4 Kasım 2017 Cumartesi

Kutsal kitaplardaki Hanif Dîni neden yaşanmıyor? II

Kutsal kitaplardaki Hanif Dîni neden yaşanmıyor? II

Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)’e Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerîm’i indirdi. Ve hamdolsun ki o kitapta iblis en küçük bir değişikliği yapamadı. Onun için Kur’ân-ı Kerîm Allah’a teslim olmanın bütün esaslarını, asıllarını ve detaylarını bütün dünyaya ulaştırabilecek olan en sağlam kaynaktır.

Diğer dînlerde musevilerin arasında Hz.Davut’a tâbi olanlar arasında, Hz. İsa’ya tâbi olanlar arasında bu gün hâlâ Hz.Musa’ya, Hz.Davut’a, Hz. İsa’ya indirilenlere, (Allah’a teslim olma esaslarına) sadık kalarak o devirlerden bu tarafa binlerce yıldan beri geleneklerini ait oldukları peygamberin yaptığı gibi aynen devam ettirenler var.

Bütün dünya bu tarzda yaşayan insanlardan bir kısmını her milletin içinde barındırıyor. Bu açıdan baktığımızda bütün milletlerin arasında neden Allahû Tealâ’nın daima resûller ba’as ettiğini daha iyi anlayacağız.

Allahû Tealâ tevhid çatısı altında buluşmamız için daima uyarıcılar göndermiştir.

18/KEHF-56: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven).
Biz, resûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kâfirler (ise) hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele ederler. Âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alay (konusu) ederler.

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

Birbiri ardından, kesintisiz gönderilen bu uyarıcılar her defasında inkar edilmiş.

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

Bu inkar Hz.Adem AS.dan günümüze kadar hep var olmuş. Kur'an'dan önceki kitapların hepsi hidayet rehberi olmalarına rağmen, şeytan, insanları kullanarak bu kitapları tahrif etmeyi başarmış. Fakat hidayet ayetlerini yok edememiş. Şeytana Allahû Teâlâ, Allah’a teslim konusundaki asılları bozmak, mahvetmek yetkisini vermemiş.

2/BAKARA-59: Fe beddelellezîne zalemû kavlen gayrellezî kîle lehum fe enzelnâ alellezîne zalemû riczen mines semâi bimâ kânû yefsukûn(yefsukûne).
Böylece o zalimler, sözleri, kendilerine söylenenden başka bir sözle değiştirdiler. Biz de o zaman fıska düştüklerinden dolayı o zulmedenlerin üzerine gökten bir azap indirdik.

Hadis-i şerif;
"Efendimizle birlikteydik, bir ara gözlerini göğe dikti ve şöyle buyurdu:
"Gün gelir, ilim insanları terk eder. İnsanların onda hiç nasibi kalmaz."
Ziyad b. Lebîd el–Ensârî sordu:
"İlim bizi nasıl terk edebilir ki? Biz Kur'an'ı okuyoruz ve bundan böyle de valla–hi okuyacağız. Hanımlarımıza, oğullarımıza da okutmaktayız."
Resûlullah şöyle cevap verdi:
"Ey Ziyad! Ben de seni Medinelilerin en akıllılarından zannederdim.
Yahudîlerin ve hıristiyanların elinde de Tevrat ve İncil yok muydu?"
(14)Tirmizi, İlim, 5; İbn Mace, Fiten, 26; Ahmed b. Hanbel, 4/160; Darimi, Mukaddime, 26/246

Günümüzde insanların büyük çoğunluğu, kendilerine, insanların yazdığı kitaplarla ilim öğretilenlerdir. Asırlardan beri insanlar bu kitaplara bakarak her türlü dîni konuda açıklamalar yapmışlar. Bunlar bugüne kadar ulaşmış. Kimi gruplar bu açıklamaları kabul etmiş, kimileri raddetmiş.Ve dinde büyük bir tartışma bu güne kadar devam etmiş. Böylece iblis vadini yerine getirerek fırkaları oluşturmuş. İnsanları kullanarak, ayrılık tohumlarını, yine insanların üzerine serpmeyi başarmış. İnsanları huzursuz ve mutsuz bir ortama itmiş.Yüce Rabbimiz'in biz insanları uyarmasına rağmen;

24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri)....
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder....

Şeytanında devreye girmesi sonucuyla tamamen Kutsal kitaplara ters düşen bi’datlere dayalı bir din tatbikatı uygulanmış.(Bi’dat; insanların dîne, Allah’ın emir ve kanunlarına uygun olmayan bir şeyler katmaları veya dînden Allah’ın farz kıldığı bir şeyleri devre dışı bırakmaları halidir).

Hanif dini dünyanın her yerinde küçük bir grup tarafından yaşanmaya devam etmiştir. Bu küçük grup dışındaki herkes fırkalara ayrılmış. Tevhidi oluşturan bir fırka (Fırka-i Naciye) hariç, hepsi (72 fırka) iblise tabi olmuş. İblisin bu korkunç tuzağıyla tevhid yerine tefrika oluşmuş, birlik beraberlik bozulmuş.

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).

Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.