VAHİY V
ü Şeytanlar
da dostlarına vahyediyor:
6/EN'ÂM-112: Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin
aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli
gurûrâ(gurûran), ve lev şâe rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ
yefterûn(yefterûne).
Ve böylece peygamberlerin hepsine, insan ve cin
şeytanları düşman kıldık. Onlar, birbirlerine aldatarak güzel (süslü) sözler
vahyederler (fısıldarlar). Ve eğer Rabbin dileseydi, onu yapamazlardı. Artık
onları ve iftira ettikleri şeyleri terket (bırak).
6/EN'ÂM-121: Ve lâ te’kulû mimmâ lem yuzkerismullâhî
aleyhi ve innehu le fısk(fıskun), ve inneş şeyâtîne le yûhûne ilâ evliyâihim li
yucâdilûkum ve in eta’tumûhum innekum le muşrikûn(muşrikûne).
Ve üzerine Allah'ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin.
Ve muhakkak ki; o fısktır. Ve şeytanlar, mutlaka sizinle mücâdele etmeleri için
dostlarına vahyederler. Ve şâyet onlara itaat ederseniz (uyarsanız), mutlaka
siz müşrikler olursunuz.
ü İslâm âlemi tarafından
bilinen ve sevilen Allah’ın evliyalarının vahiy kavramı hakkında görüşleri şöyledir:
Niyaz-î Mısr-î Hazretleri
Vahiy dört kısımdır:
*Birici Cibril-i Emin vasıtasıyla peygamberlere vahiy olunur ve bu vahiy yalnız nebîlere mahsustur.
*İkinci vahiy ilham-î ki, bununla Cenâb-ı Hakk tevhîd ehlinin kalblerini nurlandırır ve onlara ilham yoluyla herşeyi vahiy eder.
*Üçüncüsü müşâfehe (ağızdan ağıza konuşma) ki tevhîd ehli görünen sûretlerden Cenâb-ı Hakk ile şifâen konuşur. Beyazîd-i Bistâmî Hazretleri bu hususta: “Ben Hakk’la otuz yıl konuştum, insanlar zannederler ki ben onlar ile konuşuyordum” buyurmuştur.
*Dördüncüsü ise tebliğ-i vahiy ki, Hakk’ın resûle inzal buyurduğu kitabın hükümlerini resûlün vârisleri olan kimseler ümmete tebliğ ederler.
İşte vahyin bu son üçü veliler ve tevhîd ehlinde bulunur. Ancak birincisi yani Cebrâil (A.S) vasıtasıyla olan vahiy yalnız peygamberlere mahsustur, velîlerde olmaz.
Şeyhül-Ekber Muhyiddin-i Arabî (R.A) Hazretleri’nin “Füsus ve Fütühât-i Mekkiye” gibi 2 eseriyle bu tebliği vahyi yaptığı muhakkaktır.
(Niyaz-î Mısr-î-Divan-ı Şerhi-Divân 12)
Mevlâna Celâleddin-i Rumî
Vahiy dört kısımdır:
*Birici Cibril-i Emin vasıtasıyla peygamberlere vahiy olunur ve bu vahiy yalnız nebîlere mahsustur.
*İkinci vahiy ilham-î ki, bununla Cenâb-ı Hakk tevhîd ehlinin kalblerini nurlandırır ve onlara ilham yoluyla herşeyi vahiy eder.
*Üçüncüsü müşâfehe (ağızdan ağıza konuşma) ki tevhîd ehli görünen sûretlerden Cenâb-ı Hakk ile şifâen konuşur. Beyazîd-i Bistâmî Hazretleri bu hususta: “Ben Hakk’la otuz yıl konuştum, insanlar zannederler ki ben onlar ile konuşuyordum” buyurmuştur.
*Dördüncüsü ise tebliğ-i vahiy ki, Hakk’ın resûle inzal buyurduğu kitabın hükümlerini resûlün vârisleri olan kimseler ümmete tebliğ ederler.
İşte vahyin bu son üçü veliler ve tevhîd ehlinde bulunur. Ancak birincisi yani Cebrâil (A.S) vasıtasıyla olan vahiy yalnız peygamberlere mahsustur, velîlerde olmaz.
Şeyhül-Ekber Muhyiddin-i Arabî (R.A) Hazretleri’nin “Füsus ve Fütühât-i Mekkiye” gibi 2 eseriyle bu tebliği vahyi yaptığı muhakkaktır.
(Niyaz-î Mısr-î-Divan-ı Şerhi-Divân 12)
Mevlâna Celâleddin-i Rumî
Allah’ın vahyi geldi. Can kulağınızı
açın da onu duyun. Çünkü mânâ kulağı açık olan kişiye, Allah hakîkati gören göz
ihsan eder. Dostun gönüle gelen hayali sana buluşma müjdesini verir. O hayal, o
zan seni alır, yakîne, tam inanca çeker götürür. (Mevlâna Hz. Divan-ı Kebir
c.I, 288)
Her an gökyüzünden gönüllere gizli olarak şöyle vahiyler gelmede: “Ne zamana kadar, tortu gibi yeryüzünde çöküp kalacaksınız? Göğe yükselin, göğe yükselin!” Ancak tembel olanlar, ağır canlılar şarap tortusu gibi dibe çökerler. Tortudan kendini kurtaran, arınan, temizlenen ise küpün üstüne çıkar. (Hz. Mevlâna Divan-ı Kebir c. I, 26)
Mesnevi Kitabından alıntılar
(Mesnevi 1850) O padişah, Ebul Hasan’ın ihsanına, kıskanmasına ait ne gibi huylar söylediyse aynen zuhur etti. Çünkü onun önünde giden levh-i mahfuz’dur... Neden mahfuzdur o levh? Hatadan muhafazalıdır!
Bu, ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya... Allah, doğrusunu daha iyi bilir ya, Allah vahyidir! Sofiler, bunu halktan gizlemek için gönül vahyi demişlerdir. Sen istersen onu gönül vahyi farzet... Gönül zaten onun nazargâhıdır... Gönül, ona agâh olunca nasıl hata eder?
(Mesnevi 1460) Ki Tanrı’nın o muammalarını anlayasın, gizlice ve açıkça söylenen sözleri idrak edesin. Böyle yaparsan can kulağı vahiy yeri olur.
Abdulkadir Geylâni Hazretleri
Allah’ın verdiği şeylerden kopup O’na yönelen ve meleklerle ünsiyeti neticesi onların sözlerini işitmeye ve muhtelif suretlerde kendilerini görmeye başlayan kişi, meleklerin sözlerine iyice alıştığı ve yüzlerini görmeye iştiyak duyduğu anda kendisi ile onlar arasında perde kaldırılır. Kalp bu safhaya geldikten sonra tekrar Allahû Tealâ onu perdeler. Kendi yakınlarının durumuna getirir. Burada ise sukûttan sonra olanlar olur. Allah onun kalbine vahyedeceğini vahyeder. Tıpkı Musa (A.S)’ın annesine vahyettiği gibi.
(Abdülkadir Geylâni Hazretleri’nin Sohbetler Kitabı s. 578)
Bilâl Nadir Hazretleri
Cebrail (A.S)’ın, bir tek ulûl azm peygamberlere geldiğini, onlara gelen (kitapla) emirle olduğunu; onlardan başkasına, evliyalara gelmeyeceğini söyleyenler vardır. Bu söz yanlıştır. Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Teâlâ “Biz arıya vahyettik, yapacaklarını bildirdik.” “Biz Musa’nın anasına bildirdik, vahyettik.” buyuruyor. Allahû Tealâ, “vahiy” diye söylüyor. Arının beyinin kalbine yapacaklarını doğdurdu. Ona da vahyettim diyor. Bunlara vahiy değil, ilhamdır demişler... Ben-i İsrail peygamberlerinden, velîyetullah olan bir kadına vahiy geliyor. Kadından peygamber olmayacağına göre; bu da tam tamına vahiydir. Hz. Meryem, Ben-i İsrail peygamberlerinin ümmetinden bir evliyadır. Ben-i İsrail peygamberleri ise Peygamberimiz (S.A.V)’in ümmetinin evliyaları gibidir. Hadîs-i şerif ile sabittir.
Peygamberimiz (S.A.V) ise bütün peygamberlerin
de baştacıdır. Bu da âyetle sabittir. Ben-i İsrail peygamberlerinin ümmetinden,
velîyetullah olan Hz. Meryem’e vahiy gelir de; onun peygamberi gibi olan
Peygamberimiz (S.A.V)’in ümmetindeki evliyalara, onun kat kat misli vahiy
gelmez mi? Veyahut da Allahû Tealâ ile Musa (A.S)’ın konuşması gibi karşılıklı
konuşamaz mı? (Zuhurati Bilâl-î Nadir Kitabı Hz Eyyüp konusu)
Mahmut Ustamanoğlu Hazretleri
Peki, Musa (A.S)’ın annesi peygamber miydi? Hayır. Demek peygamber olmayana da vahyedilebiliyor. Arıya vahyediliyor da Allah, velî kuluna etmez mi?
(Mahmut
Ustamanoğlu 27.09.2009 tarihinde“Hz. Allah arıya vahyetti” sohbetinden alıntı)
Said-i Nursi Hazretleri
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Size dört meseleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi:
Emirdağ Lâhikası | Yirmi Yedinci Mektubun Lahikas | 76
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Size, şahsıma ait birkaç meseleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi.
Emirdağ Lâhikası | Afyon Hapsinden Sonra Emirdağı | 260
Uzağa değil, o kabristana baktım. Kalbime ihtar edildi ki:
"Bu senin etrafındaki kabristanın, yüz İstanbul, içinde
vardır. Çünkü yüz defa İstanbul buraya boşalmış. Bütün İstanbul'un halkını
buraya boşaltan bir Hâkim-i Kadîrin hükmünden kurtulup müstesna kalamazsın; sen
de gideceksin."
Lemalar | Yirmi Altıncı Lem'a | 237
ONUNCU RİCA
Hattâ bir âhiret kardeşim, Muhacir Hafız Ahmed isminde bir zâtın
müthiş bir hastalığına ziyade merak ettim. Kalbime ihtar edildi: "Onu tebrik et. Herbir dakikası
bir gün ibadet hükmüne geçiyor." Zaten o zat sabır içinde şükrediyordu.
Lemalar | İkinci Lem'a | 16
Üçüncü Vecih:
Âlem-i İslâm'ın bu mübarek vatanın ahâlisine karşı pek şiddetli
itiraz ve ittihamlarını izâle etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lâzım
gelmiş diye kalbime ihtar edildi
Mektubat | Bu Mektup On İki Sene Evvel | 467 “
Kalbime ihtar edildi ki:
Bu ahali, bu tehlikeli asırda tam bir teselli ve söndürülmez bir nur ve
kuvvetli bir İmân ve saadet-i bâkiyeye bir doğru müjde istiyorlar ve fıtraten
arıyorlar
Lemalar | Yirmi Altıncı Lem'a | 260
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.