4 Kasım 2017 Cumartesi

Kutsal kitaplardaki Hanif Dîni neden yaşanmıyor? V

Kutsal kitaplardaki Hanif Dîni neden yaşanmıyor? V

Bunun manası şudur: Her peygamber; açıklamalarını yaptıktan sonra, insanları hidayete erdirdikten sonra devirler geçmeye başlıyor. Geçen devirler içerisinde o peygamberlere Hakk’ın indirdiği bütün hakikatleri, iblis adım adım insanlara öğrettiği ve onların başka insanlara öğrettiği yanlış öğretileriyle yok ediyor, şeklini değiştiriyor ve unutturuyor. özellikle insanları cennet ve dünya saadetine ulaştıracak olan temel faktörleri yok ediyor. İstediği şey, bütün insanları kendisiyle beraber cehenneme götürmek. Ve insanların dünya mutluluğunu yaşamalarına mani olmak.

Eğer museviler Tevrat’ın temelindeki Allah’a teslim olmak standartlarına tâbî olsalardı mutlaka mü’min olacaklardı. Önce Allah’a ulaşmayı dileyeceklerdi, sonra da mutlaka mürşidlerine ulaşacaklardı. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde de musevîlerin, hristiyanların arasında mürşidler vardı. Ve her devirde de var olmuşlardı. Hz. Musa’dan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelene kadar hep mürşidler vardı ve hepsi kendi mürşidlerinden el alarak devirlerini tamamladılar. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrine kadar geldiler ama musevîlerin içinde de, hristiyanların içinde de bunların sayısı tabiatıyla çok azdı. Bugün İslâm’ın içinde de sayıları çok azdır.

Her peygamber, her resûl, kendi devrinde, kendine düşen vazifeyi yapar, sonra ölür. Ondan sonra gelen devirde, o kavimde mutlaka hemen bir resûl vazifeli kılınır. Ama o artık bir nebî değildir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra bütün kavimlerde resûller hep var olmuştur. Ve bugün ne yazık ki o resûllerin söyledikleri reddedilmektedir.

İşte gelecek günlerde bütün insanlar öğrenecekler ki; Kur’ân-ı Kerim, İncil, Zebur, Tevrat, bütün peygamberlere indirilenler, hepsi birbirinin aynıdır. Aynı şeriati yüklenmişlerdir. İşte bu âyetler, aynı hususları tekrar tekrar açıklamak üzere Allahû Tealâ tarafından indirilmiştir.

Allahû Tealâ, kitapları olan Tevrat’ta ve İncil’de sahâbeden bahsetmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Musa’dan, ona tâbî olanlardan; Hz. Davud’dan, ona tâbî olanlardan; Hz. İsa’dan, ona tâbî olanlardan; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den ve O’nun sahâbesinden bahsetmektedir. Ve her resûlden, her nebîden Allahû Tealâ “nebîler, resûller” olarak bahsediyorsa, Kur’ân-ı Kerim’de verdiği peygamber, nebî ve resûl isminin herbirisine aynı şeyleri söylemiştir.

Bütün kavimlerde şu anda Allah’ın resûlleri yaşamaktadır. İşte dînlerin birleştirilmesi onlarla gerçekleşecektir.

Allahû Tealâ, Tevrat’taki hükümleri tatbik edenlerin, musevîler arasındaki mü’minler olduğunu ve “onlar mü’min değillerdir”, dediklerinin hükümleri tatbik etmeyenler olduğunu söylüyor.

Tıpkı Kur’ân-ı Kerim’de emredildiği gibi insanlar, Allah’a ulaşmayı dileseler, Allah onlara mürşidlerini mutlaka gösterecektir. Ona tâbî olsalar Allahû Tealâ’dan 10 tane ni’met alarak, mutlaka mü’min olacaklardır. Bunun gibi, hristiyanlar için de, musevîler için de aynı şey geçerlidir. Ve herbirinin içlerinde mutlaka hayatta olan Allah’ın mürşidleri vardır.

Allahû Tealâ, Tevrat’ın aslı için aynı şeyi söylüyor. Ve bütün peygamberlerin temel vasfının Allah’a teslim olmak olduğu da burada açıklanmaktadır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e indirilen Kur’ân-ı Kerim’de, “Dîn İslâm’dır.” hükmünü bulursunuz. Çünkü İslâm, Allah’a teslim olmak demektir.

O hüküm verenler, korumakla görevli oldukları şeyle hüküm vermişlerdir. Zaman içinde bu konu şekil değiştirmiştir. İnsanlar artık korumakla görevli oldukları bir noktaya dikkat etmemeye başlamışlardır. Halbuki bütün devirlerde hem nebîler, hem resûller, hem de mürşidler, Allah’ın temel hükümlerini korumakla vazifelidirler.

Öyleyse görülüyor ki; aradan asırlar geçmiş ve iblis herşeyi değiştirmeyi başarmıştır. Böyle bir dizaynda Allahû Tealâ’nın kitapları arasındaki hükümlerin, özelliklerin ve hedeflerin bugün ellerde dolaşan Tevrat’ta, İncil’de, Kur’ân-ı Kerim’de aynı olduğu kesinlik kazanıyor.

Sadece bir tek dîn: Hanif dîni. Tek Allah’a inanan, Allah’a teslim olmaya götüren, ruhun, vechin, nefsin ve iradenin ALLAH’A TESLİMİNİ FARZ KILAN bir tek dîn olmuş insanlık tarihi boyunca. Sadece bir tek dîn! Mutlaka bütün dînler, Allah’ın bu devirdeki (hidayet devri), emrinin gereği olarak mutlaka bir araya gelmelidir. Aynı dînin salikleri olduğunu bütün insanlar öğrenmelidir. İşte çağımız hidayet çağıdır. Bu hidayet çağında bütün İnsanlar hidayete davet edileceklerdir. Hidayete erdirenler ve erenler bu devre damgalarını basacaklardır. Bu devir, hidayet devridir.

Allah razı olsun.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.