TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
Giriş
Edebîyat, düşünce ve hayallerin duygularla
birlikte ifade edilmesidir.
Türk Edebîyatı, İslâmiyet’le birlikte
durmadan gelişmiş ve yenilenmiştir. Türklerin İslâmiyeti kabul etmelerinden
sonra, İslâm Kültür ve Medeniyetinin birleştirici, bütünleştirici etkisi
altında ortaya çıkan Türk Edebîyatı Osmanlı dönemi boyunca varlığını
güçlendirerek devam ettirmiştir.
Türk İslâm Edebîyatı, dîn ağırlıklı edebî
eserler ortaya koyan şair ve yazarları inceleyen bir bilim dalıdır. Bu alanın
ilk kaynakları Kur’ân-ı Kerîm ve hadîslerdir. Siyerler; yani Hz. Muhammed
(S.A.V)’in ve sahâbenin hayatının inceleyen bilim dalının kaynakları, Tasavvuf,
tefsir, fıkıh gibi İslâm ilimleri, İran ve Arap Edebîyatı bu bilimin diğer
kaynakları arasındadır.
Bütün edebiyatlarda olduğu gibi, Türk
Edebiyatı’nın doğuşu da dînle yakından bağlantılıdır. Bu yüzden de ilk şiirler
dînî karakterli, şairler ise dîn adamlarıdır.
Türk Edebîyatı’nı 3 grupta inceleyebiliriz.
1)
İslâmiyetin Kabulünden Önce Türk Edebîyatı,
2)
İslâmiyetin Kabulünden Sonra (İslâm Kültürü ile) Gelişen
Türk Edebîyatı
3)
Batı Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı
1-
İslâmiyetin Kabulünden Önce Türk Edebîyatı,
Giriş
İslâmiyetin kabulünden önceki Türk Edebîyatı, Asya’da sözlü
edebîyat ve yazılı edebîyat olarak iki şekilde gelişmiştir. Sözlü edebiyat;
Kam, Baskı (bahşı) ve Ozan gibi isimler verilen sanatçılar tarafından ‘Kopuz’
adı verilen bir saz aleti ile icra edilmiştir. Doğuşu her ne kadar dînî
törenlere dayansa da zamanla aşk, doğa, ölüm gibi dîn dışı konularda
işlenmiştir.
Sözlü Edebîyat Örnekleri:
Koşuk(Şiir): Kopuz eşliğinde ‘sığır’ denilen sürek avlarında söylenen
lirik şiirlerdir. Günümüz ‘koşma’ larının ilk versiyonu sayılırlar. Türkü ve şarkı
gibi eserler kabul edilirler.
Sagu: Ölen kimselerin arkasından ‘Yuğ’ adı verilen cenaze(ölü)
törenlerinde okunur. Günümüz ‘ağıtlarının’ ilk versiyonuna denir.
Sav: Atasözü demektir.
Destan
(Dasitan): Kıssa, hikaye, masal demektir.
Türk Destanları’na örnek olarak; Saka
Türkleri’nin Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı, Hun Türkleri’nin Oğuz Kaan
Destanı, Göktürkler’in Bozkurt ve Ergenekon Destanı ve Uygur Türkleri’nin
Türeyiş ve Göç Destanı verilir.
Yazılı Edebîyat Örnekleri:
Doğu Göktürklerin, VII. Yüzyıl’da, Göktürk alfabesini
kullanarak diktikleri Orhun Yazıtları (Kitabeleri)’dır. Kül Tigin, Bilge Kağan
ve Tonyukuk adına dikilmiştir. Türklerin ilk yazılı eserleri olması nedeniyle dil, tarih, edebîyat bakımından önemlidir.
Bir diğer örnek; Uygurluların kağıda kitap
basma tekniklerini bildiğini de gösteren, dönemden kalma bir çok hikayenin yanı
sıra ‘kökünç’ denilen ilkel tiyatro
metinlerinin de olduğu eserlerdir.
2-
İslâmiyetin Kabulünden Sonra (İslâm Kültürü ile) Gelişen Türk Edebîyatı
Giriş
VIII. Yüzyıl’dan
itibaren İslâm’ı kabul etmeye başlayan Türkler, Karahanlılar döneminde İslâm Dîni’ni
resmen kabul etmişlerdir (920). Bu nedenle tarihte varlığı bilinen ilk Müslüman
Türk Devleti Karahanlı Devleti (912-1212) olup, İslâm kültürü
etkisinde gelişen Türk Edebiyatının elde bulunan en eski örnekleri de bu döneme
aittir.
Söz konusu dönemde
Kur’ân Surelerini Türkçe tefsir eden ve yorumlayan Tefsir Kitaplarının
yazıldığı bilinmektedir. Bu dönem Tefsir kitaplarında çoğunlukla Arapça metnin
altında Türkçe çeviri (satır arası tercüme) verilmiştir.
Bütün dünya
edebiyatlarında olduğu gibi İslâm Kültürü Etkisinde Gelişen Türk
Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır. İslâm öncesi sözlü edebiyat
döneminin uzantısı şeklinde düşünülebilir. İslâmiyetin Kabülünden Sonra oluşmuş
bu destanlar şunlardır:
1.
Kazak-Kırgız
Kültür Dairesinde; MANAS DESTANI,
Kırgızlar arasında
oluşan Manas destanı bugün de bütün canlılığı ile devam etmektedir. Manas
destanının XI ile XII. yüzyllar arasında meydana geldiği düşünülmektedir. Bu
destanın ana kahramanı Manas da, tıpkı Oğuz Kağan destanının İslâmî
rivayetindeki ve Satuk Buğra Han gibi İslâmiyeti yaymak için mücadele eden bir
yiğittir.
2.
Türk-Moğol
Kültür Dairesinde; CENGİZ HAN DESTANI,
Orta Asya’da yaşayan Türk boyları arasında XIII. Yüzyıl’da
meydana gelmiştir. Cengiz Han Destanı, Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın yaşamı,
kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz’in oğulları tarafından idare
edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir. Cengiz-name’de, Cengiz bir
Türk kahramanı olarak kabul edilir ve hikâye Türk tarihi şeklinde anlatılır.
Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün
ışığı ile Kurt-Tanrı’nın çocuğu olarak doğar. Orta Asya Türkleri, Cengiz’i
İslâm kahramanı olarak da görmüşler ve ona kutsallık atfetmişlerdir.
.
3.
Tatar-Kırım
Kültür Dairesinde; a) EDİGE ve b) TİMUR DESTANI,
Edige Destanı
Bu destanda XIII. Yüzyıl’da Hazar denizi kıyısında kurulan
Altınordu Hanlığı’nın XV. Yüzyıl’da Timurlular tarafından yıkılışı
anlatılmaktadır.
Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı olan
Edige Mirza Bahadır’a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır’ın devletini
ayakta tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. Yüzyıl’da
destan haline getirilmiştir.
Timur Destanı
Timur Destanı Moğol kültür dairesinde gelişen bir
destandır. Destanda Moğol hükümdarı Aksak Timur’un savaşları, diğer milletlerle
ilişkileri anlatılmaktadır.
4.
Karahanlı
Döneminde; SATUK BUĞRA HAN DESTANI,
Bu destanda; Peygamber Eendimiz Hz. Muhammed (S.A.V),
kanatlı atı Burak’ın sırtında gökyüzüne yükseldiği “Mirâc Gecesinde” gök
katlarında kendinden önce gelen peygamberleri görür. Bunlar arasında birini
tanıyamaz ve Cebrail’e kim olduğunu sorar. Cebrail: “Bu peygamber değildir. Bu
sizin ölümünüzden üç yüzyıl sonra dünyaya inecek olan bir ruhtur. Türkistan’da
sizin dîninizi yayacak olan bu ruh “Abdülkerim Satuk Buğra Han adını alacaktır.”
der.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V), yeryüzüne döndükten sonra hergün İslâmiyeti
Türk ülkesine yayacak olan bu insan için dua eder. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in
arkadaşları da bu ruhu görmek isterler. Peygamber Efendimiz dua eder ve başlarında
Türk başlıkları bulunan silâhlı, kırk atlı görünür. Satuk Buğra Han ve
arkadaşları selâm verip uzaklaşırlar. Bu olaydan üç yüzyıl sonra Satuk Buğra
Han, Kaşgar Sultanı’nın oğlu olarak doğar. Satuk Buğra Han’ın doğduğu gün yer
sarsılır, mevsim kış olduğu halde bahçeler, çayırlar çiçeklerle örtülür.
Falcılar bu çocuğun büyüyünce Müslüman olacağını söyleyerek öldürülmesini
isterler. Annesi: “Müslüman olduğu zaman öldürürsünüz.” diyerek Satuk Buğra
Han’ı ölümden kurtarır.
Satuk Buğra Han 12 yaşında arkadaşlarıyla birlikte ava
çıkmağa başlar. Ava gittiği günlerden birinde kaçan bir tavşanın arkasından
hızla koşarken arkadaşlarından uzaklaşır. Kaçan tavşan durur ve bir ihtiyar insana
dönüşür. Satuk Buğra Han’ın sonradan Hızır olduğunu anladığı bu yaşlı kişi ona
Müslüman olmasını öğütler ve İslâmiyeti anlatır.
Satuk Buğra, Kaşgar hükümdarı olan amcasından İslâmiyeti
kabul etmesini ister. Kaşgar Hanı, Müslüman olmayacağını söyler. Satuk Buğra
Han’ın işaretiyle yer yarılır ve hükümdar toprağa gömülür. Satuk Buğra Han
hükümdar olur ve bütün Türk boyları onun idaresinde İslâmiyeti kabul ederler.
Satuk Buğra Han, ömrünü Müslümanlığı yaymak için mücadele
ile geçirmiştir. Menkıbelere göre Satuk Buğra Han’ın düşmana uzatıldığında kırk
adım uzayan bir kılıcı varmış ve savaşırken etrafına ateşler saçarmış. 96
yaşında Allah’dan davet alarak Kaşgar’a dönmüş ve hastalanarak burada vefat
etmiştir.
5.
Selçuklu
Beylikleri ve Osmanlı Dönemlerinde;
a) SEYİD BATTAL GAZİ DESTANI
Battal Gazi, VIII. Yüzyıl’da Emeviler’in Anadolu’da
Bizanslılar’a karşı açtıkları savaşlarda “Battal” (kahraman) lakabıyla ün
kazanmış Müslüman bir Arap kumandanı olup asıl adı Abdullah’tır.
AŞKAR: Battal Gazi’nin atıdır. Gökten inmiş hatta Kâbe toprağından
yaratılmıştır. Hz. Adem’den beri peygamberlerin, Peygamber Efendimiz Hz.
Muhammed (S.A.V), Hz. Ali ve Hz. Hamza gibi yiğitlerin atı olmuştur. Ölümsüz
at, Battal’ı nice bela ve felaketlerden kurtarmaktadır.
Bu Müslüman kumandan hakkında söylenen kahramanlık
hikâyeleri ve menkıbeler, XI. Yüzyıl’dan itibaren Türkler arasında büyük rağbet
görmeye başlamış ve Battal Gazi, gazi-velî hüviyetiyle yüceltilerek destan
kahramanı haline gelmiştir.
Battalname’de Battal Gazi’nin Anadolu’da Hristiyanlarla
yaptığı savaşlar konu edilmektedir. Bu savaşlarda merkez saha genellikle
Malatya yöresidir. Savaşlar İslâmiyet-Hıristiyanlık mücadelesi şeklinde dînî
bir hüviyet taşır. Cihad ve gaza ruhu kendîni kuvvetli bir biçimde hissettirir.
Battal Gazi bu savaşlarda bir “evliya” karakteri sergiler. Devler ve caddarla savaşır;
okuduğu dualarla büyüleri bozar; ateşte yanmaz; göz açıp kapayıncaya kadar uzun
mesafeler aşar; Hızır’la yoldaştır, sıkışık zamanlarda ondan yardım görür.
Kâfirleri İslâm’a davet eder. Her savaşın sonunda elde ettiği malı mülkü dîn
uğruna savaşan yiğitlere dağıtır.
Akdağ’da düşmanın deniz gibi olduğunu gören Battal Gazi
ellerini göğe açarak:
“Ey ulu ALLAH’ım! Bütün zorlukları kolaylaştıran sensin. Ne
olur bu zayıf kuluna biçareye lütfûnu ihsan et. Bu melunları bu alçakları, dîn
düşmanlarını benim önümde boyun eğdir.” diye dua eder.
SEYİD BATTAL GAZİ
KÜLLİYESİ
Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde Üçler Tepesi’ndedir.
1207-1208 yıllarında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaaddîn Keykubat’ın annesi
Ümmühan Hatun tarafından yaptırılmıştır. Rivayete göre Battal Gazi Ümmühan
Hatun’un rüyasına girmiş ve: “Ey Hatun! Ben O kişiyim ki Diyarı Rûm’u aldım,
kâh karada, kâh denizde doksan yıl gazilik ettim. Sonunda Mesihiye Kalesi’nde
şehit oldum. Gel beni ziyaret et, Üzerime bir türbe yap!” demiştir. Ümmühan
Hatun da mezarı bularak türbe ve adına bir külliye yaptırmıştır.
b) DANİŞMEND GAZİ
DESTANI
XI. Yüzyıl’da İç Andolu’da Bizans’a karşı yaptığı fetihlerle
şöhret bulan Danişmend Gazi’nin adı etrafında teşekkül etmiş, fetih menkıbelerinden
oluşan, destan roman niteliğinde bir eserdir. Danişmendnâme de Battalnâme gibi
İslâm’ın cihad ve gaza örgüsüne dayalı olarak meydana getirilmiştir. Bu
bakımdan iki eser arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Bu sıkı ilişki
yüzünden Danişmendname’yi Battalnâme’nin devamı olarak kabul edenler bile
olmuştur.
Danişmendâme, Anadolu’nun Müslüman-Türkler’in hakimiyetine
girmesi hakkında yazılmış bir halk destanıdır. Danişmend Gazi ve Melik Gazi’nin
kahramanlıklarını, gazalarını anlatan, Battalname
tarzında yazılmış olan Danişmendname’nin ne zaman ve kimin tarafından yazıldığı
kesin olarak bilinmemektedir.
c) KÖROĞLU DESTANI
Köroğlu Destanı, kahramanı Ruşen Ali’nin ve babası Koca
(Seyis) Yusuf’un Bolu Beyi ile olan mücadelelerini ele alır. Kahramanı XVI.
Yüzyıl’da yaşamış halk ozanı Köroğlu (Ruşen Ali)’dur.
Bu destan Yaşar
Kemal’in Üç Anadolu Efsanesi yapıtında edebiyatımıza kazandırılmıştır.
Bolu Beyi, güvendiği ve sevdiği seyislerinden biri olan
Yusuf’a: “Çok hünerli ve değerli bir at bul.” emrini verir. Seyis Yusuf, uzun
süre Bolu Beyi’nin isteğine göre bir at arar. Büyüdüklerinde istenen
niteliklere sahip olacağına inandığı iki küçük tay bulur ve bunları satın alır.
Bolu Beyi bu zayıf tayları görünce çok kızar ve seyis Yusuf’un gözlerine mil
çekilmesini emreder. Gözleri kör edilen ve işinden kovulan Yusuf, zayıf
taylarla birlikte evine döner. Oğlu Ruşen Ali’ye talimat verir ve tayları
büyütür.
Babası kör olduğu için Köroğlu takma adıyla anılan Ruşen
Ali, babasının talimatlarına göre atları yetiştirir. Taylardan biri mükemmel
bir at haline gelir ve “Kırat” adı verilir. Kırat da destan kahramanı Köroğlu
kadar ünlenir.
Seyis Yusuf, Bolu Beyi’nden intikam almak için gözlerini
açacak ve onu güçlü kılacak üç rahmetli köpüğü getirmek üzere Köroğlu’nu rahmet
dolu bir pınara gönderir. Ancak, Köroğlu babasına getirmesi gereken bu
köpükleri kendisi içer ve yiğitlik, şâirlik, sonsuz güç kazanır. Babası
kaderine rıza gösterir ancak oğluna, ne pahasına olursa olsun intikamını
almasını söyler. Köroğlu Çamlıbel’e yerleşir, çevresine yiğitler toplar ve
babasının intikamını alır.
Hayatını fakirlere ve çaresizlere yardım ederek geçirir.
Halk inancına göre “silah icat edilince mertlik bozuldu” demiş kırklara
karışmıştır.
Bu destan metinleri incelendiğinde hepsinde ilk Türk
destanı olan Oğuz Kağan destanının izlerinin olduğu görülür. Bu destan
parçaları Türk dünyasının ortak tarihî dönem hatıralarını aksettiren ilk edebî
ürünler olarak da çok önemlidir.
DEDE KORKUT HİKAYELERİ:
XV. ve XVI. Yüzyıl’da Oğuz Türkleri’nin düşmanları ile
mücadelelerini anlatan destan hikayeleridir. Kahramanlık, ahlâk, aile
kavramları, doğa betimlemeleri Kopuz aleti ile bütünleşir.
Karahanlı dönemi Türkçesiyle (Hakaniye ve Doğu Lehçesi) yazılmış
varlıkları bilinen en ünlü yazılı eserler şunlardır:
a) Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi/İlim) (1069- 1070 )
· 1069-1070
tarihlerinde Yusuf Has Hacip (Balasagunlu Yusuf)
tarafından yazılmıştır.
· Hakaniye (Doğu )
Türkçesi ile yazılmıştır.
· Karahanlılar
döneminin edebi eser niteliğini taşıyan ilk eseridir.
· Eser, insanlara
dünyada tam anlamıyla kutlu olmak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme
alınmıştır.
· Eserde birey ve
toplumların hem dünyada hem âhirette mutlu olmaları için nelere dikkat etmeleri
gerektiğini dile getirilir.
· Türk edebiyatının
ilk didaktik (öğretici) siyasetnamesidir. Devletin nasıl yönetilmesi gerektiği
de vurgulanmıştır.
· 6645 beyitten
oluşmuştur.
· Eserde, 41
beyitlik parçada (6605-6645) Yusuf Has Hacib kendi kendisine nasihat
vermektedir.
· Kutadgu Bilig,
dört ana karakter arasında geçen diyaloglardan oluşmaktadır. Eserdeki bu dört
ana karakterin her birinin belirli bir sosyal rolü vardır ve her biri belirli
bir değeri temsil eder. (Küntogdı: hükümdardır ve hukuku/adaleti temsil eder,
Aytoldı: vezirdir ve saadet/devleti temsil eder, Ögdülmüş: de vezirdir ve aklı
temsil eder, Odgurmuş ise akibeti/kanaati temsil eder. )
· Yarı hikaye ve
yarı temsil tarzında yazılmış olup, arada hareketi hazırlayıcı ve izah edici
monologlara ve canlı tasvirlerin bulunduğu sahnelere yer verilmiştir.
· Kutadgu Bilig’in 74 ana bölümden oluştuğunu ve Mesnevî
nazım biçimiyle yazıldığını söyleyebiliriz.
**** Yusuf Has Hacib****
Hakkında fazla
bilgi yoktur. Balasagon’da (şimdi ki Kırgizistan sınırları içinde) 1019 yılında
doğmuştur. Arapça ve Farsça’yı bildiği ve devrinin Fıkıh, Tefsir, Kelam, Hadîs
gibi İslâmî ilimlerini tahsil ettiği
eserinden anlaşılmaktadır.
“İnsan kızarsa
bilgisiz duruma düşer,
Öfke gelirse onu
akılsıza çevirir.
Hangi işte acele
edilirse iş uzar ve gecikir.
Acele ile yapılan
işler pişmanlıkla biter.
Bilginin değerini
bilgin bilir.
Anlayışa saygı,
bilgiden gelir.
Dünyada ne var ki
onda hile bulunmasın
Ne hile var ki ona
çare bulunmasın…”
Yusuf Has Hacip (Balasagunlu Yusuf), Kutadgu
Bilig adlı eserinde Türk atasözlerine de yer vermekte olup, bunlar daha çok şiir
ölçüsünde manzum şekilde kullanılmıştır.
“Aklın süsü
dildir, dilin süsü söz,
İnsanın süsü
yüzdür, yüzün süsü de göz,
Eğer iyilik ananın
ak sütü ile insanın özüne girerse
O, ölünceye kadar
yolunu şaşırmaz.
İyilik yapmaya
devam et ey kişi
İyilik kocamaz,
onun ömrü ebedîdir.”
.
Karahanlı
ülkesinde İslâm Edebiyatı ile birer kültür merkezine dönüşen Buhara, Semerkant,
Balasagun, Kaşgar, Taşkent gibi kentlerde Farabi, İbni Sina, Kaşgarlı Mahmud,
Uluğbey, Ahmed Yesevî gibi bilim adamları ve mutasavvıf yetişmiştir.
b) Divan-ı Lügat' it Türk. ( Türk Dilinin Sözlüğü) ( 1072-1077 )
·
1072-1077 tarihleri arasında Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılmıştır.
· Karahanlılar döneminin ikinci önemli eseridir.
· Hakaniye Türkçesi ile yazılmıştır
· Türkçenin ilk
sözlüğüdür. Eser Türkçe-Arapça bir sözlüktür.
· Araplar’a Türkçeyi öğretmek ve Türkçe’nin
zengin dil varlığını ortaya koymak, Türk Dili’nın dünya dilleri arasındaki
yerini belirtmek amacıyla yazılmıştır.
· Kitapta 7500 kelimenin Arapça karşılığı
verilmiştir. Türk illeri haritası konulmuştur. Türkçe’nin Türkmen, Oğuz,
Kırgız, Çiğil vb. Türk boylarının dilleri tanıtılmıştır.
· Türkçe sözcüklerin açıklamalarını yaparken
dörtyüze yakın dörtlükten oluşan şiirlerle atasözlerini (sav) örnek olarak
verir.
c) Atabet'ül Hakayık (Gerçeklerin Eşiği)
· XII. Yüzyıl’da Edip Ahmed Yükneki tarafından
yazılmıştır. Kaşgar Karahanlı Hakaniye
Türkçesiyle yazılmış bir nasihâtnamedir.
· Eserde ahlâklı
insan olmanın yollarını, ahlâk ilkelerini açıklamış, çeşitli ahlâki öğütlerde
bulunmuştur.
· İslâmî düşünce ve
görüşlere yol gösterici olmuştur.
· Eserde dünyayı,
yaratıcıyı, insanı bilmenin sadece bilim yoluyla olabileceği anlatılır.
Bilginin faydası ve bilgisizliğin zararı konusunu işlemiştir.
· Bir ahlâk ve öğüt
kitabı olduğu için baştan sona hikmet uslubu ile yazılmıştır.
· Eserdeki fikirler
bir çok defa âyet, hadîs ve bazen de Arapça beyitlerle teyit edilmektedir.
· İslâmiyetin kabul edilmesinden sonra yazılan eserde Allah,
Peygamber Efendimiz (S.A.V), 4 halife
anlatılır ve hükümdardan övgü ile bahsedilir.
Yazıldığı ilk şekillerde günümüze ulaşmayan bu eserler
yanında, Selçuklular döneminden günümüze ulaşmış eserler de bulunmaktadır.
Bunlar daha ziyade ahlâki-dînî nitelikli, halka dînî konuları anlatmak amacıyla
yazılmış öğretici nitelikteki eserler ile, Mevlânâ,
Ahmed Fakih, Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhâni, ve Yunus Emre’ye ait olan şiirlerdir.
.
DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK
EDEBİYATI
Tekke Edebîyatı - Tasavvuf Edebîyatı
Tekke Edebîyatı - Tasavvuf Edebîyatı
Giriş:
Türk Edebîyatı, Tanzimat’tan sonra Divan Edebîyatı, Halk Edebîyatı
ve Dînî-Tasavvufî Edebîyat olarak tasnif edilip, incelenmeye başlanmıştır.
2-
İslâmiyetin Kabulünden Sonra (İslâm Kültürü
ile) Gelişen Türk Edebîyatı
a) Divan Edebiyatı
b) Halk Edebiyatı
* Anonim Türk
Halk Edebiyatı
* Dînî-Tasavvufi
Türk Halk Edebiyatı
* Aşık Tarzı Türk
Halk Edebiyatı şeklinde gruplanmaktadır.
Dînî-Tasavvufî Edebîyat; Divan Edebîyatında ve Halk Edebîyatında
olmak üzere iki koldan yürümüştür.
Dînî-Tasavvufî Türk Edebîyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle
ortaya çıkmıştır. İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan
tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, dîn ve tasavvuf, edebîyat
aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır.
Dînî-Tasavvufî Türk edebîyatına Tekke edebîyatı da denir. Dînî-Tasavvufî
Türk edebîyatında asıl olan sanat yapmak değil, dînî-tasavvufi düşünceyi
yaymaktır. Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir.
İslâmiyetin kabülünden sonra edebîyat, dîn ile çok zengin
bir içerik kazanmıştır.
Dîni Tasavvufi Edebîyat’ın şairleri,
Allah’a ulaşmayı dileyerek, (1.safha)
Mürşidlerine ulaşmışlar, (2.safha)
Ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıracaklarına inanmış
ve yaşamışlar, (3. safha ve 1.teslim; Ruh Teslimi)
Fizik bedenlerini, şeytana değil, Allah’a kul edeceklerine
inanmış ve yaşamışlar, (4. safha ve 2.
teslim; Fizik vücud teslimi)
Nefslerini tezkiye ve tasfiye ederek, Allah’a teslim
edeceklerine inanmış ve yaşamışlar, (5.safha ve 3. Teslim)
İrşada ulaşacaklarına inanmış ve yaşamışlar, (6.safha )
İradelerini de Allah’a teslim edeceklerine inanmış ve
yaşamışlardır. (7. safha ve 4.Teslim; İrade Teslimi)
Yani, Dîni Tasavvufi Edebîyat şairlerimiz; İslâm dîninin
bütününü, Kur’ân-ı Kerîm âyetleriyle, 7 safha ve 4 teslim olarak, 28 Basamaklık
İslâm merdivenlerini adım adım çıkarak,
“İslâm” kelimesinin “Teslim” anlamına eş değer olan TESLİM DÎNİ olarak,
teslimlerle yaşamışlardır.
Dergahlarda, mürşidlerinin eteğinde, her gün biraz daha
biraz daha Allah zikirlerini arttırarak nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapmışlar,
nefs kalplerini % 100 Allah’ın nurları ile doldurmuşlar ve böylece nefs
kafesinden kurtulmuşlardır. Nefslerini tezkiye ve teslim ettikçe Ahiret ve
Dünya Mutluluğunun safhalarını yoğun olarak,
günümüz maddi mutluluk anlayışından çok uzakta içsel duygularla
yaşamışlardır.
İşte mutasavvuf şairlerin eserlerinde Allah’a ulaşma
aşklarını ve nefslerinden kurtuluşlarını göreceğiz…
Dînî Tasavvufi Edebîyatın ilk temsilcisi olarak görülen
Hoca Ahmed Yesevî’nin Hikmet adını verdiği şiirleri, dînî ve tasavvuf yolunu
öğretmeyi amaçlı manzumeleridir. Bununla birlikte hikmetler ata diye
nitelendiren dervişler ve aşıklar tarafından Kopuz eşliğinde ilâhî olarak
okunmuştur.
İslâm Edebîyatı
derslerimizde, sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlerin gönüllerini sizlere
aktarmaya çalışacağız. İşte bu paralelde; Yüzyıllara
göre Tekke Edebîyatının en önemli temsilcileri şunlardır:
12.yy.: Ahmet Yesevî
14.yy.: Abdal Musa
15.yy.: Hacı Bayram
Velî, Kaygusuz Abdal, Akşemseddîn,
Eşrefoğlu Rumî, Üftade
16.yy.: Kaygusuz Vizeli Alaeddîn, Ümmi Sinan, Şah İsmail (Hatai), Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Ahmet
Sarban, Muhyeddîn Abdal, Süruri, Hayderi, Balım Sultan, Derviş Hacı, Abdurrahim
Tırsi, Seyyid Nizamoğlu,
17.yy.: Aziz Mahmud Hüdaî, Niyazi-i Mısrî, Kul Budala, Kul Nesimi, Gaybi Sun’ullah, Adem Dede,
Aşık Virani, Kazak Abdal, Oğlanlar Şeyhi İbrahim, Muhyi, Teslim Abdal, Nakşi
18.yy.: Kül Şükrü
19.yy.: Kul Himmet Üstadım, Everekli Seyrani, Türabi, Aşık
Veli, Hekimhanlı Esiri, Ruhsati, Cemali, Mihrabi
20.yy.: Yozgatlı Hüzni, Edip Harabi, Vahid Lütfi Salcı
DİNÎ-TASAVVUFÎ
TÜRK HALK EDEBİYATINDA
BİÇİM VE TÜR
1) ŞEKİL
a) Vezin (Ölçü)
1.
Aruz Ölçüsü
2.
Hece Ölçüsü
2) NAZIM BİÇİMLERİ
(Nazım Nedir? Dizelerden oluşan vezinli ve kafiyeli anlatım
şeklidir. En küçük birimi dizedir (mısradır). Ayrıca beyit, kıta, bend gibi
nazim birimleri de vardir. Şiirler de nazım şeklinde yazılır, ancak her nazım,
şiir değildir.)
a)
Divan Edebîyatından Alınan Nazım Biçimleri (Bazıları)
1. Gazel: Divan edebîyatında en çok kullanılan nazım şekli olan
Gazel; kadınlar için söylenen güzel ve aşıkane sözlerdir. Aruz ile yazılır.
Gazelin ilk beyitine ‘Matla’, son beyitine ‘Makta’ denir. Gazeli bir makamda
okuyan kişiye gazel-han denir.
2.
Kaside: Kaside;
dîn ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılmıştır. Noksansız kaside 6
bölümden oluşur. İlk beyitine ‘Matla’, son beyitine ‘Makta’ denir. Şair
takma adını (mahlasını) kasidenin
sonlarına doğru söyler. Şairin mahlasının geçtiği beyite ‘Taç-Beyit’ denir.
Kasidenin en güzel beyitine ‘Beytül Kasid’ denir. Kaside de genellikle dînî ve
tasavvuf içerikli temalar işlenir. Nazım türü bakımından ise birer münacat,
tevhid, naat olabilir.
3. Kıt’a
4.
Musammat
5.Terkib-i
Bend
6.
Terci-i Bend
7. Rubai: Aruz ölçüsüyle yazılır. Dört mısradan oluşan nazım şeklidir.
Yoğun olarak Felsefe ve Tasavvuf düşünceleri vardır. Ömer Hayyam örnek olarak
verilebilir.
8. Tuyuğ
9. Mesnevî: Fars ve İran edebîyatı nazım şeklinde olan mesnevî; İslâmiyet
etkisinde gelişen Türk Edebîyatı’nın ilk zamanlarda sıkça kullanılan nazım
biçimidir.
b) Halk
Edebîyatından Alınan Nazım Biçimleri
1. Mani: Halkın ortak malı olmuş, söyleyeni belli olmayan nazım
biçimindedir. Aşk, gurbet, kırgınlık ve doğa olayları işlenir. Çeşitli tören ve
günlerde mani söylemek geleneğe dönüşmüştür. Mani söyleyenlere halk arasında ‘Manaiçi’
denir. Belli bir ezgiyle söylenir.
2. Türkü: Halkın ruh halini yansıtır, Hece ölçüsüyle söylenir
ve 4 mısradan oluşur.
3. Koşma: Aşık tarzı halk şiirinin en çok kullanılan nazım biçimidir.
Genellikle 3-5 dörtlükten oluşur.
4. Koçaklama: Kahramanlık ve savaş anlatılır.
5. Taşlama: Topluluğun beğenilmeyen yönleri dile getirilir.
6. Ağıt: Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntü dile getirilir.
Aynı zamanda bu tip şiirlere,
Divan Edebîyatında : Mersiye
Halk Edebîyatında :
Ağıt
İslâmiyet öncesi Türk Edebîyatında: Sagu isimleri verilir.
3) NAZIM TÜRLERİ (Bazıları)
1. İlâhi: Dîn ve tasavvuf konularının işlendiği şiirlere “ilâhi”
denir. Allah’ı övmek, ona yalvarmak için yazılan şiirlerdir. Özel bir ezgiyle
okunur.
2. Nefes: Bektaşî Alevi Tekkeleri’nde okunan tasavvuf temelli şiirlere
denir. Hz. Muhammed ve Hz. Ali’yi övmek için yazılan nefesler bulunmaktadır.
Daha çok cem ayinlerinde saz eşliğinde okunurlar. Nefesler kudum denilen
aletler ile çalınırlar.
3. Tevhid: Allah’ın birliğini anlatır.
4. Na’t: Hz.Muhammed (S.A.V)’ı övmek için yazılır.
5. Münacat: Allah’a yapılan yalvarışlardır.
6. Mevlid:
Manzum siyerlere genellikle mevlid adı
verilmiştir. Kelimenin sözlük anlamı “doğma, birinin doğduğu yer ve zaman”dır.
Çoğunlukla manzum olup mesnevî nazım şekliyle yazılmışlardır. Başta münacaat ve
sonda da dua bölümlerini içerirler. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in
doğum günü dolayısıyla yapılan şenlik ve törenlerde okunma amacına yöneliktir. Mevlidde
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in doğumu (veladet), peygamberliğin
gelişi (nübüvvet), göğe yükselişi (miraç) ve vefatı (rıhlet) bölümleri ortak
konular arasındadır.
7.
Ramazaniye: Şairlerin Ramazan ayının gelişini
tebrik içi yazdıkları ve devlet büyüklerine sundukları kasidelere verilen
addır.
8.
Tarikatname
9. Hamzaname: Hz. Muhammed (S.A.V)’in süt kardeşi ve Hz. Hamza’nın
kahramanlıklarının anlatıldığı epik hikayelerden oluşur.
10. Mersiye: Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü anlatır.
11. Mehdiye: Bir kişiyi övmek için yazılan şiirlerdir.
12. Hicviye: Bir kişiyi eleştirmek için yazılan şiirlerdir.
13. Fahriye: Bir şairin kendisini övmesidir.
3) BATI KÜLTÜRÜ ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK
EDEBİYATI
(Dönemleri
ders amacı dışında olduğu için belirtilmemiştir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.