Hz. İbrahim (A.S)
ŞUARÂ suresinde de
şu şekilde anlatılmaktadır;
26/ŞUARÂ-69: Vetlu aleyhim nebee ibrâhîm(ibrâhîme).
Ve onlara İbrâhîm (A.S)'ın
haberini tilâvet et (oku)!
26/ŞUARÂ-70: İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ ta’budûn(ta’budûne).
Babasına ve onun kavmine:
“Taptığınız şey nedir?” demişti.
26/ŞUARÂ-71: Kâlû na’budu asnâmen fe nezallu lehâ âkifîn(âkifîne).
“Biz putlara tapıyoruz.
Böylece onlara devamlı ibadet edeceğiz.” dediler.
26/ŞUARÂ-72: Kâle hel yesmeûnekum iz ted’ûn(ted’ûne).
(İbrâhîm A.S): “Dua ettiğiniz
zaman sizi işitiyorlar mı?” dedi.
26/ŞUARÂ-73: Ev yenfeûnekum ev yedurrûn(yedurrûne).
Yoksa size fayda veya zarar
veriyorlar mı?
26/ŞUARÂ-74: Kâlû bel vecednâ âbâenâ kezâlike yef’alûn(yef’alûne).
“Hayır, babalarımızı böyle
yapıyor (ibadet ediyor) bulduk.” dediler.
26/ŞUARÂ-75: Kâle e fe raeytum mâ kuntum ta’budûn(ta’budûne).
(İbrâhîm A.S): “Öyleyse
taptığınız şeylerin ne olduğunu gördünüz mü?” dedi.
26/ŞUARÂ-76: Entum ve âbâukumul akdemûn(akdemûne).
Siz ve sizin, geçmişteki
babalarınızın (taptığı şeyleri).
26/ŞUARÂ-77: Fe innehum aduvvun lî illâ rabbel âlemîn(âlemîne).
Muhakkak ki onlar, benim için
düşmandır ama âlemlerin Rabbi hariç.
26/ŞUARÂ-78: Ellezî halakanî fe huve yehdîn(yehdîni).
Beni yaratan da hidayete
erdiren de O'dur.
26/ŞUARÂ-79: Vellezî huve yut’ımunî ve yeskîn(yeskîni).
Ve beni yediren ve içiren,
O'dur.
26/ŞUARÂ-80: Ve izâ maridtu fe huve yeşfîn(yeşfîni).
Ve hastalandığım zaman bana
şifa veren, O'dur.
26/ŞUARÂ-81: Vellezî yumîtunî summe yuhyîn(yuhyîni).
Ve beni öldürecek, sonra (da)
beni diriltecek olan, O'dur.
26/ŞUARÂ-82: Vellezî atmeu en yagfira lî hatîetî yevmed dîn(dîni).
Ve dîn günü, benim hatalarımı
mağfiret etmesini umduğum da O'dur.
26/ŞUARÂ-83: Rabbi heb lî hukmen ve elhıknî bis sâlihîn(sâlihîne).
Rabbim bana hikmet bağışla ve
beni salihlere dahil et.
26/ŞUARÂ-84: Vec’al lî lisâne sıdkın fîl âhırîn(âhırîne).
Ve beni, sonrakilerin
lisanlarında sadık kıl (sonraki nesiller arasında benim anılmamı sağla).
26/ŞUARÂ-85: Vec’alnî min veraseti cennetin naîm(naîmi).
Ve beni, ni'metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl.
Ancak diğer
peygamberler gibi, O da kör gözler, sağır kulaklar ve mühürlü kalplerle
karşılaştı. Uzun süren davetinde başta babası Azer olmak üzere toplumun çoğunluğu
kendisine inanmadı, ilahları hakkında söylediklerinden dolayı da ona düşmanlık
besleyip onu tehdit ettiler. Kur’an-ı Kerim, müşriklerin bu değişmez tavrı için
şöyle buyurmaktadır;
7/A'RÂF-194: İnnellezîne ted’ûne min dûnillâhi ıbâdun emsâlukum fed’ûhum
felyestecibû lekum in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).
Muhakkak ki; Allah'tan başka
dua ettikleriniz sizler gibi kullardır. Öyleyse onları çağırın. Eğer doğru
sözlü iseniz böylece size (sizin duanıza) icabet etsinler (duanızı yerine
getirsinler).
7/A'RÂF-195: E lehum erculun yemşûne bihâ, em lehum eydin yabtışûne
bihâ, em lehum a’yunun yubsırûne bihâ, em lehum âzânun yesmeûne bihâ, kulid’û
şurekâekum summe kîdûni fe lâ tunzırûn(tunzırûne).
Onların, onlarla yürüdükleri
ayakları mı var? Veya onlarla tuttukları elleri mi var? Veya onlarla gördükleri
gözleri mi var? Veya onlarla işittikleri kulakları mı var? Söyle (onlara)
ortaklarını çağırsınlar, sonra bana tuzak kursunlar. Böylece göz açtırmayın
(fırsat vermeyin).
7/A'RÂF-196: İnne veliyyiyallâhullezî nezzelel kitâbe ve huve yetevelles
sâlihîn(sâlihîne).
Muhakkak ki; Kitab'ı (Kur'ân-ı
Kerim'i) indiren Allah benim dostumdur. Ve O, salihlere velîlik yapar
(dosttur).
7/A'RÂF-197: Vellezîne ted’ûne min dûnihî lâ yestetîûne nasrakum ve lâ
enfusehum yensurûn(yensurûne).
O'ndan başka dua ettiğiniz
şeyler (çağırdıklarınız) size yardım etmeye muktedir değillerdir (güç
yetiremezler) ve kendilerine de yardım edemezler.
7/A'RÂF-198: Ve in ted’ûhum ilel hudâ lâ yesme’û, ve terâhum yenzurûne
ileyke ve hum lâ yubsırûn(yubsırûne).
Ve onları eğer hidayete (Allah'a ulaşmaya) çağırırsanız işitmezler. Ve
onları sana bakar görürsün ve onlar görmezler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.