Hz. Nuh (A.S)
Hz.
Nuh’un karısı da küfür de kalıp boğulanlardan oldu. Kişi kâfir olunca,
peygamberlere yakınlığı dahi Allah’ın azabından kurtulması hususunda hiçbir
fayda sağlamaz. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de açık şekilde vurgulanmıştır;
66/TAHRÎM-10: Dareballâhu
meselen lillezîne keferûmreete nûhın vemreete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni
min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen
nâre mead dâhılîn(dâhilîne).
Allah,
kâfirlere, Hz. Nuh’un ve Hz. Lut’un hanımını örnek verdi. İkisi de, salih
kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı. Fakat ikisi de ihanet etti. Bu
yüzden ikisine de, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı, onlardan (eşlerinden) bir
fayda olmadı (onları kurtaramadılar). Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle
beraber (ateşe) girin.” denildi.
26/ŞUARÂ-119
ve 120 de ise şöyle buyurulmuştur;
26/ŞUARÂ-119: Fe
enceynâhu ve men meahu fîl fulkil meşhûn(meşhûni).
Böylece
onu ve onunla beraber olanları, dolu bir gemi içinde kurtardık.
26/ŞUARÂ-120: Summe
agraknâ ba’dul bâkîn(bâkîne).
Sonra
Biz, (onların) arkasında kalanları (gemiye binmeyenleri) boğduk.
Nuh tufanı, büyük bir felaket olmuştur.
Rivayete göre tufan 40 gün devam etmiş, durmadan çok şiddetli yağmurlar yağmış,
yerden sular fışkırmış ve kâfirlerin tamamı boğulmuştur, sadece Nuh (A.S)’ın
gemisine binen müminler ve gemiye alınan canlılar kurtulmuştur. Bütün kâfirler
boğulduktan sonra, Allahû Teâlâ,
yeryüzüne suyu yutmasını ve göğe de yağmuru kesmesini emretmiştir;
11/HÛD-44: Ve
kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîdal mâu ve kudıyel emru vestevet
alal cûdiyyi ve kîle bu'den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Ve:
“Ey arz (yeryüzü), suyunu yut! Ey sema (suyunu) tut!” denildi. Ve su çekildi ve
emir yerine getirildi. Ve (gemi), Cudi (dağı)nın üzerine yerleşti. Ve zalim
kavme: “Uzak olsunlar.” denildi.
Nuh Tufanından sonra yeryüzünde sadece
gemide olan canlılar kalmıştır. Tufandan sonra insan nesli de gemide olanların
soyundan devam etmiştir. Nuh (A.S)’ın gemiye binen oğullarının soylarının devam
ettiği kesin olarak bilindiği halde gemideki diğer müminlerden soylarının devam
edip etmediği hususunda ihtilaf vardır. Bazı müfessirler insan soyunun sadece
Hz. Nuh soyundan devam ettiğini söylemektedirler, diğerleri ise gemideki diğer
müminlerin de neslinin devam ettiğini söylemektedirler. 37/SÂFFÂT-75’den 82’ye kadar ve 17/İSRÂ-3’ü okuyalım inşallah;
37/SÂFFÂT-75: Ve lekad nâdânâ nûhun fe le
ni’mel mucîbûn(mucîbûne).
Ve andolsun ki Nuh (A.S), Bize nida etti. İşte duasına
icabet edilenler gerçekten ne güzel (ne güzel bir durumdadırlar).
37/SÂFFÂT-76: Ve necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).
Ve
O’nu (Hz. Nuh’u) ve O’nun ailesini kerbil azîmden (büyük üzüntüden) kurtardık.
37/SÂFFÂT-77: Ve cealnâ zurriyyetehu humul bâkîn(bâkîne).
Ve
O’nun (Nuh A.S’ın) zürriyetini (kıyâmete kadar) bâki kalanlardan kıldık.
Ve
sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık.
Âlemler
içinde Nuh (A.S)’a selâm olsun.
Muhakkak
ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
37/SÂFFÂT-81: İnnehu min ibâdinel mû’minîn(mû’minîne).
Muhakkak
ki o, Bizim mü’min (Allah’a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan)
kullarımızdandır.
Sonra
diğerlerini (suda) boğduk.
17/İSRÂ-3: Zurriyyete
men hamelnâ mea nûh(nûhin), innehu kâne abden şekûrâ (şekûren).
(Ey) Nuh (A.S) ile beraber taşıdıklarımızın zürriyyeti (onların soyundan olanlar)! Muhakkak ki O (Nuh A.S), çok şükreden bir kul idi.
(Ey) Nuh (A.S) ile beraber taşıdıklarımızın zürriyyeti (onların soyundan olanlar)! Muhakkak ki O (Nuh A.S), çok şükreden bir kul idi.
Nuh Tufanı, insanoğluna büyük bir ibret
örneğidir. Allahû Tealâ çeşitli âyetlerde şöyle buyurmaktadır;
21/ENBİYÂ-76: Ve nûhan iz nâdâ min kablu
festecebnâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).
Ve Nuh (A.S), daha önce nida etmişti (seslenmiş, dua
etmişti). Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Böylece onu ve
ehlini (ailesini) büyük bir üzüntüden kurtardık.
21/ENBİYÂ-77: Ve nasarnâhu minel
kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan bir kavme karşı ona yardım
ettik. Muhakkak ki onlar, kötü bir kavim oldu. Böylece onların hepsini boğduk.
25/FURKÂN-37: Ve kavme nûhın lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum
lin nâsi âyeh(âyeten), ve a’tednâ liz zâlimîne azâben elîmâ(elîmen).
Ve Nuh
(A.S)’ın kavmi, resûlleri tekzip ettiği (yalanladığı) zaman onları (suda)
boğduk. Ve onları, insanlara âyet (ibret) kıldık. Ve zalimler için elîm azap
hazırladık.
Muhakkak ki (tufanda) su taştığı zaman, sizi (akıp
giden) gemide Biz taşıdık.
Onu sizin için bir ibret kılalım ve işiten kulaklar
onu bellesin diye.
54/KAMER-9’dan 15. âyete kadar da okuyalım inşallah;
54/KAMER-9: Kezzebet kablehum kavmu nûhın
fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir(vezducire).
Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanladı. Böylece kulumuzu (Hz. Nuh’u) yalanladılar. “O, mecnundur.” dediler. Ve cefa edilerek (tebliğden) men edildi.
Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanladı. Böylece kulumuzu (Hz. Nuh’u) yalanladılar. “O, mecnundur.” dediler. Ve cefa edilerek (tebliğden) men edildi.
Sonunda, Rabbine dua etti: “Muhakkak ki ben, mağlûp
olanım. Öyleyse intikam al.”
Bunun üzerine, semanın kapılarını gürül gürül akan
suya açtık.
Ve yeryüzünü pınarlar halinde fışkırttık. Böylece
sular, taktir edilmiş olan emir üzerine birleşti.
Ve onu, perçinlenmiş levhalardan oluşan (gemi)
üzerinde taşıdık.
(Gemi) gözlerimizin önünde yüzerek akıp gidiyordu,
inkâr edilmiş olana (Hz. Nuh’a) bir mükâfat olarak.
Ve andolsun ki Biz, onu (o gemiyi) bir âyet (ibret)
olarak bıraktık. Buna rağmen tezekkür eden (ibret alan) var mı?
Ve Allahû
Tealâ, ibret alan ve âmenû olup nefs tezkiyesi yapanlara müjde
vermiştir;
24/NÛR-55: Vaadallâhullezîne âmenû minkum ve amilûs sâlihâti
leyestahlifennehum fil ardı kemestahlefellezîne min kablihim, ve leyumekkinenne
lehum dînehumullezîrtedâ lehum ve le yubeddilennehum min ba’di havfihim
emnâ(emnen), ya’budûnenî lâ yuşrikûne bî şey’â(şey’en), ve men kefere ba’de
zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).
Allah,
sizden âmenû olanlara ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenlere, kendilerinden
öncekileri yeryüzünde halife kıldığı gibi mutlaka onları da halife kılacağını
ve onlara, onlar için razı olduğu dînlerini mutlaka sağlamlaştıracağını ve
korkularından sonra (korkularını) mutlaka güvenliğe çevireceğini vaadetti. Bana
kul olurlar, hiçbir şeyle (Bana) şirk koşmazlar. Bundan sonra kim inkâr ederse,
işte onlar, onlar fasıklardır.
Nuh (A.S), aynı
zamanda, sabır ve tahammülün en büyük örneğidir. Allahû Tealâ, Peygamberimiz (S.A.V)’e hitap ederek, ne kendisinin ne de
kavminin önceden bilmediği bu kıssanın vahiy yoluyla bildirilen gayb
haberlerinden olduğunu hatırlatmış ve sabretmesini tavsiye etmiştir;
11/HÛD-49: Tilke min enbâil gaybi nûhîhâ ileyk(ileyke), mâ kunte ta'lemuhâ
ente ve lâ kavmuke min kabli hâzâ, fasbır, innel âkıbete lil
muttekîn(muttekîne).
İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb
haberlerindendir. Sen ve senin kavmin, bundan önce onu bilmiyordunuz. Artık
sabret, muhakkak ki (güzel) sonuç, takva sahiplerinindir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.