27. BASAMAK – 6. SAFHA;
İHLAS MAKAMI
“İhlâs’a Ermişlere Ne Mutlu, Onlar Hidayet Meşaleleridir.”
|
Nebîler Sultanı Peygamber
Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: “İhlâs’a
ermişlere ne mutlu, onlar hidayet meşaleleridir.” (K: İmam Muhammed Bakır (A.S), Biharu’l-Envar, c.52, s.123)
İnsanla Allah arasında Allahû Tealâ’nın dizayn
ettiği 28 basamaklık bir İslâm merdiveni söz konusudur. Bu 28 basamaklık İslâm
merdiveni boyunca kişi 7 safha ve 4 teslimi yaşar. İhlâs makamı, bu 7 safha 4
teslimin içerisinde 6. safhaya tekâbül eder. 14 asır evvel Nebîler Sultanı
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve O’nun yetiştirdiği güzide sahâbesinin hepsi
İhlâs’a ulaşmışlar ve hepsi birer hidayet meşalesi olmuşlardır.
2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve
huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu
muhlisûn(muhlisûne).
De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim
de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz
de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)larız.”
ü İhlâs’a Nasıl Ulaşılabilir?
İhlâstaki bir kişinin
amelinin tamamı Allah içindir. Öyleyse Allahû Tealâ’nın hanif fıtratıyla
yarattığı tüm insanlara farz kıldığı 7 safha ve 4 teslimden oluşan, babamız Hz.
İbrahim’in Hanif dîninin, Arapça adıyla İslâm’ın 6. safhası olan İhlâs’a nasıl
ulaşabiliriz? Başlangıç noktasında bütün insanlar dalâlet standartları
içerisinde hayata başlarlar.
6/EN'ÂM-77: Fe lemmâ reel kamere bâzigan
kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle le in lem yehdinî rabbî le ekûnenne minel
kavmid dâllîn(dâllîne).
Ay’ı doğarken görünce: “Benim Rabbim bu.” dedi. Fakat kaybolunca:
“Eğer Rabbim beni hidayete erdirmezse, mutlaka dalâletteki kavimden olurum.”
dedi.
26/ŞUARÂ-20: Kâle fealtuhâ izen ve ene
mined dâllîn(dâllîne).
Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi.
Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi.
93
/ DUHA - 7 : Ve vecedeke dâllen fe hedâ.
Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.
Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.
Allahû Tealâ başlangıçta
Ulûl’azm peygamberlerden İbrahim (A.S), Musa (A.S) ve Hz. Muhammed Mustafa
(S.A.V) Efendimiz’in de dalâlet standartları içinde olduğunu bizlere bildirmektedir.
Dolayısıyla herkes dalâlet standartları içinde hayata başlar. Allahû Tealâ’nın
insanlardan istediği bir tek şey vardır; kişinin ahiret ve dünya saadeti.
Öyleyse başlangıç şartları ile Allah’ın biz insanlar için dilediği ahiret ve
dünya saadeti birbiriyle uyuşmamaktadır. Ama Allah’ın âyetlerinde bir çelişki
olamayacağına göre öğrenmemiz gereken şeyin cevabı Tâhâ Suresinin 123. âyet-i
kerimesinde açıklanmıştır:
20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan
ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe
menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz
(şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka
hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette
kalmaz ve şâkî olmaz.”
Her devirde Allah’ın
katından hidayetçiler, dalâlette olan insanlara, hidayetle gelmektedirler.
Sebebi, insanın Allahû Tealâ tarafından mutlu olması gereken en şerefli varlık
olarak yaratılmasıdır. İnsanın yapısına baktığımızda, 3 vücut ve serbest
iradenin sahibi olduğunu görmekteyiz. Zahirî
aleme ait bir fizik vücut, Allah’ın üfürdüğü bir ruh ve berzah âlemine ait olan
bir nefsi vardır. Ruh, Allah’ın ruhu olup, Allahû Tealâ tarafından
üfürülmüştür. O bize ait olmayıp, bizde bir emanettir. Allahû Tealâ’nın insanı
en üstün noktada tutmasının sebebi Allah'tan taşıdığı bu emanet sebebiyledir.
38 / SAD - 72 : Fe
izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman,
derhal ona secde ederek yere kapanın!
Öyleyse gördüğünüz gibi
hanif fıtratıyla yaratılan bütün insanlar Allah’ın ruhunu taşımaktadırlar. Ve
ruh, Allah’ın emrindendir.
17/İSRÂ-85: Ve yes’elûneke anir rûh(rûhı),
kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).
Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Ve
size, (ruha ait) ilimden sadece az bir şey verildi.
Allahû Tealâ’nın tüm
emirlerine itaat eden sadece Allah’ın ruhudur. Allah’ın ruhu, Allah’ın yasak
ettiği hiçbir şeyi işlemeyen bir yapıya sahiptir. Berzah âlemine ait olan
nefsimiz ise öyle değildir. Nefsimiz de tam ruhun tersi istikametinde %100
karanlıklarla mücehhezdir ve yapısında 19 tane afet vardır. Kin ve nefret, küfür,
yalan, haksızlık ve zulüm, haset ve düşmanlık, cehalet, cimrilik, öfke, isyan,
sabırsızlık, kibir ve gurur, hırs ve şehvet, nankörlük, gıybet, zan, iftiralar,
vefasızlık, murayilik, fitne ve fesat. Ruhta da 19 tane haslet vardır: Sevgi,
îmân, doğruluk, adalet, edep, ilim, cömertlik, sekînet, itaat, sabır, tevazu,
kanaat, şükür, hakikat, ketumiyet, faziletler, vefa, ihlâs ve tevhid. Allah’ın
bütün istedikleri ruhta, şeytanın bütün istedikleri de nefstedir. Bu açıdan
ruh, Allah’ın bizdeki temsilcisidir. Nefsimiz de şeytanın temsilcisidir.
Öyleyse başlangıç
noktasında tüm insanlar Allah’ın temsilcisi olan ruhla ve şeytanın temsilcisi
olan nefsle birlikte hayata başlarlar ve serbest iradenin sahibidirler. Mutlak
surette serbest irade (cüz’i irade), Allah’n katından gelen hidayetçinin
tebliğine muhatap olur. Hidayetçi hidayeti tebliğ etmek suretiyle “Allah’a
ulaşmayı dile, dilersen bu senin için cennet müjdesidir. Dilemediğin taktirde
gideceğin yer cehennemdir.” der.
39/ZUMER-65: Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne
min kablik(kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel
hâsirîn(hâsirîne).
Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere: "Gerçekten eğer
sen şirk koşarsan (Allah’a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka heba olur.
Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun." diye vahyolundu.
Allah’a ulaşmayı
dilemeyen herkes gizli şirktedir. İslâm'ın 5 şartını yerine getirmesine rağmen
eğer kişi gizli şirkteyse yaptığı amellerin boşa gitmesi nedeniyle gideceği yer
cehennem olacaktır. Allahû Tealâ’nın ise
insanlardan istediği, kişinin kalben Allah’a ulaşmayı dileyerek dünya ve ahiret
saadetine kavuşmasıdır. Kim kalben Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah’ın, onu
Kendisine ulaştıracağına dair sözü vardır. Kişi dilediği an Rahmân esmasıyla
tecelli eder ve peş peşe furkanları verir. Eğer varsa evvelâ basar hassası
üzerindeki gışavet adlı perdeyi alır, daha sonra baş gözündeki hicabı mestureyi
alır. Sem'î hassasının mührünü açar ve kulaklarda işitmeye mani olan engel
vakrayı alır. Fıkıh hassasının mührünü açar, kalpte ekinnet varsa onu alır ve
ihbatı koyar. Böylece o kişi hak mü’minlerden olup akledenlerden olur. Allahû
Tealâ akleden kişinin kalbine hidayetle ulaşır.
64/TEGÂBUN-11: Mâ asâbe min musîbetin illâ
bi iznillâh(iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bi kulli
şey’in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a
îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi en
iyi bilendir.
Rabbimiz,
kişinin nefsinin manevî kalbini şeytana dönükken, Kendisine çevirir.
6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en
yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al
sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur
ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar
ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun
göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah,
mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
Göğsü şerh edilen, teslimlere açılan kişi
zikretmeye başlarsa Allah’ın nuruna kavuşur.
39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu
lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti
kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa
artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri
kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.
Allah’ın katından
kişinin göğsüne salâvât taşıyıcısıyla gelen rahmet, kalbe girer ve kalpteki
%2’lik rahmet nuruyla kişi huşû sahibi olur. Huşû sahibi olmak çok mu
önemlidir? Elbette çok önemlidir. Çünkü ancak huşû sahiplerine, Perşembe’yi
Cuma’ya bağlayan gece hacet namazı kılmaları halinde Allahû Tealâ mürşidini
gösterir. Kişi hacet namazıyla mürşidine ulaştığı zaman tâbiiyetini
gerçekleştirdiğinde Allahû Tealâ ona 7 ni’met verir.
Ve kişi çok severek
yaptığı “Allah” zikriyle Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye,
Tezkiye kademelerini bir bir geçer. Bunun sonunda ruh Allah’ın Zat’ına ulaşır,
vuslata erer, o kişi ermiş evliyadan olur. Bu ruhun hidayetidir. Kim ruhunu
Allah’ın Zat’ına ulaştırmışsa o kişi hidayete ermiştir. O, Allah’ın velîlerindendir.
Velî olan kişi İhlâs’a ulaşmış mıdır? Hayır. İhlâs’a ulaşabilmesi için önünde
daha çok hedefler vardır. Fenâ, Beka
ve Zühd Kademesini geçmesi lâzım. Dik yokuş, fizik vücudun Allah’a teslimidir
ve kişi 25. basamakta fizik vücudunu Allah’a teslimi ettiğinde nefsin manevî kalbinde
oluşan aydınlanma, nur miktarı %91’e ulaşmıştır, ama nefsin manevî kalbinde
hâlâ %19 karanlık vardır.
26. basamakta kişi
ulûl’elbab olur ve 3. teslim olan nefsini de Allah’a teslim eder. Nefsin manevî
kalbinde karanlık var mıdır? Hayır. Artık 19 tane faziletin sahibi olmuştur. O
kişi artık bir meşaledir. Kalbi devamlı nurlu olan bir kişidir. Artık nefsin
manevî kalbindeki füccur kapısından şeytan, karanlıkları o kişinin kalbine
gönderemez. Çünkü o kişi daimî zikirdedir. Zikir varolduğu sürece şeytanın
kapısı kilitli, Allah’ın kapısı olan takva kapısı açıktır.
Allahû Tealâ bu
kişiye yerin melekutunu, 7 kat cehennemi ve zemin kattaki ana dergahı kalp
gözüyle ona gösterir. Daha sonra 27. basamakta Tövbe-i Nasuh’a davet edilir.
Tövbe-i Nasuh’a davet edildikten sonra Allahû Tealâ 7 tane gök katını ve 7
âlemi, kalp gözüyle o kişiye gösterir ve kalp kulağıyla onlar hakkında bilgi
verir. Böylece varlıklar âleminin son noktası olan Sidretül Münteha’yı da
gördüğünde artık o kişi İhlâs’ı tamamlamıştır.
Hadîs-i şerife tekrar
dönelim “İhlâs’a
ermişlere ne mutlu çünkü onlar hidayet meşaleleridir.” Nasıl hidayet meşalesi olmuşlar? Daimî zikirle
kalpleri 14 kademede müzeyyen olmuştur. Yani onlar yerin ve göğün melekutuna
sahiptirler. Zahirî de batını da görmekte ve bilmektedirler, gaybe
ulaşmışlardır. Dolayısıyla onlar Allah’ın âyetlerine İlm’el yakîndirler, Ayn’el
yakîndirler. Bir tek son sır kalmıştır o da Allah’ın Zat’ını görmek yani
Hakk’ul yakîn sahibi olmaktır. İhlâs’a ulaşan herkese Salâh’ın kapısı açıktır.
Allahû Tealâ,
28. basamağın 1.
kademesinde İhlâs’a ermiş olan bu kişinin bütün günahlarını örter.
28. basamağın 2.
kademesinde İhlâs’a ermiş olan kişiye Salâh nurunu verir.
28. basamağın 3. kademesinde
o kişinin bütün günahlarını sevaba çevirir.
28. basamağın 4.
kademesinde o kişinin iradesini Allah teslim alır.
28. basamağın 5.
kademesinde o kişiye Allahû Tealâ Zat’ını gösterir.
Salâh kademesinde olan
biten bu hâdiseler, tamamen Allah’ın gerçekleştirdikleridir. İhlâsa ermiş
muhlis kulları için Allah bunları gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla Hz.
Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in: “İhlâs’a ermişlere ne mutlu çünkü onlar
hidayet meşaleleridir.” derken bu hakikati dile getirmektedir. Nebîler
Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bir başka hadîs-i şerifinde de “Allah
şüphesiz ki bu dîni nefsinizi İhlâs’a ulaştırmanız için var etti.” buyurmaktadır.
Öyleyse hanif fıtratıyla
yaratılan kadın-erkek tüm insanlar için ulaşılması gereken hedef, İhlâs’tır.
ü Tüm
İnsanlar İçin Ulaşılması Gereken Hedef Neden İhlâstır?
15/HİCR-39: Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne
lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara
mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini
azdıracağım.
15/HİCR-40: İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.
15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye
mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana
ulaştıran) yoldur.”
15/HİCR-42: İnne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun illâ
menittebeake minel gâvîn(gâvîne).
Azgın olanlardan (iğvaya düşürdüklerinden) sana tâbî olan kimseler
hariç, muhakkak ki; benim kullarım üzerinde senin bir sultanlığın (gücün) yoktur.
Âyet-i
kerimeleri incelediğimizde bir sonuca ulaşıyoruz ki İhlâs’a ulaşanlara, iblisin
artık bir tasarrufu olamaz. Tövbe-i Nasuh davetine mazhar olan insan, daimî
zikirde olan kişidir. Daimî zikirde olup, devamlı hayır işleyen bir insanın bir
şer işlemesi mümkün değildir.
Nebîler
Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadîs-i şerifte zikrettiği hakikati,
Kur'ân âyetleriyle mukayese ve muhakeme ederek açıkladığımızda dört dörtlük
uyuma sahip olan bir neticeyle karşı karşıyayız. Nebîler Sultanı Peygamber
Efendimiz (S.A.V) 3 kelimelik sözüyle aslında bize insanla Allah arasında
Allah’ın dizayn ettiği 28 basamaklık İslâm
merdiveninin 27 tane basamağını anlatmaktadır. Hadîste zikredilen üç kelime;
muhlisler, mutluluk ve hidayet meşalesidir. İhlâs, 27. basamakta gerçekleşen
bir olgudur. Safhalar itibariyle İhlâs 6. safhadır. 14 asır evvel Nebîler Sultanı
Peygamber Efendimiz (S.A.V) sahâbenin hepsini İhlâs’a ulaştırdı.
49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum
resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve
lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum ve kerrehe
ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Ve aranızda Allah’ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda
size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı
sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih
gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.
İşte onlar irşada ulaşanlardır. İşte
onlar İhlâs’a ulaşanlardır. İhlâs’a ulaşanlarla irşada ulaşanlar aynı
basamağı ifade eder. Allahû Tealâ’nın bütün insanlardan istediği İhlâs’a ve
irşada ulaşmalarıdır; çünkü insanların ulaşabileceği yegâne yer İhlâs ve
irşaddır. Salâh’ı Allah gerçekleştirir.
Allah’ın istediği mutluluğa ulaşmış
hidayet meşaleleri muhlisler, insanları hep hidayete davet edeceklerdir. Çünkü dînin omurgası hidayettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.