Hz. Hûd (A.S)
Onüç kavimden oluşan Âd kavmi verimli
topraklara sahipdi. Zengin bir toplum olarak yüksek binalar, saray ve kaleler
inşa etmişler, kendilerini dünya sevgisine, israfa ve üstünlük duygusuna
kaptırmışlardı. Aralarında zulüm ve haksızlıklar alıp yürümüştü.
26/ŞUARÂ-124: İz kâle lehum ehûhum hûdun e lâ
tettekûn(tettekûne).
Onların kardeşi Hud (A.S) onlara: “Siz
takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?”
demişti.
26/ŞUARÂ-125: İnnî lekum resûlun emîn(emînun).
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir
resûlüm.
26/ŞUARÂ-126: Fettekullâhe ve etîûn(etîûni).
Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun
(Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
26/ŞUARÂ-127: Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr(ecrin),
in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne).
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
26/ŞUARÂ-128: E tebnûne bi kulli rîın âyeten
ta’besûn(ta’besûne).
Bütün yüksek tepelere, âyet (eserler)
bina ederek abesle mi iştigal (boşuna mı uğraşıyorsunuz) ediyorsunuz?
26/ŞUARÂ-129: Ve tettehızûne mesânia leallekum
tahludûn(tahludûne).
Ve (bu dünyada) ebedî kalacağınızı
umarak, yapıtlar ediniyorsunuz.
26/ŞUARÂ-130: Ve izâ betaştum betaştum
cebbârîn(cebbârîne).
Ve yakaladığınız zaman cebirle
(zorbalıkla) yakaladınız (zulmettiniz).
26/ŞUARÂ-131: Fettekullâhe ve etîûn(etîûni).
Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun
(Allah’a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
26/ŞUARÂ-132: Vettekûllezî emeddekum bimâ
ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve bildiğiniz (sizlere öğrettiği)
şeylerle size yardım eden (Allah’a) karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı
dileyin).
26/ŞUARÂ-133: Emeddekum bi en’âmin ve benîn(benîne).
Size hayvanlar ve oğullarla yardım etti.
26/ŞUARÂ-134: Ve cennâtin ve uyûn(uyûnin).
Ve bahçelerle ve pınarlarla…
Allahû
Teâlâ, hak yoldan uzaklaşmış ve zulme dalmış Âd kavmini kurtuluşa çağırması
için Hz. Hûd’u peygamber olarak görevlendirdi. Ayeti Kerimelerde “onların
kardeşi Hud (A.S)” denmektedir, yani nebinin; o kavmin içinden, onlardan bir
peygamber olduğu belirtilmektedir. Çünkü bir kavmi en iyi tanıyan, onlara sevgi
ve merhamet duyan ancak içlerinden biri olur. Bu yakınlığın önemi dolayısıyla
Cenab-ı Hak, Hz. Lut gibi bir kaçı hariç, her kavme peygamber olarak, bir
yabancıyı değil, içlerinden birini göndermiş ve ilgili ayetlerde bu yakınlığa
işaret edilmiştir. Hz. Hûd, Allahû Teâlâ’nın ebedi mesajını kavmine ulaştırmaya
çalıştı; Allah’a şirk koşmayı ve putları terk ederek sadece Allah’a kul olmaya
çağırdı. Hak yoldan ayrılmış ve şirk batağına saplanmış Âd kavmi,
peygamberlerine, diğer müşrikler gibi, çok kötü davrandılar. A'RÂF Sûresinde
şöyle anlatılmaktadır;
7/A'RÂF-65: Ve
ilâ âdin ehâhum hûdâ(hûden), kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin
gayruhu, e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Ve Ad (kavmine)’a onların kardeşi Hud
(A.S) şöyle dedi: “Ey kavmim, Allah’a kul olun! Sizin için O’ndan başka ilâh
yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?”
7/A'RÂF-66: Kâlel
meleullezîne keferû min kavmihî innâ le nerâke fî sefâhetin ve innâ le
nezunnuke minel kâzibîn(kâzibîne).
Onun kavminden, ileri gelenlerden inkâr
edenler şöyle dedi: “Muhakkak ki biz, seni bir sefihliğin (aptallığın) içinde
görüyoruz. Ve gerçekten biz, seni kesinlikle yalancılardan zannediyoruz.”
7/A'RÂF-67: Kâle
yâ kavmi leyse bî sefâhetun ve lâkinnî resûlun min rabbil âlemîn(âlemîne).
(Hz. Hud) şöyle dedi: “Ey kavmim, ben sefih (akılsız) değilim! Ve fakat ben âlemlerin Rabbinden bir resûlüm.”
(Hz. Hud) şöyle dedi: “Ey kavmim, ben sefih (akılsız) değilim! Ve fakat ben âlemlerin Rabbinden bir resûlüm.”
7/A'RÂF-68: Ubelligukum
risâlâti rabbî ve ene lekum nâsıhun emîn(emînun).
Rabbimin risalelerini (gönderdiklerini)
size tebliğ ediyorum (ulaştırıyorum). Ve ben, emin (inanılır, güvenilir) bir
nasihat ediciyim.
7/A'RÂF-69: E
ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum,
vezkurû iz cealekum hulefâe min ba'di kavmi nûhın ve zâdekum fil halkı
bastaten, fezkurû âlâallâhi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ve sizi uyarması için sizden (içinizden)
bir adama Rabbinizden bir zikir gelmesine mi şaşırdınız? Nuh kavminden sonra
sizi halifeler kıldığını (onların yerine sizi getirdiğini) ve yaratılışta sizin
gücünüzü arttırdığını (bedeninizi büyük ve kuvvetli yarattığını) hatırlayın.
Artık Allah’ın üzerinizdekilerini (ni’metlerini) zikredin ki; böylece kurtuluşa
erersiniz.
7/A'RÂF-70: Kâlû
e ci’tenâ li na’budallâhe vahdehu ve nezere mâ kâne ya’budu âbâunâ, fe’tinâ bi
mâ teidunâ in kunte mines sâdıkîn(sâdıkîne)
Dediler ki: “Tek bir Allah’a kul olmamız
için ve babalarımızın ibadet ettiği şeyleri terketmemiz için mi bize geldin?
Eğer sen sadıklardan isen bize vaadettiğin şeyi (azabı) artık bize getir.”
7/A'RÂF-71: Kâle
kad vakaa aleykum min rabbikum ricsun ve gadabun, e tucâdilûnenî fî esmâin
semmeytumûhâ entum ve âbâukum, mâ nezzelallâhu bihâ min sultânin, fentezırû
innî meakum minel muntezırîn(muntezırîne).
(Hud A.S) şöyle dedi: “Üzerinize
Rabbinizden azap ve öfke vaki olmuştur (gelmiştir). Sizin ve babalarınızın onu
isimlendirdiğiniz isimler hakkında mı benimle mücâdele ediyorsunuz? Allah ona
bir delil indirmedi. Artık bekleyin! Muhakkak ki; ben de sizinle beraber
bekleyenlerdenim.”
7/A'RÂF-72: Fe
enceynâhu vellezîne meahu bi rahmetin minnâ ve kata'nâ dâbirallezîne kezzebû bi
âyâtinâ ve mâ kânû mu'minîn(mu'minîne).
Bundan sonra (o vak’adan sonra) onu ve
onunla beraber olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ve âyetlerimizi
yalanlayan ve mü’min olmayan kimselerin kökünü kestik (neslini bitirdik).
FUSSİLET
sûresinde ise şöyle denmektedir;
41/FUSSİLET-15: Fe
emmâ âdun festekberû fîl ardı bi gayril hakkı ve kâlû men eşeddu minnâ
kuvveh(kuvveten), e ve lem yerev ennellâhellezî halakahum huve eşeddu minhum
kuvveh(kuvveten) ve kânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne).
Fakat Ad kavmi daha sonra yeryüzünde
haksız yere kibirlendi. Ve dediler ki: “Kuvvet bakımından bizden daha güçlü kim
vardır?” Onları yaratan Allah’ın kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlü
olduğunu görmediler mi? Ve âyetlerimizi bilerek inatla inkâr ediyorlardı.
41/FUSSİLET-16: Fe
erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî eyyâmin nahisâtin li nuzîkahum azâbel hizyi
fîl hayâtid dunyâ, ve le azâbul âhireti ahzâ ve hum lâ yunsarûn(yunsarûne).
Bunun
üzerine, dünya hayatında, zillet azabını onlara tattırmamız için, uğursuz
günlerde onların üzerine şiddetli sesle gelen soğuk bir fırtına gönderdik. Ve
ahiret azabı mutlaka daha çok rezil edicidir. Ve onlara yardım olunmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.