15 Haziran 2016 Çarşamba

17. BASAMAK; NEFS-İ MÜLHİME

17. BASAMAK; NEFS-İ MÜLHİME

“Muhakkak ki Şeytan Âdemoğlunun Kan Damarlarında Dolaşır ve Ben Size Şeytanın Vesvese Vermesinden Korkarım.”


Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak ki; şeytan âdemoğlunun kan damarlarında dolaşır ve ben size şeytanın vesvese vermesinden korkarım.” (K: Tecrid-i Sarih)

ü  Şeytanın İlhamlarından Kaçınmak İçin Ne Yapmak Lâzımdır?

Hadîs-i şerifte ifade edilen ilhamlar, şeytanın verdiği füccur ilhamlarıdır. Kötülüğü emreden bütün ilhamlar şeytandan kaynaklanır. Herkes şeytandan ilham alır.
Şeytan, insanın kararsız, zayıf, iradesiz bir kişi olmasını ister. Başlangıç noktasında, Allah’a ulaşmayı dilemeden önce herkes şeytanın kulu durumundadır (Yâsîn 60-61). Kişi hevasına tâbî olduğu süre içerisinde devamlı olarak şerr işler ve şeytanın emirlerini yerine getirir.

ü  İnsanın Yaratılış Gayesi Nedir?

Yaşadığımız zahirî âleme ait olan fizik bedenimiz, ezelde Allahû Tealâ’ya şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olacağına dair ahd vermiştir. Bu ahd, Yâsîn Suresinin 60 ve 61. âyetlerinde zikredilmektedir.

36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

Allahû Tealâ yaradılış gayemizi şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olmak şeklinde ifade etmektedir. 1. safha kulluk; kalben Allah’a ulaşmayı dilemekle, 2. safha kulluk; mürşide tâbî olmakla gerçekleşir.

ü  Allah’tan İlham Alabilmek İçin Ne Yapmak Lâzımdır?

Takva, Allah’tan gelen mesajları ifade eder. Takva ilhamlarını alabilmek, yani Allah’tan gelen ilhamları alabilmek için takva sahibi olmak lâzımdır. Allah’tan ilham alabilmek isteyen bir kimsenin, öncelikle Allah’a ulaşmayı dilemesi gerekir. Allah’a ulaşmayı dilediği zaman 1. safha takvaya ulaşır.
Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyen herkesin kalbinde huşûyu oluşturarak onları mürşidlerine ulaştırır. Mürşidine tâbî olan kişi 2. safha takvaya ulaşır. Daha sonra nefs tezkiyesine başlar.
Nefs tezkiyesinin yegâne vasıtası zikirdir. Zikirle nefsin manevî kalbinde Rahmân ve Rahîm esmalarının tecellisi söz konusudur. Böylece, Nefs-i Emmare’de %7, Levvame’de %7, Mülhime’de %7 fazl nurlarının birikimiyle kişinin kalbinde %23’lük bir aydınlanma oluşur.
Nefs-i Mülhime, Allahû Tealâ’nın mutlaka yerine getirmemizi istediği nefs tezkiyesinin 7 kademesinden üçüncüsüdür.
1-      Nefs-i Emmare; kişinin nefsinin emrinde olduğunu,
2-      Nefs-i Levvame; yaptığı hataların nefsinden kaynakladığının farkına varan kişinin nefsini kınamaya başladığını,
3-      Nefs-i Mülhime ise; kişinin Allah’tan ve şeytandan ilham aldığını (Mürşid, Allah’tan gelen ilhamları hayata geçirmesini, şeytandan gelen ilhamları ise yerine getirmemesini ister.) ifade eden nefs kademeleridir.

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

Fizik bedenin kumandanı olan akıldır. Aklın iki müşavirinden bir tanesi ruh, bir tanesi nefstir. Eğer kişi devamlı, ruhun talebine uyarsa -ki bu, takva ilhamlarına bağlı olması demektir- yavaş yavaş Nefs-i Mülhimeyi de geçecektir.

ü  Nefs-i Mülhime’deki Kişi İçin Mürşidin Önemi

Mürşidine tâbî olarak Nefs-i Mülhime’ye ulaşan kişi için mürşidi ile irtibatı çok çok önemlidir. Çünkü Nefs-i Mülhime’de, hem şeytan ilhamlarını verir, hem de Allahû Tealâ ilhamlarını verir. Hangisinin Rabbanî, hangisinin zulmanî olduğunu ayırdetmek mümkün değildir. Daha evvel bu safhalardan geçerek, 7 safha 4 teslimi tamamlamış olan mürşid şeytandan gelen ilhamları da bilir, Allahû Tealâ’dan gelen ilhamları da bilir. Mülhime kademesindeki kişi aldığı ilhamları, mürşidine teyit ettirirse, hangisinin Rabbanî, hangisinin zulmanî olduğunu mürşidinden öğrenecektir. Mürşid o kişiden, füccur ilhamlarını es geçmesini, takva ilhamlarını da hayatına geçirilmesini ister. Böylece kişinin, sağlam adımlarla bu kademeyi geçmesi mümkün olacaktır. Hadîs-i şerifte anlatılmak istenen de budur.
“Şeytan, Âdemoğullarının kan damarlarında dolaşır.” Kirli kan kapısı toplardamar ve temiz kan kapısı atar damar olmak üzere fizik vücudun kalbi iki kapıya sahiptir. Kirli kan kapısı nefsteki şeytanın kullandığı fücür kapısına benzetildiği için “Şeytan, Âdemoğullarının kan damarlarında dolaşır.” ifadesinde de şeytanın ilhamları damarlarda dolaşan kirli kana benzetilmiştir. İnsan vücudunda dolaşan kirli kan, nasıl fizik vücudun hastalığına sebebiyet veriyorsa, şeytanın verdiği ilhamlar da bu şekilde, nefsin afetlerini, hastalıklarını aktif hale gelmesini sağlıyarak kişiyi azdırır.
Şeytanın vesvesesi değil de, Allah’ın takva ilhamları doğrultusunda ilerlemek isteyen kişi, zikirle şeytanın vesveselerinden korunur. Zikir ibadetlerin sultanıdır. İnsan zikrettiği zaman Allah ile beraberdir, zikretmediği zaman şeytan ile beraberdir. Nefs Tezkiyesinin tüm kademeleri ancak zikir vasıtasıyla aşılabilir. Allahû Tealâ zikrimizi arttırmamızı emretmektedir.


“Muhakkak ki Sizin Rabbiniz İçin Zamanınızın Günlerinde Dalgalı Gelen Rahmet Kokuları Vardır. Bu Koku Dalgalarına Kalbinizi Açıp Hazır Bulununuz.”


Hadîs-i kutsîde şöyle buyruluyor: “Muhakkak ki sizin Rabbiniz için zamanınızın günlerinde dalgalı gelen rahmet kokuları vardır. Bu koku dalgalarına kalbinizi açıp hazır bulununuz.” (K: Müslim-Buhari)

ü  Kalbin, Rahmet Dalgalarına Hazırlanması

Allah’a ulaşmayı dileyen kişi mürşidine tâbî olduktan sonra Allah’tan 7 tane ni’met alır. Bu 7 ni’metten bir tanesi de nefs tezkiyesine başlamasıdır. Nefs tezkiyesinin yegâne vasıtası zikirdir. Zikir üzerimize farzdır.

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve her şeyden kesilerek O’na ulaş.

Muhakkak ki namaz da bir zikirdir, Kur’ân-ı Kerim tilâveti de bir zikirdir. Ama ibadetlerin sultanı olan zikir; hem namazdan, hem de Kur’ân-ı Kerim tilâvetinden büyüktür. En büyük olan bu zikir, “Allah” isminin kalpte tekrarıdır. Bir ‘elif’, iki ‘lâm’ ve bir ‘he’den oluşan ‘Allah’ ismi bir şifredir. Rahmân esmasının tecellisi ile Rahîm esmasının tecellisine mazhar olan her kim bu şifreyi tekrar ederse, mutlaka göğsüne Allah’ın katından bir çift nur gelir ve kalbine ulaşır.

24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o takdirde (şeytanın adımlarına uyduğu takdirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).

ü  Salâvat – Rahmet:

Allah’a ulaşmayı diledikten sonra Allah, Rahmân esmasıyla bize tecelli eder ve zikretmeye başladığımız an, bu noktada salâvât taşıyıcısıyla rahmet nurları kalbimize girer.

ü  Salâvat – Fazl:

Mürşidimize tâbî olduğumuz zaman bu sefer Allahû Tealâ Rahîm esmasıyla da bize tecelli eder. Zikretmeye başladığımız an salâvât ve rahmete ilâveten fazl nurları da gelmeye başlar.
Rahmân esmasının tecellisi ile; salâvât ve rahmet, Rahîm esmasının tecellisi ile; salâvât ve fazl, iki grup nur o kişinin göğsüne gelir ve açılan rahmet yolunu takip ederek o kişinin kalbinde birikmeye başlar. Kalpte biriken, kalbi aydınlatan rahmet ve fazıllardır. Salâvât o nurları taşıyan bir vasıta durumundadır.
İşte hadîs-i şerifde zikredildiği gibi; Rabbimizden gelen rahmet kokuları ancak zikirle mümkündür. Bu koku dalgalarına kalbimizi açıp hazır bulundurmamız; yani o rahmetin kalbimize girebilmesi için bizim kalbimizi açık tutmamız lâzımdır. Neyle açık tutacağız? Zikirle.

Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz zikretmemizi emretmektedir. Zikrettiğimiz süre içerisinde Rabbimizden gelen rahmet kalbimize girer ve kalbimizden karanlıkların çıkmasını, afetlerin direncinin azalmasını sağlar. Allahû Tealâ’nın bu hadîs-i şerifte vermek istediği mesaj net olarak budur. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.