Kutsal kitaplardaki Hanif Dîni neden yaşanmıyor?
Allahû
Tealâ insanların mutluluğuna vetire olan ve 7 safha 4 teslimi anlatan Kutsal
kitabların hükümlerine uymayan kimsenin bir din üzere olmadığını buyurmakta.
5/MÂİDE-68:
Kul yâ ehlel kitâbi lestum alâ şey’in hattâ tukîmût tevrâte vel incîle ve mâ
unzile ileykum min rabbikum. Ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke
min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufran), fe lâ te’se alâl kavmil
kâfirîn(kâfirîne).
De ki;
"Ey Ehli Kitap! Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabb’iniz tarafından indirileni,
yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana
Rabb’inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır.
Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.
Allahû Tealâ 3 kitaplı dine sesleniyor. Hristiyanlara (yani
nasara’ya) İncil konusunda, yahudilere (yani musevilere) Tevrat konusunda
sesleniyor “ siz, size indirilen kitapları yerine
getirimedikçe siz hiçbir şey (bir din) üzerinde değilsiniz.“
Allahû
Tealâ 3 kitaptan bahsediyor; Tevrat’tan, İncilden ve “Sana indirilen“
ifadesiyle Kur’an-ı Kerim’den bahsediyor. Allahu Teala Tevrat’ta, İncil’de ve
Kur’an’da aynı emirleri vermiştir. 7 safha ve 4 teslim Tevrat’ta da, İncil’de
da, Kur’an’da da farzdır. İşte “Size
indirilen kitapları uygulamadıkça“ demek, bunları uygulamamaktır.
“Size
indirilen kitapları uygulamadıkça“ demesi, bu kitapların birbirinden farklı
olmadığının kesin işaretidir. Kurtuluş için herkesin kendisine indirilen kitabı
uygulaması lazım. O kitabın uygulanmasıysa, Allahu Teala’nın bütün kitapları bu
7 safha 4 teslimi içerdiği cihetle, 7 safha 4 teslimi uygulamak demektir.
5/MÂİDE-69: İnnellezîne
âmenû vellezîne hâdû ves sâbiûne ven nasârâ men âmene billâhi vel yevmil âhıri
ve amile sâlihan, fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki, âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler), ve Yahudiler, Sâbiiler ve Nasrânilerden (Hristiyanlardan) kim Allah’a ve âhir güne îmân eder ve nefsini ıslâh edici ameller (nefs tezkiyesi ) yaparsa onlara artık korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.
Muhakkak ki, âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler), ve Yahudiler, Sâbiiler ve Nasrânilerden (Hristiyanlardan) kim Allah’a ve âhir güne îmân eder ve nefsini ıslâh edici ameller (nefs tezkiyesi ) yaparsa onlara artık korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.
Hz.İsa da,
Hz.Musa’da, Hz.Muhammed (s.a.v) Efendimiz’de, Babamız Hz.İbrahim’in dinini
yaşamış ve halkına onu anlatmıştır. İlk insan ve ilk peygamber olan Hz.Adem
a.s.‘da Allah’ın bu tek dinini yaşamış ve herkesi o dine davet etmiştir.
Şimdi
anlayabiliyor musunuz şeytan insanlara nasıl bir oyun oynamış ve onları
birbirlerine düşman etmiştir. Onları birbirleri ile savaştırmış, 100 yıllar
süren din savaşları olmuştur. Her dinin kendi içinde birbirleriyle olan mezhep
kavgaları, insanları birbirinden uzaklaştırıp fırkalara ayırmıştır. Bu
fırkaları incelediğimizde 73 tane farklı inanç grubunun oluştuğunu gördük.
Oysaki Allahû Tealâ tek fırka oluşturmamızı, gruplara ayrılmamızı istiyor. Bu
durumda yapmamız gereken şey, Allah’ın bu emrini yani babamız Hz.İbrahim’in
hanif dinini yaşamaktır. Benim dinim, senin dinin, onun dini tartışmalarını
artık geride bırakmak, hepimizin kutsal kitaplarda Allah’ın yaşamamızı
emrettiği yegane dini yaşamak ana hedefimiz olmalıdır. Allah’ın hedef emirleri
olan tüm kutsal kitaplarda ayetlerle emredilen 7 safha 4 teslimi yaşamakla
yükümlüyüz.
Buraya kadar olan bölümde şunu gördük ki; Allah’ın
bütün dînlerdeki hükmü Allah’a teslim olmaktır. Şunu bilmeliyiz ki, bütün peygamberlerin, bütün kutsal
kitapların hedefleri aynıdır. O halde yapılan bütün açıklamalar sadece İslâm
dünyasına değil, bütün dinlerin sahiplerine ışık tutacaktır
Tevrat’takiler de,
İncil’dekiler de, Kur’ân-ı Kerim’dekiler de birbirinin aynı. Hepsi, O tek Allah’ın, her peygamberine
onun yaşadığı devirde verdiği aynı bilgiler. Kitabî bilgilerde hiçbir
değişiklik yok. Ama iblis, zaman içerisinde insanları Allah’ın yolundan
saptırmayı ve bütün mukaddes kitapları insanlara unutturmayı başarmıştır.
Kitapların bütününü mü? Hayır. Kitapların, insanları cennet saadetine ve dünya
saadetine ulaştıracak olan özelliklerini unutturmuştur. İşte bunun neticesinde
de museviler de, hristiyanlar da, İslâm âlemi de büyük kütleler itibariyle,
(insanların %90’dan fazlası) ne yazık ki asılları unutmuşlardır.
Bunun manası şudur:
Her peygamber; açıklamalarını yaptıktan sonra, insanları hidayete erdirdikten
sonra devirler geçmeye başlıyor. Geçen devirler içerisinde o peygamberlere
Hakk’ın indirdiği bütün hakikatleri, iblis adım adım insanlara öğrettiği ve
onların başka insanlara öğrettiği yanlış öğretileriyle yok ediyor, şeklini
değiştiriyor ve unutturuyor. özellikle insanları cennet ve dünya saadetine
ulaştıracak olan temel faktörleri yok ediyor. İstediği şey, bütün insanları
kendisiyle beraber cehenneme götürmek. Ve insanların dünya mutluluğunu
yaşamalarına mani olmak.
Eğer museviler
Tevrat’ın temelindeki Allah’a teslim olmak standartlarına tâbî olsalardı
mutlaka mü’min olacaklardı. Önce Allah’a ulaşmayı dileyeceklerdi, sonra da
mutlaka mürşidlerine ulaşacaklardı. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde de
musevîlerin, hristiyanların arasında mürşidler vardı. Ve her devirde de var
olmuşlardı. Hz. Musa’dan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelene kadar hep
mürşidler vardı ve hepsi kendi mürşidlerinden el alarak devirlerini
tamamladılar. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrine kadar geldiler ama
musevîlerin içinde de, hristiyanların içinde de bunların sayısı tabiatıyla çok
azdı. Bugün İslâm’ın içinde de sayıları çok azdır.
Her peygamber, her
resûl, kendi devrinde, kendine düşen vazifeyi yapar, sonra ölür. Ondan sonra
gelen devirde, o kavimde mutlaka hemen bir resûl vazifeli kılınır. Ama o artık
bir nebî değildir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra bütün kavimlerde
resûller hep var olmuştur. Ve bugün ne yazık ki o resûllerin söyledikleri
reddedilmektedir.
İşte gelecek günlerde
bütün insanlar öğrenecekler ki; Kur’ân-ı Kerim, İncil, Zebur, Tevrat, bütün
peygamberlere indirilenler, hepsi birbirinin aynıdır. Aynı şeriati
yüklenmişlerdir. İşte bu âyetler, aynı hususları tekrar tekrar açıklamak üzere
Allahû Tealâ tarafından indirilmiştir.
Allahû Tealâ,
kitapları olan Tevrat’ta ve İncil’de sahâbeden bahsetmektedir. Kur’ân-ı
Kerim’de Hz. Musa’dan, ona tâbî olanlardan; Hz. Davud’dan, ona tâbî olanlardan;
Hz. İsa’dan, ona tâbî olanlardan; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den ve O’nun
sahâbesinden bahsetmektedir. Ve her resûlden, her nebîden Allahû Tealâ
“nebîler, resûller” olarak bahsediyorsa, Kur’ân-ı Kerim’de verdiği peygamber,
nebî ve resûl isminin herbirisine aynı şeyleri söylemiştir.
Bütün kavimlerde şu anda Allah’ın resûlleri
yaşamaktadır. İşte dînlerin birleştirilmesi onlarla gerçekleşecektir.
Allahû Tealâ,
Tevrat’taki hükümleri tatbik edenlerin, musevîler arasındaki mü’minler olduğunu
ve “onlar mü’min değillerdir”, dediklerinin hükümleri tatbik etmeyenler
olduğunu söylüyor.
Tıpkı Kur’ân-ı
Kerim’de emredildiği gibi insanlar, Allah’a ulaşmayı dileseler, Allah onlara
mürşidlerini mutlaka gösterecektir. Ona tâbî olsalar Allahû Tealâ’dan 10 tane
ni’met alarak, mutlaka mü’min olacaklardır. Bunun gibi, hristiyanlar için de,
musevîler için de aynı şey geçerlidir. Ve herbirinin içlerinde mutlaka hayatta
olan Allah’ın mürşidleri vardır.
Allahû Tealâ,
Tevrat’ın aslı için aynı şeyi söylüyor. Ve bütün peygamberlerin temel vasfının
Allah’a teslim olmak olduğu da burada açıklanmaktadır. Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’e indirilen Kur’ân-ı Kerim’de, “Dîn İslâm’dır.” hükmünü bulursunuz.
Çünkü İslâm, Allah’a teslim olmak demektir.
O hüküm verenler,
korumakla görevli oldukları şeyle hüküm vermişlerdir. Zaman içinde bu konu
şekil değiştirmiştir. İnsanlar artık korumakla görevli oldukları bir noktaya
dikkat etmemeye başlamışlardır. Halbuki bütün devirlerde hem nebîler, hem
resûller, hem de mürşidler, Allah’ın temel hükümlerini korumakla vazifelidirler.
Öyleyse görülüyor ki;
aradan asırlar geçmiş ve iblis herşeyi değiştirmeyi başarmıştır. Böyle bir
dizaynda Allahû Tealâ’nın kitapları arasındaki hükümlerin, özelliklerin ve
hedeflerin bugün ellerde dolaşan Tevrat’ta, İncil’de, Kur’ân-ı Kerim’de aynı
olduğu kesinlik kazanıyor.
Sadece bir tek dîn:
Hanif dîni. Tek Allah’a inanan, Allah’a teslim olmaya götüren, ruhun, vechin,
nefsin ve iradenin ALLAH’A TESLİMİNİ FARZ KILAN bir tek dîn olmuş insanlık
tarihi boyunca. Sadece bir tek dîn! Mutlaka bütün dînler, Allah’ın bu devirdeki
(hidayet devri), emrinin gereği olarak mutlaka bir araya gelmelidir. Aynı dînin
salikleri olduğunu bütün insanlar öğrenmelidir. İşte çağımız hidayet çağıdır.
Bu hidayet çağında bütün İnsanlar hidayete davet edileceklerdir. Hidayete
erdirenler ve erenler bu devre damgalarını basacaklardır. Bu devir, hidayet
devridir.
Allah razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.