21 Eylül 2015 Pazartesi

FEDAKÂRLIK

                                                     FEDAKÂRLIK

Tüm insanlar Allah’ın yarattığı birer mahlûktur. İnsanlar birlikte yaşamak mecburiyetindedirler. Hiçkimse tek başına hayatını idâme ettiremez. Öyleyse herkes hayatını her açıdan başkalarıyla paylaşmak mecburiyetindedir. Herkes ihtiyaç duyulan şeyi başkalarından satın almak mecburiyetindedir. Öyleyse herkes birbirine ihtiyaç içinde yaşar. Beraber yaşamak, insan olmanın bir zorunluluğudur. Allahû Tealâ insanları yaratmıştır. O Hâlık’tır. Yaratandır. Bizler mahlûkuz yani yaratılanız; yaratığız. Allah’a evvelâ bizleri var ettiği için çok şeyler borçluyuz. Biz insanlar birlikte yaşamak mecburiyetindeyiz. Birlikte yaşayarak nasıl mutlu olabiliriz? Bunun sadece bir tek yolu vardır. Birlikte yaşayan insanların kendi kör nefsleri için değil; başkaları için yaşamalarıdır.
         Sahâbe her zaman örnek alınmalıdır. Osmanlı her zaman örnek alınmalıdır. Onlar birbirini o kadar çok seviyorlardı ki herkes başkaları için fedakârlık yapmaya hazırdı. Herkesin birbirini sevdiği ve bir olmanın, beraber olmanın o müstesna mutluluğunu yaşadığı bir toplum hayatıydı. Herkes için geçerli olan ve çözüme ulaşabileceğiniz tek saha orasıdır.
          Asıl hedefiniz birbirinizle çok iyi ilişkiler kurmak olmalıdır. Bunun için de birbirinizi sevmelisiniz. Her şey sevginin dünyasında yeşerir veya nefretin dünyasında kurur. Bir gül bahçesi olmalısınız. Birbirini seven, sayan, birbiri için fedakârlık yapan, etrafındaki insanları mutlu etmeye kendisini adamış insanlar olmalısınız. İşte Tasavvuf Üniversitemizin öğrencileri böyle insanlar olmalılar.
          Bütün güzellikler için sizlerin gayreti söz konusudur. Ne kadar mutlu olmak istiyorsanız o kadar mutlu olursunuz. Bu başkalarına ne kadar iyi davrandığınıza bağlıdır. Bir başka ifadeyle mutluluğunuz başkalarının elinde değil, sizlerin elindedir. Ne verirseniz sadece onu geri alırsınız. Etrafınızdaki toplum, birleşik kapların diğer tarafıdır. Birleşik kaplarda suyun seviyesi kabın bir tanesinde ne kadar yükselirse ikincisinde de mutlaka aynı seviyede yükselir. Sizden çevrenizdeki diğer bir insana ulaşacak olan güzel bir davranıştır. Bu durum çevrenizden size bir güzel davranışın geri dönmesini gerektirir. Sizden çevrenize ulaşacak olan eğer kötü bir davranışsa mutsuz olmanızı ifade eder.
İnsanlar neden haset dolu davranışların içerisindedir? Neden çekememezlik var? İnsanlar birbirinin dostu değil adeta düşmanı olmuş. Birbirlerini kötüleyen sevmeyen bir konumdalar. Allah’ın herkes için emri çok açık ve kesindir. Allahû Tealâ ne diyor? “Birbirinizi sevin” diyor. Sahâbenin özelliği neydi? Sahâbenin özelliği; sevmekti. Öyleyse sahâbe birbirlerini o kadar çok seviyorlardı ki başka arkadaşları kendilerinden daha kıymetli idi.
Herkes birbirini sevmelidir. Herkesin arasında sevgi tomurcukları açılmalıdır. Bir gül bahçesinin birer temsilcisi olunmalıdır. Çevrenize sadece onları mutlu edecek güzellikler yaymalısınız. Etrafınızdaki insanlar, sizleri andıkları zaman sizden hep aynı şekilde bahsetmeliler. Sizin etrafınıza mutluluk veren ve  mutlu bir insan olduğunuzu söylemelidirler.
Ülkemiz adım adım daha problemli bir ülke oluyor. İşsizlik konusu bir çözüme ulaşamadı. Tabiatıyla evvelâ fiziksel problemler var. Geçim problemi var.
“Birbirinizi seviniz.” dediğimiz zaman bunun lafta kalması bizi en çok üzen husustur. Eğer severseniz, ne demek istediğimizi anlamış olacaksınız. Eğer severseniz, Allahû Tealâ’nın sizin için duyduğu ya da gösterdiği hedefi gerçekleştirmiş olacaksınız. Bunun size ödenecek olan bir faturası vardır. Sevginin karşılığı sevgidir. Eğer severseniz başka insanlara dikkatle bakın o zaman sevilirsiniz. İnsanlara ne kadar kötü davranırsanız, o kadar kötü muamelelere hedef olursunuz. Bu nefretin bedelidir. İnsanları ne kadar severseniz, o kadar güzel davranışlara, sevgiye muhatap olursunuz.
Allah’a sonsuz hamd eder ve şükrederiz ki sevgi hayatın temelidir. Aile yuvasının oluşmasında sevgi söz konusudur. Sevgiye dayalı bir beraberlik oluşmalıdır. Çocuklar bu sevginin mahsûlü olmalıdır. Aile yuvası, anne, baba ve çocuklara bir sevgi halesi içerisinde yaşamak dizaynını mutlaka oluşturmalıdır. Çocuklarınızı ve eşinizi sevmelisiniz.
Bu sevgi dizaynı içerisinde Allah’ı da mutlaka birlikte düşünmelisiniz. Tasavvufu yaşayanlarla sevgilerimiz karşılıklıdır. Bizden size ulaşacak olan bir sevgi, bizden direkt olarak size ulaşamaz mutlaka Allah’tan dolaşarak artarak size ulaşır. Siz onu bizim hissettiğimizden daha çok hissedersiniz. Sizlerden bize ulaşacak olan sevgi de yine Allah’tan dolaşarak gelir. Sevginin yolu Allah’tan geçer. Ama nefret şeytandandır. Nefsin afetlerine tesir eden iblis sizleri huzursuz kılacak olan bir sürü sebep icad eder. İblisin söylediklerine inanıp bunun üzerine bina ettiğiniz herşey yanlıştır. Zan üzerine yaptığınız davranışlarınızla insanları boşuna yaralarsınız. Oysaki sevmeniz asıldır. Herkesi sevmelisiniz.
           Konunun başlangıcında da, içinde de, sonunda da hep mutluluk vardır.
·        Sevgi mutluluktur.
·        Nefret mutsuzluktur, hüsrandır.
Eğer mutsuzsanız bilin ki çevrenizdekiler size kötü davrandığı için değil, siz onlara kötü davrandığınız için mutsuzsunuz. Hem etrafınızdaki insanları mutsuz kılarsınız hem de siz hep ama hep mutsuz olursunuz. Öyleyse sevmeyi düşünün. Sevmek sizi kurtuluşa taşıyacak olan tek gemidir. Tek uçaktır. Tek trendir. Allah’ı seven insanları sevendir. İnsanlara sadece sevgimiz yansımalıdır. Burası nefretin döşeği değildir.
Tasavvuf erbabının içinde nefret yaşamamalıdır. Allah’ın yolunda olan insanlardan bahsediyoruz. Varolması lâzım gelen şey sadece sevgidir. Allah’ın güzellikleri sizler için ne ifade ediyor? Eğer severseniz her geçen gün biraz daha güzel bir dizayna yaklaşırsınız. Severseniz mutlu olacaksınız. Severseniz sevileceksiniz. Sevilmekte mutluluğun ikinci yarısıdır. Sevmek isimli birinci yarı yoksa, sevilmek isimli ikinci yarı gerçekleşemez.
Sevmek ile arzu birbirine karıştırılmamalıdır. Sevmek karşılıksız bir özveridir. Fedakârlık gerektirir. Allah’ı ne kadar seviyorsunuz? Ne kadar sevdiğinizin ölçüsünü mü istiyorsunuz? Her gün 24 saatlik bir zaman parçasında Allah’ı yüzde ne kadar zikrediyorsanız, siz Allah’ı o kadar seviyorsunuz. Hiç zikretmiyorsanız, hiç sevmiyorsunuz. Sadece kendinizi seviyorsunuzdur.
Allah ile olan bir beraberliğin insanlara mutluluk verebilmesi orada sevginin varlığı sebebiyledir. Allah ve îmân varsa, o kalpte sevgi vardır. İnanç, îmân sevginin yönlendiricisidir.
Eğer iki kişi de Allah’ın yolundaysa, sevgi Allah’tan dolaşarak diğer kalbe ulaşır. Ama zülmanî insanların o kapkara, karanlık suratlarına baktığınız zaman zaten şeytanın izlerini hemen yakalarsınız. Onlarda sevgi yoktur. Onlarda nefret, menfaat, hakim olma hırsı vardır. Tasavvuf mensuplarında en çok görmek istemediğimiz şey, üstünlük hırsıdır. İnsanların üzerinde üstün olmaya çalışmak, üstünlüğünü ispatlamak, bunun için yalan söyleyebilmek, başkalarını haksız yere kötülemek, kendi üstünlüğünü ispat etmek için onu bir vasıta olarak kullanmak gerçekten sadece Allah’ın indinde insanı küçültür.
Sizin uygulama sahanızdaki ifadeler neyi muhtevasına alır ki? İnsanlar hakkında onları zemmedecek (yerecek, küçük düşürecek) şeyleri düşündüğünüz zaman ve bunu başkalarına ilettiğiniz zaman bir büyük yanlışa imza attınız demektir. Herkesi sevmeniz ve onların güzel taraflarınız görmeye çalışmanız asıldır. Size kötü davransalar bile, siz onlara iyi davrandığınız takdirde meseleyi dört dörtlük olarak çözebilirsiniz. Güzellikler güzellikleri, çirkinlikler çirkinlikleri, yalan yalanı, iftira iftirayı davet eder. Ama eğer severseniz negatif faktörlerden hiçbirisi size yaklaşamaz. Onun için hangi toplumdaysanız, o toplumun diğer üyelerini bir sevgi halesiyle bağrınıza basmalısınız. Onları sevmeniz asıldır. Sevin ki sevilesiniz. Mutluluğun temelinde sevgi yatar. Mutlu olanlar, sadece sevenlerdir. Allah’ı sevmekten başlayarak etrafınızdaki herkesi sevmeye çalışın. Velev ki onlar kötü olsunlar.
Sevgi Allah’ın temel kanunudur. Allah’ın dostları arasında nefrete yer olmamalıdır. Birbirinden nefret eden insanlar tasavvufta barınamazlar. Onlar tasavvuf ehli değillerdir. Allah’ın yolu sevmeyi kardeşliği ifade eder. Bu sebeple tasavvuf mensuplarının hepsi için “ahi” denir. Uhuvvet, kardeşlik; ahi,  kardeş demektir. Öyleyse Osmanlıyı Osmanlı yapanın Ahi Evran Teşkilatı olduğunu hiç unutmamalısınız. Onlar Allah’ın evliyalarıydı. Evliya dediğimiz zaman gerçek anlamda insanları seven evliyaları ifade ediyoruz. Sevgiyi dört başı mamur bir hüviyette herkese uygulayanlar.
Sevgi fedakârlıktır. Kimi ne ölçüde sevdiğiniz onun uğrunda katlanacağınız fedakârlığa bağlıdır. Allahû Tealâ’yı sevmek 24 saatlik bir zaman parçasında Onu ne kadar zikretmenize bağlıdır. Allah’ı bir saat zikrediyorsanız 24’te 1 seviyorsunuz yani % 5 seviyorsunuz demektir. Bu da Allah’ı seviyorsunuz mânâsını tasavvur etmez. İnsanın zikri günün yarısını geçtikten sonra, fizik vücudunu Allah’a teslim olduktan sonra sevgi bütün boyutlarında meyvesini verecektir.
Hepiniz birbirinizi severek bütünün bir parçası olmalısınız. Sevenlerden bir toplum oluşmalıdır. Sevgiye susamış olanların aramıza katılacağı bir toplum. İnsanlar aranızda sevgiyi görmelidir. Çevrenizdekiler sizleri sevgi halesi taşıyan insanlar olarak tanımalıdır. Bunun için gerçek anlamda sevmelisiniz. Her davranışınızdan etrafınızdaki arkadaşlarınıza karşı sevginiz taşmalıdır.
Allah’ı sevin, kardeşlerinizi sevin.
·        Allah’ı sevenler, etrafındakileri de sevenlerdir.
·        Şeytanı sevenler, etrafındaki insanlardan nefret edenlerdir.
Şeytana karşı sevgi duyan zavallılar, dikkat edin şeytandan sadece nefretle cevap alırlar. Şeytan ve onun avalisi, insan ve cin şeytanlar sevmezler. Dünyaları nefret üzerine kurulmuştur. Başkalarını aşağılamak, küçültmek ve böylece kendi üstünlüklerini etraflarındaki varlıklara ispat etmek, onların temel hedefidir. Böyle insanlar tasavvuf ehli olamazlar.
Biz şu dünya üzerinde sevginin temsilcileri hüviyetindeyiz. Bu hüviyeti oluşturmakla sadece sorumlu değiliz. Oluşturduktan sonra muhafazasından da sorumluyuz. Öyleyse sadece sevginin varlığı değil devamlılığı da asıl hedeftir. Hiç kimsenin sizin etrafınızdaki insanları sevmenize engel olmasına müsaade etmeyin. Kardeşlerinizin arasında, arkadaşlarınızın arasında dedikoduyu kesinlikle uygun görmeyin. Kim dedikodu yaparsa bunun mânâsı, kızdığı kişi için kendisine taraftar topluyor demektir. O birisine kızmıştır. Yanındakilere anlatıp o öfkesini, o kişinin kendisine yaptığı haksızlıkları anlatarak, konuştuğu kişiyi, hakkında konuştuğu kişiye karşı taraf olmaya zorlamaktadır. Hedef budur.
·        Dedikodu Allah’ın yasak ettiği bir müessesedir. İftira ise ondan daha da kötü bir şeydir.
Bir insanın yapmadığı şeyleri yapıyormuş intibasını vererek, o kişiye iftira etmek Allahû Teâla’nın yasak ettiği bir fiili işlemektir.
İnsan olmanın temel vasfı sevmektir. İnsan olmak sevmekle mümkündür. Dikkat edin hayvanlarda da sevgiyi göreceksiniz. Bir köpek sahibine büyük bir sevgiyle bağlıdır. Onu gördüğü zaman, kuyruğunu sallayarak sevincini belirtir. O bir hayvandır. Ama sevgi onlarda da vardır. Bütün hayvanlar kendi aralarında mutlak olarak konuşurlar. Allah’ı bilirler, tanırlar, Allah’a ibadet ederler.
İnsanlar başkalarını severek yücelir. Sevmek yücelmenin merdivenlerini tırmandıran temel faktördür. Sevmek yücelmenin merdivenidir. Öyleyse Allah’ın katında sevgili mi olmak istiyorsunuz? O zaman insanları seveceksiniz. İnsanları sevmeniz Allah’ı sevmeniz anlamına gelir. Başka insanlar için yapılan her hayrı, Allahû Tealâ kendisi için yapılmış sayar.
Allahû Tealâ, başka insanlara karşı ve kendinize karşı duyduğunuz sevginin binlerce katı kadar fazla sever. Siz Allah’ı bir sevin, Allahû Tealâ, sizi en az bin sever. Öyleyse iki sevin, iki bine çıkartın. Üç sevin, üç bine çıkartın. Allah sizi sevdikçe bunu hep hissedersiniz. Zaman içerisinde O’nunla konuşmaya, söylediklerini işitmeye başlayacaksınız. Hayır. Kulağınızla değil kalbinizle gerçekleşecek. Ama bu size çok büyük bir mutluluk verecek. O zaman hatırlayacaksınız ki o noktaya sevgiyle ulaştınız.
            Neden tasavvuftasınız? Allah’ın katında yücelmek için değil mi? Allah’ın daha çok sevgilisi olmak için değil mi? Başkalarından nefret ederek, başkalarını küçülterek büyük olmak arzusu bir çıkmaz sokaktır. Allah katında yücelme, başkalarını yüceltmeyle mümkündür. Ne kadar büyük bir tevazuun sahibi olunursa, Allah katında o kadar yücelirsiniz. Allah ile olan ilişkiler sevgiye dayalı bir seyir takip eder. Her nefret dalgası Allah’ın karşısında küçülten bir müessesedir. Deracat kaybettiren bir müessesedir. Nefsin afetine yenik düşülen bir muhteva taşır.

FEDAKÂRLIKTA NASIL DÜŞÜNMELİYİZ?
      Her zaman şunu düşünün;
·        Ne uğruna başkalarına kötülük düşünüyorsunuz?
·        Ne uğruna onları küçültmeye çalışıyorsunuz?
·        İnsanları küçülttüğünüz zaman kendinizin büyüdüğünü mü zannediyorsunuz?
            Eğer başkasını küçültmeye çalışırsanız siz o kişiden daha çok küçülürsünüz. Marifet insanların hatalarını değil, onların güzel davranışlarını etrafa duyurmaktır. Ne demek istediğimizi anlıyor musunuz? Hep insanların yaptığı yanlışları anlatmaktan, size karşı olan sert tutumlarını, sizi üzen yanlış davranışlarını anlatmaktan hâlâ bıkmadınız mı?
Ne zaman başka insanların güzel davranışlarını anlatmak suretiyle diğerlerini mutlu edeceksiniz?
·        Güzellik, güzelliği cezbeder.
·        Sevgi, sevgiyi çeker.
·        Nefrette, nefreti çeker.
Öyleyse konuşmalarınıza bir bakın, hep huzursuzluktan, hep sıkıntıdan, hep size yapılan kötülüklerden bahsediyorsunuz. Neden? Hiç mi etrafınızda sizi seven insan yok? Hiç mi anlaşma zemini yok? Herkes mi birbirine düşman? Herkes mi Allah’tan çok şeytana yakın?
Nefretin müessese olarak varlığı, hüküm ferma olmadıkça çok bir şey ifade etmez. Kişisel bir nefret, aksiyona geçmedikçe kişiyi sadece sevgiden uzak tutar. Ama nefret, neticede nefret duyulan kişinin, ezilmesi için öfke afetini, kin afetini, intikam afetini mutlaka harekete geçirecektir. O zaman ne kadar büyük hatalar yaptığınızı göreceksiniz. Aslında herşey en güzel standartlarda oluşuyor. Ama bunları nefret yönünde veya sevgi yönünde düzenlemek sizin işinizdir.
      Mutluluğu veya mutsuzluğu seçen sizsiniz.
·        Nefretin sahibiyseniz, mutsuzluğu seçtiniz.
·        Sevginin sahibiyseniz, mutluluğu seçtiniz.
Seven insan her zaman mutludur. O karşılıksız olarak sever. Sevgisinin karşılığını Allah’tan alacağı için mutludur. Sevginize insanlardan bir karşılık beklemeyin. Siz sadece sevin. Ve insanlara hep bir şeyler vermeye çalışın. Onları mutlu etmeye çalışın. Hedefiniz onlara mutluluk vermek olmalıdır. Öyleyse bu hedefin sahibi olun. Sevgi, hayatınızda temel müesseseyi oluştursun. Sizi yücelten bir duyguyla, hep iştiyakle, zevkle sevginin mimarı olmayı devam ettirin. Etrafınızdaki insanlar, sizden nefret ediyorlarsa, bunun arkasında sizin de onlardan nefret etmeniz vardır. Eğer siz severseniz, onlar da sizi seveceklerdir. Başka bir alternatif yoktur.
Mutlaka sevgi sevgiyi fetheder. Nefrette nefreti. Bu durumda bütün güzellikleri yaşayabilmeniz o sevgiyi, sadece iç dünyanızda oluşan sevgiyi, dış dünyanızda da aksettirmekten geçer. Sevdiğinizi etrafınızdaki insanlara hissettirin. Bundan çekinmeyin. Onlarla meşgul olun. Onların gönüllerini alın onlar sizden bir şeyler beklerler. Bir güzelliği paylaşmak için beklerler. Allah’a hizmet için her zaman hazırdırlar ve bütün güzellikler sevgiyle yaşanır.
Herşeyin en güzel olduğu bir ortamda, mutlulukların doruğunda yaşamak istemez misiniz? O zaman etrafındaki insanlarda bir ayırım yapmadan, onlara sevgi ulaştıran kişi başarılı olacaktır. Herkesi sevebilmelisiniz. Elbette bazılarını bazılarından daha fazla seveceksiniz. Bu sizin elinizde olan bir şey değildir. Onların davranışlarına karşıdır. Ama size kötü davranan bir insanı bile kendinizi biraz zorlarsanız sevebildiğinizi göreceksiniz.
 Başkalarının kötü davranışlarını, yanlış davranışlarını görmekten sizi men eden bir hicap, bir perde, bir örtü olsun üzerinizde. Eğer yapabilirseniz mutluluğu mutlak olarak yakalarsınız. Başkalarının kötü davranışlarını size göstermeyen bir perde, bir hicabı mestûre, gizli perdenin sahibi olmalısınız. Eğer siz bütün boyutlarda size ulaşan her davranışa pozitif notlar verebiliyorsanız, o zaman siz o hicabın, o gizli perdenin sahibisiniz demektir.
Siz başka birinin size karşı olan davranışını kendi ölçülerinize göre ölçersiniz. “Falanca bana kötü davrandı. Sebebi mutlaka budur.” dersiniz. Size göre mutlaka bir sebep vardır. Ama nereden biliyorsunuz başka bir sebeple size öyle davranmadığını? Nereden biliyorsunuz biraz evvel başka biriyle bir tartışma yapmadığını? Nereden biliyorsunuz size hiç dayalı olmayan bir sebepten dolayı size öfkeli davrandığını veya davranmadığını? İblis, yorumu hep negatif istikâmette yaptırır. Muradı nedir? Muradı, insanları birbirine düşürmektir. Ondan sonra da karşılarına geçip onlarla alay etmektir. “İşte bu ikisini de birbirine düşürdüm. Artık birbirine düşmanlar.” der. Bundan büyük zevk alır. Niçin şeytana bu zevki vereceksiniz? Bu zevki ona vermeyin. O sizi birbirinize düşman edebilmek için uğraşabildiği kadar uğraşsın ama siz birbirinize düşman olmayın.
İblis size düşman olsun. O size bir şey yapamaz korkmayın. Siz onun söylediklerine kulak asmadıkça, iblis size hiçbir şey yapamaz. Hatta her söylediği sizin için bir kurtuluş reçetesi, bir doğruluk rehberi olabilir. Nasıl mı? Ne söylerse tersini yapacaksınız. Eğer yaparsanız sevmekte hep başarılı olacaksınız.
Hayatınızdaki mutluluk ölçüsü mutlaka sevgiye dayalı bir vasata ihtiyaç duyar. Bir ortama ihtiyaç duyar. Bir düşünün neden sevmiyorsunuz? Neden nefret ediyorsunuz? Neden insanlar sizin için birer düşman? Ve bütün bunların arkasından bir sual sorun kendinize. Neden mutlu değilim? Arkasında hemen tespit edeceksiniz ki sevgisizlik var, hatta nefret var. İnsanlar insanları sever veya sevmez. Ama nefret, sevmemenin ötesidir. Sevmemek, nefret değildir. Nefret, karşıdaki kişiye zarar verme taleplerinin var olduğu bir noktayı ifade eder. Sevmemek, nefretle sevgi arasında bir orta noktadır.
Nefret, intikam duygusunu mutlaka oluşturur. Nefret eden kişi, nefret ettiği kişiye zarar vermek ister. Onu çekemez. Etraftaki insanların onu sevmesi de nefret eden kişiyi rencide eder, üzer. Halbuki o kişiyi sevseydi üzülmeyecekti.
Eğer etrafınızdaki bütün kardeşlerinizi sevmeyi başarırsanız, o zaman siz seven birisi olacaksınız. Nefret etmeyen birisi olacaksınız. Kalbinizde sevgisizliğe, nefrete yer kalmayacaktır. Herkesi seveceksiniz. Sevdikçe onlar da sizi seveceklerdir. İşte burada bir hususa çok dikkat etmeniz lâzım. İç dünyanızda sevmeniz bir şey ifade etmez. Onu sadece siz bilirsiniz. Etrafınızdaki insanlara sevginizi göstermelisiniz, anlatmalısınız. Sevginizi etrafınızdaki insanlara belirtmelisiniz. Çevrenizdeki insanlara davranışlarınızla, sözünüzle her fırsatta bir sevgi rüzgârı, meltemi akmalıdır. Bu sizin onları sevmenizin ötesine geçirir. Sevilen olursunuz. Sevilen kişi, mutlaka önce seven kişidir. Önce sevmek, sonra da sevilmek…
Etrafınızdaki insanlara genel olarak kin değil de sevgi duyabilirseniz, bunun mânâsı sizden çevrenize her zaman pozitif dalga boyları yayılmasıdır. Bu gözlerimizle görünmeyen bir dalga sistemi sizinle başka insanların arasında daima vardır. Severseniz hep pozitif dalga boyları yayarsınız ve çevrenizden de pozitif dalga boylarını çekersiniz. Sevmek mutluluğun anahtarıdır.
Öyleyse neden insanlar birbirlerinden nefret ediyor? Neden birbirlerini şikâyet ediyorlar? Neden orada nefreti sevgiye çevirecek olan bir davranışın içine girmiyorsunuz? Sevgisizliğin sizi nereye ulaştırabileceğini zannediyorsunuz? Başkalarının sizi kötülediğini düşünün. Yanlış şeyler yaptı. Sizde onu kötülediniz. Etrafınızdaki insanlara hep onun kötülüklerini anlattınız. Peki o zaman ne kazanırsınız? Evvelâ kendinize sorun? “Ben falancanın kötülüklerini anlattığım zaman acaba onların gözünde ben neyim?” Sadece bir dedikoducusunuz. Bir de o kişileri o kendisinden nefretle bahsettiğiniz kişiye karşı kışkırtıp da ona düşman standartlara ulaştırmak istiyorsanız, o zaman daha da vahim bir durumdasınız. Bu noktada kendinize sorun. Ben niçin böyle yapıyorum? Niçin bu kardeşimi, başkalarına kötülüyorum? Niçin onları benle dost etmeye, ona düşman etmeye zorluyorum? Arkasında ne var? Sadece nefret vardır.
Siz başka bir arkadaşınıza başka birini zemmettiğiniz, kötülediğiniz, onun hakkında olur olmaz şeyler söylediğiniz zaman o söylediğiniz kişi sizin hakkınızda şöyle düşünmez mi? “Falanca hakkında böyle konuşuyor. Kim bilir benim hakkımda da başkalarına neler söyleyecektir.” demez mi zannediyorsunuz?
 Allah’ın yolunda yukarıya yükselmek çok kolaydır. İblis bunu çok iyi bildiği için hepinizi nefretle techiz eder. Hepinizin sevgi halesinin dışına çıkmasını, nefretin sahibi olmanızı ister. Böylece birbirinize düşman olacaksınız. Onun ekmeğine yağ süreceksiniz. O sizin mutsuz olmanızdan büyük memnuniyet duyar. Dikkat edin ki iblisin mutlu olması mümkün değildir. Sadece bazı olaylara sevinir. Ama ömrünün büyük kısmı öfkeyle geçer.
Buradaki dizayna güzelce bakılmalıdır. Söz konusu olan kişinin mutluluğudur. Bu mutluluk başkalarından nefret etmemeye bağlıdır. “Peki ama ya başkaları benden nefret ediyorsa ben onlardan nefret etmeyecek miyim?” derseniz. İşte göreviniz burada başlar. Nefret eden kişiye öyle bir sevgiyle yaklaşacaksınız ki o kişi sizi ölçüp biçtiği zaman, sizden nefret etmesi için bir sebebin olmadığını, aksine sizi sevmesi için birçok sebebin mevcut olduğunu keşfedecektir. Neden etrafınızdaki insanlara bu keşfi yaptırmıyorsunuz? Size düşman olan bir kişi hep ona düşman bir davranışınızı bekler, arar ki size daha çok düşman olsun. Ama size uzanan düşman elini siz dostça tutarsanız, onu dövmek yerine o eli okşarsanız, o kişiye kalbinizdeki sevgiyi ulaştırırsanız o zaman size düşman olabilir mi? Düşmanlığın arkasında sebepler vardır. Size düşman olduğunu düşündüğünüz kişiye gidin sorun. Hangi davranışınızın onu huzursuz ettiğini, bundan sonra onu yapamayacağınızı, onu mutlu etmek için hayatınızı bile vermeye hazır olduğunuzu, bundan sonraki devrede onu mutlu etmek için mutlaka bir gayretin sahibi olacağınızı ona anlatın. O zaman ne olur? O zaman mutlu bir toplumun ilk iki kişisini teşkil edersiniz. İki kişi… Her biriniz etrafınızdaki insanlara mutluluğun sırlarını anlatmaya başladığınız zaman, bu iki kişi her biri başka bir kişiyi devreye aldığı gün dört kişi olacaktır, dört kişiyse sekiz kişi olacaktır. Her bir kişi yaşadığı bu tatsız hayattan, kendisini huzursuz eden bu dünyadan sadece sevgiyle mutluluğa doğru bir davranış sergileyebilir.
 İnsanları sevmelisiniz. Sevin ki sevilesiniz. Sevgi bir gül bahçesidir. Siz de o gül bahçesinde bir gül olun. Sevmenin hepinizi Allah’ın istediği birer insan olmaya ulaştıracağını artık kalbinize yerleştirmenin zamanı gelmedi mi?
Sahâbenin sizden farkı neydi biliyor musunuz? Onlar, herkese karşı doyumsuz bir sevginin sahipleriydi. Kur’ân-ı Kerim’in bütününe îmân ediyorlardı ve o Kur’ân onlara sevmeyi öğretti. Başkalarını kendilerinden daha çok sevmeyi öğretti. Onları özlemle inceleyin. Onlar sahâbeydi. Bütün güzelliklerin sahipleriydiler. Arkasında da arkadaşlarına duydukları sevgi vardı.
Sizde bizden aldığınız bu sevgiyi başkalarına ulaştırmakla vazifeli değil misiniz? Biz Allah’tan bu emri aldık. Size sevgiyi ulaştırdık. Siz de başkalarına ulaştırın. Bir sevgi halesiyle etrafınızdaki herkes sizi severek size bağlansın. O zaman siz de aynı şeyi söyleyeceksiniz. “Her şey çok mu güzel yoksa bana mı öyle geliyor?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.