12 Kasım 2017 Pazar

SEVGİ

SEVGİ     

Allahû Tealâ en üstün mahlûk olarak yarattığı insanın sadece mutlu olmasını ister. Allah bizden bizim mutluluğumuzdan başka hiçbir şey istemez. Bütün talepleri sadece bizim mutlu olmamız hedefine yöneliktir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek, Allah'a ulaşmayı dilemek ve netice itibariyle 7 safhanın yaşanmasıdır.
Allah'a ulaşmayı dilemek 1. safha; mürşide ulaşıp tâbiiyeti gerçekleştirmek 2. safhadır. Burası dünyadaki en büyük mutluluğa adım atmaktır. Kişinin ruhu, mürşide tâbiiyetinin ardından vücudundan ayrılarak, 7-8 aylık bir devre içerisinde, Allah'a ulaşacaktır.   Allahû Tealâ bu dönemde şeytanların ona şu veya bu şekilde tesir etmesini imkânsız hale getirir. Bu devrede ne insan ne de cin şeytanlar kişiye tesir edip onu huzursuz kılamazlar. Allahû Tealâ tesiri bütünüyle önler. O zaman bu 7-8 aylık süre, bir insanın en mutlu devresi olur.
Mutluluğun dizaynına baktığımız zaman huzur, saadet, bir insanın mutluluğunun ayrı ayrı cephelerden işaretleridir. Mutluluk adı verilen müessese, bir insanın iç ve dış dünyasındaki ve de Allah ile ilişkilerindeki mutluluğun hepsini kapsar.
Mutluluk tek başına yaşanmaz. Bir insan çevresiyle mutlu olur. Biz insanlar cemaat halinde yaşamak mecburiyetinde olanlarız. Her zaman başkalarının bizim için yaptığı bir şeylere ihtiyacımız vardır. Yediğimiz yemekten üzerimize giydiğimiz elbiseye kadar herşeye ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaçları hep birtakım insanlar hazırlar, bizlere de onların parasını ödeyerek satın almak düşer. Şu sonuca ulaşırız: “Herkes birbirine muhtaçtır.”
Allahû Tealâ: “Seviniz, nefret ettirmeyiniz. Sevdiriniz." buyurmaktadır. Allahû Tealâ’nın dizaynında:
1- Olayların kendi açımızdan değerlendirilmesi vardır.
2- Olayların cemaat açısından değerlendirilmesi vardır.
Mademki cemaat olarak yaşamak mecburiyetinde olan mahlûklarız, o zaman bir ömür boyu başkaları ile birlikte olmak söz konusu olacaktır. Hep başkalarıyla yaşamak mecburiyetindeyiz. Bu muhteva içerisinde çevremizdeki insanlarla olan ilişkilerimizde sadece 2 tane faktör geçerlidir:
1- İnsanlar bizi sever (1. alternatif)
2- İnsanlar bizi sevmez (2. alternatif).
Etrafınızdaki insanları sevmek, konunun başlangıç noktasıdır. Severseniz onlar da sizi sever. Seven ve sevilen insan mutludur. Sevmeyen; bunun tabiî neticesi olarak da sevilmeyen hiçbir insan mutlu olamaz. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Sevgi tohumları ekerseniz sevgi yeşerir. Siz, insanları severseniz ve onlara sevginizi belli ederseniz, onlar sizin onları sevdiğinizi her davranışınızdan, her konuşmanızdan anlarlarsa, o zaman onların da sizi sevmesi eşyanın tabiatına uygun olan tek sonuçtur. Sizi tanımayanlar sevmeyebilir. Ama tanıdıkları zaman onlar da seveceklerdir.
Bir insan sevgiyi iç dünyasında, dış dünyasında ve Allah ile olan ilişkilerinde yaşadığı taktirde mutludur.
Etrafındaki insanları seven kişi, Allah'ı seven insandır. Kim Allah'ı severse, Allah da onu sever ve o kişinin kalbini sevgiye açar. O zaman o insan (Allah'ı seven insan) başka insanları da sevecektir. Sevgi bütün kapıları açan bir anahtardır. En asık suratlı bir insan bile sevildiğini net olarak idrak ederse o da sevecektir.
İdrak etmek, anlamanın ötesinde bir ifadedir. Bazı insanlar için anlamak yetmeyebilir. İdrak etmek anlamanın ötesinde üst kademe bir ifadedir ve bir konunun kişinin iç dünyasına ulaşmasının sonucudur. 
Mademki sevgi, Allah'tan; nefret şeytandandır; o zaman neden nefret?
Neden Allah'ın dostu olmak varken şeytanın elinde oyuncak olacaksınız?
Allah'ın bir dostu olarak mutluluğu yaşamak varken neden şeytan?
         Bu hayatta istesek de istemesek de zaman adı verilen müessese çalışır. Yıllar geçer. Siyah sakallar, siyah saçlar beyaza dönüşür. Mutluluk mu? Eğer Allah'ın yolundaysanız mutluluk da giderek artar.
Hep şunu yerli yerine oturtmaya çalışın: "Eğer onlar beni sevmiyorlarsa, demek ki ben kendimi onlara sevdirememişim." "Onların beni sevmesi lâzım ama beni sevmiyorlar." düşüncesi, lâf-ı güzaftır. Siz onların sizi sevmesi için ne yaptınız? Etrafınızdaki insanlarla nasıl bir uyum içindesiniz? Onların size bakan gözlerindeki ifade sevgiyi terennüm ediyor mu, sevgi şarkıları söylüyor mu? Sizi sevdiklerini gözlerinden anlıyor musunuz, yoksa gözlerinde kin, nefret mi var, ne var?
Ne yaptınız da sizi sevmiyorlar? Eğer "Ben onlara istediğim gibi davranırım. Onlar bana güzel davranmak mecburiyetinde." tarzında bir düşüncenin sahibiyseniz, bu düşünce bir çıkmaz sokaktır.
1- Siz başka insanları sevmelisiniz.
2- Yetmez! Sevginizi onlara açık bir şekilde hissettirmelisiniz.
3- Yetmez! Onlar size kötü davransa da yanlış davransa da onları sevmekte devam etmelisiniz.
İnsanlar sizi sevmese de sizin onları sevmeniz, bir gün onların: "Yahu ben bu kişiye kötü davranıyorum. Beni sevmesini de istemiyorum. Ben de onu sevmiyorum ama o her davranışıyla ispat ediyor ki; o beni seviyor." demesini sağlayacaktır. Bu noktaya varan bir kimse için sevginin karşılığı mutlaka ödenecektir.
Sevgi, Allah'ın emridir; nefret ise şeytanın isteğidir. Bir insanın çevresindeki bütün insanları sevmesi ki; içlerinde kötüler de olabilir; o içlerinde kötülük olan insanların da kendilerini sevene kötülük etmeleri giderek azalacaktır. Bir gün onlar da sevmenin cazibesine kapılacaklardır, onlar da seveceklerdir. Geceler sadece sabaha kadar sürer, sabah bir aydınlıktır. Nefret geceyi ifade eder; sevgi gündüzü yani nuru ifade eder.

Allahû Tealâ bütün insanları az veya çok sever ama Allahû Tealâ’nın ceza vermesi de sözkonusudur. İnsanların şu dünya hayatındaki yaşantılarında her an derecat kazanmaları ya da derecat kaybetmeleri mümkündür. Kiramen katibîn melekleri devamlı olarak insan hayatını filme alırlar. Bu film Kur'ân-ı Kerim'de "Rakamlı Kitap" adını alır. Bu rakamlı kitabın, hayat filminin her saniyesi rakamlarla doludur. Her saniye ya pozitif ya da negatif rakamlar kazanırız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.