AHLÂK
Herkes bütünün bir parçasıdır. Sizler varsınız. Sizler hayatımızın bir parçası oldunuz. Allah’a şükürler olsun ki; yalnız değiliz. Allah, biz ve sizler… “Herşey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor?” diyoruz. Aranızdan birçok kişi bunu söyleyebiliyor. İşte hepinizin bunu söyleyebileceği günler gelecek. Gün ola harman ola...
Nefsinizin kalbindeki afetler azaldıkça herşey size de
güzel görünmeye başlayacaktır. Bir gün daimî zikre ulaşacaksınız, o zaman bütün
afetler yok olacak. O zaman herşey daha daha güzel olacak. Bir gün irade
teslimini gerçekleştirdiğinizde güzellerin en güzeli olacak. Zikir seviyenizin yükselmesine
paralel olarak ahlâk müessesesi de davranış biçimlerinin bütününü oluşturur. Bu
dizaynda davranış biçimleriniz herkesin imreneceği bir noktaya ulaşacaktır.
Öyle bir gün gelecek ki; sadece Allah için
yaşayacaksınız. Hayatınızda sadece Allah olacak. Sadece Allah ile güzellikler
yaşanacak ve bütün hayatınızı renklendirecek. Hayattan kâm almanızı temin
edecek. İnsanlar kafayı çekerler. “Ne yapıyorsunuz?” diye sorarız. “Eee!
Hayattan kâm alıyoruz.” derler. O insanlar, hayattan kâm
almıyorlar gam alıyorlar. Alkol,
beyin hücrelerini zedeleyen ve beyin hücreleri sayısını azaltabilen tek
faktördür. Bu sebeple Allahû Tealâ damlasını bile haram kılmıştır. İnsanlar
“Hayattan kâm alıyoruz.” diye içki içiyorlar, sarhoşluğun tesiri altında başka
insanlara zarar verebiliyorlar. Sonra da diyorlar ki: “Sarhoştuk, ne
yaptığımızı bilmiyorduk.” Ama böyle bir durumda başkası o zarara muhatap olmuştur
ve onların sarhoş olmaları buna sebep olmuştur.
Evvelâ en güzel şekilde yerli yerine oturtulması
gereken şudur ki; Allah, hepimizi ve herşeyi yaratandır. Eğer bazı şeyleri
yasak etmişse, o İlâhi bir emirdir. Zarar veren şeyleri de yaratan Allah’tır.
Ama Allah’ın bir emrettikleri bir de nehyettikleri (yasak ettikleri) vardır.
İşte beyin hücrelerinin sayısını azaltabilen kâinattaki tek faktör alkoldür. Allah’tan
bahsetmek daha büyük bir zevk iken neden yasak ettiği şeyleri yapalım? Hayatımızı
Allah’la iç içe bir dünya içerisinde geçirdiğimizde her an O bizimle ve biz
O’nunla beraber oluruz. Her an Allah’ın bir güzel işlevini gerçekleştiririz. Şu
an siz kardeşlerimiz ile birlikte Allah’ın emrettiği bir konuyu sizlere
anlatırken hayattan kâm alıyoruz ve yine soruyoruz: “Herşey çok mu güzel yoksa bize mi öyle
geliyor?”
Nefsiniz ile ruhunuz arasındaki kavga bittiğinde, iç
âleminizde mutlu olacaksınız; başka insanlarla kavganız bitecek ve dış
âleminizde mutlu olacaksınız; Allah ile olan ilişkilerinizde de en güzele
ulaşacaksınız. Allah’ın bütün emirlerini gerçekleştiren,
yasak ettiklerini işlemeyen bir hayata sahip olacaksınız. Daha ötede, iradenin
tesliminden sonra Allah’ın hâkimiyeti altında bir hayat söz konusu olacaktır.
Tasarruf altında
olanlar ise sadece Allah neyi yaptırırsa, onu yaparlar. “Allah’ın
emrettiklerini yapmak” ile “Allah’ın yaptırdıklarını yapmak” birbirinden çok
farklı hususlardır:
ü
Birisi
Allah’tan emirler almak ve yerine getirmektir.
ü
Öteki
ise tasarruf altında olmaktır; herşeyi
Allah’ın kişiye yaptırmasıdır. Her
devirde devrin imamı Allah’ın tasarrufu altındadır.
Allahû Tealâ’nın herkesten istediği şey; mutlu
olmalarıdır. İnsanlar hayatı kendilerine zehir ederler. Başkalarına kötülük
yaptıkları zaman ya intikam hissiyle ya da başka bir sebeple nefsleri onlara
emreder; onlar da gerçekleştirirler; başkalarına zarar verirler. Arkasından bir iç
huzursuzluğu mutlaka devreye girer. Sadece başkaları için yaşarsanız, sadece
onlara hizmet ederseniz, siz de mutluluk tarafını yaşarsınız. Huzursuzluk sizin
kapınızdan içeri giremez. Çünkü siz o zaman Allah için oldunuz demektir.
Güzel ahlâk
sahibi olmak, hayatınızı başkalarının
mutluluğuna adamaktır. Bütün davranış biçimleriniz, başkalarının mutluluğunu
oluşturacak bir dizayn içinde cereyan ettiğinde her an nerede olursanız olun, etrafınızdaki insanları mutlu etmek için
yaşarsınız. Herkesin gönlünü alırsınız. Herkese güzel sözler söylersiniz.
Herkes sizden memnun olur. Etrafınızdaki herkes huzur içinde bir dünya
hayatının mümessili olurlar. Böyle bir güzelliğin arkasında Allah vardır; Allah’ın insanlara yaşattığı güzel davranışlar vardır.
İnsanlar, sizden onları sevmenizi beklerler. Ne kaybedersiniz ki; insanları sevseniz.
Yetmez, sevdiğinizi belirtseniz. Onlara karşı en güzel davranışları
sergilediğinizde onların da sizi çok sevdiğini görürsünüz ve siz de: “Herşey
çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor?” diye sorarsınız.
Dostluk, sevgi, varken düşmanlık ve
nefret olmamalıdır. “İyi ama onlar bize kötü davranıyor, biz de istesek de
istemesek de onlara kötü davranıyoruz.” diye düşünenler olabilir. Bu cümlenin
arkasına saklanmamalısınız. İlk etapda onlar sizlere kötülük yapmış olabilirler.
Asıl sizi mutlu edecek olan şey, size
kötülük yapanlara sizin iyi davranmanızdır. Asıl mutluluk, bunun arkasında
gizlidir. Çünkü bu, fedakârlık gerektirir.
Bir
başkası size bir kötülük yaptığında siz ona iyi davranıyorsanız o kişiyi
kazanırsınız. O kişi yaptığı kötülüğün arkasından muhtemelen utanç duymuştur.
Hele yaptığı kötülüğün arkasından, ona karşı beklemediği bir güzel hareket
sergilediğinizde; davranışlarınız ile ondan nefret etmediğinizi tam
aksine onu sevdiğinizi hissetirdiğiniz zaman mutluluğu yaşarsınız.
Diyelim ki bir başkası bir konuda sizi suçlamış. Suçu
kabul etmişsiniz ve ondan af dilemek büyüklüğünü göstermişsiniz. Kişi
kabahatinizi yüzünüze vurup, sizi fırçalamak istemiştir. Böylece sizden hıncını
alacaktır. Ama eğer siz hatanızı kabul edip, ondan af dilemek büyüklüğünü
gösterirseniz, bu sizin uzattığınız bir dostluk elidir. Uzattığınız eli sıkmaktan
başka çaresi yoktur. Çünkü onun kavga edebilmesi için gerekli olan bütün
kapıları kapatmışsınızdır. Orada onun filmi biter. Artık size bir dost olmak,
onun için bir zarurettir; bir mecburiyettir. “İyi ama benim öfkem ne olacak?” diyenler
olabilir. Öfkelendiğinizde kendinizi biraz
tutun! Eğer o noktada kendinizi birazcık tutabilirseniz, daha sonra ne
büyük ferahlıklara sebebiyet verdiğini görürsünüz.
“Hatasız insan olmaz.” derler. Herkes hata yapabilir
ama hatayı yapan eğer aklı başında biri ise;
Allah yolundaysa; asıl ifade ile güzel ahlâkın sahibi ise; Allah’ın eğitimini almışsa zaten istemeyerek
yapmıştır. Yani farkına varmadan yaptığı şey, karşı tarafa hata şeklinde
intikal etmiştir. İşte böyle bir hatanın vücut bulduğunu düşünelim. O kişi ona
kötü davrandığınız için size kızgındır. Yeniden bir kötü davranış sergilemenizi
ve size lazımgelen dersi vermek için bekliyordur. Hatayı hisseder hissetmez
hemen gidip: “Sevgili kardeşim, beni bağışla! Gerçekten ben sana karşı şu
davranışta bulundum. Sonradan yaptığım şeyin çok ayıp olduğunu, Allah’ın
emirlerine uygun olmadığını ve daha kötüsü, bu davranışımla seni üzdüğümü
gördüm. Allahû Tealâ’nın emirlerine uygun olmadığı için Allah beni lâzımgelen
şekilde mutlaka ikaz edecektir. Ama bu sana bir zarar vermekle noktalandı. O
zaman sevgili kardeşim, sana yapılmaması lâzımgelen bir şeyi yapmış durumdayım.
Ben kendimi sana borçlu hissediyorum. Beni affettiğin güne kadar ben hep sana
karşı kendimi borçlu hissetmekte devam edeceğim. Eğer beni affetmek
büyüklüğünde bulunursan, bu benim için huzur verici bir şey olacaktır.” diyerek
af dilediğinizde güzel ahlâkı sergilemiş olursunuz. Allah’ın eğitimini alan bir
kişi olarak, hatanızı telafi etmek için en doğru şekilde davranmış olursunuz ve
mutlu olursunuz.
üTevazu
· Tevazu, Allah’ın standartlarındaki güzel ahlâkın
temelidir.
· Tevazu, bir insanın ait olduğu noktadan çok daha
aşağılarda bir mahviyet içerisinde hayatını sürdürmesidir.
· Tevazu, kişinin sahip olduğu vasıfların daha altında
bir davranış biçimi sergilemesidir.
· Başkaları için yaşamanın temelinde tevazu vardır.
· Tevazu, kişinin kibirsizliğidir; kibirden el etek çekmesidir.
Kibir kelimesi, tekebbür kelimesi “büyük” mânâsına gelir.
Tekebbür, büyüklük taslamaktır yani asıl ifadesiyle üstünlük taslamaktır. Kibir,
sadece nefse bir lezzet verir. Kibirli olursanız kendinize övünç payı çıkarmış
olursunuz.
Herkesin
sevdiği bir insan olmak güzeldir. Sevilebilmek, karşılıksız vermekle mümkündür.
Zaten mutluluk, Allah’ın size verdiklerini başkaları için kullanmaktır.
Hayatınızı başka insanların mutluluğuna adamaktır. Herkes için gayret etmektir.
Karşınıza çıkan, ihtiyacı olana yardım etmektir. Onların sizden istemesine
müsaade etmeyin. Siz verin! İhtiyaç sahibi insan halinden bellidir.
Güzel ahlâk, ihtiyaç sahiplerine,
onların istediklerini vermektir. Gözlerindeki o parıltıyı görmelisiniz. İhtiyaç
sahibiyse, bunu size söylemekten utanan bir sürü insan vardır. Eğer hallerinden
anlayıp;
yardım elinizi uzatırsanız, size karşı
minnet duyarlar. Onun da sizin de gözlerinizde yaşlar oluşur. Bu, güzel ahlâkın
bir parçasıdır.
İnsanları sevin! Onlara her hâlükârda yardım edin. O insanlar bir ihtiyaçları olduğu zaman bilsinler ki; siz varsınız. Size gelsinler. Allah’ın size verdiklerinden onlara verdikçe, sizin Allah tarafından verilenler azalmaz, devamlı ve büyük bir ölçüde artar. Deneyin! Böyle olduğunu göreceksiniz. Siz başka insanlar için yaşadıkça, Allahû Tealâ size onlar gibi 100 insan gelse, hepsine yetecek kadar imkân verir. Bütün mesele, sizin elinizdekini onlara vermek konusundaki iştiyakınız, talebinizdir.
İnsanları sevin! Onlara her hâlükârda yardım edin. O insanlar bir ihtiyaçları olduğu zaman bilsinler ki; siz varsınız. Size gelsinler. Allah’ın size verdiklerinden onlara verdikçe, sizin Allah tarafından verilenler azalmaz, devamlı ve büyük bir ölçüde artar. Deneyin! Böyle olduğunu göreceksiniz. Siz başka insanlar için yaşadıkça, Allahû Tealâ size onlar gibi 100 insan gelse, hepsine yetecek kadar imkân verir. Bütün mesele, sizin elinizdekini onlara vermek konusundaki iştiyakınız, talebinizdir.
Güzel ahlâk, mutluluktur. Almakla
değil, vermekle mutlu olursunuz. Mutluluğun ölçüsü, sizdekini başkalarıyla
paylaşmaktır. Hele onlar ihtiyaç sahibi kişilerse... Bu güzel ahlâkı sergiliyorsanız
hayat aslında çok güzeldir. Ama bu güzel ahlâkı tatbik etmeyen insanlar: “Hayatın
neresi güzel?
Biz açlık;
sıkıntı çekiyoruz ve de siz kalkmışsınız ahkâm kesiyorsunuz.” diyebilirler.
Sizler, Allah’ın eğitimini alanlar mutlu olmayı öğrendiniz. Ama henüz bir
tasavvuf mensubu olmayan ve bu eğitimi almayanlara da bu güzel ahlâkı
hayatlarına tatbik etmelerini; denemelerini
söylüyoruz. Söylediklerimizdeki doğruluk payını;
bu güne kadarki hayat felsefenizin ne kadar yanlış bir şey olduğunu ancak
yaşadığınız zaman anlayacaksınız. İçkiyle, kumarla hayatın zevk haline
dönüşmediğini, tam aksine insanı sefalete, korkunç bir girdaba sürüklediğini o
zaman anlayacaksınız. Kumar da içki de ahlâkın düşük olduğu bir dizaynı
gösterir. Kişi nefsine ve iradesine hâkim değildir. Şeytan onu kontrol altına
almıştır. Kumar da içki de şeytan işidir. Kumar, içki vb. şeylerle kendinize
yazık edersiniz. Çok az bir kazançla da insan mutlu olabilir. Mutlu olmak
varken…
Allahû Tealâ ile
dostluğunuzu kurduğunuzda hayatınıza bir de o zaman bakın.. Nereden, nasıl
mutluluğun oluştuğunu bir de o zaman görün... Ama önce siz değişin! Çok insandan
bu güzellikleri dinledik. Hayır, herşey size öyle gelmiyor. “Herşey çok güzel,
bana da öyle geliyor.” diyen çok insan tanıdık. Onlar sadece Allah’ın verdiği
dizayn içerisinde kendilerine düşeni yaptılar. Arkası, mutlak olarak saadet
oldu.
Eğer
verirseniz Allahû Tealâ’nın size daha çok verdiğini, daha çok verirseniz, daha
çok verdiğini yaşarsınız. Üstelik de verdiğiniz insanların mutluluğunun sizin
tarafınızdan hissedilmesi, güzel ahlâkın en güzel sonucudur. Allahû Tealâ’nın
bir dizaynı olarak yaşamak, güzeldir. Bu hayatı yaşarken, güzellikleri yaşamak,
Allahû Tealâ’ya ne kadar yaklaşılırsa o kadar mümkündür.
Güzel
ahlâkın temelinde, bir tek faktör vardır;
o da başkalarını mutlu kılmak. Bunun tasavvufî tabiri; başkaları için yaşamak,
hayatınızı onlara vakfetmektir. Bu, Allah için yaşamanın ikinci cephesidir. Bir
insan ya kendisi için yaşar ya da Allah için yaşar. Allah için yaşayanlar,
kendisi için yaşayanlardan her zaman çok üst seviyede daha mutludurlar. Onlar
her zaman mutluluğu yaşarlar.
Allahû Tealâ hayatı Allah’ı tanıyanlar ve Allah için
olanlara öylesine güzel bir hale getirir ki; o zaman Allah’a hayranlık duyarsınız; seversiniz; âşık olursunuz;
hayran olursunuz.
Hayat felsefeniz, size ait olanları vermek olmalıdır:
Verirseniz Allah’ın fazlasını vereceğini o zaman çok insana yardım edeceğinizi; sonra Allah’ın daha fazlasını vereceğini ve de daha
çok insana yardım edeceğinizi öğrenmek olmalıdır. Bu felsefe ile yaşadıkça Allahû
Tealâ’nın, sizin yoklukta verdiğiniz şeylerin çok daha fazlasını size vermeye
başladığını hayretle göreceksiniz. Açılmaz zannettiğiniz kapıları Allah açar.
Sizin için açar. Siz başkalarını mutlu ettikçe Allahû Tealâ sizi kat kat mutlu
eder.
Hayatınızda başkaları ne zaman sizden öndeyse, o zaman
Allah da sizden öndedir. Ne zaman nefsiniz varsa, Allah sizinle birlikte değildir. Hayatta nefsiniz için var olduğunuz, “ben”
dediğiniz, başkalarını menfaatleriniz için kullandığınız sürece, siz mutlu
olamazsınız, mutluluğu yaşayamazsınız. Ama Allahû Tealâ herkesin mutlu olmasını
ister. Öyleyse neden mutlu olmadığınızı, kendi kendinize sorun. Aldığınız cevap:
“Ne zaman başkaları için yaşarsan mutlu olursun.” tarzında size geri dönerse,
işte o zaman mutluluğun anahtarını yakaladınız demektir.
Sevgili kardeşlerim,
Başkaları için yaşayın! Başkaları için yaşayın! Başkaları
için yaşayın!
Allah hepinizden razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.