Hz. Şuayb (A.S)
Bütün müşrikler gibi Medyen halkı da, kendilerini kurtuluşa çağıran
peygamberlerinin davetini engellemek için harekete geçtiler. Müşrikler, ona
gitmek isteyen insanların yoluna çıkar ve onun bir yalancı olduğunu söyleyerek,
“sizi atalarınızın dininden döndürür” diye iftira ederlerdi. Müminleri korkutur
ölümle tehdit ederlerdi.
7/A'RÂF-86: Ve lâ tak’udû bikulli sırâtın tû’ıdûne ve tasuddûne an
sebîlillâhi men âmene bihî ve tebgûnehâ ivecen vezkurû iz kuntum kalîlen fe
kesserekum vanzurû keyfe kâne âkıbetul mufsidîn(mufsidîne).
Tehdit (vaad ederek) ederek
her yola (üstüne) oturmayın. Ve O'na (Allah'a) âmenû olan kimseleri Allah'ın
yolundan men etmeyin. Ve onda (Allah'ın yolunda) bir eğrilik istiyorsunuz. Ve
hatırlayın! Siz az idiniz, sizi çoğalttı. Ve bakın, fesat çıkaranların sonları
nasıl oldu.
7/A'RÂF-87: Ve in kâne tâifetun minkum âmenû billezî ursiltu bihî ve
tâifetun lem yu’minû fasbirû hattâ yahkumallâhu beynenâ, ve huve hayrul
hâkimîn(hâkimîne).
Ve eğer içinizden bir kısmınız (bir grup), onunla gönderildiğim şeye
inanır ve bir kısmınız (diğer bir grup) inanmazsa, o taktirde Allah, aramızda hüküm
verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
Hz.
Şuayb çok namaz kılıyor ve öyle tanınıyordu. Müşrikler ise onu ve namazını
alaya alarak kendi çaplarında eğleniyor, namaz kılmasına dil uzatarak onu ve
yaptıklarını gereksiz ve değersiz göstermeye çalışıyorlardı. Her zaman olduğu
gibi alaylarla sonuç alamayan müşrikler
tehditlere başladılar ve tehditlerini gittikçe şiddetlendirdiler. Şuayb
(A.S), Allahû Tealâ’ya, yola gelmeyeceği belli olan kavmi ile arasını açması
için niyaz da bulundu. HÛD sûresinde şöyle buyurulmaktadır;
11/HÛD-87: Kâlû yâ şuaybu e salâtuke te’muruke en netruke mâ ya’budu
âbâunâ ev en nef’ale fî emvâlinâ mâ neşâ’(neşâu), inneke le entel halîmur
reşîd(reşîdu).
“Ya Şuayb! Babalarımızın
ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı
terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin
(rüşde erensin, irşad edensin).” dediler.
11/HÛD-88: Kâle yâ kavmi e reeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve
rezekanî minhu rızkan hasenâ(hasenen), ve mâ urîdu en uhâlifekum ilâ mâ enhâkum
anh(anhu), in urîdu illel ıslâha mesteta’tu, ve mâ tevfîkî illâ
billâh(billâhi), aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu).
(Şuayb şöyle ) dedi: “Eğer
ben, Rabbimden bir delil üzerinde isem ve beni kendinden güzel bir rızıkla
rızıklandırdı ise de görüşünüz (bu) mu? Sizi ondan men ettiğim şeyde size
muhalefet etmek istemiyorum. Sadece gücümün yettiği kadar ıslâh etmek
istiyorum. Benim başarım ancak Allah iledir. Ben, O'na tevekkül ettim ve O'na
yöneldim.”
11/HÛD-89: Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ
esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin
minkum bi baîd(baîdin).
Ey kavmim, bana karşı
gelmeniz, Nuh (A.S)'ın kavmine veya Hud (A.S)'ın kavmine veya Salih (A.S)'ın
kavmine isabet eden musîbetlerin bir benzerini, sakın size de isabet
ettirmesin! Ve Lut (A.S)'ın kavmi, sizden uzak değildir.
11/HÛD-90: Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyh(ileyhi), inne rabbî
rahîmun vedûd(vedûdun).
Ve Rabbinizin mağfiretini
isteyin (dileyin). Sonra O'na (Resûl veya mürşid önünde) tövbe edin. Muhakkak
ki benim Rabbim, rahmet eden (rahmet nuru gönderen) dir, Vedûd'dur (seven).
11/HÛD-91: Kâlû yâ Şuaybu mâ nefkahu kesîren mimmâ tekûlu ve innâ le
nerâke fînâ daîfâ(daîfen), ve lev lâ rehtuke le recemnâke ve mâ ente aleynâ bi
azîz(azîzin).
Şöyle dediler: “Ya Şuayb,
senin söylediklerinin çoğunu biz anlamadık! Ve gerçekten biz, seni içimizde
zayıf görüyoruz. Ve senin rahtın (sana destek olan gurubun) olmasaydı mutlaka
seni taşlardık. Ve sen, bize karşı üstün değilsin.”
11/HÛD-92: Kâle yâ kavmi e rahtî eazzu aleykum minallâh(minallâhi),
vettehaztumûhu verâekum zıhriyyâ(zıhriyyen), inne rabbî bi mâ ta’melûne
muhît(muhîtun).
Ey kavmim! Benim rahtım
(arkadaşlarım), sizin yanınızda Allah'tan daha mı üstün? Ve O'nu (Allah'ı)
unutarak arkanıza attınız (önem vermediniz). Muhakkak ki benim Rabbim,
yaptıklarınızı ihata eder (ilmi ile kuşatır).
11/HÛD-93: Ve yâ kavmi’melû alâ mekânetikum innî âmil(âmilun), sevfe
ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve men huve kâzib(kâzibun), vertekibû innî
meakum rakîb(rakîbun).
Ey kavmim, yapacağınız
(yapabileceğiniz) şeyi yapın! Muhakkak ki ben de yapıyorum. Onu alçaltan azap
kime gelir ve kim yalancıdır, yakında bileceksiniz. Ve gözleyin (bekleyin).
Muhakkak ki ben de sizinle beraber bekliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.