15. BASAMAK; NEFS-İ EMMARE
“Gerçek Mücahit Nefs-i
Emmaresi İle Cihad Eden Kimsedir.”
|
Hz.
Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz bir hadîsinde şöyle buyuruyor: “Gerçek mücahit Nefs-i Emmaresi ile cihad
eden kimsedir.” (K: Tirmizi,
Ahmed bin Hanbel, Ramuzu'l-Ehadis, cilt.ı, sayfa. 233-4).
İnsan
Allah tarafından 3 vücut ve serbest irade ile yaratılmıştır. Fizik bedenimiz,
bu âleme (zahirî âleme); nefsimiz de berzah âlemine aittir. Ruhumuz ise
Allah’tan bize üfürülmüştür.
Allahû
Tealâ, Hicr Suresinin 26. âyet-i kerimesinde bu âleme (zahirî âleme) ait olan
fizik bedenimizin yaratıldığını açıklamaktadır.
15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne
min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden”
(standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden)
yarattık.
Allahû
Tealâ, Şems Suresinin 7. âyet-i kerimesinde bizi bir nefsle dizayn ettiğini
beyan etmektedir.
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene
(dizayn edene) (andolsun).
Allahû
Tealâ Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesinde bize ruhundan üfürdüğünü ifade
etmektedir.
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha
fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen
mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik
vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar
(görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Peygamber
Efendimiz (S.A.V), hadîste; “Nefs-i Emmare” ifadesiyle berzah âlemine ait olan
nefsimizi kastetmektedir. Çünkü nefsimiz, başlangıç noktasında tamamen
karanlıklardan müteşekkildir ve nefsimizin manevî kalbinde, kin ve nefret,
küfür, yalan, haksızlık ve zulüm, haset ve düşmanlık, cehalet, cimrilik, öfke,
isyan, sabırsızlık, kibir ve gurur, hırs ve şehvet, nankörlük, gıybet, zan,
kötü alışkanlıklar, vefasızlık, müraîlik, fitne ve fesat olmak üzere 19 tane
hastalık (afet) vardır.
Nefs,
bu 19 afet sebebiyle, başlangıç noktasında Allah’ın bütün emirlerine isyan
eden, yasak ettiği fiilleri işleyen bir yapıya sahiptir. Bu özelliği sebebiyle
“emredici nefs” mânâsına gelen Nefs-i Emmare adını almıştır. Aslında emretme
hakkı, Allah’a aittir. Allah kulu yaratandır ve kul Allah’ın emirlerini yerine
getirmekle sorumludur. Ama nefs yapısındaki afetler sebebiyle; cehaletinden,
Allah’ın yerine kendisi emretmektedir.
Allahû
Tealâ’nın dînde bizden istediği, nefsimize karşı cihadı ekberi kazanmamızdır.
Yani nefsin de tıpkı ruh gibi Allah’ın emirlerine itaat eden, yasak ettiği
hiçbir fiili işlemeyen yapıya ulaştırılması lâzımdır. Bu noktaya gelebilmek
ancak nefs tezkiyesi ve kalp temizliği ile gerçekleşir. Nefsi tezkiye etmek 7
kademede gerçekleşir. Tezkiye kademeleri, Kur’ân-ı Kerim’deki âyetlerle şöyle
açıklanmıştır:
1- Nefs-i Emmare: Yûsuf (A.S), Nefs-i
Emmare kademesindeki nefsin, şerri ve kötülüğü emrettiğini ve Allah’ın yardımı
olmadan kimsenin kendi nefsini tezkiye edemeyeceğini net bir biçimde açıklamaktadır.
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî,
innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun
rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs,
mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği
(nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba
çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
2- Nefs-i Levvame: Nefs yapısındaki
karanlıklar, afetler sebebiyle devamlı şerr işler. Ama 2. nefs kademesi olan
Nefs-i Levvame’de kişi artık yaptığı hataların, işlediği şerrlerin nefsinden
kaynaklandığını bilir ve kendi nefsini levmeder (kınar). “Levmetmek” kınamak mânâsına
geldiği için bu kademedeki nefse de Nefs-i Levvame adı verilmiştir.
75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil
levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.
3- Nefs-i Mülhime: Bu kademede artık
nefsin manevî kalbinde, zikirle %23’lük bir nur birikimi sağlanmıştır.
Başlangıç noktasında kişi, hep şeytandan ilham alıyordu ama bu noktada kişi
Allah’tan da ilham almaya başlar. Bu nedenle Allahû Tealâ, hem Allah’tan ilham
almaya başlanan, hem de şeytandan ilham almaya devam edilen bu kademeye Nefs-i
Mülhime adını vermiştir.
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve
takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
4- Nefs-i
Mutmainne: Mutmain
olan nefs, doyuma ulaşmıştır. Nefsin manevî kalbindeki aydınlanma %30’a
ulaşınca kişi Allahû Tealâ’nın bu âlemle ilgili kendisine verdiklerinden ve
vermediklerinden tamamen memnun bir hâl içerisindedir ki; şöyle düşünür: “Rabbim
daha fazlasını verseydi onlarla azardım; az verseydi belki de isyan ederdim.”
Kişi, sahip olduğu her şeyin optimâl bir dairede cereyan ettiğinin farkında ve
ona göre bir hâl içerisindedir.
89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul
mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
5- Nefs-i Radiye: Kişi Allah’ın
verdikleri ile mutmain olduğunda, akabinde Allah’tan razı olur. Yani Allah’ın
kendisine verdiği ve vermediği her şeyden razı olur.
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki
râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış
olarak!
6- Nefs-i Mardiyye:
Kişi,
Allah’tan razı olunca, Allahû Tealâ da o kulundan razı olur. Çünkü Allah’ın
rızası kulun rızasının peşinden gelir. Nefs-i Mardiyye de Fecr Suresi 28.
âyet-i kerimesinde zikredilmektedir.
7- Nefs-i Tezkiye: Bu kademede nefs,
tezkiye olur ve kişinin ruhu Allah’a ulaşır.
35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun
vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev
kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs
salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve
ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü
(günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye
(başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi.
Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim
tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o takdirde bunu sadece kendi
nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a
döner, ulaşır).
ü
Cihad Eden Kişi Kimdir?
Bir
insanın nefsi ile cihad edebilmesi için ön şart; o kişinin kalben Allah’a
ulaşmayı dilemesidir. Çünkü Allahû Tealâ, Ankebût Suresinin 5 ve 6. âyet-i
kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû
likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı)
dilerse, o takdirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka
gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten,
en iyi bilendir.
29/ANKEBÛT-6: Ve men câhede fe innemâ
yucâhidu li nefsih(nefsihî), innallâhe le ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).
Ve kim cihad ederse, o takdirde sadece kendi nefsi için cihad
eder. Muhakkak ki Allah, âlemlerden müstağnidir (hiçbir şeye ihtiyacı
yoktur).
Öyleyse
ruhun Allah’a ulaşabilmesi için önünde bir nefs engeli vardır. Ama nefsi
sürekli aktif hale getiren, destekleyen 2 tane düşman daha vardır; onlardan
biri şeytan, diğeri de kötü arkadaştır. Kişinin şeytandan kurtulabilmesi,
kalben Allah’a ulaşmayı dilemesine bağlıdır. Kişi Allah’a ulaşmayı dilerse
akabinde hacet namazı ile mürşidine tâbî olur ve böylece zikretmeye başlar.
Zikirle birlikte Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye ve
Tezkiye kademelerini bir bir geçer. Sonuç olarak o kişi Allah’ın Zat’ına
ulaşır; ermiş evliyadan olur. Hadiste ifade edildiği şekli ile “gerçek mücahit”
böyle bir kişidir.
“Hayırlı Bir Gelişle
Geldiniz! Küçük Cihaddan Büyük Cihada Geldiniz. Büyük Cihad, Kulun Nefsi Ve
Hevasıyla Cihad Etmesidir.”
|
Nebîler
Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: “Hayırlı bir gelişle geldiniz! Küçük cihaddan büyük cihada geldiniz.”
Bunun üzerine sahâbe soruyor: “Ya
Resûlullah! Büyük cihad nedir?” Peygamber Efendimiz (S.A.V) de diyor ki: “Kulun nefsi ve hevasıyla cihad etmesidir.”
(K: El Hatib, tarihinde, Cabir radıyallahu anh'dan rivayet etti).
ü
Büyük Cihad, Cihad-ı Ekber Nedir?
29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi
leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse,
o takdirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu
mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
Ruhun
Allah’a ulaşabilmesi için cihad-ı ekberin kazanılması gerekir. Peygamber
Efendimiz (S.A.V) konu ile ilgili bir başka hadîs-i şerifinde: “Kim cihad ederse, kendi nefsiyle cihad
eder.” buyurmaktadır. Küçük cihad dış düşmanlara karşı yapılır. Ama büyük
cihad, nefse karşı yapılan cihaddır. Her ikisi de Allahû Tealâ tarafından farz
kılınmıştır.
İnsanla
Allah arasında, Allah’ın dizayn ettiği 28 basamaklık bir İslâm merdiveni
vardır. İnsan, 3 vücut ve serbest iradenin sahibidir. Allah’a ulaşması gereken
ruhumuzdur.
Başlangıçta
insanlar olayları yaşarlar ve bu olayları değerlendirirler. Allahû Tealâ,
olaylara karşı sergiledikleri davranış biçimlerine göre insanları seçer. Bir
kısım insanları ise seçmez. Seçilmeyenler, kendileri hidayeti dilemedikleri
gibi başkalarının da hidayetine mâni olan insanlardır. Bunlar insan
şeytanlardır. Bunlara karşı küçük cihad yapılır.
Geri
kalan insanların hepsi seçilir ve musîbetlerle imtihan edilirler. İmtihan
olanlardan Allah’a ulaşmayı dileyenlere Allah, Rahmân esmasıyla tecelli eder.
Sonra peş peşe 7 tane furkan verir ve 12 tane ihsanla onları mürşidlerine
ulaştırır. Allahû Tealâ furkan ve ihsanlarla, şeytanın o kişi üzerindeki
negatif tesirini sıfırlar. Sonra huşû sahibi olan kişi, hacet namazıyla
Allah’tan mürşidini sorduğunda Allah, ona mürşidini gösterir.
Mürşide
tâbî olan kişi, kötü arkadaştan da kurtulur. Artık o kişinin başının üzerinde
Devrin İmamı’nın ruhu vardır. Böylece dış düşmanlarımız olan şeytan ve kötü
arkadaştan kurtulan kişi, en azılı düşmanı olan nefsi ile karşı karşıya kalır.
Nefse karşı cihad, mürşide tâbî olduktan sonra 7 ni’metle gerçekleşir.
ü
Zikir, Nefs Tezkiyesi ve Nefsi Islah Etmenin Yegâne Vasıtasıdır
Kur’ân-ı
Kerim’de sâlih amel olarak açıklanan muhteva zikri ifade etmektedir.
65/TALÂK-11: Resûlen yetlû aleykum
âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez
zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yu’min billâhi ve ya’mel sâlihan yudhılhu
cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), kad ahsenallâhu
lehu rızkâ(rızkan).
Resûl, âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri)
ve amilüssâlihat (sâlih amel, yani nefs tezkiyesi) yapanları, karanlıklardan
nura çıkarmak için size Allah’ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah’a
îmân ederse ve sâlih (nefsi ıslah eden) amel işlerse onu, içinde ebediyyen
kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder (koyar). Allah(’ın
Zat’ı), onun (resûl) için en güzel rızık olmuştur.
Allahû
Tealâ vasıta emirleri ve zikri kişiye sevdirir. Zikrin günbegün artması ile
Allah, nefsin manevî kalbine nurlarını gönderir. Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame,
Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmainne, Nefs-i Radiye, Nefs-i Mardiyye ve Nefs-i
Tezkiye olmak üzere 7 tane tezkiye kademesinin herbirinde %7’lik fazl artışı
sağlanır. Böylece Nefs-i Tezkiye kademesinde nefsin kalbinde %49’luk bir fazl
birikimi olur. Daha önceden kişinin huşû sahibi olduğu noktada kalpte yerleşen
%2’lik rahmet nuru ile kalpteki aydınlanma %51’e ulaşır. Bu noktada ruh
Allah’ın Zat’ına ulaşır ve kişi ermiş evliya olur.
ü
Cihad-ı Ekber Nasıl Kazanılır?
Bir
insanın ermiş evliyadan olması, cihad-ı ekberi kazanması için yeterli değildir.
Sadece nefsinin manevî kalbi %51 oranında aydınlanmıştır. Bu noktadaki bir
kişinin büyük cihadı kazanabilmesi için günbegün zikrini arttırarak kalbinin
%100 aydınlanması gerekmektedir. Kişinin kalbinde, zikir artışına paralel
olarak velâyet kademelerinde %10’luk fazl artışları olur ve fazıllar, Fenâ
Kademesinde %61, Beka Kademesinde %71, Zühd Kademesinde %81 ve Muhsinler Kademesinde
%91 nura ulaşır. Burada kişinin fizik vücudu da Allah’a teslim olur. Sonraki
Ulûl’elbab Kademesinde ise kalpteki aydınlanma %100’e ulaşır. Böylece kişi,
nefsini Allah’a teslim eder.
Sonuç
olarak bir insan;
Ø
Allah’a ulaşmayı dileyerek şeytandan kurtulur.
Ø
Mürşidine tâbî olarak kötü arkadaştan kurtulur.
Ø
Nefsini Allah’a teslim ederek, hadîste ifade edilen nefse karşı
cihad-ı ekberi kazanır.
Daimî
zikre ulaşan bir kişinin geriye dönmesi söz konusu değildir. Allah onu İhlâs’a
ulaştırır. İhlâs sahibi kişi Tövbe-i Nasuh ile tövbe ederek salâhın kapısından
geçer. Böylece Allah, o kişinin kalbini 19 kademede müzeyyen kılarak irşada
memur ve mezun kılar.
“Senin
Düşmanlarının En Düşmanı, En Şiddetlisi İki Tarafın Arasında Bulunan Nefstir.”
|
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, bir
hadîs-i şerifinde diyor ki: “Senin
düşmanlarının en düşmanı, en şiddetlisi iki tarafın arasında bulunan nefstir.” (K: Kenzul Hakaik, Beyhaki).
ü
Fizik Beden ile Ruh Arasındaki Nefs
İki
tarafın arasında yani fizik beden ile ruh arasında nefs vardır. Gerçekten nefs,
en azılı düşmandır. Bir de kötü arkadaş ve şeytan, insanın düşmanlarıdır. Ama
hepsinin içinde en azılı düşman yine nefstir. Kişi nefsini tezkiye ve tasfiye
ederse, şeytanın o kişi üzerindeki negatif tesiri kalmaz.
İnsanla
Allah arasındaki 28 basamaklık İslâm merdiveninin birinci basamağında olaylar
yaşanır. İkinci basamakta olayları yaşayan ve yaşadıkları bu olayları
değerlendiren insanların, davranış biçimleri farklılık gösterir. İnsanların
davranış biçimlerine göre Allahû Tealâ’nın seçtiği ve de seçmediği kullar olur. Seçilmeyenler, kalpleri tabedilenlerdir
ve onlar en kötü arkadaşlardır.
Kalpleri
tabedilenler dışında geri kalan insanların hepsi, Allah tarafından seçilir ve
normal standartlarda musîbetlerle imtihan edilirler. Musîbetlerle imtihan
olanlardan her kim, üçüncü basamakta kalben Allah’a ulaşmayı dilerse, dördüncü
basamakta Allah, Rahmân esmasıyla tecelli eder. Allah, Rahmân esmasıyla tecelli
ettiği kişilerin üzerinde, şeytanın negatif tesirini sıfırlar. Çünkü o kişi
Allah’ı kendisine vekil tayin etmiştir. Allahû Teâlâ, 4 tane âyet-i kerimede
şeytanın Allah’ı vekil kılanlar üzerindeki negatif tesirinin, sıfır olduğunu
beyan etmektedir. Bu âyetlerden bir tanesi Nahl Suresinin 99. âyet-i kerimesidir.
16/NAHL-99: İnnehu leyse lehu sultânun
alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn (yetevekkelûne).
Çünkü onun, âmenû olanlar ve Rab’lerine tevekkül edenler üzerinde
bir sultanlığı (yaptırım gücü) yoktur.
ü
Şeytan Nasıl Devre Dışı Kalır?
Şeytanın
sultanlığı, Allah’a ulaşmayı dileyen ve Allah’ı vekil kılanların üzerinde
yoktur. Burada şeytan devre dışı kalmıştır. Allahû Tealâ artık, nefsi tezkiye
için hazır hale getirir; 7 tane furkan, 12 tane ihsanla huşû sahibi kıldığı
kişiyi, mürşidine ulaştırır. Allah’a
ulaşmayı dileyerek şeytandan kurtulan kişi, mürşidine tâbî olduğu zaman kötü
arkadaştan da kurtulur. Geride kişinin en büyük düşmanı nefs kalır.
Bir
insan, mürşide tâbiiyetle birlikte 7 tane ni’metin sahibi olur. Allahû
Tealâ’nın, 7 ni’metle desteklenen bu kişiye vasıta emirleri sevdirmesiyle o
kişi zikrini günbegün arttırır. Zikirle birlikte, birer birer 7 tezkiye
kademesini geçer:
1-
Nefs-i Emmare
2-
Nefs-i Levvame
3-
Nefs-i Mülhime
4-
Nefs-i Mutmainne
5-
Nefs-i Radiye
6-
Nefs-i Mardiyye
7-
Nefs-i Tezkiye
Her
tezkiye kademesine paralel ruh da bir gök katı yükselir ve her gök katında nefs
%7 fazıllarla donanır. Böylece %7’lik artışlarla 7. gök katında kalp %49
fazıllarla aydınlandığı zaman, %2 de huşû oluşmasını sağlayan rahmet kalpte
bulunduğu için kişinin kalbi, %51 aydınlanmış olur. 7 kademede nefsin tezkiye
olması ve kalbin aydınlanması ile ruh, Allah’ın Zat’ına ulaşır. Böylece o kişi,
Allah’ın ermiş evliyasından olur.
Allahû
Tealâ, kişinin bir tek Allah’a ulaşma dileğine karşılık, düşmanların düşmanı olan
nefsini, %51 oranında devre dışı bırakmaktadır. Kişinin, geri kalan %49
oranındaki nefsini aradan çıkartması için de zikrini günbegün arttırarak fizik
vücudunu, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmesi lâzımdır. Bir insan
bunları gerçekleştirdiğinde nefsinin manevî kalbi, 19 kademede müzeyyen olur ve
kişi Allah tarafından irşada memur ve mezun kılınır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.