Hz. Lût (A.S)
Hz. Lût ve kavmi
arasında yaşanan bu olayların ardından yüce Rabbimiz Hz. Lût’un kavmini
cezalandırmak üzere elçi melekler göndermiştir. Melekler, önce Hz. İbrahim’e
uğradılar ve orada Hz. Lût’un kavmini cezalandırmak üzere geldiklerini
söylediler. Hz. İbrahim’in Hz. Lût’un da o kavmin içinde bulunduğunu söylemesi
ve endişe duyması üzerine melekler, karısı hariç Hz. Lût ve ailesinin bu
cezalandırmadan etkilenmeyeceğini söylediler.
29/ANKEBÛT-31: Ve lemmâ câet rusulunâ
ibrâhîme bil buşrâ, kâlû innâ muhlikû ehli hâzihil karyeh(karyeti), inne ehlehâ
kânû zâlimîn(zâlimîne).
Ve Bizim resûllerimiz İbrâhîm'e müjde ile
geldikleri zaman, dediler ki: "Muhakkak ki biz, bu ülkenin halkını helâk
edeceğiz. Çünkü bu belde halkı zalim oldular."
29/ANKEBÛT-32: Kâle inne fîhâ lûtâ(lûten),
kâlû nahnu a’lemu bi men fîhâ le nunecciyennehu ve ehlehû illemreetehu kânet
minel gâbirîn(gâbirîne).
(İbrâhîm A.S): "Orada Lut (A.S) var." dedi. (Resûller):
"Orada kim var, biz daha iyi biliriz. O'nu ve O'nun hanımı hariç, ailesini
mutlaka kurtaracağız. (O'nun hanımı) geride kalanlardan olacak." dediler.
Melekler Hz.
İbrahim’in yanından ayrılıp Hz. Lût’un bulunduğu kasabaya gidince Hz. Lût
onların kim olduğunu bilemedi ve kavminin bu misafirleri taciz etmesinden
endişe ettiği için gerginlik ve sıkıntı yaşamaya başladı. Daha sonra endişe
ettiği durum başına geldi ve misafirlerin geldiğini duyan azgın halk gelerek Hz.
Lût’un misafirlerini rahatsız etmeye başladılar. Bunun üzerine Hz. Lût onlara,
kendisini misafirlerinin yanında mahcup etmemelerini ve Allah’tan korkmalarını
söylemiş şayet isterlerse kızlarını onlara nikâhlamayı önermiştir. Gözü dönmüş
halk, Hz. Lût’un bu teklifini geri çevirmiş, azgınlıklarına devam etmişlerdir.
Hz. Lût’un, sığınacak bir yer arayacak kadar darda kalması üzerine melekler
kendilerinin Allah’ın elçisi olduğunu belirtip bu azgın topluluğun onlara hiçbir
zarar veremeyeceğini söylemişler ve onu sakinleştirmeye çalışmışlardır.
Bütün bu
yaşananların ardından artık Allah’ın azabının vakti gelmişti. Elçiler Hz.
Lût’a, eşi hariç aile bireylerini alarak geceleyin bulunduğu şehirden
ayrılmalarını istediler. Zira inanmadığı için Hz. Lût’un eşi de Allah’ın
azabına uğrayanlardan olacaktı. Anlaşıldığı gibi, bütün ülkede Hz. Lût’un aile
fertlerinden başka iman eden olmamıştı. Daha sonra yüce Rabbimizin emri
gerçekleşti ve yığın yığın yağan sert taşlarla Hz. Lût’un kavmi helak edildi.
11/HÛD-77: Ve lemmâ câet resulunâ lûtan sîe bihim ve dâka bihim
zer’an ve kâle hâzâ yevmun asîb(asîbun).
Ve resûllerimiz Lut (A.S)'a
geldiği zaman onlardan dolayı üzüldü ve içi daralıp, telâşlandı. Ve: “Bu, çok
kötü (zorlu) bir gün.” dedi.
11/HÛD-78: Ve câehu kavmuhu yuhreûne ileyhi ve min kablu kânû
ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), kâle yâ kavmi hâulâi benâtî hunne etharu lekum,
fettekullâhe ve lâ tuhzûni fî dayfî, e leyse minkum raculun reşîd(reşîdun).
Ve onun kavmi, koşarak onun
yanına (ona) geldi. Ve daha önceden seyyiat (kötü şeyler) yapıyorlardı. “Ya
kavmim, işte bunlar kızlarım! Onlar sizin için daha temizdir. Artık (Allah'tan
sakının), Allah'a karşı takva sahibi olun ve misafirlerimin yanında beni rezil
etmeyin. Sizin aranızda irşad eden bir adam yok mu?” dedi.
11/HÛD-79: Kâlû lekad alimte mâ lenâ fî benâtike min
hakk(hakkın), ve inneke le ta’lemu mâ nurîd(nurîdu).
“Andolsun ki; senin de
bildiğin (gibi), kızların konusunda bir hakkımız (isteğimiz) yok. Ve muhakkak
ki sen, bizim ne istediğimizi (maksadımızı) elbette biliyorsun.” dediler.
11/HÛD-80: Kâle lev enne lî bikum kuvveten ev âvî ilâ ruknin
şedîd(şedîdin).
(Lut (A.S) şöyle) dedi: “Keşke
size karşı benim bir kuvvetim olsaydı veya ben, kuvvetli bir taraftara (muhkem
bir yere) sığınsaydım.”
11/HÛD-81: Kâlû ya lûtu innâ rusulu rabbike len yasilû ileyke
fe esri bi ehlike bi kıt'ın minel leyli ve lâ yeltefit minkum ehadun
illemreetek(illemreeteke), innehu musîbuhâ mâ esâbehum, inne mev’ıdehumus
subh(subhu), e leyses subhu bi karîb(karîbin).
(Resûller şöyle) dediler: “Ey
Lut! Muhakkak ki biz, senin Rabbinin resûlleriyiz (elçileriyiz). Onlar sana asla
ulaşamazlar. Hemen gecenin bir kısmında hanımın hariç, ailen ile gece çık,
yürü. Sizin içinizden biriniz (hiç kimse) geri dönmesin (dönüp bakmasın).
Çünkü; onlara isabet eden şey, ona da isabet edecek. Muhakkak ki onlara
vaadedilen vakit, sabah vaktidir. Sabah vakti yakın değil mi?”
11/HÛD-82: Fe lemmâ câe emrunâ cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve
emtarnâ aleyhâ hicâreten min siccîlin mendûd(mendûdin).
Artık emrimiz geldiği zaman onu (o şehri) alt üst ettik (onu yükseltip
alçalttık). Onların üzerine, istif edilmiş (dizilip hazırlanmış) siccilden
(pişirilip sertleştirilmiş kerpiçten yapılmış) taşlar yağdırdık.
11/HÛD-83: Musevvemeten
inde rabbik(rabbike), ve mâ hiye minez zâlimîne bi baîd(baîdin).
Rabbinin katında damgalanmıştır (işaretlenmiştir). Ve o, zalimlerden uzak değildir.
Rabbinin katında damgalanmıştır (işaretlenmiştir). Ve o, zalimlerden uzak değildir.
HÛD-82’de
bahsedilen taşların, nesnelerin
damgalanmış ve işaretlenmiş olduğu belirtilmektedir. Allahû Tealâ'nın sonsuz
ilminin bugünlere ulaşan tekniğinde; füzeler, atom ve hidrojen bombaları, bir
yerin ve insanlığın yok edilmesi için kullanılmaktadır. Allahû Tealâ'nın ilmi
elbette her devirde çok üstün olmuştur. Burada katında taşları pişirtip,
damgalatıp insanların üzerine atmaktan çok daha üstün ve çok başka bir
teknoloji kastedilmektedir. Her taş veya her nesne hedefini bulmuş, hedefine
ulaştığı an orası alt üst olmuş, binalar yerle bir olmuştur. Ölenlerin arasında
Hz. Lut'un eşi de vardır. Allahû
Tealâ'nın dizaynı o günün insanına hitap etmektedir. O çağlarda insanlar,
sapanların içine taşları koyup attıkları için Allahû Tealâ da o devrin
insanının anlayabileceği bir lisan kullanarak "damgalanmış taşlar"
demiştir. Allahû Tealâ, sadece
bugünün değil, yarının ilminin de sahibidir. Gelecekte bugünün silâhlarından
farklı silâhlar kullanılacaktır ve Allah'ın katındaki teknoloji bugünkü teknolojiyle
kıyaslanamaz. Allah gerekeni, burada, o çağdaki insanların anlayacağı bir
biçimde, tarif ettiği standartlarda, farklı bir hüviyette oluşturmuştur.
Allahû Tealâ,
Hz. Lût kıssasında da, bu cezalandırmada gerçekleri görebilen insanlar için
ibretler olduğunu belirtmektedir.
15/HİCR-73: Fe ehazethumus sayhatu muşrikîn(muşrikîne).
Böylece, müşrikleri (güneş
doğduğu vakit orada bulunanları) bir sayha (korkunç bir ses dalgası) aldı,
yakaladı.
15/HİCR-74: Fe cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emternâ aleyhim hıcâreten
min siccîl(siccîlin).
Böylece onun (o beldenin)
üstünü altına getirdik. Onların üzerine siccîl'den (öldürücü) taşlar yağdırdık.
15/HİCR-75: İnne fî zâlike le âyâtin lil mutevessimîn
(mutevessimîne).
İşte bunda, ibretle izleyenler
için, elbette deliller vardır.
15/HİCR-76: Ve innehâ le bi sebîlin mukîm(mukîmîn).
Ve muhakkak ki o gerçekten,
yol üzerinde mukîmdir (hâlâ durmaktadır).
15/HİCR-77: İnne fî zâlike le âyeten lil mu’minîn(mu’minîne).
Muhakkak ki; bunda mü'minler (nefslerinin kalbine îmân yazılmış olanlar)
için elbette deliller (ibretler) vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.