21 Eylül 2015 Pazartesi

ŞEYTANIN TUZAKLARI VE MUTLULUK

ŞEYTANIN TUZAKLARI VE MUTLULUK

Allahû Tealâ insanları yaratmış ve “Sevin” diyor. Herkesin mutluluğu sevgiye bağlıdır. Davranış biçimlerinin temelinde de  sevgi vardır.
Sevgi; insanları mutluluğa götürecek olan en kuvvetli taşıttır. Sevgi hayatın bağıdır. Bir insanın hayatında sevgi yoksa o kişi hayatta değildir, bir ölüdür. Sevmek mutluluktur.
Öyleyse bizler insan olarak yaratılmışız. Yalnız yaşayamayız. Mutlaka başka insanlara ihtiyacımız vardır. Her kullandığımız eşya, her giydiğimiz nesne mutlaka bir takım insanların alın terini muhtevasında taşır. Bütün ihtiyaçlarımızı birden kendimiz gerçekleştiremeyeceğimize göre, başkalarının ürettiklerini kullanmak mecburiyetindeyiz. Allah’ın temel kanununu içerisinde: başkalarına muhtaç olmak vardır.
Herkes, herşeye muhtaçtır. Muhtaç olmayan sadece Allah’tır.
Bu yaşadığınız dünya hayatında mutlu olmak için yaratıldınız. Çevrenizde başka insanlarla birlikte bu mutluluğu yaşamalısınız. Başka insanları da mutlu kılarak mutlu olmak… İşte hüner buradadır.
Allah ile olan ilişkilerinize dikkatle bakmalısınız. Bu ilişkilerde ne var? Bu ilişkiler sizi mutluluğa götürüyorsa kendinize düşenleri yaptınız, mutluluğu hak ettiniz demektir.
Yoksa mutsuz musunuz? Her devrede insanların çoğu mutlaka mutsuzdur. İblis hiç boş durmaz. Bütün insanları mutsuz kılmak konusunda devamlı bir gayretin içindedir, korkunç bir faaliyeti sürdürür. Bu dizaynda şeytanın mutlak olarak devreye girmesi söz konusudur. Nerede insan ilişkisi varsa şeytan oradadır, şeytanlar oradadır. Ve sadece bir tek amaca hizmet ederler: İnsanları mutsuz etmek…
Her davranış biçimi bir diğerine iki ayrı cepheden yansır. O davranış biçimi mutluluk verici veya mutsuzluk verici davranıştır.
Bir insanın davranışı başka birisini mutlu etmeye yönelik olsa bile, iblis o davranışı başkasına kötü göstermek için elinden gelen bütün gayreti sarf eder. Bundan çok özel bir zevk alır.
Sonsuz hayatı boyunca iblis (şeytan) bütün insanları birbirine düşürmek konusunda elinden gelen bütün gayreti sarf edecektir.  Şeytan ne diyordu?
Şeytan: “Eğer bana kıyâmet gününe kadar hayat verirsen, beni kıyâmet gününe kadar ertelersen ben onların Sıratı Müstakîmlerinin üzerine oturacağım. Sağlarından, sollarından, önlerinden, arkalarından onları Sıratı Müstakîm vasıtasıyla sana ulaşmaktan men edeceğim. Ve pek azı hariç hepsini kendime bağlayacağım.” diyor.
Sözünü tutacak mı? Başaracak mı? Ne yazık ki başarısı kesin.

7/A'RÂF-14: Kâle enzırnî ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne).
(Şeytan): “Beas gününe (dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.

7/A'RÂF-15: Kâle inneke minel munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.

7/A'RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.





Allahû Tealâ Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde bu başarıyı anlatıyor:

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minelmûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Şeytan; insanlara olan, insanları ulaştıracağı hedefi kıyâmet günü gerçekleştirdi. Mü’minleri oluşturan bir tek fırka hariç bütün fırkalar şeytana kul oldular.
Eğer size etrafınızdaki insanlar hangi şekilde davranırsa davransın içinizdeki bir ses her davranış biçiminin negatif yönlerini size fısıldıyorsa işte o iblistir. Şeytanın sesidir. O, şeytanlardan birisinin size fısıldamasıdır.
Şeytanın niyeti çok basittir. İblis, hangi hüsnüniyet derecesini taşırsa taşısın insanların size yaptığı bütün davranışları, negatif bir cepheden gösterebilmek için gece gündüz çalışır. Bir söz vardır; “Su uyur düşman uyumaz” derler. Bu iblis de gece gündüz demez, içmez uyumaz hep insanları mutsuz etmek için bütün gayretiyle çalışır. Bunu yaptığında eline ne geçecektir? İnsanların mutsuzluğu onun zevkidir.
Şeytan, Adem (A.S)’a öyle bir hınçlanmış ki onun yüzünden Allah’ın cennetinden kovuluyor ve artık cennete girmesi de mümkün değil, hayatını cehennemde geçirecektir. İnsanlardan mutlaka intikam alma hevesinde ve intikamını devamlı almaya çalışan bir mahlûktur. Bütün insanlara elinden geldiğince en kötü davranış biçimlerini sergiler.
Başka insanlarla dost olun. Bunun arkasında yatan bağlayıcı sebepse sevmektir. İnsanları sevmelisiniz. Severseniz mutlu olursunuz, sevmezseniz mutsuz olursunuz.
Allahû Tealâ bir kanun koymuştur. Bu kanunda; siz, sizin dışınızdaki bütün insanlar bir de Allah vardır. Bir üçlü. Allah sizin de etrafınızdaki insanların da mutlu olmasını ister.
Allahû Tealâ, sizin çevrenize yaptığınız bütün davranış biçimlerini kendisine yapılmış kabul eder. Birisine iyilik mi ettiniz? Bunu Kendisine yapılmış gibi on katı ile mükâfatlandırır. Birine kötülük mü yaptınız? Bunu Kendisine yapılmış gibi kişiyi cezalandırır. Kiramen kâtibin melekleri kişinin hayat filmine o suçun miktarına göre negatif derece yazarlar.
Güzel davranışlar, pozitif derece kazanmayı ifade eder. Allah’ın yasaklarını işlemek, emrettiklerini yapmamak da hayat filminize negatif derece yazılmasını ifade eder.
Hayat filminiz nedir? Kiramen kâtibin melekleri bir sunucu, bir şahit; yani bir kameraman bir de şahit olmak üzere şu anda bizim de filmimizi çekiyorlar. Ne yapıyorsak filme alınıyor. Her birinizin de şu anda filme alınması söz konusudur. Bu film üç boyutludur. Öyle ekranla tam alakâlı değildir. Ne ekrana ne de perdeye ihtiyaç vardır. Üç boyutlu olarak filminiz oynar. Size önden bakanlar sizi önden görürler, arkadan bakanlar arkadan görürler, yan taraflarınızdan bakanlar da ait oldukları yandan görürler. Üç boyutlu olarak boşlukta hayat filminiz oynar.
Kıyâmet günü, kendi hayat filmlerinizi göreceksiniz. Doğumunuzdan ölümünüze kadar geçen zaman parçaları içinde her 24 saat bir ayrı bal peteği altıgenini ifade eder. Her birinin içinde sadece bir gün geçmiştir. 7. katın 1. âlemi kader hücreleridir. Burada kendi hayat filminizi görürsünüz. Başlangıçta sadece üstünden uçabilirsiniz. Allahû Tealâ içeri girmenize müsaade ettiği zaman gelecekten herhangi bir günü size gösterebilir. “Ben daha o günü yaşamadım” diyebilirsiniz. Evet yaşamadınız ama Allah’a göre gelecekte neler gerçekleşeceği bellidir ve hayatınız kader hücrelerinde orada vardır.
Bunun sebebi nedir? Bunun sebebi hayat filmlerinin, İndi İlahi’ye kıyâmetten sonra zamanın geri döndürülerek konmuş olmasıdır.
Kıyâmet günü zaman duracaktır. Şuan zaman geçmişten geleceğe doğru akmaktadır. Büyük patlama zamanın başlamasının sebebidir. Kâinat kadar ağır bir nokta düşünün, bütün uzayları alınmış bir tek nokta. Bu nokta patlıyor; belli bir tek noktadan uzayda bir dizayn oluşuyor. Rakamlar daha büyük ama biz 100 milyar galaksi diyebiliriz. Her galakside de 100 milyar yıldız diyelim. Aslında 150 milyardan bahsediliyor.
O tek noktadan yokluğa yayılan bir bütün kâinat söz konusudur.  Zaman hareketle başlar. O bir tek noktadan her istikamette doğrusal olarak yayılan partiküller, her gittikleri yere kadar sonsuz hızda hareket edebilmeleri için nötrino olarak gider. Orada maddeye dönüşürler. Yani bir çift nötronla bir çift proton oluşur ve madde vücuda gelir.
Zaman nasıl gerçekleşir? Zaman geçmişten geleceğe doğru akmaktadır. Bir gün geçmişten geleceğe doğru akan zaman duracaktır. Ne için duracaktır? Büyük patlama zamanın başlangıcı ama büyük patlama ile bir saniyede bütün gezegenler oluşuyor, gezegenlerin temeli ve yapısı oluşuyor. Gezegen sonradan yavaş yavaş madde olarak kendisini gösterecektir.
Partiküller çıktıkları noktadan gezegenlere vardılarsa o zaman zamanın durması lâzım çünkü hareket durmuştur. Hayır, hareket durmamıştır. Kâinat, cinsiyetsiz bir insan vücudu şeklindedir.  Allahû Tealâ, gezegenler oluştuktan sonra gezegenlere verdiği kinetik enerji ile gezegenlerin kâinatı büyütmesine sebebiyet verir. Eşit hızlarla hareket ettikleri için şekil hiç bozulmaz. Hep insan vücudu hüviyetinde bir kâinat giderek büyür. Büyüme devam ettiği sürece de zaman geçmişten geleceğe ilerler. Allahû Tealâ’ın gezegenlerin birbirinden ayrılması için, kâinatı büyütmesi için verdiği kinetik enerji bir gün sona erecektir. Kinetik enerji sona erdiği zaman büyüme duracaktır. Enerji, itici enerji bitince bir süre daha büyüme devam eder. Hız birdenbire yok olmaz ama enerji gelmediği için büyüme biraz daha devam edip durmak mecburiyetindedir.
Büyüme durunca ne olur? Gravitasyon başlar. Gravitasyonun başlaması bütün hünnes ve künnes kanunlarının altüst olması, kâinatın kopması demektir. Kıyâmetin kâinatla parçalanması, kopması ve uzayların adım adım yok olmasıdır.
Evvelâ;
1-   Her güneş kendi sistemlerini, etrafındaki yıldızları kendisine çekecektir.
2-   Sonra güneş sistemleri birbirini çekecektir.
3-   Sonra bir galaksinin bütün güneş sistemleri birleşecektir.
4-   Ondan sonra tek bir kütle haline gelen galaksiler birbirlerini çekecektir.
Bu çekim sırasında devamlı uzaylar yok olacaktır. Yani maddenin kendi içindeki uzaylar, yıldızların aralarındaki uzaylar, boşluklar yok olacaktır.
Evvelâ güneş sistemlerindeki, her bir güneş sistemindeki uzay yok olur ve her güneş sistemi başka güneş sistemleriyle karşı karşıya kalır. Güneş sistemleri birbirini çekecektir. O zaman güneş sistemlerinin uzayı da yok olmuş olacaktır. Güneş sistemlerinin birleştiği noktada uzay dışarıda kalmıştır, yoklukta kalmıştır. Ve en küçük parçadaki yani elektronlardaki uzayın alınmasıyla kitle bir tek noktada oluşacaktır. Ne olmuştur? Zaman bitiş noktasından başlangıç noktasına geri dönmüştür. İşte o geri dönen zamanın kader hücreleri orada; Allah’ın cennetine gideceklerin ki illiyinde, diğerleri sicciyindedir. Birisi zemin kattan yedi kat yukarıda, diğeri ise zemin kattan yedi kat aşağıdadır.
Hayat filmi oraya gelecekten geri döndüğü için gelecekte yapılacak her şey orada mevcuttur. Herkesin yarın, öbür gün, daha sonraki gün ne yapacağı orada mevcuttur.
İnsanın davranış biçimleri kişinin hem dünya hayatını hem de kıyâmetten sonraki cennet veya cehennem hayatını tanzim eder.
Allahû Tealâ’nın kurduğu bir derecat sistemi söz konusudur. Her davranışın sonucunda ya da hayatın her saniyesinde ya derecat kaybedilir ya da kazanılır. Her saniye amel defterine mutlaka değerler yazılır. Hiç boşluk yoktur.
Hayatta yanlış yapılan her olayda derecat kaybedilir. Bir dereceye bir derece yazılır. Doğru yapılan her davranışta da derecat kazanılır. Eğer Allah’a doğru yola çıktıysanız çıktığınız noktadan itibaren bu bire yüzdür. Birinci gök katına kadar bir derece kazandığınız zaman yüz derece yazılır. Sonra iki, üç, dört, beş, altı ve yedinci gök katlarında bire iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz, yedi yüz kata yükselir.
Her güzellik her saniye insana derecat kazandırır, her yanlışlık da derecat kaybettirir. Bir derecelik hata yaptığınız zaman bir derece kaybedersiniz ama bir derecelik bir sevap işlemişseniz evvelâ yüz derece kazanırsınız Allah’a ulaştığınız zaman yedi yüz derece kazanırsınız. Aradaki gök katlarında ruhunuz göğe doğru yükselirken her gök katında bu yüzer yüzer artar.
Cennet ve cehennem bu derecat sistemine göre tayin edilecektir. Kimin kazandığı dereceler kaybettiği derecelerden fazlaysa onun gideceği yer Allah’ın cennetidir. Kimin de kaybettiği dereceler kazandığından fazlaysa onun da gideceği yer cehennemdir. Ne cehenneme giden cehennemden çıkıp cennete ulaşabilir ne de cehenneme giden cehennemden çıkıp cennete ulaşabilir. Burada sadece bir istisna kıyâmet günü herkesin cehenneme gitmesi hali hariçtir. Herkes mutlaka kıyâmet gününde önce cehenneme gidecektir. Cehennemde kalacaklar için cehennemin kapılarından giriş söz konusu değildir, kapıların açılması gerekir. Onlar burunları yere sürtünerek girerler. Fakat cennete gidecekler içinse cehenneme giriş kapılarının yükseltilmesi gerekmez. Sadece kapı açılır. Bu kapı zaten otomatik açılan bir kapıdır. Kişinin sahip olduğu ölçüler, sahip olduğu işaretler o kapının otomatik açılmasını ifade eder. Ve cennete gidecek olanlar için cehenneme giriş bir problem değildir. Onların cehennemde yanmaları da söz konusu değildir. Cehennemi bütün katları ile görecekler sonra da Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükürler ederek cehennemin kapısından çıkıp hangi cennetin sahipleriyse o kata doğru yola çıkıp çok kısa bir zaman süresinde oraya ulaşacaklardır.
Evvelâ insan olarak yaratıldığımız için Allah’a çok hamd ve şükretmeliyiz. Yüce Rabbimize, insan olarak yaratıldığımız için hamd olsun, şükür olsun. Bizi bir cin, bir hayvan olarak yaratabilirdi. Canlılık mı söz konusu; bir ot olarak yaratabilirdi, bir mikrop olarak yaratabilirdi. Her şey mümkünken bizi insan olarak yaratmış. Her şey öylesine güzel şekillenmiş ki sadece hayranlık duyabilirsiniz. Rabbinize olan sevginizle hayranlığınız her gün biraz daha büyür.
Biz insanlar Allah’ın bir büyük lütfuna uğramışız. Bir muhteşem dizaynla insan olarak şu dünya adı verilen gezegende doğmamız kararlaştırılmış, dünyaya gelmişiz ve yaşıyoruz. Varız, hayattayız ve hepsinden önemlisi mutluyuz.
 Bütün konuların ruhu, dayandığı nokta, mutluluktur. Allah insanı yarattı. Hepinizden Allah’ın istediği bir tek şey var: Sizin mutluluğunuz… Başka bir şey istemez.
Allahû Tealâ, bütün insanları mutluluğa ulaştıracak vasıfların sahibi olarak yaratmıştır. Yani her kim Allah’a ulaşmayı dilerse, dilediği andan itibaren cennetin sahibidir, cehennem onun için artık yoktur. Ve Allahû Tealâ ona namazı, orucu, zekâtı, zikri sevdirecektir. Allahû Tealâ o kişiyi mutlu kılmak için bütün şartları hazırlayacaktır:
1-Mürşidine ulaşacaktır.
2-Ruhu vücudundan ayrılıp, bir gün Allah’a ulaşacaktır.
3-Fizik vücudu Allah’a teslim olacaktır.
4-Nefsi Allah’a teslim olacaktır.
5-İrşada ulaşacaktır.
6-İradesi de Allah’a teslim olacaktır.
Böyle bir dizaynda yedi safhada ard arda insanoğlu mutlulukları yaşayacaktır Ama bu mutluluğu yalnız başına yaşamayacaktır. Mutlaka toplumun içerisinde bir yeri olacaktır.
Herkes bir toplumun içinde yaşar. İşte bunun için insanlar sosyal mahlûktur. Başka insanlarla beraber yaşamak mecburiyetinde olan mahlûklar olarak yaratıldığımız için davranış biçimleri önem taşımaktadır. O davranış biçimleri ki etrafınızdaki insanları ve sizi ya mutluluğa ya mutsuzluğa götürür.
Eğer halâ çevrenizdekilerle, kardeşlerinizle anlaşmazlıklar içerisindeyseniz öğrendiklerinizi ait olduğu yere oturtamadınız demektir. Büyük boyutlu bir sevgi çağlayanı sizlerden başkalarına doğru ulaşmıyorsa arkasında sadece iblis vardır ve iblis bunu bir başarı  kabul etmektedir. 
Hangi topluluğun içindeyseniz o topluma dikkatle bakın. Mutluluğun işaretlerini görüyor musunuz? Mutluluk bir sulh ve sükûn halidir.
Her dergâhta o dergâhın müntesipleri arasında tam bir uyum halinin mevcut olması Allah’ın temel emridir.
Sizin içinde bulunduğunuz topluluk nasıl? Mutlu musunuz? Mutluluğun ne olduğunu biliyor musunuz? Mutluluk bir uyum halidir. İç dünyanızda, nefsinizle ruhunuzun kavgasının bitmesi halidir. Mutluluk bir sulh ve sükûn halidir. Sulh ve sükûn hali ancak kavganın bitmesiyle yerleşir.
Eğer anlaşmazlıklarınız varsa kendi kendinize: “Ben neyin kavgasını yapıyorum? Kardeşlerimle neyi paylaşamıyorum? Şeytan beni nasıl bu kadar emellerine alet etti de ben insanlar için bir mutluluk kaynağı olmaktan çıktım, insanları huzursuz eden bir hüviyete büründüm? Neden böyle oldum?” diye kendi kendinize sorun.
Allahû Tealâ, sizden sadece mutlu olmanızı ister. Eğer siz mutlu olmak konusunda kendinize düşenleri yaparsanız hiçbir varlık; iblis, diğer şeytanlar, şeytan hüviyetindeki cinler veya insan şeytanlar, cin şeytanlar, şeytan şeytanlar sizin mutluluğunuzu engelleyemez. Netice değişmez.
Fakat siz kendinize düşen görevleri anlamadıkça, hayatınıza tatbik etmedikçe dünya mutluluğunu yaşayamazsınız.
“Ama ben Allah’a ulaşmayı diledim” diyeceksiniz. Dilemişsinizdir. Allahû Tealâ sizi mutlu etmek için bütün reçetesini teslim ediyor. Her konuda size yardım etmeye hazır; ama siz Allah’ın yardımını elinizin tersiyle itiyorsunuz. Olur mu?
Başkalarını kendinizden üstün kabul etmedikçe, onları mutlu etmeye değil ezmeye çalıştığınız sürece ne kendiniz ne de başkaları mutlu olabilir.
Bir Osmanlı şairi bir ölünün arkasından iki satırlık şiir yazmış diyor ki:
“Ne kendi eyledi rahat ne âleme verdi huzur
 Yıkıldı gitti dünyadan, dayansın ehli kubur”

Kubur: “kabirler” demektir. Aynı zamanda da “tuvalet” demektir. Böylece şairin cinaslı bir ifadeyle anlattığını görüyorsunuz. Osmanlılık! Zeka müessesesinin çalıştığını görüyoruz.
Sevgili öğrenciler, sizlerin hayatınıza baktığımızda ve olması lâzım gelenden uzaklarda gördüğümüzde hüzünleniyoruz. Demek ki biz bunca söylediklerimizi sadece söylemişiz ama onlar duymamışlar, işitmemişler, uygulamamışlar diyoruz. Şu ana kadar ki bütün anlatımlarımız sizi mutlu etmeye yönelikti. Gayemiz buydu. Ama mutlu değilseniz bunun arkasında başkaları yok sadece siz varsınız…
 Tasavvuf, Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’i, zor kullanmayı reddeder. Biz size mutluluğun şartlarını, standartlarını, reçetesini veririz, rehberlik ederiz. Allah’ın mutluluğunun üzerinize davet ederek gelmemesi mümkün değildir. Ama siz o gelen mutluluğu ya elinizin tersiyle itersiniz mutlu olamazsınız, ya da onu can kulağı ile dinler, kucaklarsınız. O zaman siz henüz azınlık olan mutluların arasında olursunuz.
Önemli olan Allah’tan yana, karşımızdakinden yana olmaktır. Bu büyük hakikati anlamadıkça, Allah’ın size öğretmek istediği şeyin başkalarından yana olmak olduğunu anlamadıkça; siz hep kendisinden yana olanlardan olursunuz. O zaman mutlu olamazsınız.
Allah’ın kanunları kesin kanunlardır. “Ben neden başkalarından yana olacakmışım? Onlar benden yana olsunlar” mı diyorsunuz? O zaman etrafınızdaki insanlara devamlı mutsuzluk veren siz olduğunuz için hayatınız boyunca mutsuz, sıkıntılı, huzursuz bir insan tipi çizersiniz. Buna başkaları sebep olmamıştır. Arkasında sadece siz varsınız.
Allahû Tealâ Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman, dilediğiniz anda zaten günahlarınızı affeder; ama Allahû Tealâ, şu dünya hayatında yaşarken bütün insanlara en güzel davranışlarda bulunmanızı ve onlardan da size hep sizi mutlu eden davranışların dönmesini diler. Ama bu şekilde davranmazsanız başkalarını kendinizden öne geçirmezseniz:  “Ben önde olacağım” derseniz ve siz önde olursanız o zaman kaybedersiniz. Allah’ın cennetine mi? Tamam, Allah’a ulaşmayı diledinizse cennete gidersiniz ama bu dünyada mutlu olamazsınız… Verilen reçetenin sadece bir tanesini uygulamış olursunuz. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz cihetle inşaallah Allah’ın cennetine gideceksiniz. Ama dikkat edin ki negatif davranışlarınız, sizi bulunduğunuz noktadan da aşağı düşürmesin. Zikirlerinize dikkat edin. Aşağı doğru giden bir zikir yolu sizi Allah’ın cennetine değil cehennemine götürür.
Allah için yaşamak başkaları için yaşamakla eşdeğerdir. Allahû Tealâ başkalarına yaptığınız her güzel davranışı kendisine yapılmış bir güzel davranış olarak kabul eder ve bunu mükâfatlandırır. Hayatınız hep o mükâfatlara kavuşmakla geçer ve çok mutlu olursunuz. Aranızda çok mutlu olanlar da vardır.
Mutluluğun adımlarını siz kendi iradenizle atmak mecburiyetindesiniz. Biz yol gösteririz, sizin cennete girmeniz için tebligatı yaparız. Siz o tebligata hangi ölçüde uyarsanız o kat cennete girersiniz. Hiç uymazsanız? O zaman da cehenneme girersiniz. Ama biz istiyoruz diye siz mutlu olamazsınız.
Bizi en çok hüzünlendiren şey tasavvufta olanların, Kur’ân’ı uygulamayı kendisine şiar edinenlerin halâ tagutun tesirinde kalabilmeleridir.
Davranış biçimlerinize dikkatle bakın, ne yapıyorsunuz? Başkalarını baş tacı ediyor musunuz? “Ben onların mutluluğu için yaşıyorum” diyebiliyor musunuz? Eğer deseydiniz dünyadaki en mutlu insanlardan biri siz olurdunuz.
Kim bir gün başkaları için yaşamaya başlarsa o, dünyadaki en mutlu insanlardan biridir. Her an kazançta, her an Allah’ın sevgisinin bütün belirtileri onun üzerindedir. Allah en çok onu sever. Kim kendisini başkalarının mutluluğuna adamışsa, o en çok sevilenlerden biridir ve tabiatıyla en mutlu olanlardan biridir.
Öyleyse biz insanlar madem ki cemaat halinde, topluluk halinde yaşıyoruz; ne olur sanki her biriniz burada arkadaşlarınızla beraber olduğunuz zaman onları sevseniz, üzerine titreseniz, her biri sizin her davranışınızdan onları ne kadar çok sevdiğinizi anlasa. Ne olur? O zaman mutluluğu nasıl yudum yudum içtiğinizi göreceksiniz. Mutluluk; sizin içinde yüzdüğünüz bir deniz olacaktır. Bir çok mutsuz insan için iblis onlara, bu mümkün değildir gibi gösterir ama bu mümkündür.
Allah’ın bütün güzellikleri, herşey insan için yaratılmıştır. Her devirde yaşayan insanlar yeryüzünün sahibidirler, yeryüzünün bekçileridirler. Bütün insanlar yeryüzünde Allah’ın halifeleridir. O zaman başkalarına mutsuzluk vermek, başkaları için değil insanın kendisi için yaşamak, yakışır mı?
O zaman tasavvufun dışındakilerden ne farkımız kalır ki? Aranıza yeni katılan kişiler sizleri dışarıdakilerden farklı görmüyorlarsa, onlara bu görüntüyü veremiyorsanız; o zaman sadece siz mutsuz değil etrafınızdaki insanları da mutsuz eden birisiniz. Oysa ki ne olmalıdır? Hepinizin bir yarışta olması gerekir. “En çok ben etrafımdaki insanlara yardımcı olacağım, en çok ben başaracağım kendimi başkalarına adamayı, başkaları için en çok fedâkarlıkta bulunan ben olacağım” diyebilmelisiniz.
Bu dünyada eğer sisler yani nefsinizin afetleri ortalığı bürümediyse bir güneş görünür; mutluluk güneşi. O güneşe yakın mısınız? Kendinizi ölçün. Her akşam yattığınız zaman kendinizi hesaba çekin. “Ben bugün kime ve hangi ölçüde mutluluk verebildim?” Bunu kendinize sorun. Eğer her gece yatmadan evvel yaptığınız bu vicdan muhakemesinde sıfır puan alıyorsanız, o gün hiç kimseye hiçbir güzel davranışta bulunmadıysanız; siz Allah’ın davranış biçimlerindeki hedeflerinden sapmış bir insansınız.
Birinci göreviniz; başkalarına mutluluk vermek için yaratıldığınızın idrakine varmaktır. Bu idrake vardığınız zaman görevin tatbikat safhasına geçeceksiniz. Bu açıştır; giriştir.
İnsanlarla beraber olacaksınız. Bu beraberlikte aranan bir insan mısınız? Sizin bir topluma girişiniz toplumdaki insanları mutlu ediyor mu? Eğer öyleyse siz gerçekten o toplulukta değerli bir insansınız.
Allah’ın katındaki başarının ölçüsü size etrafınızdaki insanların duyacağı sevgidir. O zaman seviliyor musunuz? Onun cevabını verin kendi kendinize. Yoksa siz etrafınızdaki insanların sevmediği biri misiniz?
Erenlerin yolu sevenlerin yoludur. Erenler sevenlerdir. Öyleyse etrafınızdaki insanları sevin. Onlara, onları küçük düşürücü davranışlarda bulunmayın. Onları koruyun. Onlar sizlerin muhafazası altında olmalılar. Onlara Allah’ın gözlükleriyle bakın. Sakın şeytanın gözlükleriyle bakmayın.
Bütün bu çatının altına girenlerin mutluluğa hakkı olduğunu düşünün ve bu hakka ancak sizlerin yardımıyla ulaşabileceklerini düşünün. Hakkın sonucuna sadece sizlerin yardımlarıyla ulaşabileceklerini düşünün. Kendinizi onlara adayın, odaklayın, endeksleyin.
Son nefesinizde “Ben etrafımdaki insanlara hiçbir şey yapamadım, onların mutluluğuna karınca kaderince bir katkıda bulunamadım” diye sakın hayıflanarak ölmeyin. Önce varoluş sebebinizin gerçeğini hatırlayın. Bu varoluşunuz sadece başkalarına mutluluk vermek içindir. Başkasını ne kadar mutlu ederseniz Allah’ı da onun binlerce katı daha fazla memnun edersiniz.
Hayat geçiyor. Her geçen gün istesek de istemesek de hayatımızdan bir gün kayboluyor. Her geçen gün eğer başkalarına mutluluk veremeden geçirdiğimiz bir günse kendimize yazık etmişiz demektir.
Bir gülüşünüz, bir sözünüz, bir ilgi göstermeniz, bir sevgi belirtisi size ne kaybettirir?

Siz başka insanları mutlu etmek için var olmalısınız. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.