Hz. Nuh (A.S)
Müşriklerin
Hz. Nuh’un peygamberliğini kabul edemeyişlerinin bir nedeni de onun bir beşer,
sıradan bir insan olarak görmeleriydi.
23/MU'MİNÛN-23: Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’
budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Ve andolsun ki Nuh (A.S)’ı kendi kavmine gönderdik. O zaman
(onlara): “Ey kavmim! Allah’a kul olun. Sizin için O’ndan başka İlâh yoktur.
Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?”
dedi.
23/MU'MİNÛN-24: Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ
beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele
melâikeh(melâiketen), mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).
Onun kavminden kâfir olanların ileri gelenleri: “Bu, sizin
gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Size üstün gelmek (hükmetmek)
istiyor. Ve eğer Allah dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Atalarımızdan
bunun hakkında bir şey işitmedik.” dediler.
İnkârcılar,
hak üzere olduklarını iddia ediyor ve atalarından duyup öğrendiklerinin doğru
olduğunu savunuyor, körü körüne atalarını taklit etmek yüzünden yanlış yolda
olduklarını akıl edemiyorlardı. İnsanlar çağlar boyu atalarının dinine sahip
çıkmak gerekçesiyle, nebi ve resullerinin dile getirdikleri gerçeği görmeyi
reddetmişler, hatta gerçeği inkâr etmişler ve bu yüzden de büyük azaba
çarptırılmışlardır. Allahû
Tealâ, Kureyş liderlerinin de aynı düşünceyi taşıdıklarını bildirirken şöyle
buyurmaktadır;
43/ZUHRÛF-22: Bel kâlû innâ vecednâ âbâenâ
alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muhtedûn(muhtedûne).
Hayır, (onlar) dediler ki: “Gerçekten biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve muhakkak ki biz, onların izi üzerinde hidayete erenleriz.”
Hayır, (onlar) dediler ki: “Gerçekten biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve muhakkak ki biz, onların izi üzerinde hidayete erenleriz.”
43/ZUHRÛF-23: Ve kezâlike mâ erselnâ min
kablike fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ vecednâ âbâenâ alâ
ummetin ve innâ alâ âsârihim muktedûn(muktedûne).
Ve tıpkı bunun gibi, senden önce bir ülkeye bir nezir göndermiş olmadık ki, onun (o ülkenin) refah içinde olanları: “Muhakkak ki biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve mutlaka biz, onların izlerine tâbî olanlarız.” dememiş olsunlar.
Ve tıpkı bunun gibi, senden önce bir ülkeye bir nezir göndermiş olmadık ki, onun (o ülkenin) refah içinde olanları: “Muhakkak ki biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve mutlaka biz, onların izlerine tâbî olanlarız.” dememiş olsunlar.
43/ZUHRÛF-24: Kâle e ve lev ci’tukum bi ehdâ
mimmâ vecedtum aleyhi âbâekum, kâlû innâ bi mâ ursıltum bihî kâfirûn(kâfirûne).
(Nezirlerin hepsi): “Size babalarınızı üzerinde
bulduğunuz şeyden (dînden) daha çok hidayete erdirecek olanı getirmiş olsam da
mı?” dediler. (Onlar da): “Muhakkak ki biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz
şeyi inkâr edenleriz.” dediler.
43/ZUHRÛF-25: Fentekamnâ minhum fanzur keyfe
kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Bunun üzerine onlardan intikam aldık. İşte bak, yalanlayanların akıbeti (sonu) nasıl oldu!
Bunun üzerine onlardan intikam aldık. İşte bak, yalanlayanların akıbeti (sonu) nasıl oldu!
Bir
beşerin peygamberliğini kabullenemeyip kendi elleriyle yaptıkları heykellere
tapan müşrikleri usanmadan hidayete çağıran Hz. Nuh, kendisine yapılan
kötülüklere karşı sabrediyor, öfke ve kızgınlık göstermeksizin onlara sevgiyle
davranıyordu. Allah Tarafından görevlendirilen bir peygamber olduğunu söylüyor;
Allah’ın vahiy yoluyla kendisine gönderdiği, dünya ve ahiret saadetini
sağlayacak prensipleri tebliğ ettiğini açıklıyordu. Kur’an-ı Kerim’de
buyurulmaktadır ki;
7/A'RÂF-59: Lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî
fe kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu,, innî ehâfu aleykum
azâbe yevmin azîm (azîmin).
Andolsun, Nuh (a.s)’ı kavmine
gönderdik. O zaman şöyle dedi: “Ey kavmim, Allah’a kul olun! Sizin için O’ndan
başka ilâh yoktur. Muhakkak ki; ben, o büyük günün azabının üzerinize
olmasından korkuyorum.”
7/A'RÂF-60: Kâlel meleu min kavmihî innâ
le nerâke fî dalâlin mubîn(mubînin).
Kavminin ileri gelenleri: “Muhakkak ki; biz seni apaçık bir dalâlet içinde görüyoruz.” dediler.
Kavminin ileri gelenleri: “Muhakkak ki; biz seni apaçık bir dalâlet içinde görüyoruz.” dediler.
7/A'RÂF-61: Kâle yâ kavmi leyse bî
dalâletun ve lâkinnî resûlun min rabbil âlemin (âlemîne).
Ey kavmim, ben dalâlette değilim! Ve fakat ben, âlemlerin Rabbinden bir resûlüm.
Ey kavmim, ben dalâlette değilim! Ve fakat ben, âlemlerin Rabbinden bir resûlüm.
7/A'RÂF-62: Ubelligukum risâlâti rabbî ve
ensahu lekum ve a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Size Rabbimin risalelerini (gönderdiklerini) tebliğ ediyorum (ulaştırıyorum). Ve size nasihat ediyorum (öğüt veriyorum). Ve sizin bilmediğiniz şeyleri ben Allah’tan öğreniyorum (biliyorum).
Size Rabbimin risalelerini (gönderdiklerini) tebliğ ediyorum (ulaştırıyorum). Ve size nasihat ediyorum (öğüt veriyorum). Ve sizin bilmediğiniz şeyleri ben Allah’tan öğreniyorum (biliyorum).
7/A'RÂF-63: E ve acibtum en câekum zikrun
min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum ve li tettekû ve leallekum
turhamûn (turhamûne).
Sizi uyarması ve takva sahibi olmanız için, içinizden
bir adama, Rabbinizden bir zikrin gelmesine mi şaşırdınız? Ve böylece rahmet
olunursunuz.
7/A'RÂF-64: Fe kezzebûhu fe enceynâhu
vellezîne meahu fil fulki ve agraknâllezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû
kavmen amîn(amîne).
Fakat onu yalanladılar, bu yüzden onu ve gemide onunla
beraber olanları kurtardık. Ve âyetlerimizi yalanlayanları boğduk. Muhakkak ki;
onlar âmâ (kör) bir kavim oldular.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.