26 Temmuz 2016 Salı

Hz. Nuh (A.S) V

                                                                                          Hz. Nuh (A.S)


Allah’ı inkâr edenler için sadece ahirette değil bu dünyada da sıkıntılı bir hayat söz konusudur.  Ama Hz. Nuh’un bu ayetlerdeki sözlerinden açıkça anlaşıldığı gibi, eğer insanlar iman eder ve Allah’ın emirlerine uyarsa bu dünyada da, ahirette de çeşitli nimetlere kavuşacaktır. Aksi takdirde azaba uğrayacaklardır. Kur’an-ı Kerim’de buyurulmaktadır;

7/A'RÂF-94: Ve mâ erselnâ fî karyetin min nebiyyin illâ ehaznâ ehlehâ bil be’sâi ved darrâi leallehum yaddarraûn(yaddarraûne).
Ve Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını darlık ve sıkıntıya uğratmadığımız ülke yoktur ki; böylece onlar yalvarıp, yakarırlar.

7/A'RÂF-95: Summe beddelnâ mekânes seyyietil hasenete hattâ afev ve kâlû kad messe âbâenâd darrâu ves serrâu fe ehaznâhum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Sonra seyyiatin yerini hasenatla değiştirdik. Ne zaman ki çoğaldılar ve şöyle dediler. “Babalarımıza da şiddetli darlık ve ferahlık dokunmuştu. (Allah’tan bilmediler, ders almadılar). Bunun üzerine onları farkına varmadan (şuurunda değilken) aniden aldık.”

7/A'RÂF-96: Ve lev enne ehlel kurâ âmenû vettekav le fetahnâ aleyhim berekâtin mines semâi vel ardı ve lâkin kezzebû fe ehaznâhum bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
O ülkenin halkı eğer âmenû olsalardı ve takva sahibi olsalardı elbette onlara semadan ve yerden bereketler (bolluk) açardık. Fakat onlar yalanladılar. Böylece kazandıklarından dolayı onları aldık (cezalandırdık).

            Müşriklerin kötülüklerine aldırmayan Nuh (A.S), kuvvetli imanı ve engin sabrı ile davet yolunda sabır zırhına bürünmüş, tebliğ görevini var gücüyle yerine getiriyordu. Kâfirler ise tehdit, eziyet ve işkencelerle tebliğ faaliyetini engellemeye uğraşıyorlardı. Azgın kâfirler artık onun davetinden usanmış, tehdit ve eziyetle Nuh (A.S)’ın tebliğ faaliyetini engelleyemeyince sonunda onu taşlayarak öldürmekle tehdit ettiler.

26/ŞUARÂ-116: Kâlû le in lem tentehi yâ nûhule tekûnenne minel mercûmîn(mercûmîne).
Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer sen, gerçekten (bizi uyarmaktan) vazgeçmezsen, sen mutlaka taşlananlardan olacaksın.”
            
Hz. Nuh bu tehditlere kulak asmadı. Allah’a tevekkül ederek her şeye rağmen davetini devam ettireceğini açıkladı. İstedikleri kötülükleri yapsalar da ona bir zarar veremeyeceklerini çünkü Allah’ın kendisini gözettiğini söyledi. Allahû Tealâ, Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimiz (S.A.V.)’e Hz. Nuh ile ilgili şöyle buyurmuştur;

10/YÛNUS-71: Vetlu aleyhim nebe'e nûh(nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebure aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecmiû emrekum ve şurekâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne). 
Ve onlara Hz. Nuh’un haberini oku. Kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Benim (aranızda) durmam (bulunmam), Allah’ın âyetlerini zikretmem (hatırlatmam), size ağır geliyorsa, artık ben Allah’a tevekkül ettim (güveniyorum). Bundan sonra siz ve ortaklarınız, (yapacağınız) işinize karar verin. Sonra işleriniz size keder olmasın. Sonra da bana uygulayın (yerine getirin) ve beklemeyin.”

10/YÛNUS-72: Fe in tevelleytum fe mâ se’eltukum min ecr(ecrin), in ecriye illâ alâllâhi ve umirtu en ekûne minel muslimîn(muslimîne). 
Artık şâyet dönerseniz, sizden bir ücret de istemiyorum. Benim ücretim (varsa) yalnız Allah’a aittir. Ve ben teslim olanlardan olmakla emrolundum.

10/YÛNUS-73: Fe kezzebûhu fe necceynâhu ve men meahu fîl fulki ve cealnâhum halâife ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, fanzur keyfe kâne âkıbetul munzerîn(munzerîne). 
Fakat onu yalanladılar. Sonra Biz, onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Ve onları, halifeler kıldık ve âyetlerimizi yalanlayan kimseleri, (suda) boğduk. Artık bak, uyarılanların sonu nasıl oldu.

İnsanüstü bir çaba ve gayretle çaba sarf etmesine rağmen artık kendisine iman eden olmuyordu. Kâfirlerin hidayete ulaşma ihtimallerinin artık ortadan kalktığı bu günlerde, Cenab-ı Hakk’ın onlara tanıdığı mühlet de sona ermek üzereydi. O güne kadar asırlar boyunca bütün zorluklara göğüs germiş olan Hz. Nuh durumunu Allahû Tealâ’ya arz ederek şöyle dedi;

26/ŞUARÂ-117: Kâle rabbi inne kavmî kezzebûn(kezzebûni).
Nuh (A.S): “Rabbim, muhakkak ki kavmim beni tekzip etti (yalanladı).” dedi.

26/ŞUARÂ-118: Feftah beynî ve beynehum fethan ve neccinî ve men maiye minel mu’minîn(mu’minîne).
Bu durumda benimle onların arasını öyle bir açışla aç ki (ve böylece) beni ve mü’minlerden benimle beraber olanları kurtar.

71/NÛH-21: Kâle nûhun rabbi innehum asavnî vettebeû men lem yezidhu mâluhu ve veleduhû illâ hasârâ(hasâran).
(Nuh A.S): “Rabbim, muhakkak ki onlar bana asi oldular (isyan ettiler). Ve malı ve evlâdı kendisine hüsrandan başka bir şeyi artırmayan kimselere tâbî oldular.” dedi.

71/NÛH-22: Ve mekerû mekren kubbârâ(kubbâren).
Ve büyük hileler kurdular.

71/NÛH-24: Ve kad edallû kesîrâ(kesîren), ve lâ tezidiz zâlimîne illâ dalâlâ(dalâlen).
Ve (böylece) pekçoğunu dalâlette bırakmış oldular. Ve (Nuh A.S): “Zalimlerin, dalâletten başka bir şeyini artırma (zalimlerin, sapıklıklarını artır).”

71/NÛH-25: Mimmâ hatîâtihim ugrikû fe udhılû nâran fe lem yecıdû lehum min dûnillâhi ensârâ(ensâren).
Onlar hatalarından (büyük günahlarından) dolayı boğuldular. Sonra ateşe sokuldular. Artık kendileri için, Allah’tan başka bir yardımcı bulamadılar.

71/NÛH-26: Ve kâle nûhun rabbi lâ tezer alel ardı minel kâfirîne deyyârâ(deyyâren).
Ve Hz. Nuh: “Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden dolaşan bir kimse bırakma.” dedi.


71/NÛH-27: İnneke in tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciren keffârâ(keffâre).
Muhakkak ki eğer Sen, onları (yeryüzünde) bırakırsan, Senin kullarını dalâlete düşürürler ve facir kâfirden başka (evlât) doğurmazlar.

71/NÛH-28: Rabbigfirlî ve li vâlideyye ve li men dehale beytiye mu’minen ve lil mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti) ve lâ tezidiz zâlimîne illâ tebârâ(tebâren).
Rabbim, beni, annemi, babamı ve evime mü’min olarak girenleri ve mü’min kadınları ve mü’min erkekleri mağfiret et. Zalimlere helâkından başka bir şeyi artırma.

            Allahû Tealâ, Nuh(A.S)’ın duasını kabul etti. Kavminin kâfirlerini suda boğarak toptan helak edeceğini, onu ve müminleri ise kurtaracağını haber verdi. O ana kadar inanmış olanlar dışında, artık hiç kimsenin iman etmeyeceğini bildirdi. Ve kâfirler yüzünden daha fazla müteessir olmamasını tavsiye etti. Hz. Nuh’a bir gemi inşa etmesini emretti ve yapım süresince de ilahi himaye altında olacağını, müşriklerin bir zarar veremeyeceğini haber verdi.

11/HÛD-36: Ve ûhiye ilâ nûhın ennehu len yu’mine min kavmike illâ men kad âmene fe lâ tebteis bi mâ kânû yef’alûn(yef’alûne).
Ve Nuh’a: “Senin kavminden âmenû olmuş olanlar hariç, onlar asla mü’min olmayacak.” (diye) vahyedildi. Artık onların yapmış olduğu şeylerden dolayı sen, yeise kapılma.

11/HÛD-37: Vasnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrekûn(mugrekûne). 
Vahyimizle ve Bizim gözetimimizde gemiyi inşa et (yap)! Zulmedenler hakkında Bana hitap etme. Onlar, muhakkak ki; boğulacak olanlardır.

11/HÛD-38: Ve yasneul fulke ve kullemâ merre aleyhi meleun min kavmihi sehırû minh(minhu), kâle in tesharû minnâ fe innâ nesharu minkum kemâ tesharûn(tesharûne).
Ve o gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri ona her uğradıklarında onunla alay ettiler. (Nuh (A.S) şöyle) dedi: “Eğer bizimle alay ediyorsanız sonra da muhakkak ki; biz, sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz.”

11/HÛD-39: Fe sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).
Kendisine alçaltacak bir azap gelecek kimseleri artık yakında bileceksiniz. Ve onun üzerine, kalıcı azap nüfuz edecek.

11/HÛD-40: Hattâ izâ câe emrunâ ve fâret tennûru kulnâhmil fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu ve men âmen(âmene), ve mâ âmene meahû illâ kalîl(kalîlun). 
Ve emrimiz gelince, tennur kaynadı. “O zaman her şeyden, iki unsurdan oluşan (bir dişi ve bir erkek) bir çifti ve haklarında söz geçmiş olanlar (boğulacakların sözü: âyet-37) hariç, aileni ve âmenû olanları onun içine yükle.” dedik. Az kişiden başkası, onunla beraber âmenû olmadı.

11/HÛD-41: Ve kâlerkebû fîhâ bismillâhi mecrâhâ ve mursâhâ, inne rabbî le gafûrun rahîm(rahîmun). 
Ve ona binin. Onun yüzmesi ve demir atması (durması) Allah’ın adıyladır. Muhakkak ki benim Rabbim mutlaka Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen).

MU'MİNÛN sûresinde ise şöyle anlatılmaktadır;

23/MU'MİNÛN-26: Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn(kezzebûni).
(Nuh A.S) dedi ki: “Rabbim, beni yalanladıkları için bana yardım et.”

23/MU'MİNÛN-27: Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne).
Böylece ona, gözümüzün önünde (Bizim denetimimizde) ve vahyimizle bir gemi yapmasını vahyettik. Böylece emrimiz geldiği ve tennur kaynadığı zaman hemen ona (gemiye) her çiftten ikişer tane ve ehlini bindir. Onlardan, haklarında bir söz (hüküm) geçenler hariç. Ve zulmedenler hakkında Bana hitap etme (onlar için bir şey, bir af isteme). Muhakkak ki onlar, boğulacak olanlardır (boğulmalarına daha önce hükmedilmiş olanlardır).

23/MU'MİNÛN-28: Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece sen ve seninle beraber olan kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Zalim kavimden bizi kurtaran Allah’a hamdolsun.” de.

23/MU'MİNÛN-29: Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâreken ve ente hayrul munzilîn(munzilîne).
Ve de ki: “Rabbim, beni mübarek bir inişle indir. Ve Sen, indirenlerin en hayırlısısın.”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.