22 Temmuz 2016 Cuma

Kâinatın Yaratılışı VII

                                 Kâinatın Yaratılışı


81/TEKVÎR-15: Fe lâ uksimu bil hunnes(hunnesi).
Bundan sonra hayır, hünnese (merkezî çekim kuvvetine) yemin ederim.

81/TEKVÎR-16: El cevâril kunnes(kunnesi).
Cevalan edene (merkezî çekim kuvvetinin etrafında, yörüngede dönene).

            Merkezde 1 proton ve 1 çevre elektronundan oluşan atom bir hidrojen atomudur. Hidrojen atomu zâhiri âlemin başlangıç elementini oluşturur. Daha sonra Hidrojenin izotopları olarak tanımlanan iki atomdan müteşekkil deoteryum, 3 atomdan oluşan tirilyum ondan sonra daha çok atomdan müteşekkil helyum ve sırasıyla diğer başka elementler oluşturuldu. Bu atomlardan gazlar, sıvılar ve katılar meydana geldi. Kur'ân-ı Kerim'de, arşın evvelce su üzerinde olduğuna işaret buyrulmaktadır;

11/HÛD-7: Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin ve kâne arşuhu alel mâi li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve le in kulte innekum meb’ûsûne min ba’dil mevti le yekûlennellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).
“Hanginiz en güzel ameli yapacak?” diye sizi imtihan etmek için 6 günde (6 yevmde) semaları ve yeryüzünü yaratan O’dur. Ve O’nun arşı su üzerinde idi. Eğer sen: “Muhakkak ki siz, ölümden sonra beas edileceksiniz (diriltileceksiniz).” dersen, kâfir olan(inkâr eden, örten) kimseler mutlaka (şöyle) derler: “Bu ancak apaçık bir sihirdir.”

Görüyoruz ki, hidrojen molekülü ve oksijen atomu bir araya gelerek suyu oluşturuyor. Allah'u Tealâ yeni elementler vücuda getirerek gazları, sıvıları sonra katıları oluşturuyor. Olayın başlangıcında atomu ve atomla beraber hidrojeni görüyoruz. Hidrojen molekül ve arkadan diğer gazların birer birer yaratılması söz konusudur. Daha sonra moleküller ve elementler çoğaltılarak Allahû Tealâ tarafından sıvılar ve katılar oluşturuluyor. Böylece kâinat ortaya çıkıyor, zâhir oluyor.

21/ENBİYA-30: “Evelem yerellezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ retkan fe fetaknâhumâ, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy(in), e fe lâ yu’minûn(e).”
O inkâr edenler (kâfirler) görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) muhakkak ki göklerle yer birbiriyle bitişik iken, bir iken (bir tek noktayı oluştururken) Biz onları fetkettik (mekânlarından kopardık ve dağıttık) ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?

Enbiyâ Suresinin 30. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ, her canlı şey'in sudan yaratıldığını ifade etmektedir. Denizlerde tek hücreli amiplerden başlayan hayat zincirine, daha sonraları çok hücreli ve suda yaşayan, yeni canlı türleri ilâve olunuyor. Bunlar suda yaşayan çeşitli canlı hayvan türlerini meydana getiriyor. Rabbimiz, Nûr Suresinin 45. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

24/NÛR-45: Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih(batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn(ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ve Allah, bütün hayvanları sudan yarattı. Onların bir kısmı karnı üzerinde, bir kısmı iki ayağı üzerinde, bir kısmı da dört ayağı üzerinde yürür. Allah dilediği şeyi yaratır. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.

           Görülüyor ki, Yüce Rabbimiz suda başlayan hayatı, zamanla çeşitli su hayvanlarını yarattıktan sonra karaya sıçratmıştır. Su hayvanlarıyla başlayan ve karaya sıçrayan canlı hayatın neticede, çeşitli türde kara hayvanlarının oluşmasına sebep olduğunu yukarıdaki âyet-i kerime bize en güzel biçimde açıklıyor. Bu âyet-i kerimede başka işaretler de var. Özellikle bu canlı hayvan türlerinin en son şeklinin 4 ayaklı olmaları, bu suda ve karada devam eden yaratılış zincirinin en son halkasında 4 ayaklı maymun türünün olduğunu da açıklıyor. Karada yaratılan en son canlı türü olan maymunların bir gelişme süreci içerisinde, kromozomların giderek arttığını görüyoruz. 19 çift kromozomlu maymun türünden 33 çift kromozomlu orangutana kadar bir dizi maymun çeşitleri vardır. Eğer insan bu maymun türlerinin, sanıldığı gibi, bir devamı olsaydı 35 çift kromozomlu olması gerekirdi. Oysaki insan 23 çift kromozoma sahiptir. Böylece insanın maymundan türemesinin mümkün olmadığı kesindir.

Allahû Tealâ, insanı, bu dünya üzerinde değil, Allah'ın Katında (indi ilâhi'de) yaratıyor. Âdem A.S. ve Havva Anamız bu dünyada yaratılmadılar. Bu dünyaya indirildiler.

2/BAKARA-36: Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).
Fakat şeytan, ikisinin (ayağını) oradan kaydırdı. Böylece ikisini de içinde oldukları şeyden (ni’metten) çıkardı. Ve: “Birbirinize düşman olarak (dünyaya) inin. Sizin için (belli) bir zamana kadar yeryüzünde oturma ve faydalanma (geçimini temin etme) vardır.” dedik.

            Âdem A.S'ın vücudunu oluşturan toprak bu dünyanın toprağı ve çamuru değil, İndi İlâhi'nin toprağı ve çamurudur. Dünya, Âdem A.S.'ın indirildiği bir yerdir. Allahû Tealâ, dünya gezegenini, insan adı verilen bu en kıymetli mahlûkunu sinesinde barındırabilecek bir hüviyetle yarattı ve insanın emrine verdi. Sadece insan değil, insanla beraber cinler de dünya üzerine indirildi. Aynı koordinatlarda yaşayan "Cin" adı verilen gayb âleminin sakinleri de var. Fakat koordinatlar aynı olduğu halde boyutlar farklı olduğu için, yapı farklı olduğu için, ne onlar bizi, ne de biz onları göremiyoruz. Eğer bir insanın hücresindeki atom yapısına bakarsanız hâkim unsurun elektron, (-) elektrik yüklü elektron olduğunu göreceksiniz. Bir cinin de hücresindeki atom yapısına bakmanız mümkün olsaydı, onun da (+) elektrik yüklü pozitronun hâkim olduğu bir sistem içinde yaşamakta olduğunu görecektiniz. Zâhiri âlemin bütün atomları merkezde (+) elektrik yüklü protonlar, çevrede de (-) elektrik yüklü elektronlardan oluşur. Hâlbuki gayb âleminin bütün atomlarında merkezde (-) elektrik yüklü anti-protonlar ile çevrede de tam zıt yapıda (+) elektrik yüklü pozitronların olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bizim (-) elektrik yüklü olan elektronlarımız bütün dünyanın madde adını verdiği sisteminin yarısını içerirken diğer yarısını da (+) elektrik yüklü karşıt elektronlar oluşturuyor.

            Aynaya baktığımız zaman bir yaratık (Tek ve yegâne Yaratıcının yarattığı mahlûk) görürüz. Bir insan vücudu görürüz ve bu bir tek görüntünün arkasında 70 trilyon hücre vardır. Bu 70 trilyon hücrenin her birinde 23 çift kromozom var. Bu 23 çift kromozomun her biri, bizi tepeden tırnağa aynı standartlarda yeniden vücuda getirmek için bütün şifrelerin sahibidir. Aynaya baktığımız zaman bir tane insan görüyoruz; kendimizi ve hiçbir zaman aklımıza, aslında 3,2 katrilyon (70 trilyon* 23*2) tane kendimize baktığımız gelmiyor. Aynada bir tek kişi görürüz ama bu tek kişi bir kâinattır. Katrilyonlardan oluşan bir kâinat... Böyle bir dizaynda insan adı verilen bu mahlûk, bir spermle, bir ovumdan, sadece iki tane hücreden başlar. Ve ceninin, embriyonun dışı Allahû Tealâ’nın yarattığı bir çevreyle örtülmüştür. Bu çevrenin yaydığı dalga boyları öyle bir dalgalar sistemini oluşturur ki; plasenta denilen bu büyük organizatör, Allahû Tealâ’nın görev verdiği, doğumdan sonra atılan zavallı bir torba gibi görülen bu nesne, insan vücudunun bütün organlarının teşekkülünde sonsuz bir kılavuzdur. Ve insan teşekkül eder. Her doğum bir mucizedir.

Bu sadece fizik vücudumuz. Her şeyimizle bizi yeniden inşa edebilecek bütün özelliklere sahip olan katrilyonlarca hücreden oluşuyoruz, katrilyonlarca sistemlerden oluşuyoruz, katrilyonlarca bizden, kendimizden oluşuyoruz. Her kromozom bizi başkalarından farklı kılan bütün özellikleri ihtiva eder. Öyleyse bu varlığa dikkatle bakın, bir tek olarak gördüğünüz bu vücuda. Aslında eğer gerekli miktarda küçülebilseydik ve dışarıdan kendimize, o en küçük standartlarda bakabilseydik, bir kâinat görecektik. Bir gün Allahû Tealâ bizi de kalp gözümüzle adem’e alıp, adem’den yani yokluk’tan kâinata baktırırsa, o zaman bir insan vücudu, cinsiyetsiz bir insan vücudu şeklinde bir kâinat göreceğiz; yağmurlardan sonra çamurlu akan derelerin renginde, sarıyla kahverengi arası, hiç değişmeyen, her tarafı aynı renkte olan cinsiyetsiz bir insan vücudu.

Nötrinolar vasıtasıyla vücuda gelen elektron ve karşıt elektronlardan oluşan kütle, bir itiş enerjisiyle (kinetik enerjiyle), kâinatın büyümesine sebebiyet veriyor demiştik. Ve kâinat hâlâ büyüyor, kıyamet gününe kadar da büyümeye devam edecektir. Peki, bu ne zamana kadar devam edecek? Allah'ın, bütün güneş sistemlerine verdiği, kâinatı büyüten enerjisi sona erdiği güne kadar devam edecek. Kıyâmet günü kinetik enerji, itiş enerjisi, büyüten enerji sona erdiği için kâinatın büyümesi duracak. Enerjinin bittiği an Sur’a 1. defa üfürülecek ve büyüme duracak. Bu, zamanın da durmasıdır. Kıyâmet günü hayatta olanlar da Sur’a 1. üfürmeyle ölecekler. Ve büzülme başlayacak; gravitasyon yani büyük kütlelerin küçük kütleleri çekmesi. Büyüyen bir kâinat yerine küçülmeye başlayan bir kâinat;

75/KIYÂME-9: Ve cumiaş şemsu vel kamer(kameru).
Ve Güneş ve Ay birleştirildiği (zaman).

Bu zamanın tersine dönmesini sağlayacaktır. İşte böyle bir dizaynda kâinatın her tarafında, zaman, daha önce yaşayan insanların devrine geri döndüğünde bütün insanlar birer birer canlanacaklar. Kendi âlemlerinde yerçekimi kuvveti mevcut olmadığı için, yerçekimi kuvveti olan yegâne yere, Allah’ın İndi İlâhisi’ndeki Mahşer Meydanı’na ulaşacaklar. Herkes orada toplanacak. Sur’a ikinci defa üfürülecek ve canlı olan bu insanların hepsi ölecekler. İkinci ölümümüz, kıyâmet günü Mahşer Meydanı’nda olacak, bu dünyada değil. Sonra Sur’a üçüncü defa üfürülecek. Ve bütün insanlar, aynı yaşta cennet ve cehennem hayatını yaşamak üzere yeni bir enerji bedenlenmesi suretiyle bedenlenecekler.

Büyük patlamayla başlayan kâinatın yaratılışı, genişlemesi ve sonra da kâinatın tekrar tek bir noktaya doğru küçülmesi... Kâinatın yaratılışı ve kâinatın sonu...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.