Kitap Ehli
Sevgili kardeşlerim,
bugünkü konumuz, kitap ehli.
Ehli kitap; peygamberler tarafından getirilmiş kitaplardan
birine iman edenler, kitabı olanlar veya ümmî bir toplumun okuma-yazma bilen
kültürlüleri manâlarına gelir. Kitap, vahyin adlarından biridir. Ehli kitap
(Ehli vahiy), vahye muhatap olmuş topluluk anlamına gelmektedir.
35/FÂTIR-24: İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min
ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).
Muhakkak ki Biz seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı)
olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.
Bu nedenle her topluluk kitap ehlidir yani her topluluk ehli vahiydir, vahye muhatap olmuştur.
20/TÂHÂ-134: Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kablihî le kâlû rabbenâ lev
lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabli en nezille ve nahzâ.
Ondan
önce gerçekten Biz onları, azapla helâk etmiş olsaydık, muhakkak şöyle
derlerdi: “Rabbimiz, bize resûl gönderseydin olmaz mıydı? Böylece biz de zelil
(rezil) ve rüsva olmadan önce senin âyetlerine tâbî olsaydık.”
Kitap ehli, kitap
sahipleri mânâsındadır. Allahû Tealâ kitap ehlini ikiye ayırmaktadır. Her
peygamber devrinde bir kısım insan tâbî olmuş ve Allah'ın bütün güzelliklerini
peygamberleriyle birlikte beraberce yaşamışlar. Hz. Musa ve O'na tâbî olanlar,
Hz. İsa ile O'na tâbî olanlar (havariler), Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile O'na
tâbî olanlar (sahâbe), Allah'ın bütün güzelliklerini, mutluluklarını
yaşamışlar. Ama aynı devrede, aynı halkın içinde büyük çoğunluk tâbî olmamış.
Hz. İsa, Allah'ın katına alınıncaya kadar olan sürede sadece reel olarak 12
kişi tâbî olmuş. Onlar Allah'a teslim olmayı başarmışlar, geri kalanlar onların
karşılarında olmuş. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde de bir azınlık,
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'le olmuş.
Allahû
Tealâ, Alî İmrân-75’de buyruyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-75: Ve min ehlil kitâbi men in te’menhu bi
kıntârin yueddihî ileyk(ileyke), ve minhum men in te’menhu bi dînârin lâ
yueddihî ileyke illâ mâ dumte aleyhi kâimâ(kâimen), zâlike bi ennehum kâlû
leyse aleynâ fîl ummiyyîne sebîl(sebîlun), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum
ya’lemûn(ya’lemûne).
Kitap ehlinden öyle kimseler var ki; ona kantar kantar (altın) emanet etsen onu sana iade eder. Ve yine onlardan öyle kimseler var ki; eğer ona bir dinar emanet versen başında devamlı dikilmedikçe onu sana iade etmez. Bu onların: “Ümmiler hakkında bizim üzerimize bir yol (sorumluluk) yoktur.” demelerindendir. Allah’a karşı bilerek yalan söylüyorlar.
Kitap ehlinden öyle kimseler var ki; ona kantar kantar (altın) emanet etsen onu sana iade eder. Ve yine onlardan öyle kimseler var ki; eğer ona bir dinar emanet versen başında devamlı dikilmedikçe onu sana iade etmez. Bu onların: “Ümmiler hakkında bizim üzerimize bir yol (sorumluluk) yoktur.” demelerindendir. Allah’a karşı bilerek yalan söylüyorlar.
İşte
peygamberlerin bulunduğu noktadan itibaren bugünlere doğru geldikçe dünya
nüfusu giderek büyüyor ama tâbî olanlar, bu kadar büyüyen nüfusun içinde
giderek azalıyor. Tâbî olanların sayısının toplumun içinde giderek daha
küçülmesi söz konusu. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde de hem Hz. Musa'ya
tâbî olanlardan (yahudilerden) hem de Hz. İsa'ya tâbî olanlardan
(hristiyanlardan) bir grup insan orada yaşıyordu. Ve sadece küçük gruplar
asırlar boyunca kendi mürşidine tâbî olarak devrinin icabını yerine
getirmişler.
İşte
bunlar kendilerine kantar kantar altın verseniz iade ederken, Allah ile
ilişkilerini tamamıyla kesmiş olan gruba bir tek altın dahi verseniz onu iade
etmezler. Kitap sahiplerinin arasında 2 ayrı grup olduğu, bu âyette son derece
açık ve kesin bir dille anlatılıyor. Büyük gruplarda bir takım bozulmaların
olduğu ama az da olsa bir grup insanın bu güzelliği yaşamaya devam ettiklerini
görüyoruz.
Genel
dejenerasyon, Allah'ın yoluna girmeyen insanları kapsıyor. Bugün de ne yazık ki
İslâm âleminin büyük bir kısmı Allahû Tealâ'nın hidayet emirlerini en güzel
standartlarda uygulamaları gerekirken onu uygulamıyorlar ve dejenerasyon
içindeler. Allah'ın emirleri unutulduğu için artık insanlar ne tâbî olmayı, ne
de hidayeti; (Allah'a ulaşmayı) ruhu,
vechi, nefsi, iradeyi Allah'a teslim etmeyi düşünüyorlar. Ama Allahû Tealâ en çok sevdiği insan adlı
mahlûkunun mutlu olmasını talep etmektedir.
Bu sebeple de kitaplarını; Tevrat’ı, Zebur’u, İncil’i ve Kur’ân-ı
Kerîm’i insanoğluna bir mutluluk davetiyesi olarak indirmiştir. Yani insanlık
tarihi boyunca Allah insanların hep mutlu olmalarını istemiştir.
Allahû Tealâ,
bütün kitaplarını; Kur’ân-ı Kerim’i, Tevrat’ı, İncil’i hak ile indirmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de de Tevrat’ta da İncil’de de; takva, hidayet ve nur vardır.
ü
Kur’an-ı
Kerim bir hidayet rehberi ve nurdur;
10/YÛNUS-57: Yâ
eyyuhen nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve
huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne).
Ey insanlar! Size,
Rabbinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki
hastalıklara) şifa ve mü’minlere hidayet ve rahmet gelmiştir.
42/ŞÛRÂ-52: Ve
kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel
îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le
tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve işte böylece sana
emrimizden bir ruh (Kur’ân-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân
nedir bilmiyordun. Ve lâkin O’nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi
O’nunla hidayete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sıratı Mustakîm’e
hidayet ediyorsun (ulaştırıyorsun).
ü İncil bir
hidayet rehberi ve nurdur;
5/MÂİDE-46: Ve
kaffeynâ alâ âsârihim bi îsebni meryeme musaddıkan limâ beyne yedeyhi minet
tevrâti ve âteynâhul incîle fîhi huden ve nûrun, ve musaddıkan limâ beyne yedeyhi
minet tevrâti ve huden ve mev’ızeten lil muttekîn(muttekîne).
Onların izleri
üzerine, Tevrat’tan ellerinde bulunanı tasdik edici olarak Hz. Meryem’in oğlu
İsâ’yı gönderdik. Ve ona, içinde bir hidayet ve bir nur olan, Tevrat’tan
ellerinde bulunanı tasdik eden ve müttekîler (takvâ sahipleri) için, hidayete
erdirici ve vaaz edici (öğüt verici) olan İncil’i verdik.
ü
Tevrat bir hidayet rehberi ve nurdur;
5/MÂİDE-44: İnnâ
enzelnât tevrâte fîhâ huden ve nûrun, yahkumu bihân nebiyyûnellezîne eslemû
lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bi mâstuhfizû min kitâbillâhi ve
kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî
semenen kalîlâ(kalîlen). Ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul
kâfirûn(kâfirûne).
Muhakkak ki Tevrat’ı
Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Kendileri (Hakk’a) teslim olmuş
peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbanîler (kendilerini Rabb’lerine
adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar)
Allah’ın Kitab’ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar,
onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben’den korkun ve
Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah’ın indirdiği ile
hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.
40/MU'MİN-53: Ve
lekad âteynâ mûsel hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâb(kitâbe).
Ve andolsun ki Musa’ya
hidayet verdik. Ve Benî İsrail’i, kitaba varis kıldık.
40/MU'MİN-54:
Huden ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).
Ulûl’elbab için
hidayet ve zikir olarak.
·
Hz. Musa, evvelki
bütün kitapların tasdikçisi olarak gelmiştir.
·
Hz. İsa,
Zebur’un, Tevrat’ın ve ondan evvelki bütün kitapların tasdikçisi olarak
gelmiştir.
·
Peygamber
Efendimiz (S.A.V), İncil’in ve ondan evvelki bütün kitapların tasdikçisi olarak
gelmiştir.
ü
Tevrat,
kendisinden evvel gelen bütün kitapları tasdik eder.
ü
Zebur, Tevrat’ı
ve ondan evvel gelen bütün kitapları tasdik eder.
ü
İncil, Zebur’u,
Tevrat’ı ve ondan evvel gelen bütün kitapları tasdik eder.
ü
Kur’ân-ı Kerim;
İncil’i de Tevrat’ı da Zebur’u da ondan evvel gelenleri de tasdik eder.
Allahû Tealâ, her yeni
kitabını daha evvel indirdiği kitaplara, tasdik edici ve koruyucu olarak
gönderdiğini ifade etmektedir. İşte bu sebeple Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in
tebliğ yaptığı devrelerde, Kur’ân-ı Kerim’den yeni âyetler indikçe,
hristiyanların ve yahudilerin içinde de bir kısım insanlar, bu âyetlerden büyük
sevinç ve mutluluk duymuşlardır ve onlarla ferahlanmışlardır.
19/MERYEM-58:
Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve
mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen
hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve
bukiyyâ(bukiyyen). (SECDE ÂYETİ)
İşte onlar, Allah’ın
kendilerine ni’met verdiği nebîlerdendir. Âdem (A.S)’ın zürriyyetinden
(neslinden) ve Nuh (A.S)’la beraber taşıdıklarımızdan ve İbrâhîm (A.S) ve
İsrail (A.S)’ın zürriyyetinden ve Bizim hidayete erdirdiklerimizden ve
seçtiklerimizdendir. Onlara, Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve
secde ederek yere kapanırlardı.
İnsan ruhunun, fizik
vücudunun, nefsinin, iradesinin Allah’a teslimi (hidayet) ve temel
hükümler, Allah’ın bütün kitaplarında
vardır; farz kılınmıştır. Allah’ın insanlık tarihi boyunca sadece bir tek dîni
olmuştur; işte o dîn Allah’a teslim olmayı emreder.
ü
Kur’ân-ı
Kerim'den önceki bütün Mukaddes Kitaplar şeytanın tesiriyle tahrif
edilmişlerdir.
2/BAKARA-41: Ve
âminû bi mâ enzeltu musaddikan li mâ meakum ve lâ tekûnû evvele kâfirin bihî,
ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlen ve iyyâye fettekûni.
Sizin yanınızda olanı
(Tevrat’ı) tasdik edici olarak indirdiğim şeye (Kur’ân’a) îmân edin ve o’nu
inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Ve âyetlerimi az bir bedelle satmayın. Ve
artık sadece Bana karşı takva sahibi olun.
2/BAKARA-42: Ve
lâ telbisûl hakka bil bâtılı ve tektumûl hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve hakkı bâtıl ile karıştırmayın (örtmeyin) ve hakkı gizlemeyin. Ve (çünkü) siz biliyorsunuz.
Ve hakkı bâtıl ile karıştırmayın (örtmeyin) ve hakkı gizlemeyin. Ve (çünkü) siz biliyorsunuz.
2/BAKARA-59: Fe
beddelellezîne zalemû kavlen gayrallezî kîle lehum fe enzelnâ alâllezîne zalemû
riczen mines semâi bimâ kânû yefsukûn(yefsukûne).
Böylece o zalimler,
sözleri, kendilerine söylenenden başka bir sözle değiştirdiler. Bunun üzerine
Biz de, fıska düştüklerinden dolayı o zulmedenlerin üzerine gökten korkunç bir
azap indirdik.
3/ÂLİ İMRÂN-71:
Ya ehlel kitâbi lime telbisûnel hakka bil bâtılı ve tektumûnel hakka ve entum
ta’lemûn(ta’lemûne).
Ey Kitap Ehli! Niçin
hakkı bâtıl ile karıştırıyorsunuz? Ve siz bildiğiniz halde hakkı niçin
gizliyorsunuz?
İnsanlar zaman
içersinde kitaplara ilâveler yapmışlardır. Ama Kur’ân’a dokunamamışlardır.
Çünkü Allah-û Tealâ diyor ki:
15/HİCR-9: İnnâ
nahnu nezzelnâz zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki zikri
(Kur'ân-ı Kerim’i), Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.
Allahû Tealâ, kimseye
bu Kitabı değiştirmek yetkisini vermeyeceğini söylüyor. Kur’ân bütünlüğünü 14
asırdır korumaktadır.
İblis,
insanları tuzağına düşürüp kendisiyle beraber cehenneme götürmek üzere
sarfettiği bütün çabalarına rağmen, ne eski ahid denen Tevrat ve Zebur’dan, ne
de yeni ahid denilen İncil’den, teslime mütealik âyetleri çıkartamamıştır. Kutsal
kitaplarda, Allahû Teâlâ’nın teslim âyetlerini mutlaka o kitaplara
yerleştirdiği görülmektedir.
Musevilerin arasında
Hz. Davut’a tâbi olanlar arasında, Hz. İsa’ya tâbi olanlar arasında bu gün hâlâ
Hz. Musa’ya, Hz. Davut’a, Hz. İsa’ya indirilenlere, (Allah’a teslim olma
esaslarına) sadık kalarak o devirlerden bu tarafa binlerce yıldan beri
geleneklerini ait oldukları peygamberin yaptığı gibi aynen devam ettirenler
var.
Allahû Teâlâ, Hz.
Davut’un da ona tâbî olanların da Allah’a teslim olduğunu söylüyor. Allah-û
Teâlâ Hz. İsa’nın da Hz. İsa’nın havarilerinin de Allah’a teslim olduğunu
söylüyor. Bütün Semavî Kitaplarda Allah’ın Hükümleri aynıdır. Bütün
peygamberler, kendi kavimlerine, bütün dünyaya, kâinata aynı şeyleri
söylemişlerdir. İşte o dînin tek dîn olduğunu anlayabilmek için, her
peygambere, açıklama ile görevli kıldığı her kişiye Allah-û Tealâ’nın hep aynı
şeyleri söylediğini, aynı emirleri verdiğini görmekteyiz. Aynı kavramlar söz
konusu…Allah-û Tealâ şöyle buyuruyor:
46/AHKÂF-12: Ve
min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten) ve hâzâ kitabun musaddikun
lisânen arabiyyen li yunzirellezîne zalemû ve buşrâ lil muhsinîn(muhsinîne).
Ve O’ndan (Kur’ân’dan) önce îmâm ve rahmet olarak Hz. Musa’nın kitabı (Tevrat) vardır. Bu, Arap lisanı ile (Hz. Musa’nın kitabını) tasdik eden bir kitaptır. Zalimleri uyarmak ve muhsinleri müjdelemek içindir.
Ve O’ndan (Kur’ân’dan) önce îmâm ve rahmet olarak Hz. Musa’nın kitabı (Tevrat) vardır. Bu, Arap lisanı ile (Hz. Musa’nın kitabını) tasdik eden bir kitaptır. Zalimleri uyarmak ve muhsinleri müjdelemek içindir.
ü
Allah’ın
kitaplarında hep aynı hedef emirler vardır:
Allah-û Tealâ insanları hidayete çağırıyor.
Allah’a kul olmaya çağırıyor.
Dalâletten kurtulmalarını istiyor.
Takva sahibi olmalarını istiyor.
Ve sadece, insanların cennet ve dünya mutluluğuna ulaşmasını istiyor.
Al-i İmran 48’de Allahû
Tealâ diyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-48:
Ve yuallimuhul kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle).
Ve (Allah) ona
Kitab'ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek.
Allahû Tealâ burada
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e sadece bu Kitabın muhtevasını ve hikmeti değil,
Tevrat’ı ve İncil’i de öğretiyor. Çünkü Tevrat’ta, Zebur’da, İncil’de, Kur’ân-ı
Kerim’de; bütün semavî kitaplarda Allah’ın hükümleri aynıdır.
21/ENBİYÂ-104:
Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil kutub(kutubi), kemâ bede’nâ evvele
halkın nuîduh(nuîduhu), va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn(fâılîne).
O gün, kitapların
yazılı sayfalarını dürer gibi semayı düreceğiz. Onu ilk defa halketmeye
başladığımız gibi (eski durumuna) iade edeceğiz (geri döndüreceğiz). Bizim
üzerimizde bir vaaddir. Muhakkak ki (bunu) yapacak olan, Biziz.
21/ENBİYÂ-105:
Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes
sâlihûn(sâlihûne).
Andolsun ki; zikirden
(Tevrat’tan) sonra Zebur’da, arza salih kullarımızın varis olacağını, yazdık.
Allahû Tealâ’nın, “Nasıl
yaratmaya başladıysak onu iade edeceğiz.” ifadesinde; yaratılışın başından
sonuna kadar bir husus anlatılmaktadır. Allahû Tealâ Tevrat’tan sonraki
Zebur’da da aynı şeyi söylemiştir.
21/ENBİYÂ-106:
İnne fî hâzâ le belâgan li kavmin âbidîn(âbidîne).
Muhakkak ki abidler
(Allah’a kul olanlar) kavmi için bunda, elbette tebliğ (açıklamalar) vardır.
21/ENBİYÂ-107:
Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne).
Seni Biz, sadece
âlemlere rahmet olarak gönderdik.
Kitapların
dînde önemi nedir?
Allahû Tealâ buyuruyor
ki:
5/MÂİDE-68: Kul yâ
ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile
ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min
rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).
De ki; "Ey Ehli
Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine
getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana
Rabb'inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır.
Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.
Allahû Tealâ Tevrat'ta
da, İncil'de de, Kur'ân-ı Kerim'de de 7 safha ve 4 teslimi emretmiş. 7 safha ve
4 teslimin muhtevasında Allah'a ulaşmayı dilemek, mürşide ulaşmak, ruhu Allah'a
teslim etmek, fizik vücudu Allah'a teslim etmek, nefsi Allah'a teslim etmek,
irşada ulaşmak ve iradeyi Allah'a teslim etmek var. Teslim keyfiyetinin
muhtevasına baktığımız zaman Tevrat'ta da, İncil'de de, Kur'ân-ı Kerim'de de 7
safha ve 4 teslimin farz olduğu ve Hz. Musa, Hz. İsa'ya ihsanla tâbî olanların
tıpkı Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile ona tâbî olan sahâbe gibi 7 safha ve 4
teslimi yaşadıklarını görüyoruz.
Öyleyse aynı şartlar
insanlık tarihi boyunca hep aynı standartlarda insanlara tebliğ edilmiş ve bir
defa daha dile getirilmiş. Onların çoğu, Allah'ın temel şartlarını zamanımızda
olduğu gibi unutmuştur. Allahû Tealâ "Sana indirilen Tevrat'ın ve İncil'in
aynı olan sana indirilen temel hükümleri, onları kızdırır, onların küfrünü
artırır.' diyor. Şu anda ehli kitabın da İslâm'ın da yaşamakta olduğu Kur'ân-ı
Kerim'e aykırı bidatler, tabiatıyla o zaman ehli kitapta da mevcut idi. Çünkü
İslâm, Allahû Tealâ'nın indirdiği Tevrat'taki ve İncil'deki temel emirleri
aynen tebliğ ediyor.
Kitaplar Allah’ın
vahyini ifade eder. Hanif olmanın temeli Allah’a teslim olmaktır. Kâinatın tek
dîni hanif dînidir. Bu dîn insanlara Allah’a ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi
teslim etmeyi emreder.
Peygamber Efendimiz
(S.A.V) ve bütün sahâbe, Hz. İsa ve
havarileri, Hz. Davud ve ona tâbî
olanlar, Hz. Musa ve ona tâbî olanlar, Hz. İbrâhîm ve ona tâbî olanlar hepsi teslimleri gerçekleştirdiler.
Tevrat, İncil’i
gelecek bir kitap olarak müjdelemektedir. İncil, Kur’ân-ı Kerim’i gelecek bir
kitap olarak müjdelemektedir. Tevrat, Hz. İsa’nın geleceğini söylemekte, İncil
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizin geleceğini müjdelemektedir. Yani Allah-û Tealâ bütün peygamberlere aynı
şeyleri öğretmiştir. Söz konusu olan 7 safha 4 teslimdir.
Zamanımızda 3 tane
mukaddes kitap, bir de sahifeler, Zebur kalmıştır. Ama Allah-û Tealâ Hz.
İbrâhîm’e de Kitap verdiğini söylüyor. Hz. İsmail’e de Kitap verdiğini
söylüyor, Hz. Yâkub’a da, Hz. Nuh’a da Kitap verdiğini söylüyor. Nebî olarak
geçen bütün peygamberlere, Allahû Tealâ Kitap ve nübüvvet vermiştir. Her biri
aynı şeriat Kitabını almışlardır. Yani Hz. Nuh’a verilmiş olan şeriatla,
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Kitabındaki şeriat, birbirinin aynıdır.
7 safha 4
teslimi içeren 3 temel Kitap da aynı şeyleri söylüyorlar. Allahû Tealâ’ya nasıl
ulaşmayı dileyeceğimizi, nasıl dalâletten kurtulacağımızı, hidayet ehli
olacağımızı, 4 tane teslimi nasıl gerçekleştireceğimizi söylüyorlar. 3 kitap da
28 basamaklık hidayeti nasıl yaşayacağımızı anlatır.
Öyleyse
görülüyor ki; böyle bir dizaynda Allahû Tealâ’nın kitapları arasındaki
hükümlerin, özelliklerin ve hedeflerin bugün ellerde dolaşan Tevrat’ta,
İncil’de, Kur’ân-ı Kerim’de aynı olduğu kesinlik kazanıyor. Allah’ın hükmü
Allah’a teslim olmaktır. Şunu bilmeliyiz ki, bütün peygamberlerin, bütün kutsal
kitapların hedefleri aynıdır. Yüce Rabbimiz Hz. Musa'ya Tevrat'ı, Hz. Davut'a
Zebur’u, Hz. İsa'ya İncil'i ve Peygamber Efendimiz (SAV)'e de Kur’ân-ı Kerim'i
indirmiştir. Bütün mukaddes kitaplar bir nurdur, bir hidayet rehberidir. O
halde yapılan bütün açıklamalar sadece İslâm dünyasına değil, bütün dinlerin
sahiplerine ışık tutacaktır.
Allah
razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.