24 Eylül 2017 Pazar

AMİLÜSSALİHAT VI

AMİLÜSSALİHAT VI

Zikir, Kur’ân-ı Kerim anlamına geliyor. Ancak namaz anlamına gelmiyor. İnsanlar olayları hep farklı algılamışlar. Onlar bir tek âyet-i kerimeye göre namazın zikir olduğunu söylüyorlar. Namaz zikir değildir, namazın içinde Allah’ın ismi zikredilir, Kur’ân-ı Kerim âyetleri okunur. Onun için Allahû Tealâ Tâhâ Suresinin 14. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:

20/TÂHÂ-14: İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî.
Muhakkak ki Ben, Ben Allah'ım. Benden başka İlâh yoktur. Öyleyse Bana kul ol ve Beni zikretmek için namazı ikame et!

 “Beni zikretmek için namaz kıl” diyor. Bunlar da diyorlar ki: “Namaz da bir zikirdir.” Hayır, namaz zikir anlamına gelmiyor. Namazın anlamı ‘salât’ tır, Allah’ın kastettiği zikrin anlamı zikrullahtır yani Allah’ın isminin tekrarıdır.
Allahû Tealâ Muzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde zikrin yapılmasını emretmiştir,

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.

Ahzâb Suresinin 41. âyet-i kerimesinde günün yarısından fazla, yani çok zikretmeyi emretmiştir:

33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah'ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.

Nisâ Suresinin 103. âyet-i kerimesinde daimî zikri emretmiştir:

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.

Diğer taraftan televizyon kanallarında, dîni konuşmacıları dinlediğiniz zaman onların söylediklerine dikkat edin!  Onlar da zikri tarif ederken diyorlar ki: “Biz zikri yapıyoruz.” “Nasıl yapıyorsunuz?” diye sorduğunuzda: “İşte namaz kılıyoruz, namaz da bir zikirdir. Dolayısıyla vakitlerinde namazımızı kılıyoruz, daha sonra Kur’ân okuyoruz, o da bir zikirdir. Allahû Tealâ’nın bu emrini biz yerine getiriyoruz. Ayakta gezerken de otururken de bu işlemleri yapıyoruz.” diyorlar. Ancak, zikretmek Allahû Tealâ’nın farklı bir emridir ve amilüssalihatın yani ıslâh edici amellerin tek ilacıdır. Amilüssalihat yapanlar mutlaka Allah’ın yolunda olanlardır, mutlaka nefsi ıslâh olacak, dünya ve ahiret saadetine ulaşacak olanlardır. Allahû Tealâ tarafından mükâfatlandırılacak olanlardır. Hidayete ermek de daha önce söylediğimiz gibi, Tâhâ Suresinin 82. âyeti kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

20/TÂHÂ-82: Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 12 ihsanla) tövbe edenler ve (ikinci defa) âmenû (kalbine îmân yazıldığı için îmânı artan mü'min) olanlar ve salih amel (zikir) yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka Gaffar'ım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştırılır).

Allahû Teâlâ; Tâhâ Suresinin 82. âyeti kerimesinde hidayete ermenin amilüssalihatla olacağını,  Yûnus Suresinin 9. âyet-i kerimesinde’de yine amilüssalihatla hidayete erileceğini buyuruyor:

10/YÛNUS-9: İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).
Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.

Zikrin herkes tarafından yapılamayacağını Allahû Tealâ Mudessir Suresinin 56. âyet-i kerimesinde anlatıyor;

74/MUDDESSİR-56: Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), huve ehlut takvâ ve ehlul magfireh(magfireti).
Allah'ın dilediğinden başkası O'nu zikredemez. O (O'nun dilediği kimse), takva sahibidir ve mağfiret ehlidir (günahları sevaba çevrilmiş olan kimsedir).

“Allah’ın izin verdiğinden başkası zikredemez.” diyor. Yani Allah müsaade etmedikçe amilüssalihat gerçekleşmez. Ancak amilüssalihat yapanlar, yani Allah’ın müsaade ettiği, zikrin faydalı olmasına müsaade ettiği Allah’ı zikredenler, takva ehli ve mağfiret ehli olduğunu söylüyor.

Amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller) yapanlar:

4/NİSÂ-122: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve men asdaku minallâhi kîlâ(kîlen).
Ve onlar ki, âmenû olup, nefsi ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) salih amel işlediler, işte onları, altlarından nehirler akan cennetlere koyacağız, orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah'ın vaadi haktır (gerçektir). Ve Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?

Amilüssalihat yapmak için dünyaya geri dönmek isteyen müşrikler, mücrimler:

32/SECDE-12: Ve lev terâ izil mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn(mûkinûne).
Ve keşke mücrimleri, Rab'lerinin huzurunda başlarını eğerek: "Rabbimiz, biz gördük ve işittik. (Bundan sonra) bizi (dünyaya) geri döndür, salih amel yapalım. Muhakkak ki biz, mukinun (yakîn hasıl edenler) olduk." (derken) görseydin.

Allah’a ulaşmayı dilemeyen amilussalihatı iyi işler yapmak ve İslâm’ın 5 şartı zannedenler:

35/FÂTIR-37: Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).
Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz bizi (buradan) çıkar, yapmış olduklarımızdan başka (amel) salih amel yapalım.” Size orada (dünyada), tezekkür etmek isteyen kimsenin, tezekkür etmesine yetecek kadar bir ömür vermedik mi? Size nezir gelmedi mi? O halde (azabı) tadın. Artık zalimler için bir yardımcı yoktur.

32/SECDE-29: Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez."

Fasıklar ve dünyaya dalıp zikri unutanlar:

57/HADÎD-16:E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah'ın zikri ile ve Hakk'tan inen şeyle (Allah'ın nurları ile), âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.

58/MUCÂDELE-19:İstahveze aleyhimuş şeytânu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbuş şeytân(şeytâni), elâ inne hizbeşşeytâni humul hâsirûn(hâsirûne).
Şeytan onları kuşattı. Böylece Allah'ın zikrini onlara unutturdu. İşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır. Şeytanın taraftarları, gerçekten hüsranda olanlar, onlar değil mi?

23/MU'MİNÛN-99: Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn(rabbirciûni).
Onların birine ölüm geldiği zaman: “Rabbim, beni geri döndür.” dedi.
23/MU'MİNÛN-100: Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
“Böylece (geri gönderdiğin taktirde) terkettiğim salih amelleri (nefsi tezkiye edici ameli) işlerim.” Hayır, muhakkak ki onun söylediği söz, sadece (boş) bir kelimedir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların arkasında berzah (engel) vardır.

Konumuza kıyâmet gününden bir kesitle başlamıştık; Allahû Tealâ diyor ki:

26/ŞUARÂ-88: Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn(benûne).
Çocukların ve malın fayda vermediği gün (beni utandırma).
26/ŞUARÂ-89: İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm(selîmin).
Allah'a selîm (selâmete ermiş) kalple gelenler hariç.

7 grup kalbi selim olanlar;

1-Allaha ulaşmayı dileyenler.
2-Mürşidine ihsanla tabi olanlar.
3-Ruhunu ölmeden önce teslim edenler.
4-Fizik bedenini de Allaha kul ederek teslim edenler.
5-Nefsini teslim edenler.
6-Muhlisler, irşada ulaşanlar.
7-İradelerini Allah’a teslim edenler.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.