28 Aralık 2015 Pazartesi

ABD VE ABİD

ABD VE ABİD

Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir Abd ve Abid kavramını tezekkür etmek üzere Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı.
Abd; "kul" demektir, Abid ise; "ibadet eden" demektir. Abd kelimesi ile abid kelimesi arasında farklılık vardır. Namaz kılan bir kişi namaz kıldığı sürece abiddir. Zikir yapan bir kişi zikir yaptığı sürece abiddir. Hangi ibadeti yapıyorsanız o ibadetin süresince abidsiniz; ibadet edensiniz.
Abd kelimesi de, abid kelimesi de aynı kökten geliyor. Arapça kökündeki (a-b-d) üç temel harf burada da var. Abd kelimesinde de abid kelimesinde de aynı harflerin toplandığını görüyoruz. İbadet kelimesinde de aynı kökün üç harfi sondaki (t) eki ile gene var. Mabud kelimesi "kendisine ibadet edilen" istikametinde kullanılıyor. İnsanlar abd ve abid kelimesini birbirine karıştırmış durumdalar. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.
Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.

"li ya'budûn: Sadece Bize kul olsunlar diye.

Hepimiz Allah'a kul olalım diye yaratılmışız. Hepimiz Allah’ın yarattığı birer mahlûkuz ama yaratılış gayemizdeki kulluk,  yani abd olmak şarta bağlıdır. Herkes doğar, doğduğu anda Allah'ın kulu mu olur? Hayır! İnsanlar kul olduklarını zannederler, oysa ki; Allaha ulaşmayı dilemedikçe herkes şeytanın kuludur.

36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

Bir insan Allah'a ibadet ediyor diye, namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekât veriyor, hacca gidiyor, kelime-i şahadet getiriyor diye Allah'a kul olamaz. Hiç kimse Allah'a ulaşmayı dilemeden Allah'ın kulu olmak yetkisinin sahibi değildir. Ancak bu dilekle yaratılış gayemizdeki kulluğa adım atabiliriz. Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de sahâbeden bahsediyor ve diyor ki:

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

“Allah'a yöneldiler, Allah'a ulaşmayı dilediler. Onlara müjdeler vardır, kullarımı müjdele.” diyor Allahû Tealâ
İnsanlar tagutun kuludur; insan şeytanların veya cin şeytanların kuludur. Tagut sadece şeytanları değil, insan şeytanları ve cin şeytanları da içerir. Başka insanları yoldan çıkarmaya çalışan insanlar da şeytanın emrinde olanlar tagut müessesesinin içine girer.
Allah'a ulaşmayı dilemeden önce bütün insanlar şeytanın kuludur, şeytana abddir. Ama kim Allah'a ulaşmayı dilerse o kişi Allah'ın kulu olur, Allah'a kul olur. Allahû Tealâ bütün insanları, hepimizi Allah'a kul olalım diye yaratmıştır.
Allahû Tealâ Zâriyât-56’da: “Biz, insanları ve cinleri başka bir şey için değil, Bize kul olsunlar diye yarattık." buyurmaktadır. Âyet-i kerimede yer alan "li ya'budûn" kelimesini "ibadet etsin" şeklinde Türkçeleştirenler var ama kelimenin mânâsı “bana kul olmaları“ şeklindedir. İbadet, yaratılış sebebi değildir. İbadet hedef değildir. İbadet o hedefe ulaştıracak olan vasıtanın adıdır. İbadetler; namaz kılmak bir vasıtadır; oruç tutmak bir vasıtadır; zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek de bir vasıtadır. Bazı insanlar diyorlar ki: "İslâm'ın 5 şartı vardır. Bu 5 şart İslâm'ın esasını teşkil eder. Biz bu 5 şartı yerine getiriyoruz. Öyleyse İslâm'ız. İslâm Allah'a teslim olmak demektir. Siz de bize teslim olmaktan bahsediyorsunuz. İşte biz İslâm'ın 5 tane şartını yerini getiriyoruz. Bunun için de bizler Allah'a teslim olanlarız."
Hiç kimse İslâm'ın 5 şartıyla Allah'a teslim olamaz. "İslâm'ın beş 5 şartını yerine getiriyoruz, öyleyse biz Allah'a teslim olanlarız." diyenlere üzerimize farz olan ve aslî hedefi teşkil eden 4 teslimden hangisini gerçekleştirdiklerini soruyoruz ve diyoruz ki: “Ruhunuzu mu, fizik vücudunuzu mu, nefsinizi mi, iradenizi mi Allah'a teslim ettiniz?” O zaman cevap vermiyorlar; veremiyorlar. Çünkü İslâm’ın sadece 5 şartını yerine getirerek teslim olmaları sözkonusu değildir. İbadet etmek yani abid olmak ile abd olmak yani Allah'a kul olmak farklı kavramlardır. 

ü  1. KULLUK:

Allah'a ulaşmayı dilemek, Allah'a kul olmanın başlangıç noktasıdır. 3. basamak, 1. kulluktur.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

ü  2. KULLUK:

Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi Allah mutlaka mürşidine ulaştırır, kişi tâbiiyetini gerçekleştirir. 14. basamak, 2. kulluktur.

1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
1/FÂTİHA-6: İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).
(Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).

40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

ü  3. KULLUK:

Mürşide tâbiiyet sırasında ruh vücudu terk eder, Allah'a doğru yolculuğa çıkar, 7 gök katını aşarak Allah'a ulaşır. Ruhun Allah'a ulaşması, ruhun teslimidir. Bu nokta 3. kulluktur (1. teslim).

89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah'a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.

ü  4. KULLUK:

Fizik vücut Allah'a teslim olur. 4. kulluktur (2. teslim)

35/FÂTIR-28: Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik(kezâlike), innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûr(gafûrun).
Ve bunun gibi insanlardan, davarlardan, yürüyen hayvanlardan da çeşitli renkte olanlar vardır. Ancak kullarından ulema (âlimler), Allah'a karşı huşû duyar. Muhakkak ki Allah; Azîz'dir (üstün, yüce), Gafûr'dur (mağfiret eden).

ü  5. KULLUK:

Ulûl'elbab makamında nefsi Allah'a teslim etmek 5. kulluktur (3. teslim);

17/İSRÂ-3: Zurriyyete men hamelnâ mea nûh(nûhin), innehu kâne abden şekûrâ(şekûren).
(Ey) Nuh (A.S) ile beraber taşıdıklarımızın zürriyyeti (onların soyundan olanlar)! Muhakkak ki O (Nuh A.S), çok şükreden bir kul idi.

ü  6. KULLUK:

Kişi ihlâs makamına ulaşır ve muhlis olur. Tövbe-i Nasuh'la tövbe eder. İrşad olur. Bu 6. kulluktur.

37/SÂFFÂT-40: İllâ ibâdallâhil muhlesîn(muhlesîne).
Allah'ın muhlis (halis) kulları hariç.

ü  7. KULLUK:

            Salâh makamının 1. kademesinde: Kişinin günahları örtülür. 2. kademesinde: Salâh nuru verilir.
3. kademesinde: Kişinin günahları sevaba çevrilir. Salâh makamının 4. kademesinde kişi iradesini de Allah'a teslim eder. Bu 7. kulluktur (4. teslim).

21/ENBİYÂ-105: Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne).
Andolsun ki; zikirden (Tevrat'tan) sonra Zebur'da, arza salih kullarımızın varis olacağını, yazdık.

İrşada memur ve mezun kılınan kişi, salâhın 5. kademesini tamamlar. Burası, kulluğun sonudur. Kişi bihakkın takvanın sahibi olmuştur. Herkesin ulaşabileceği standartlarda yani resûl veya nebî (nebî resûl veya velî resûl) olmayanların ulaşabileceği nihai kademe, en son kademe burasıdır. İradenin Allah'a teslimidir. Burası 7. kulluktur, kulluğun en üst makamıdır. Kişi bihakkın takvanın, hakka tukatihi takvanın sahibi olmuştur.
Allahû Tealâ'nın bizi yaratma maksadına bakıldığı zaman görülmektedir ki; Allahû Tealâ bizi Allah'a kul olalım diye yaratmıştır. Allahû Tealâ, bihakkın kulluğu hedef göstermektedir. Elbette herkes oraya ulaşamaz ama Allah'ın istediği temel hedef odur ve bütün sahâbenin bu kulluğa ulaştığı görülmektedir.  Allahû Tealâ bütün insanları 7 kulluğa davet etmektedir.
Kur'ân-ı Kerim 28 basamaktan oluşan bir İslâm merdiveni içermektedir. Kulluk ise 3. basamakta Allaha ulaşmayı dilemekle başlar.
1. basamak: İnsanlar olaylar yaşar, herkes yaşar. O kişi olayları yaşadığı için Allah'ın kulu değildir, henüz kul olmamıştır.
2. basamak: Olayları yaşayan insanlar, Allahû Tealâ kendilerini musibetlerle imtihan ettiği zaman tepkilerini ortaya koyarlar. Kişi, ikinci basamaktan sonra ya Allah'a ulaşmayı dilemez ya da Allah'a ulaşmayı diler ve 3. basamağa geçer. Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin hiçbirisi 3. basamağa ulaşamaz, 2. basamakta kalırlar. Önemli olan Allah'a ulaşmayı dilemektir. Dileyen kişi mutlaka 3. basamağa ulaşır.
3. basamak: Allah’a ulaşmayı dilemektir. Böylece kişi Allah'ın kulu olmuştur. 3. basamakta olan kişi 1. kulluğa ulaşmıştır, Allah'a ulaşmayı dileyen herkes şeytanın kulu olmaktan kurtulur, Allah'a kul olur.

Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi, bu büyük hakikati bize söylüyor. Allahû Tealâ diyor ki: “Vellezînectenebût tâgûte en ya'budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi): Onlar (sahâbe) taguta, şeytana kul olmaktan içtinab ettiler, kaçındılar, kendilerini kurtardılar ve Allah'a yöneldiler."
Allah'a yöneldikleri için taguta kul olmaktan kurtuldular. Çünkü Allah'a yönelen herkes Allah'a kul olmanın birinci safhasındaır. Allah'ın kulu olmuştur. O artık şeytanın kulu değildir. Allahû Tealâ orada diyor ki: "Onlar taguta kul olmaktan içtinab ettiler, kaçındılar, kendilerini kurtardılar çünkü Allah'a yöneldiler. Onlara müjdeler vardır, kullarımı müjdele." Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi, sahâbenin taguta (insan ve cin şeytanlara), şeytana kul iken, Allah'a ulaşmayı dileyerek Allah'a kul olduğunu ispat ediyor.
Başlangıçta bütün insanlar şeytanın kuludurlar. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).

"Sakın şeytanın adımlarına tâbî olmayın çünkü şeytan onun adımlarına tâbî olanlara münkerle ve fuhuşla emreder."

Şeytan kimlere emrediyor? Kullarına emrediyor. Allah'a kul olmayan herkes, Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi gereğince şeytana kuldur. Bütün insanlar doğuşlarından itibaren şeytana kuldurlar. Allah'ın kulu olmayan herkesin şeytana kul olduğunu görüyoruz. Allahû Tealâ Zumer-17'de bunu açıkça ifade etmiş oluyor. Yani sahâbe de eğer Allah'a ulaşmayı dilemeselerdi şeytanın kulu olmakta devam edeceklerdi.
Allah'a kul olmakla şeytana kul olmak arasındaki ayrım, mü'min ve kâfir ayrımını da ihata ediyor. Allah'a kul olanlar mü'min. Şeytana kul olanlar ise kâfirdirler. Allahû Tealâ, Sebe-20’de insanlar şeytan ve kıyâmet günün için diyor ki:

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler mü'minlerdir; onlar kendilerini şeytana kul olmaktan kurtarmışlar ama geri kalanların hepsi şeytana kul olmuşlardır. Yani Allah'a ulaşmayı dileyenler Allah'ın kuludur ama geri kalan herkes şeytanın kuludur. Mü'minleri oluşturan sadece bir tek fırka olduğuna göre, Allah'a ulaşmayı dileyenler mü'min ve dilemeyenlerin hepsi kâfirler sınıfında mütâlea ediliyor. Allah ile olan ilişkilerimizde şeytana kul olmaktan kurtulduğumuz nokta, demek ki kendi irademizle karar vererek Allah'a ulaşmayı Rabbimizden dilediğimiz noktadır.
"Yarabbi, ben ruhumu ölmeden evvel Sana ulaştırmak istiyorum. Nasıl Senin binlerce ermiş evliyan Sana ulaşmayı dilediler ve Sana ruhlarını ulaştırdılarsa, böylece Allah'a ulaşmayı dileyip Sana ulaştıkları anda şeytana kul olmaktan kurtulmuşlarsa, ben de şeytana kul olmaktan kurtulmak ve Sana kul olmak istiyorum."diyerek kalpten bir dilek ile talep edildiğinde; böyle bir talep Allahû Tealâ tarafından anında işitilir ve bilinir. Allahû Tealâ derhal harekete geçer ve o kişinin Allah'ın kulu olması böylece tahakkuk eder.
O Allah'a ulaşmayı dileyenler hidayet üzere olurlar, şeytana kul olmaktan Allah'a ulaşmayı diledikleri anda kurtulmuşlardır, Allah'ın kulu olmuşlardır. Bu, konumuzun birinci safhasıdır. Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler bu hedefe ulaşabilirler, Allah'ın kulu olabilirler.
Sevgili kardeşlerim! Hâlâ Allah'a ulaşmayı dilemeyenler varsa bilmeliler ki; dünya ve ahiret hayatları için kendilerine yapabilecekleri en büyük kötülük budur. Allahû Tealâ, bütün insanların bir tek dileğin sahibi olmalarını murad etmektedir. Bu aslında çok kolaydır.
Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel insanlar dalâlettedirler, küfürdedirler, gidecekleri yer cehennemdir, şeytanın kuludurlar, hüsrandadırlar, şirktedirler. Allah'ın kulu olmayan herkes bütün bu vasıfların sahibidir. Onlar 1. ve 2. basamakta olanlardır ama Allah'a ulaşmayı dileyen kişi 3. basamaktadır ve Allah'ın kulu olmuştur.
Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı kalpten dileyen kişinin üzerine derhal Rahmân esması ile tecelli eder ve o kişiye 7 tane furkan verir:
1- Gözlerinin üstündeki hicab-ı mesture alınır.
2- Görme hassasının üzerindeki gışavet alınır.
3- Kulaklarındaki vakra alınır.
4- İşitme hassasının mührü açılır.
5- Kalbinin mührü açılır.
6- Kalbindeki ekinnet alınır.
7- Kalbine ihbat konulur.

Bir insanın kalbinde başlangıçta engeller yoktur. Tebliğ geldiğinde davete icabet etmezse engeller konur. Allah’a ulaşmayı dilediği noktadan itibaren Allahû Tealâ ona büyük yardım edecektir. Çünkü Allahû Tealâ'nın sözü vardır; mutlaka o kişiyi Kendisine ulaştıracaktır.

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Kişi böylece Allahû Tealâ'ya ulaşmayı diledikten sonra, Allahû Tealâ ona yardımlarını ardarda göndermeye başlar. Allahû Tealâ o kişiyi teçhiz eder, cihazlandırır. Allah'a ulaşmayı dilemesi zaten o kişiyi cehennemden kurtarır ve Allahû Tealâ bu kişiye 12 ihsan vermektedir. Allahû Tealâ bu kişiye mürşid sevgisi verir. Kişi hacet namazını kıldığı zaman Allahû Tealâ mutlaka ona mürşidini gösterecektir ve kişi mürşidine tâbî olacaktır. Tâbî olduğunda Allahû Tealâ, kişiye 7 tane ni'met verecektir:
1- O kişinin kalbinin içine Allah îmânı yazacaktır.
2- Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelip yerleşecektir.
3- O kişinin bütün günahları sevaba çevrilecektir ve aynı zamanda Allahû Tealâ o kişiye o güne kadar kazandığı bir tek derece için 10 katını verirken o günden itibaren 100 katını vermeye başlayacaktır ve 700 kata kadar artıracaktır.
4- O kişinin ruhu vücudunu terk edip Allah'a doğru yola çıkacaktır.
5- Fizik vücut Allah’a kul olmaya başlar;  Allah ibadetleri özellikle zikri sevdirecek fizik beden Allaha ibadet yaparak da kul olmaya başlayacaktır.
6- Kişi, kalbine îman yazılması ve zikre başlaması ile nefs tezkiyesine başlayacaktır.
7- İrade güçlenir; kişi nefs tezkiyesi yaptığı için, irade afetlere karşı güçlenecektir. Çünkü nefs tezkiyesi sebebiyle afetlerin giderek sayısı azalacaktır ve iradenin gücü artacaktır.
Mürşidine tâbî olduğu noktadan itibaren Allahû Tealâ kişinin kalbine îmân kelimesini yazdığı için, kişinin zikir yapmasıyla Allah'ın katından gelen fazl, rahmet ve salâvât nurlarından fazıllar, kişinin kalbine girmeye başlar. Çünkü Allahû Tealâ'nın yazdığı îmân kelimesi, fazıllar için çekim gücüne sahiptir. Fazıllar o kişinin kalbinde toplanmaya başlayacaktır.
Tâbiiyetle birlikte o kişinin kalbinde fazılların toplanmaya başlaması, o kişinin nefs tezkiyesine başlamasını ifade eder. Burası 2. kulluktur. Mürşide tâbiiyet, kişinin Allah'a 2. defa kul olduğunu gösterir. Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel bu kişi şeytanın kuluydu, Allah'a ulaşmayı diledi 1. kulluğa ulaştı. Mürşide ulaştığı zaman kişi 2. defa Allah'a kul olmuştur. Kulluğu bir kademe yükselmiştir.
Tâbiiyetin gerçekleşmesi ile birlikte ruh, vücuttan ayrılmış ve nefs tezkiyesi ile birlikte Allah'a doğru seyri sülûk isimli bir yolculuğa çıkmıştır. Ruh, nefsinin her %7 nur birikiminde bir gök katını aşacak, neticede yedi tane gök katını ve 7 âlemi geçecek ve Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır. Ulaştığı an, ruh Allah'ın Zat'ında yok olur. Ruhun Allah'a ulaşması ile kişi 3. kulluğa ulaşır; 22. basamaktır. 23. basamakta kişiye Allah'ın katında bir taht verilir. 24. basamakta bu kişi günün yarısından daha fazla zikretmeye başlar. Kişi böylece zahid olur, zühd sahibi olur, nefsinin kalbindeki nurlar %70'i aşar. Bu nurlar ne zaman %81'i bulursa kişi fizik vücudunu Allah'a teslim eder. Bu noktada kalp  %81 nurlandığı için fizik vücut da geri kalan %19 afete aldırmaz; Allah'ın bütün emirlerini yerine getirir, yasak ettiği fiilleri işlemez. Burası o kişi için 4. kulluktur. Fizik vücudunu Allah'a teslim eden herkes, 4. kulluğun sahibi olur.
Kişi neticede daimî zikre ulaşacaktır. Daimî zikre ulaşan bu kişi 5. kulluğun sahibi olur. Kim daimî zikre ulaşmışsa o, nefsinin kalbinde hiç afet kalmayan birisidir. Daimî zikir sebebiyle nefsinin kalbindeki bütün afetler yok olur. Çünkü kalbe devamlı olarak Allah'ın nurları girmekte ve kalbi bütün boyutlarıyla pırıl pırıl aydınlık tutmaktadırlar.
Kişi bu noktada daimî zikre ulaşınca ulûl'elbab olmuştur. Nefsinin kalbindeki afetler tamamen yok olduğu için kalp gözü açılmıştır, kalp kulağı da açılmıştır ve Allahû Tealâ'nın indinde o kişi ehli tezekkür olmuştur. Allah ile her an konuşabilmek imkânının sahibidir. Ehli hayır olmuştur, daimî zikir sebebi ile devamlı derecat kazanmaktadır. Ehli hüküm, ehli hikmet olmuştur. Hem Kur'ân-ı Kerim âyetlerine baktığı zaman o âyetin hangi kademeye ait olduğunu bilir hem de bu bapta bir hâkimlik veya hakemlik görevi kendisine verildiği zaman Allah'a sorarak karar vereceği için mutlaka adaletli karar verir. Allah ile olan ilişkilerin bu noktasında, ulûl'elbab makamında yeni bir kulluk oluşur. Burası 5. kulluktur.
Sonra kişi ihlâs makamına ulaşır, muhlis olur ve gök katlarını görmeye başlar. Yer katları ulûl'elbab olduğu noktada kişiye gösterilir, gök katları ise ihlâs makamının işaretlerini taşır. Gök katlarını görmeye başladığı anda kişi 6. kulluğa ulaşmıştır. Allah'a daha üst seviye bir kul olmuştur ve bu noktadan sonra o kişi için söz konusu olan şey salâh makamına geçiştir. İhlâs makamında 7. gök katının son âlemi olan İndi İlâhi'de Sidretül Münteha'yı gördüğünde Tövbe-i Nasuh'a davet edilir. Bunun mânâsı; ihlâs makamı da tamamlanmıştır, 6. kulluk da tamamlanmıştır, kişi 7. kulluğa geçecektir. Kişi Tövbe-i Nasuh'un akabinde salâh makamına geçerek 7. kulluğa ulaşır. Burada o kişinin bütün günahları örtülür, ona salâh nuru verilir. Sonra da o kişinin günahları sevaba çevrilir. Bunların hepsi kişi Tövbe-i Nasuh'a davet edildikten sonra olur. Bu işlevlerin sonunda Allah, o kişinin iradesini de teslim alır.
Kişi iradesini de teslim ederek Allahû Tealâ tarafından "İrşada memur ve mezun kılındın." cümlesi ile Allah'a teslim olur ve Allah'a 7. defa kul olur. Burası bihakkın takvanın sahibi olunan yerdir. Kişi iradesini de Allah'a teslim etmiştir. 7. kulluğun en üst noktasına ulaşmıştır. 7. kulluk, burası velî resûllerin ve nebî resûllerin dışındaki bütün insanlar için kulluğun son noktasıdır.
Görülmektedir ki; abd olma müessesesi bir bütünü içerir. Bu muhtevada kişinin Allah'a abd olması, abid olması ile ilişkili bir konu değildir. Abid olmak Allah'a ibadet etmektir. Oysaki biz insanlar ibadeti Allahû Tealâ'nın emri üzerine gerçekleştiririz. Allahû Tealâ hepimize ibadet emrini vermiştir ki; o ibadetleri yaparak derecat kazanalım ve bir an evvel basamakları yükselerek Allah'ın üst seviye bir kulu olalım.
Allahû Teâlâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir konumuzun daha sonuna geldik. Bütün kardeşlerimizin, insanların dalâletten kurtulmaları için vazifeli kılınmalarını ve bu istikamette Kur’ân’ın bütün ilmine sahip olmalarını ve Allahû Teâlâ’nın hepimizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek inşaallah bugünkü konumuzu burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.





< 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.