehmed Medresesi’nde eğitim ve öğretimine devam etti. Parlak bir yüksek
tahsilden sonra hocası Alaeddin Ali’nin yanında danişment oldu ve dînî ilimlerle
ilgili bilgilerini geliştirdi.
Baba Zakir’in, Seyyid Usul’un, Abdüllatif-i Kudsi’nin,
Somuncu Baba’nın ve nihayet Emir Sultan’ın yaşadığı bir Bursa’da Eşrefoğlu Rumî
bir müddet sonra bu insanların dünyasına ilgi duymaya başladı.
Yaygın olan rivayete göre Abdal Muhammed adlı bir meczubdan
bu hayata kabiliyeti olduğuna dair işareti alınca Emir Sultan’a başvurdu ve iç
dünyasında olup bitenleri anlattı:
N’olayım
bir derviş olsam,
Hoş
yürüsem dervişane,
Terk
eylesem kibr ü kini
Yüz
sürüsem irişine
Ankara’ya Seyahati:
Emir Sultan kendisine baş vuran bu genç insanı çok
uzaklarda bulunan bir dostunun Ankara’da Hacı Bayram Velî’nin yanına gönderdi. Emir
Sultan aslında Hacı Bayram Velî’nin mürşidinin dostuydu. Bilindiği gibi Somuncu
Baba (Hamidüddin Aksarayî) Ulu Cami’nin açılışından sonra Bursa’yı terk etmiş,
Aksaray’a yerleşmişti. Orta Anadolu’da gönül terbiyesini gerçekleştirdiği insanlardan
biri de Hacı Bayram Velî’ydi. İşte Emir Sultan bu derviş adayını Somuncu
Baba’nın yetiştirdiği bir gönül adamına gönderiyordu.
Eşrefoğlu günlerce süren bir yolculuktan sonra Ankara’daki
dergâha ulaştı. Medrese ilimlerini tahsil etmiş, danişment olmuş bu İznik’li
genç hiç de umduğu gibi karşılanmadı. İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra tekke
terbiyesinin inceliklerini kavradı ve “çileye soyundu”. Zahirî ilimlere sahip
olmanın verdiği avantajla birlikte kalbî marifetleri hissetmeye başladı. Tövbe
ile başlayan bu “ikinci doğum” onun gönül dünyasına da yeni ufuklar verdi.
Hacı Bayram Velî’nin dergâhında 11 yıl hizmet verdi. Hacı
Bayram Velî kızı Hayrünnisa Hatun’la evlendirerek onu kendisine damat etti. Sonra
icazet ve hilafet vererek İznik’e gönderdi.
Daha sonra Hama’da bulunan Şeyh Hüseyin Hamevî Hazretleri’ne
gitti. Yol yorgunluğunu bile atmadan girdiği halvet ateşinde, imbikte kaynayan
su gibi fokurdamaya başlayınca şeytanın
vesveleri de arttı.
40 günlük çile müddeti dolupta, odasının kapısı toplu zikirle
açılınca, Şeyh Hüseyin Hamevî Hazretleri ölü gibi duvara yaslı duran Eşrefoğlu Rumî’nin kulağına: “Ya Rumî,
Huuu!” diyerek nida edince “Lebbeyk Sultanım Lebbeyk” deyip yere yığıldı ve Hamevî
Hazretleri’nin dizlerine kapandı. Sonra icazet ve hilafet alarak, ordan ayrılma
zamanı geldi ve İznik’e geri döndü.
Pınarbaşı’nda dergâhını kurarak irfan pınarlarını halka açtı.
AYIRMA
Ey
Allah’ım beni Sen’den ayırma
Beni
senin Didarından ayırma
Seni
sevmek benim dînim imanım
İlâhî
dînden ayırma
Sararuben
solup döndüm hazana
İlâhî
hazanımı daldan ayırma
Şeyhim
güldür ben anın yaprağıyam
İlâhî
yaprağım gülden ayırma
Ben
ol dost bahçesinin bülbülüyem
İlâhî
bülbülüm gülden ayırma
Balığın
cananı suda dediler
İlâhî
balığım gölden ayırma
Eşrefoğlu
senin kemter kulundur.
İlâhî
kulu Sultanın’dan ayırma
BU GÖNÜL (adlı
şiirinden)
…
Kamu
vahdet oldu kesret, götürüldü nuru zulmet
Dolu
arşu ferş tamamet oldu anı görmez ama
....
BENİM
İŞBU (adlı şiirinden)
…
Gel
imdi bul aşkı ki bunda göresin Dostu
Görenler
muntazır olmaz, bugün ol dostu ferdaya
…
ERİLMEZ
YARE (adlı şiirinden)
…
O
vahdet bahrine kimse ulaşmaz
Akup
göz yaşı pınar olmıyınca
…
Bu
dünya çilesin nefs iti komaz
Gönülde
azmi didar olmayınca
…
Gönül
ayinesi pasdan silinmez
Dilinde
Dost tekrar olmayınca
*Hevasına
bu nefsin uyma zinhar
Habib rahmeylemez nefse uyane
Eşrefoğlu
Rumî’nin bu dizeleri bize Kur’ân-ı
Kerim’den Câsiye-23’ü hatıratır:
45/CÂSİYE-23:
E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ
sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min
ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını
kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi)
üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun
basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan
sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Allahû Teâla Zumer-54’de şöyle buyurmaktadır:
39/ZUMER-54:
Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ
tunsarûn(tunsarûne).
Ve
Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu
Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a)
teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim
edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
Eşrefoğlu
Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:
*Gel
imdi sen de ölmezden ön ölgil
İriş tahkike düşme gel Gümane
TEVBEYE
GEL TEVBEYE (adlı şiirnden)
Ey
hevasına tapan
Tevbeye
gel tevbeye
Hakka tap
Hak’dan utan
Tevbeye
gel tevbeye
Nice
nefse uyasın
Nice
dünya koğasın
Vakt
ola usanasın
Tevbeye
gel Tevbeye
…
Sen
Dünya perest oldun
Nefsin
ile dost oldun
Sanma
dirisin öldün
Tevbeye
gel tevbeye
…
Eşrefoğlu
Rumî bu şiirinde nefsleri ile dost olan kişilerin bu dünyada ölü olduklarını
söylemektedir.
Yunus-7 ve 8. âyetlerinde de Allahû Teâla şöyle
buyurmaktadır:
10/YÛNUS-7: İnnellezîne
lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an
âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak
ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı)
dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve
onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike
me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte
onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir
(cehennemdir).
O halde kişi eğer Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa, nefsin
afetleri kalbinde karanlıklar içerisinde kaldığı için hiçbir zaman hidayete
eremez.
Sen
Dünya perest oldun
Nefsin
ile dost oldun
(Dünyayı tercih
ettin, şeytanın ve tagutun oyunlarına kurban
oldun ve onun peşinde sürüklendin)
(Ama) Sanma
dirisin öldün (ölüsün)
( O yüzden )Tevbeye gel tevbeye
HEP
FESAD (adlı şiirinden)
…
Gözümün
baktığına
Gönlümün
aktığına
Kulağım
çaktığına
Estağfirullah
tevbe
…
Bildim
suçumu sorma
Ayıbımı
yüzüme urma
Mahrum
beni döndürme
Estafurullah
tevbe
…
Nefs
bendine tutuldum
Şeytana
esir oldum
Her
hata kim ben kıldım
Estafirullah
tevbe
…
Nefsinde bulunan hastalıklar nedeniyle her
türlü hatayı işlediğinin farkına varan ve nefsinin tehlikelerini anlayan Eşrefoğlu
Rumi kurtuluş yolu olarak şöyle söyler:
NE
OLAYIM (adlı şiirinden)
…
Şeyh
elinden giysem kisvet
Nefs
elinden kılsam feryat
Aşk
elinden versem şerbet
Yanubanı
tutuşane
Allahû Teâla Lokman-15’de şöyle buyurmaktadır:
31/LOKMÂN-15: Ve
in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve
sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe
ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve
bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse,
ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana
yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra
dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.
Allahû Teâla Maide-35’de şöyle buyurmaktadır:
5/MÂİDE-35:
Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi
leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey
âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva
sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
Eşrefoğlu
Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:
BENİM
ŞEYHİM (adlı şiirinden)
Benim
Şeyhim seni Hakk’a yetürür
Nice
müşkülleri onda bitirür
Muhammedin
sancağına götürür
Abdülkadir
Sultan derler şeyhime
…
HAKTAN
UTAN (adlı şiirinden)
…
Aldınsa
erenler elin
Doğru
vardın ise yolun
Gir uçmak
içine salın
Gel
ikrar eylegil ere
…
Allahû Teâla Fetih-10’da şöyle buyurmaktadır:
48/FETİH-10:
İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka
eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ
âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak
ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin
üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli
etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o
taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri
yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan
ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman
ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya
saadetine erdirilecektir).
ŞEYHSİZ
(adlı şiirinden)
Şeyhsiz
varamazsın yolu
Zinhar
şeyhe eriş şeyhe
Şeyhin
himmetidir Ali
Zinhar
şeyhe eriş şeyhe
…
Talibiysen
Hak yolunun
Var
elin tut bir ulunun
Tut
pendin Eşrefoğlu’nun
Zinhar
şeyhe eriş şeyhe
BİR BEN
(adlı şiirinden)
…
Varın
sorun mürşitlere
Var mıdır
bu derde çare
Hiç
olur mu Dosta ere
Düşman
ile dost olucu
Düşman
dediğin nefsindir
Sol
tama ile hırsındır.
Keser
tama tamarını
Dosta
aşıkım deyici.
Aşık
nefsine uymadı
Canını
verdi doymadı
Kim ki
canına kıymadı
Oldur
ol yalan da vici
…
Eşrefoğlu
Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:
CEMİ-İ
(adlı şiirinden)
…
Yedi
kat gökleri geçti
Kadem
arş üstüne bastı
Erişti Sıdretil Müntahaya
Tavaf
eyledi Dergahı
Anın
seyrü sülükundan
Melekler
aciz olmuşlar
Ki bin
yılda varamazlar
O bir
demde varıp rahı
…
Allahû Teâla Rahmân-33’de şöyle buyurmaktadır:
55/RAHMÂN-33:
Yâ ma'şerel cinni vel insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel
ardı fenfuz(fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân(sultânin).
Ey
insan ve cin topluluğu! Semaların ve arzın kuturlarından (çaplarından) nüfuz
etmeye (çıkıp gitmeye) eğer gücünüz yetiyorsa, haydi nüfuz edin (geçip, çıkın)!
Bir sultan (bir mürşid) olmaksızın nüfuz edemezsiniz (geçip çıkamazsınız).
Eşrefoğlu
Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:
SENİ
SEN (adlı şiirinden)
…
Seni
sen ten ü can sanma
Ya akl
u nefs gönül sanma
Ya
ademdir deme değme
Beşer
surette hayvanı
…
Allahû Teâla A’râf-179’da şöyle buyurmaktadır:
7/A'RÂF-179:
Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ
yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne
bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun
ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların
kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla
görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar
gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
Eşrefoğlu
Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:
YİNE BU
(adlı şiirinden)
…
Eşrefoğlu
Rumî’nin
Varlığı
hepsi senin
Her ne
kim senden geldi
Canıma
hoşa geldi.
CEM
OLMUŞ (adlı şiirinden)
…
İnkar
eden ol eri
Mürşit
eder şeytanı
Aslı
dürür Geylani
Pirim
Abdülkadirin
…
Eşrefoğlu
Rumî bu dizelerinde bir mürşidi reddedenin, mürşidi olmayanın mürşidinin şeytan
olduğunu söylemektedir.
Allahû Teâla Nûr-21’de şöyle buyurmaktadır:
24/NÛR-21:
Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’
hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ
fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve
lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey
âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına
tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o
(şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak
ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın
rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi),
içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini
tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi
bilendir).
43/ZUHRÛF-36:
Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).
Ve kim Rahmân'ın zikrinden yüz çevirirse, şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytan), onun yakın arkadaşı olur.
Ve kim Rahmân'ın zikrinden yüz çevirirse, şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytan), onun yakın arkadaşı olur.
Eşrefoğlu
Rumî dizelerinde şöyle söylemektedir:
BU
DERVİŞLİK (adlı şiirinden)
…
Bu
Eşrefoğlu Rumî
Dervişliğe
geleli
Nefsindendir
çektiği
Nefsin
öldüren gelsin
Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:
74/MUDDESSİR-38:
Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün
nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı
olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39:
İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.
95/TÎN-4:
Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.
Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.
Eşrefoğlu
Rumî dizeleriyle bizleri önemli bir konuda uyarmaktadır.
UYARDIM
SİZİ (adlı şiirinden)
…
Gerçek
aşıksanız gelin
Bu
yolda diriyken ölün
Ölmezden
ön ölenlerin
Bekasını
bulugörün
…
Dünyaya
gönül bağlaman
Sonra
ah edip ağlaman
Her
kıssaden emin olun
Şad-u
hurrem güligörün
KENDİ
TATLI CANINA (adlı şiirinden)
…
Kim ki
nefsine uydu
Kendini
oda koydu
Ol
nefsine uymayan
Bil ki
devletlü baştır.
…
*Hak
rızasından kaçar
Heva
yolunda uçar
Kibr ü
kin haset
Bunlar
nefse yoldaştır.
Nefsde 19 afet (hastalık) vardır. Bunlar; Cehalet,
Cimrilik, Dedikodu – Gıybet, Fitne-Fesat, Kibir ve Gurur, Haset ve Düşmanlık,
Hırs ve Şehvet, İsyan, İptilâ, Kin ve Nefret, Küfür, Mürayilik, Nankörlük, Öfke
ve Gayz, Sabırsızlık, Vefasızlık, Yalan, Zulüm, Zan’dır.
KENDİ
TATLI CANINA (adlı şiirinden)
…
Uyma
nefsin itine
İriş
mürşit katına
Nefsine
uyar isen
Var
git it gibi dolaş
…
OL
DOSTU (adlı şiirinden)
…
Sevdi
beni yarattı
Aşkın
oduna attı
Aldı bu
gönlü gitti
Sol
gönlümden ilerü
…
GÖRELDEN
(adlı şiirnden)
…
Gözüm
dünyayı hiç görmez
Akar
kanlı yaşım durmaz
Bu derd
ü bu firak ile
İçim
dışım yanar oldu.
…
Sultanı, Hüseyin Hamevî Hazretleri, Eşrefoğlu Rumî için “Onda her şey
hazırdı. Gazı, fitili vardı. Biz kibrit çaktık.” dedi. Ancak bütün Allah
Dostlarının olduğu gibi Eşrefoğlu Rumî’nin de düşmanları vardı. Onu
kıskanıyorlardı.
Bir gün Hüseyin Hamevî
Eşrefoğlu’na: “Bizlere kırlarda güzel bir piknik hazırla.” dedi. O da
etrafındakiler ile yol aldı ve çok uzak bir yere gidip suyu ve hiç yeşilliği
olmayan bir yerde durdu. İnsanlar “Burada
piknik yapalım lakin burada hiç suda yok. Nasıl abdest alacağız.”dediler. Müridler etrafta su aradılar ama bulamadılar.
Eşref Rumî etrafta su ararken Allah’a
çok yalvardı. “Beni mahçup etme ne olur Allah’ım” diye dilediğinde bir ağacın
altından Allah onlara bir su göndererek, ikram etti.
Hüseyin Hamevî Hazretleri: “EŞREFOĞLU RUMÎ BİR DENİZ
GİBİYDİ… BİZDE NE VARSA HEPSİNİ ALIP GİTTİ” dedi.
Eşrefoğlu Rumî, Müzekkin Nüfus kitabında; Tasavvuf ve
Kur’ân-ı Kerim’deki 4 teslim 7 safhayı anlatmış, dînî hikayeler ile
süslemiştir.
*Niçin
nefse doyasın
Niçin
beslersin canı
Tövbeye
gel tövbeye
Nefsinle
dost oldun
Sanma
dirisin
Tövbeye
gel tövbeye
Nefsi
öldür yazık canına
Son
pişman asa kalmaz
Tövbe
suyunda arın
Müzekkin Nüfus Kitabı’nda: “Az yiyenin nefsi zayıf olur.
Nefs zayıflayınca bütün azalarında nefsin hakimiyeti azalır. Nefsin hakimiyeti
gidince Ruh’un sesi ve güzelliği ortaya çıkar.” yazmıştır.
Az ve öz yiyen kimseler mütevâzı olurlar. Dillerinde Allah Kelamı,
gözlerinde ve gönüllerinde daima hikmet bulunur.
Bir gün Bursa ulu kişilerinden Abdal Mehmed Dede, Eşref
Rumî’ye: “Var git. Bize köfteli çorba getir.” dedi. Ancak o köfteli çorba
bulamadı ve köftesiz yahni getirdi. Abdal Mehmed Dede, yahniyi kaşıklar
kaşıklar ve sonra kaşlarını çatarak: “Hani bunun köftesi” diye sorunca
Eşrefoğlu Rumî: “Bugün bulamadım, yarın inş.” dedi. Abdal Mehmed Dede: “Bugünün
işi yarına kalmaz, evinsiz çorba ile abdal savmak olmaz.” diyerek yerden biraz
çamur aldı. Onu köfte gibi yaptı ve çorbanın içine attıktan sonra: “Haydi
Bakalım! İlk adımı at ve ilk lokmayı yut ki yolda azığın olsun.” dedi. Bu tür
imtihanlara ezelden hazır olan Eşref Rumî “Eyvallah” deyip çorbayı kaşıkladı.
“Elhamdülillah” da deyince Abdal
Mehmed Dede “Ya sen olmayıp, kim olsa
gerek diyerek” şöyle devam etti.
Sen olmayıp da kim olacak, kim olacak?
Sen bulmayıp da kim bulacak, kim bulacak?
Sen bekleyen bahara gebe gönüllere
Sen dolmayıp da kim dolacak, kim dolacak?
Abdal Mehmed Dede’nin cezbesi ile coşan kalbi dünyadan ve
dünyalıktan soyunup dökünerek:
“Cümlenin maksudu ol didar imiş,
Hakka karşı duran divanı buldum.” dedi.
İşte, Emir Sultan Hazretlerine giderek “Bizi bendeliğe
kabul ederseniz, sizin emir ve irşad kervanınızla seyretmek isteriz.” diye arzı
niyaz ettiği zaman Emir Sultan Hazretleri’nin: kendisine “Kuzum Eşrefzade biz
piriz, yaşlıyız. Siz Ankara’ya Hacı Bayram Velî’ye gidiniz.” dediği, orada
da onbir yıl hizmet eden, İznik’de irşad
görevini üstlenen, daha sonra da Hama’da bulunan Şeyh Hüseyin Hamevî Hazretleri
eteğinde yol alan Eşrefoğlu Rumî’nin türbesi İznik’tedir.
ESERLERİ
Eşrefoğlu Rumî üç eserin
sahibidir:
1)
Divan
2)
Müzekki’n Nüfus
3)
Tarikatname
DİVAN:
Türk Edebiyatının önemli bir bölümümü,
tekke edebiyatının meydana getirdiği bilinmektedir. Eşrefoğlu Rumi’nin Divan’ı
da tekke edebiyatının vazgeçilmez abidelerinden biridir. Osmanlı dönemi tekke
şairleri denince akla gelen ilk isimlerden biri de Eşrefoğlu Rumi’dir. Onun
divanında yer alan manzumeler asırlardan beri dîn, edebiyat, sanat ve tasavvuf
dünyasının bir parçası haline gelmiştir. Tekkelerde besteli olarak okunan ilâhilerin
bir kısmının güftesi de bu divandan alınmıştır.
Örnek olarak en çok bildiğimiz: “Ey Allah’ım
beni senden ayırma” diye başlayan şiiri verilebilir.
Yukarıda verdiğimiz şiirleri Divan adlı, şiirlerinin
toplandığı eserindendir.
MÜZEKKİ’N
NÜFUS: Nefsleri arıtan, temizleyen
anlamına gelen bu isim Eşrefoğlu’nun ahlak konusuna ağırlık veren meşhur eserinin adıdır.
İstanbul’un fethinden iki sene önce kaleme
alınan bu eserde değişik bakış açılarından ele alınarak incelenen tasavvufi
terimlerin bir kısmı da şöyle sıralanabilir: Tövbe, zikir, riyazat, mücahede,
sabır, uzlet, sema, ilham, tevekkül, çile, edeb, halvet, mürşid, mürid, dünya,
marifet, cimrilik, veli, gönül, nefs.
Konuları daha kolay anlatabilmek için zaman
zaman menkıbe ve hikayelerle meselelere değişik bir açılım kazandırılmış,
hafızalarda kalabilecek noktalar vurgulanmıştır.
Müzekki’n Nüfus, bir sufi tarafından kaleme
alındığı için tasavvufi renginin ağır basması tabiîdir. Ancak halk için
yazılmış bir kitaptır. Herkes ondan istifade edebilir.
TARİKATNAME:
Tarikatname ise -adından da anlaşılacağı
gibi- doğrudan dervişlere hitap eden bir eserdir.
EŞREFOĞLU RUMÎ’nin Eserlerinde Tasavvuf
Eşrefoğlu Rumî, Müzekki’n Nüfus adlı eserinde nefsin
afetleri ve nefs tezkiye basamaklarını (mertebelerini) konu olarak almıştır.
1- Nefs-i Emmare
2- Nefs-i Levvame
3- Nefs-i Mülhime
4- Nefs-i Mutmainne
5- Nefs-i Radiye
6- Nefsi Mardiye
7- Nefsi Tezkiye
İnsanoğlunun, nefsinin afetlerinden (hastalıklarından)
kurtulabilmesi, nefsini tezkiye etmesi için kalpten (samimi) tek bir dilekle; “Allah’ım
bana yardım et. Bende senin kapında olmak istiyorum.” demek yeterlidir. Kalpten
yapılan bu istekle, Allah’ın bizi Rahmeti ile kuşatıp, nefs tezkiyemizi
yapmamıza yardım edeceğinin garantisi altına girmiş oluyoruz. Sadece Allah’ın
ismini “Allah Allah Allah” diyerek
zikretmek, nefsimizin kalbinin nurlanmasını ve hastalıklardan kurtulmasını
sağlar. Kur’ân-ı Kerim âyetleri ışığında sözü edilen bu konuları Eşrefoğlu Rumî
de Müzekki’n Nüfus adlı eserinde dile getirmiştir.
“Men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu”
Kim ki kendi nefsini bilirse Rabb’ini de bilir.
Eşrefoğlu Rumî, Nefs-i Mutmainne hakkında şunları dile getirmiş:
“Onlar dünyaya itibar etmediler. Ahirete de güvenmediler.
Hali hayatlarında iken nefslerini yaramaz sıfatlardan temizleyip arıttılar.
Dost muhabbetini gönüllerinin levhasına yazdılar. Dünya lezzetlerini nefslerine haram ettiler.
Dost balında bahadırlık ederler. Pervane gibi aşk mumuna
kendilerini vururlar. Fani vücutlarını
baki eylerler.”
BEYT
Şunlar kim dost elinden içtiler camı,
Onlar bilmediler hâs u am’ı, (havas ve avamı tanımazlar)
Onlar daima uyanık durur lakin ayrılmazlar.
Onlar fehmeylemezler suh ile şâmı, (akşamı sabahı ayırt etmezler)
Onlarda dîn ile dünya tedbiri yoktur.
Onların fikri Hak’tır vesselâmi,
Onlar varlıklarını Hakk’a verirler.
Onların Hak’ladır daim kıyamı.
Onlar yecüzü, la yecüzü bilmezler, (Caizdir, değildir bilmezler)
Onların gönlü alınmış,
Unutmuşlar iki cihanı temamı,
Onların varlığını Hak şöyle almış;
Heman kalmış onların halka nâmı (sadece adları kalmış)
Onlara iki cihanda korku yok
Onlar görmeyeler dâr-ül-melâmı (cehennemi)
Onlar iki cihandan geçtiği için
Onlara verdi dâr-üs-Selâmı
(cenneti)
Onlar arşu kürsü her nefeste
Gezip seyran ederler, Rum’u, Şam ı
Bunları Eşref Oğlu Rumî’ye sor.
Bu insanlar, iki
cihan da da hiç bir şey arzu edip istemezler. Ancak Allahû Teâla’yı dilerler.
Dünyada hiçbirşeyle eğlenmezler. Ancak Allah’ın adıyla eğlenirler.
13/RA'D-28: Ellezîne
âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi
tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar,
âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak;
Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
Allah’ın zikri ile
kalpler mutmain olur.
Kalbi mutmain olan kimseler, Halkı Hakk’a iletmeye kılavuz
olmak için alemi beşeriyete çıkıp yayarlar. Onların zahirleri de Nurdur.
Gönüllerine Hakk’ın muhabbeti öyle dolmuştur ki bir murad dahi gönüllerine
sığmaz.
Allahû
Teâla bir kudsî hadîsinde buyurdu ki; “Gökler,
yerler, arş ve kürsüm Benim marifetimin makamı olamadı. Ancak o kimsenin gönlü,
gönlün de Benden gayrisini barındırmayan mü’min kulumun gönlü..”
Yani Allahû
Teâla’nın marifeti böyle gönüllere sığar. Allahû Teâla mekandan münezzehtir. Lakin
“bir gönle sığarım” demektedir.
(Hadis-i kudsî: Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in, mânası da,
kelimeleri de kendisinden olan sözlerine hadîs denir. Mânâsı Allahû
Teâla tarafından bildirilip de, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in kendi
kelimeleriyle bildirdiği sözlere ise hadis-i kudsî denir.)
BEYT
Sen O’nu isterim sanırsın ey dûn (alçak)
O seni istese otur dün ve gün
O sana gel dese yol geniş olur.
Uçarsın kuş gibi ırak az olur.
Sana kim gel demedi, istemedi
Muradı bulmadı nâmurâdî
Sadece Allah’a
ulaşmayı dileyenlerin ruhları ölmeden
önce Allah’a doğru Sıratı Mustakîm yolculuğuna çıkar.
Allahû Teâla Fecr-27 ve 28’de şöyle buyurmaktadır:
89/FECR-27: Yâ
eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey
mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî
ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine
dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
MÜELLİFİN MÜNÂCÂTI (adlı şiirnden)
…
Küçücük canımız iş bu bedenden
Ayrılmagıl bizi ya Rab imandan
Bu Eşrefoğlu mücrim yüzü miskin
Kapuna geldim aç ve yalın elkin.
Hakikî aşıklar o
kimselerdir ki Hak’tan ne gelirse gelsin, ister mihnet ve meşakkat ister
rahatlık gelsin her halükarda sabır ve
şükrederler. Hallerinden şikayet etmezler.
2/BAKARA-155: Ve
le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel
enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne).
Ve sizi
mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden imtihan ederiz. Ve
sabredenleri müjdele.
SENDEN
HEM O HOŞ, HEM BU HOŞ
Câna
cefâ, yâ vefâ senden, o hem hoş, hem bu hoş
Yâ derd
gönder, ya devâ senden o hem hoş, hem bu hoş.
Hoştur
bana senden gelen, ya hil'atu yâhut kefen,
Ger
taze gül, yahut diken, senden o hem hos, hem bu hoş
Ger bâğ
u ger bostan ola, ger bend u ger zindan ola.
Ger
vasl u ger hicran ola, senden o hem hoş, hem bu hoş
Hâlimi
bir demsora gel, diler isen bağrımı del
Ey kahr
u lûtfu güzel, senden o hem hoş, hem bu hoş.
Gelse
celâlinden cefâ, yâhut cemâlinden vefâ
İkisi
de cânâ safâ, senden o hem hoş, hem bu hoş.
Tasavvufta,
sabretmek ve affetmek gerekir. “Allah’ım onları affet! Onlar nefslerinden
dolayı böyle yapıyorlar.” diyebilmek gerekir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)gibi affedici
olabilmek gerekir; dişlerini kırdılar, canına kastettiler ama Peygamber
Efendimiz (S.A.V) hiç kızmadı.
İşte Eşrefoğlu Rumî “Sabretmek” konusunda şu şiiri dile
getiriyor:
SABR
Var
kanaat ihtiyar et sabr ile
Kim
kanaat etse gizli genc (hazine) bula
Sabr
eden kullarını Allah sever
Sabr
edenleri Çalap kendi öğer
Sabr
edenlerdir muradına eren
Sabr
edenlerdir behişte (uçarak cennete girme) ön giren
Sabr
edenler bulur ecr-i bi-hisap
Sabr
edenlere ağu sükker çulap
Sabr
edenler evliya oldu kamu
Uçmak
oldu sabredenlere tamu
Kim ki
sabr ede belasına Hakk'ın
“Rahmetullahî aleyh”
adın okun
Kim ki
sabr ede günah işlemeye
Anı şeytan-ı
lain taşlamaya
Kim ki
taat zahmetine sabr ede
Sorusuz
dosdoğru uçmağa gide
Kim ki
kakıdığı dem sabr eyleye
Hak
anı rahmet hanıyla toplaya
Kim ki
yoğa sabr ede varın vere
Şeksizin
ol Hak didarın göre
Sabr
ile malum olur esrar-ı Hak
Sabr
ile bilindi her müşkil sebak
Sabr
ile toprağa altun ettiler
Sabr
ile gökteki kuşu tuttular
Sabr
ile düşmana buldular zafer
Sabr
ile derman her derde erer
Ya
İlâhî Eşrefoğlu Rumî'ye
Sen
sabırlık ver ki aşkına doya
Aşkına
dağlarla taşlar doymadı
İlla
sabırlar bu aşka doymadı
Eşrefoğlu Rumî “Zikir” konusunda şu şiiri dile getiriyor:
La İlâhe İllallah (adlı şiirinden)
Her kim der ise daim La İlâhe İllallah
Gönlünde dura kaim La İlâhe İllallah
Endişesi Hak ola gönlü nur ile dola
Mahşerde deyü gele La İlâhe İllallah
…
Var Eşrefoğlu Rumî ,terk etme bu kelâmı
…
Bir insanı alemi
ruhanîyete ulaştıracabilecek olan mürşiddir.
Eşrefoğlu Rumî’nin bu konudaki şiirinin tamamı şöyledir:
ŞEYHSİZ
Şeyhsiz
varamazsın yolu
Zinhar
şeyhe eriş şeyhe
Şeyhin
himmetidir Ali
Zinhar
şeyhe eriş şeyhe
Bir
şeyh edim yola rehber
İşbu
yola şeyh ile var
Budur
sana doğru haber
Zinhar
şeyhe eriş şeyhe
Gör ol
şeyhsiz gidenleri
Kimi
mülhid kimi dehri
Olma
sen cebri ya kaderi
Zinhar
şeyhe eriş şeyhe
Hak
habibi iken Resul
Şeyhsiz
Hakk'a varmadı yol
Kim
şeyhi yok şeytandır ol
Zinhar şeyhe
eriş şeyhe
Talibiysen
Hak yolunun
Var
elin tut bir ulunun
Tut
pendin Eşrefoğlu'nun
Zinhar
şeyhe eriş şeyhe
Eşrefoğlu Rumî’nin eserlerinde de Kur’ân-ı Kerîm âyetleri ışığında
tasavvuf konularının işlendiğini görmekteyiz.
Son Söz: “Sen kendini denizin üzerinde bir yonga bil.
Denizin dalgasını ve rüzgarı da Hakk’ın tecelliyatı bil ve emr u fermanına
teslim et. Sana geleni Hak getirir. Senden gideni de yine Hak giderir.”
Eşrefoğlu
Rumî’den Özlü Sözler
·
Kalp alemi ibadet
edenlerin miracıdır.
·
Zikre devam etmek, nefs
basamaklarını geçip Hakk’a teslim olmaktır.
·
Kalbin gıdası Allah’ı
bilme, sevme ve O’na ulaşmasıdır.
·
Manevî hastalıklarda
iyileşir.
·
Dünyaya misafir
geldin. Her nefes almada o ölüm vatanına yaklaşmaktasın. O halde aldığın her
nefeste Allah’ı zikret.
·
Düşün! İçinden
Allah’tan gayrisini atmaya çalış.
·
Kalp ev, ruh kafes,
sır kuş gibidir. Nitekim eve girmeden, kafesi açmadan kuşu tutamazsın.
·
Zikre devam melekut
aleminin anahtarı, Allah’a yakın olmanın aracıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.