Hz. İbrahim (A.S)
Ancak, hakkında mağfiret dilemeyi sürdürdüğü babasının inatçı bir Allah
düşmanı olduğunu ve bu tutumunu değiştirmeyeceğini anlayınca babası ile
ilişkilerini sona erdirdiğini açıkladı.
9/TEVBE-114: Ve mâ kânestigfâru ibrâhîme li ebîhi illâ an mev’ıdetin
vaadehâ iyyâh(iyyâhu), fe lemmâ tebeyyene lehû ennehuaduvvun lillâhi teberre’e
minh(minhu), inne ibrâhîme le evvâhun halîm(halîmun).
Ve İbrâhîm'in babası için mağfiret dilemesi olamaz (olmaz). Yalnız ona
vaadettiği vaad hariç. Fakat onun (babasının), Allah'ın düşmanı olduğu, ona
belli olduğu (beyan edildiği) zaman, ondan uzaklaştı. İbrâhîm muhakkak ki evvah
(yüreği çok sızlayan)tır, halîm (çok merhametli)dir.
Hz. İbrahim, önceki pek
çok kavmin peygamberlerini yalanlamaları yüzünden felaketlere
çarptırıldıklarını haber veriyor, başlarına aynı şeylerin gelmesini
istemiyorlarsa putları bırakarak sadece Allah’a iman ve ibadet etmelerini ve Allah’tan
başka yardımcılarının olmadığını artık görmelerini tavsiye ediyordu.
29/ANKEBÛT-16: Ve ibrâhîme iz kâle li kavmihî’budûllâhe
vettekûh(vettekûhu), zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve İbrâhîm (A.S), kavmine:
"Allah'a kul olun ve O'na karşı takva sahibi olun. Eğer siz biliyorsanız,
bu sizin için daha hayırlıdır." demişti.
29/ANKEBÛT-17: İnnemâ ta’budûne min dûnillâhi evsânen ve tahlukûne
ifkâ(ifken), innellezîne ta’budûne min dûnillâhi lâ yemlikûne lekum rızkân,
febtegû indallâhir rızka va’budûhu veşkurû leh(lehu), ileyhi turceûn(turceûne).
Fakat siz, Allah'tan başka
putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Muhakkak ki sizin, Allah'tan
başka taptıklarınız, size rızık vermeye malik değillerdir. Öyleyse rızkı,
Allah'ın katından isteyin ve O'na kul olun ve O'na şükredin. O'na
döndürüleceksiniz.
29/ANKEBÛT-18: Ve in tukezzibû fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve mâ
aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu).
Ve eğer tekzip ederseniz (yalanlarsanız), sizden önceki ümmetler de
tekzip etmiştiler. Resûllerin üzerine apaçık tebliğden başka bir (sorumluluk)
yoktur.
Tarihin hiçbir
döneminde, müminlerle kâfirler arasında bir dostluk olmamıştır. Müminler, her
devirde, davetten yüz çevirerek kendilerine düşman kesilen ve daveti engellemek
için bütün güçlerini sarf eden küfür ehlinden uzak olduklarını açıklama
gereğini duymuşlardır. Peygamberlerin tebliğ görevlerini sabırla devam
ettirmeleri, buna karşılık müşriklerin bu daveti engelleme teşebbüsleri
şeklinde seyreden iman-küfür mücadelesi, müminlerle kâfirler arasındaki
ilişkiyi tamamen koparmıştır. Zira bu iki grubun her birinin yönelişi ve hayat
gayesi farklıdır, bu fark dostluğu imkânsız kılar. Bu gerçek, KÂFİRÛN sûresinde şöyle dile
getirilmiştir;
109/KÂFİRÛN-2: Lâ a’budu mâ
ta’budûn(ta’budûne).
Ben sizin taptığınız (kul olduğunuz) şeylere tapmam (kul olmam).
Ben sizin taptığınız (kul olduğunuz) şeylere tapmam (kul olmam).
109/KÂFİRÛN-3: Ve lâ entum âbidûne mâ
a’bud(a’budu).
Ve siz, benim kul olduğuma (Allah’a) kul olacak değilsiniz.
Ve siz, benim kul olduğuma (Allah’a) kul olacak değilsiniz.
109/KÂFİRÛN-4: Ve lâ ene âbidun mâ abedtum.
Ve ben de sizin taptığınız şeylere (kul olacak) tapacak değilim.
Ve ben de sizin taptığınız şeylere (kul olacak) tapacak değilim.
109/KÂFİRÛN-5: Ve lâ entum âbidûne mâ
a’bud(a’budu).
Ve siz benim kul olduğum (Allah’a) kul olacak değilsiniz.
Ve siz benim kul olduğum (Allah’a) kul olacak değilsiniz.
Bununla ilgili MUMTEHİNE-4 ve ZUHRÛF-26, 27, 28’i okuyalım inşallah;
60/MUMTEHİNE-4: Kad kânet
lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meah(meahu), iz kâlû li kavmihim
innâ bureâu minkum ve mimmâ ta’budûne min dûnillâhi kefernâ bikum, ve bedee
beynenâ ve beynekumul adâvetu vel bagdâu ebeden hattâ tû’minû billâhi vahdehû,
illâ kavle ibrâhîme li ebîhi le estagfirenne leke ve mâ emliku leke minallâhi
min şey’İn, rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr(masîru).
Hz. İbrâhîm ve onunla beraber olanlar sizin için güzel bir örnek olmuştur. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Muhakkak ki biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptığınız şeylerden uzağız, sizi inkâr ediyoruz. Ve siz, Allah’ın tek oluşuna inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda ebediyyen düşmanlık ve öfke başladı.” Hz. İbrâhîm’in, babasına: “Senin için mutlaka istiğfar edeceğim (mağfiret dileyeceğim). (Ancak) Allah’tan sana gelecek bir şeyi önlemeye malik değilim, sözü (demesi) hariç. Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik. Ve Sana yöneldik. Ve masîr (varış, dönüş, ulaşma), Sana’dır.”
Hz. İbrâhîm ve onunla beraber olanlar sizin için güzel bir örnek olmuştur. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Muhakkak ki biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptığınız şeylerden uzağız, sizi inkâr ediyoruz. Ve siz, Allah’ın tek oluşuna inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda ebediyyen düşmanlık ve öfke başladı.” Hz. İbrâhîm’in, babasına: “Senin için mutlaka istiğfar edeceğim (mağfiret dileyeceğim). (Ancak) Allah’tan sana gelecek bir şeyi önlemeye malik değilim, sözü (demesi) hariç. Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik. Ve Sana yöneldik. Ve masîr (varış, dönüş, ulaşma), Sana’dır.”
43/ZUHRÛF-26: Ve
iz kâle ibrâhîmu li ebîhi ve kavmihî innenî berâun mimmâ ta’budûn(ta’budûne).
Ve Hz. İbrâhîm, babasına ve kavmine: “Muhakkak ki
ben, sizin taptığınız şeylerden uzağım.” demişti.
43/ZUHRÛF-27:
İllellezî fataranî fe innehu se yehdîn(yehdîne).
Ancak beni yaratan hariç. Çünkü muhakkak ki O, beni
hidayete erdirecektir.
43/ZUHRÛF-28: Ve
cealehâ kelimeten bâkıyeten fî akıbihî leallehum yerciûn(yerciûne).
Ve onu, zürriyeti içinde bâki (kalıcı) bir kelime kıldı. Umulur ki
böylece onlar (putlardan) dönerler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.